"FİKİRLER ÖLMEZ"
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, vefatının 83. yılında saygıyla ve özlemle arıyoruz.
Atatürk’ü gerçek anlamda sevmek, saygı duymak ise, O’nun belirlediÄŸi yeni, çaÄŸdaÅŸ bir Türkiye ülküsüne inanmakla olacaktır.
Atatürk, yurdumuzun ve ulusumuzun esaretten kurtuluÅŸunun önderi olduÄŸu kadar, dünya barışının da öncülerinden birisi olmuÅŸtur.
Ulusal KurtuluÅŸ mücadelemiz, dünya tarihinde saygın bir yer almış,mazlum milletlerin umudu olmuÅŸtur. Atatürk’çü olmak, aynı zamanda çaÄŸdaÅŸ bir ekonomik-sosyal modelin de savunucusu olmak demektir. Gelecek nesillerimizin de Atatürk yolunda ilerleyecek olması bulunduÄŸumuz ulusal birliÄŸimizin ve bulunduÄŸumuz coÄŸrafyanın da bir sigortasıdır.
Atatürk’ün eÅŸsiz eseri Türkiye Cumhuriyeti ve devrimlerinin yılmaz bekçisi olmaya devam edeceÄŸimizden kimsenin kuÅŸkusu olmasın.
Aramızda ayrılışının 83. Yıldönümünde, Cumhuriyetimizin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, saygı ve ÅŸükranla anıyoruz.
Nurlar içinde yatsın.
GAZETE İSTANBUL
______________________________________________________________________________
ATATÜRK'Ü ANLAMAK
Süleyman Çelik
Atatürk Nutuk’ta der ki, “Milli Mücadeleye birlikte baÅŸladığımız yolculardan bazıları, ulusal yaÅŸamın bugünkü Cumhuriyete ve Cumhuriyet yasalarına kadar uzayan geliÅŸmeleri, kendi düÅŸünme, kavrama ve hayal etme sınırlarını aÅŸtıkça bana direnmeye ve karşı çıkmaya baÅŸlamışlardır” (M. K. Atatürk, Nutuk, c.1,s.16).
Atatürk burada, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Adnan- Halide Adıvar gibi sivil ve asker yol arkadaÅŸlarından söz etmektedir.
Gerçekte zaferden sonra Atatürk’ün yaptıkları (devrimler), yalnız yolları ayrılan arkadaÅŸlarının deÄŸil, yanında kalıp birlikte yola devam eden İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Celal Bayar gibi arkadaÅŸlarının da “düÅŸünme, kavrama ve hayal etme” sınırlarını aÅŸmaktaydı. Fakat bunlar Atatürk’ün o güne dek baÅŸardığı olaÄŸanüstü iÅŸlerin yakın tanığı olmaları nedeniyle, ona inandıkları/ “o ne yaparsa doÄŸru yapar” diye düÅŸündükleri için ayrılmadılar, onunla birlikte yola devam ettiler.
Atatürk’ün diÄŸerlerinden farkı ne idi?..
Atatürk, öncelikle düÅŸmanlarının bile kabul ettiÄŸi gibi müstesna bir dâhi idi (Aydın Sayılı, Atatürk Bilim ve Üniversite, Belleten, vol.45, Ankara 1981, s.27-42).
Ayrıca, kendi deyiÅŸi ile “çocukluÄŸundan beri eline geçen iki kuruÅŸtan biri ile kitap alarak” çok okuyan bir insandı.
Atatürk’ün okumaya ilgisi o kadar fazladır ki daha lise öÄŸrencisi iken mevcut Türkçe kitaplar ona yeterli gelmedi. Bunun üzerine okumak için yabancı dil öÄŸrenmeye karar verdi. Bu amaçla Manastır’da, gönüllü Katolik rahiplerin iÅŸlettiÄŸi yerel bir misyoner okulunda Fransızca dersleri aldı. Yaz tatillerinde gittiÄŸi Selanik’te de Fransız Hıristiyan frerlerin açtığı dil kursuna devam etti ve kısa sürede Fransızca kitapları okuyabilecek derecede yabancı dilini geliÅŸtirdi. Harp Okulu ve Akademisi’nde Almanca öÄŸrenimi gördü ve bu dili de kitap çevirisi yapabilecek derecede ilerletti.
Cephede, yurtiçi gezilerde vs. her koÅŸulda kitap okuyabilecek ortam oluÅŸturuyor ve zaman yaratıyordu. OkuduÄŸu kitap sayısının 10 binlerce olduÄŸu kestirilmektedir. (Sinan Meydan, Akl-ı Kemal- Atatürk’ün Akıllı Projeleri, Cilt.1, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2012.
Ölene kadar okumayı sürdürdü. Öyle ki hasta yatağında yatarken Le Monde gazetesinde Maya tarihi ile ilgili yeni bir kitap yazıldığını okuyunca hemen alınmasını istedi. Ne yazık ki bu kitabı okumaya ömrü yetmedi. Askerlik, tarih, hukuk, iktisat, coÄŸrafya, sosyoloji, felsefe, antropoloji, mantık, matematik vs her konuda, konuların uzmanları kadar kitap okuduÄŸu görülmektedir (Bilal ÅžimÅŸir, Atatürk’ün Kitap Sevgisi, Atatürk Dönemi- İncelemeler, Atatürk AraÅŸtırma Merkezi yayını, Ankara, 2006, s. 251-262).. Çanakkale muharebelerinin en kızgın döneminde Madam Corinne’e yazdığı mektupta, “savaşın sıkıntılarından kendisini bir an olsun uzaklaÅŸtıracak romanlar göndermesini” isteyecek kadar edebiyatı da sevdiÄŸi bilinmektedir.
Tarihe çok önem veren Atatürk’ün saptanabilen 879 tarih kitabı okumuÅŸ olduÄŸu belirlenmiÅŸtir. Yalnız siyasal ve savaÅŸlar tarihini deÄŸil, sanat, dinler, uygarlık ve bilim tarihi ile ilgili kitapları ve baÅŸta Kur’an olmak üzere kutsal kitapları da okumuÅŸtur.
Yeryüzünde neredeyse hiçbir asker, hiçbir devlet adamı ve hiçbir devrimci, bu derece derin ve geniÅŸ bir entelektüel birikime sahip deÄŸildir.
Yapılan incelemeler kitapları eleÅŸtirel akılcı bakış açısıyla okuduÄŸunu göstermektedir. (Recep Cengiz, Atatürk’ün OkuduÄŸu Kitaplar, 24 cilt, Anıtkabir DerneÄŸi yayını, Ankara, 2001). Bu ÅŸekilde okumak, aklı geliÅŸtirir. Böylece Atatürk, bilgi ve birikimini arttırdığı gibi dehasını daha da geliÅŸtirmiÅŸ ve sonuçta, Clinton’ın deyiÅŸiyle “yüzyılın” deÄŸil, “milenyumun” yani “Bin Yılın Dahisi” olmuÅŸtur.
1930’lu yıllarda üniversitelerde bilim tarihi kürsüsü yoktur. Ancak o sıralarda Harward Üniversitesi’nden Prof. George Sarton, “Bilim Tarihine GiriÅŸ” adlı bir kitap yazmıştır. Atatürk bu kitabı hemen getirtip okumuÅŸ ve seçtiÄŸi bir öÄŸrenciyi Harward Üniversitesi’ne göndererek Prof. Sorton’un yanında doktora yapmasını saÄŸlamıştır. Dünyanın ilk bilim tarihi doktoru unvanını kazanan bu öÄŸrenci, daha sonra Ord. Prof. olacak Aydın Sayılı’dır.
Dünyada üniversite özerkliÄŸinin yeni yeni konuÅŸulduÄŸu o yıllarda Atatürk, Osmanlı’dan kalan tek yükseköÄŸretim kurumu olan Darülfünun’a idari ve mali özerklik vermiÅŸtir.
Bunlar Atatürk’ün entelektüel kiÅŸiliÄŸinin, zamanının çok ilerisinde olduÄŸunun göstergesidir.
Uygarlıklar insanlığın ortak kültür mirasıdır. İlk uygarlıklar, Tarım Devrimi’nden sonra Çin, Hint, Sümer ve Mısır’da oluÅŸmuÅŸ; Babil, Asur vd. uygarlıklarından sonraAnadolu, uygarlıkların beÅŸiÄŸi olmuÅŸ; bu topraklarda Urartu, Hitit,… İyon vbg 40’ın üzerinde uygarlık doÄŸmuÅŸtur. Roma İmparatorluÄŸu bu uygarlıkların üzerinde büyümüÅŸ ve Avrupa’yı uygarlık ile tanıştırmıştır. Onun çökmesi ile OrtaçaÄŸ baÄŸnazlığının söndürmek istediÄŸi uygarlık ateÅŸini, İslam dünyası sahiplenmiÅŸ ve İslam Uygarlığı doÄŸmuÅŸtur. İnsanlığın son uygarlığı olan Avrupa veya Batı uygarlığı, tüm bu uygarlıkların birikimi üzerinden, Rönesans, Reform, bilimsel ve Aydınlanma Devrimi aÅŸamalarından geçerek, uzun bir evrim sürecinin ardından oluÅŸmuÅŸtur.
Uygarlık ve bilim tarihini çok iyi bilen Atatürk, mirasçısı olduÄŸu Anadolu uygarlıklarına ait eski eserlerin yok olmaması için, daha Sakarya Muharebeleri sürerken, bunların toplanıp koruma altına alınmasını buyurmuÅŸ ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin çekirdeÄŸini oluÅŸturmuÅŸ; Cumhuriyet’ten sonra kurduÄŸu Dil ve Tarih- CoÄŸrafya Fakültesi’nde Sinoloji, Sümeroloji, Hititoloji vbg kürsüleri açtırmış, arkeoloji öÄŸrenimi için yurt dışına öÄŸrenciler göndermiÅŸ, kazılar baÅŸlatmıştır.
Kendisini Avrupa uygarlığının mirasçısı olarak gören Atatürk, elbette “Aydınlanmacı”dır; ancak Sanayi Devriminden sonra ortaya çıkan kapitalist ve emparyalizmin , “özgürlük, eÅŸitlik, kardeÅŸlik” ilkeleri üzerinde yükselmiÅŸ aydınlanma deÄŸerlerini yok ettiÄŸini ve Avrupa uygarlığının temellerini yıktığını anlamıştır.
Sömürü ve savaşın olmadığı, “yurtta ve dünyada barış”ın egemen olacağı yeni bir uygarlık yaratılması gerektiÄŸini düÅŸünmüÅŸ olan Atatürk, Sayın Prof. Dr. Özer Özenkaya ’nın deyiÅŸiyle “uygarlık tasarımı sahibi bir devrimci” dir. “ÇaÄŸdaÅŸ uygarlığın üzerine çıkmak” derken, bundan söz eden Atatürk, bir kuramcı deÄŸil eylemci olduÄŸu için, ülkemiz çevresinde kurulmasına öncülük ettiÄŸi paktlarla, bu düÅŸüncesini yaÅŸama geçirmeyi çalışmıştır
Sonuç olarak, O çaÄŸdaÅŸlarının gerçekleÅŸtirilmesini hayal bile edemedikleri büyük devrimler yapmış, adeta mucizeler yaratmış, zamanının çok ilerisinde bir dev adamdır. BaÅŸta dediÄŸimiz gibi, O’nun yanında çok cüce kalan, birlikte yola çıktığı yakın arkadaÅŸlarından bazıları ile yolları ayrılmış, ona inanıp yola devam edenler de öldükten sonra, O’nun yolundan ayrılmış ve karşı devrimin kapılarını açmışlardır.
“Bin Yılın Dahisi”, 100 yıl sonra hala bir dev ve O’nun yanında bizler hala birer cüceyiz. Hala O’nun yaptıklarını anlayamadıkAydınlanmadan ve kapitalizmin yarattığı yozlaÅŸmadan habersiz, (sözde) modernler olarak Batı taklitçiliÄŸini Atatürkçülük sanıyoruz.
Yüz yıl geçti, hala O’nu tanıyamadık.. Körlerin fil tarifi gibi kendimize göre bir tanım yapıyor ve esası anlayamadığımız için sözcükler ve ÅŸekiller üzerinden büyük kavgalar yaşıyoruz: “
Kendilerini ilerici aydın sananlar böyle iÅŸlerle uÄŸraşırsa; hala OrtaçaÄŸ karanlığında yaÅŸayan, uygarlıktan nasibini almamış, İslam Uygarlığından bile habersiz, Atatürk’ün savaÅŸ zamanında toplanıp koruma altına alınmasını istediÄŸi eski eserlere, 100 yıl sonra “kırık çanak çömlek” gözüyle bakan gericilerin, O’nun yaptıklarına “gavurluk” demeleri ve ışığından rahatsız oldukları için ülkeyi karartarak O’ndan kurtulacaklarını sanmaları doÄŸaldır.