Türkiye, dünyada Çin ve Tayvan’ın ardından ilk çeyrekte en hızlı büyüyen ülke (!) olma baÅŸarısı gösterdi! “Ekonomi böyle hızlı büyürken benim refahım niçin kötüleÅŸiyor?”, “iÅŸsizlik kol gezerken ekonomi nasıl hızlı büyüyor?” sorularına yanıt bulmaya çalışacağız.

ERSİN DEDEKOCA                                        

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun 1 Haziran’da açıkladığı Ocak- Mart 2021 dönemini kapsayan “gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH)” verilerine göre, Türkiye ekonomisi yılın ilk çeyreÄŸinde, bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla yüzde 7 oranında büyüdü. Beklentiler yüzde 6,5 civarı büyüme rakamına iÅŸaret ediyordu.

Söz konusu büyüme oranı, 2018 ilk çeyreÄŸinden bu yana en yüksek büyüme rakamı olurken Türkiye, dünyada Çin ve Tayvan’ın ardından ilk çeyrekte en hızlı büyüyen ülke (!) olma baÅŸarısı gösterdi!.

Hatırlanacağı gibi Türkiye ekonomisi, 2020’nin genelinde yüzde 1,8 büyürken, dördüncü çeyrekte GSYH yüzde 5,9 artış göstermiÅŸti. Böylece, 2020’de çoÄŸu ülkenin ekonomisi daralırken, büyüyen nadir ülkelerden biri Türkiye (Çin’den sonra dünyada tek pozitif büyüme saÄŸlayan ülke) olmuÅŸtu. GeçtiÄŸimiz yıl yaÅŸanan büyüme, kamu bankalarının görev zararına yol açan “hormonlu kredilerin” dopingiyle, sonuçları tartışmalı ve refah getirmekten uzaktı.

Açıklanan ilk çeyrek büyüme de, önceki yıl son çeyrek ve tam yıl büyümeleri duyurulduÄŸunda izlenen tartışmaları ve özellikle aÅŸağıdaki üç soruyu yeniden gündeme taşıdı:

*Büyüme özünde üretim demekse, çok üretim de arz artışı sayesinde düÅŸük fiyat artışı anlamına geliyorsa, ülkenin enflâsyon oranı niçin yüksek?

*Söz konusu yüksek büyümeyi saÄŸlayan üretim, hangi yöntem veya teknik sayesinde “çalışan sayısı azalırken” gerçekleÅŸebildi?

*Bu yüksek büyüme oranlarına karşın, yaklaşık yirmi yıl önce 3-4 bin Amerikan Doları ($) olan, 2013 ve 2014 yıllarında 12 bin $’ın üstüne çıkan “kiÅŸi başı ulusal gelir”, niçin son 6 yıldır 8-9 bin $ arasına sıkışıp kalmıştır?

Beklentilerin üzerinde gerçekleÅŸen 2021 yılı ilk çeyrek yüksek büyüme oranlarının irdelenmesi, neden ve sonuçları hakkında çıkarımlar yapmak da bu haftaki yazımızın konusu olmuÅŸtur.

ANA BAÅžLIKLARDA İLK ÇEYREK BÜYÜME SONUÇLARI

BilindiÄŸi gibi yüzde 7 olarak açıklanan oran, ilk çeyrekte geçen yılın aynı dönemine göre büyümeyi göstermektedir. Ancak son bir yılda, önceki bir yıla göre ne kadar büyüme saÄŸlandığını hesapladığımızda, bulunan oran yüzde 2,4 olmaktadır.

Bir diÄŸer anlatımla, geçen yılın son üç çeyreÄŸi ile bu yılın ilk çeyreÄŸinden oluÅŸan bir yıla karşılık gelen büyüme oranı yüze 2,4’dür. 2020’nin son çeyreÄŸi ile kıyaslanınca ise yüzde 1,7’lik bir büyüme performansı ile karşılaÅŸmaktayız.

TÜİK’in açıklamasından ilk çeyrekte bütün sektörlerde büyüme olduÄŸunu görmekteyiz.

Sektörlerin toplam içerisindeki ağırlığını dikkate aldığımızda, en güçlü büyümenin yüzde 11 gibi bir oranla sanayi sektöründe olduÄŸunu anlamaktayız. Keza sanayinin yüzde 90’nından fazlasını oluÅŸturan “imalât sanayi”, geçtiÄŸimiz yılın Temmuz ayından bu yana çift haneli büyümeyi yansıtmaktadır.

Yukarda da belirttiÄŸimiz gibi, sanayide büyüme olduÄŸu zaten bilinmekteydi. Ancak örneÄŸin “hizmetler sektörünün”, iÅŸ yerlerinin çoÄŸunun kapalı olduÄŸu bir dönemde nasıl büyüdüÄŸü, internet üzerinden yapılan satışların bu artış için yeterli olup olmadığı, doÄŸrusu pek anlaşılamamıştır. Bu sektör geçen yıl ilk çeyrekte yüzde 2,8, bu yılın aynı zaman diliminde de yüzde 5,9’luk bir büyüme gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. Hizmetlerde geçen yılın ilk çeyreÄŸinde bir küçülme olmadığı için “baz etkisinden” söz edilmesi de olanaklı deÄŸildir.

Her ne kadar GSYH içindeki ağırlığı çok fazla deÄŸilse de, “bilgi ve iletiÅŸim sektöründeki” yüzde 18,1 gibi yüksek oranındaki büyüme de dikkat çekmektedir. Bu sektör, geçen yılın ilk çeyreÄŸinde de yüzde 10,9’luk çarpıcı bir büyüme göstermiÅŸti.

İç talep ile ilgili geliÅŸmelere baktığımızda, “yurtiçi yerleÅŸiklerin tüketim talebindeki” büyümenin ilk çeyrekte yüzde 7,4 olduÄŸunu görmekteyiz. Bu oran görece güçlü bir iç talebe iÅŸaret etmektedir. Burada iki faktörün öne çıktığını biliyoruz: Birincisi, geçtiÄŸimiz yaz aylarında ortaya çıkan güçlü kredi büyümesinin, 6-9 ay arasında sürmesi beklenen etkilerinden kaynaklanan talep artışıdırİkincisi, tüketici güvenine olumlu yansıyan, Kasım ayında ekonomi yönetiminde gerçekleÅŸen deÄŸiÅŸim ve “sıkı para politikası” ile “TL’deki deÄŸerlenme” ve “enflasyondaki düÅŸüÅŸ beklentisinin” canlı tuttuÄŸu “iç taleptir”.

2021’in birinci çeyreÄŸinde GSYH’yı “harcamalar” yönünden oluÅŸturan kalemlerin, önceki yılların birinci çeyreklerine göre artış yüzdelerini gösteren yukardaki tablo, önceki paragrafta açıkladığımız hususları doÄŸrulamaktadır. Tekrarlarsak, ilk üç ayda “kredilerle ÅŸiÅŸmiÅŸ hane halkı tüketimi” hızlı artarken, kaynak sıkıntısına düÅŸen devletin harcamalarının artış hızı ise yüzde 1.3’e kadar düÅŸmüÅŸtür.

Yüzde 30’ları bulan makine ve teçhizat yatırım artışı, “harcama” tarafından büyümeye en güçlü desteÄŸi veren kalemlerden birisi olmuÅŸtur. Ä°malât sanayi ürünlerine yönelik artan iç ve dış talep, stokları eritip, kapasite kullanımını arttırarak yeni yatırım ihtiyacı yarattığı anlaşılmaktadır. Uzun süredir gerileyen makine ve teçhizat yatırımlarının son dokuz aydır artış eÄŸiliminde olması olgusu da, bu yatırım ihtiyacından kaynaklanmaktadır.

İmalat sanayi ürünlerine gelen dış talep, ihracatın yüzde 3,3 büyümesine katkı saÄŸlamıştır. GeçtiÄŸimiz yıla göre altın ithalâtının azalması yoluyla toplam ithalât düÅŸmüÅŸ, bu düÅŸüÅŸ de dış ticaretin büyümeye pozitif katkı vermesine yol açmıştır. Özel sektörün yatırım harcamalarının arttığı bu dönemde, salgın yardımlarının tetiklediÄŸi dış talep ve yükselen kur ihracatı artırıp, ithalâtı azaltmıştır.

“Harcamalar yöntemiyle büyümeye katkılar” aÅŸağıdaki tabloda özetlenmiÅŸtir:

Kaynak: TÜİK

Sonuçta, büyümenin ana bileÅŸenleri olan üretim, yatırım ve ihracatta başı çeken lokomotifin imalât sanayi olduÄŸu anlaşılmaktadır.

Açıklanan verilere göre, bu yılın ilk çeyreÄŸinde yıllıklandırılmış GSYH, geçen yılın aynı dönemine göre 36.4 milyar $ birden gerileyerek, 728.5 milyar $’a düÅŸmüÅŸtür. Geçen yılın birinci çeyreÄŸinde Türkiye 764.9 milyar $’lık bir ekonomik büyüklüÄŸe sahipti.

DiÄŸer yandan, yüzde 7 oranında ulusal ekonominin büyüdüÄŸü bu dönemde “kiÅŸi başı ulusal gelir” de, 9 bin 201 $’dan 8 bin 711 $’a düÅŸtü. Bir baÅŸka anlatımla, yurttaÅŸlar kiÅŸi başına 490 dolar fakirleÅŸti.

2002 yılından bu yana ülkeyi yöneten Hükümetin, 2023 yılında Türkiye ekonomisini dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına, kiÅŸi başı milli geliri de 25 bin $ seviyesine çıkarma vaadi bulunmaktadır. Ancak bu aybaşında açıklanan GSYH verileri, dünyanın en büyük ilk 16 ekonomisinden biri olan Türkiye’nin sürekli geriye düÅŸerek, ilk 20’nin dışına bile düÅŸme riskine iÅŸaret etmektedir. Keza, ekonomideki istikrarsızlığın etkisiyle, 2013’de 12 bin 519 $ olan “kiÅŸi başına ulusal gelir”, son 8 yılda 3 bin 808 $ birden eriyerek, 8 bin 711 $’a gerilemiÅŸtir.

Bu bölümde, “ekonomi böyle hızlı büyürken benim refahım niçin kötüleÅŸiyor?”, “iÅŸsizlik kol gezerken ekonomi nasıl hızlı büyüyor?” sorularına yanıt bulmaya çalışacağız.

Konuya yakından baktığımızda, öncelikle sektörler arasında dengesiz bir büyümenin söz konusu olduÄŸunu görmekteyiz. ÖrneÄŸin imalât sanayi, özellikle dışsatım ağırlıklı olarak, aşılamalar nedeniyle toparlanmaya baÅŸlayan dış talebi karşılamak için doludizgin, çoÄŸunlukla iÅŸçilerin saÄŸlığını ihmal eder ÅŸekilde üretim yapmaktadır. Sonuçta bu dönemde, sanayi büyümesi yüzde 11,7 ile ÅŸaha kalkarken, inÅŸaatta ise sadece yüzde 2,8 büyüme saÄŸlanabilmiÅŸtir.

Kronik hale gelmiÅŸ ve yapısal bir sorun olan iÅŸsizlik sorunu devam etmektedir. 2019’da yüzde 13,7 olan iÅŸsizlik 2020’de yüzde 13,1 ÅŸeklinde gerçekleÅŸmiÅŸti. Milyonlarca yurttaşın iÅŸsiz veya iÅŸgücü piyasası dışında bulunması, bu konunun zaten yapısal bir sorun niteliÄŸinde olması nedeniyle istatistikleri doÄŸrudan etkilememektedir. Keza “kısa çalışma” veya “ücretsiz izin” programından yararlananlar, gelirleri düÅŸmesine karşın, iÅŸgücü içerisinde görünüyorlar. Böylelikle emek kesimi yoksullaşırken, bu durum iÅŸsizlik verilerine tam yansımamaktadır.

Covid-19 salgınında Türkiye yönetiminin yaptığı “nakdi ücret destekleri”, GSYH’nin sadece yüzde 1,2’si civarındadır. Aynı oran, örneÄŸin ABD’de yüzde 25’e kadar varabilmektedir. Dünya Bankası’na göre 2018’de yüzde 8,5 olan “ülkemizdeki yoksulluk oranı”, 2020’de yüzde 12,2’ye yükselmiÅŸtir. Kısacası, ekonomi pastası büyüse de, bundan pay alamayan yaygın bir kesim mevcuttur.

İşgücü ödemelerinin katma deÄŸer içerisindeki payı 2020’nin ilk çeyreÄŸinde 39 iken, 2021’in aynı döneminde yüzde 35,5’e düÅŸtüÄŸünü görmekteyiz. Bu da haliyle emeÄŸi ile geçinenlerin satın alma gücünün zayıflaması anlamına gelmektedir. Buna karşın aynı dönemde kârların payı yüzde 41,9’dan, yüzde 45,8’e yükselmiÅŸtir.

Deflatör ÇeliÅŸkisi

TÜİK’nun açıkladığı rakamlara göre Türkiye’nin ulusal geliri (GSYH), 2021 yılı ilk çeyreÄŸinde geçen yıla göre cari fiyatlarla yüzde 29,13 oranında arttı. Yukarıda da belirttiÄŸimiz gibi bu artışın yüzde 7’si büyüme kaynaklıdır. Anılan “nominal büyümeyi” “reel büyümeye” dönüÅŸtüren fiyat endeksi 20.68 olmaktadır. Bu sayıya (fiyat endeksine) “deflatör”, bir baÅŸka ifadeyle, “nominal büyümeyi fiyat artışının ‘yanıltıcı’ etkisinden arıtan oran” denilmektedir.

Deflatör olarak bulunan bu fiyat artışıyla, TÜİK’in hesapladığı fiyat artışı (TÜFE’de diyebiliriz) genellikle aynı olmamakta ve arada fark bulunmaktadır. ÖrneÄŸin geçen yılın ilk çeyreÄŸi için kullanılan “deflatör” yüzde 11, TÜFE artışı yüzde 12, Yİ-ÜFE artışı yüzde 9 idi. GörüldüÄŸü gibi geçen yıl deflatör-TÜFE farkı 1 puandı.

Oysa bu yılın ilk çeyreÄŸindeki TÜFE’nin geçen yıla göre artışı yüzde 15.59. Oysa deflatör yüzde 20.68, yani arada tam 5 puanlık fark var. Öbür taraftan, Yİ-ÜFE cephesinden bakarsak fark çok daha büyüktür, çünkü İlk çeyrekteki yıllık Yİ-ÜFE artışı yüzde 28.16 olup, fark 8 puana yükselmektedir.

Bu durumda eÄŸer deflatör doÄŸru deniliyorsa, o zaman TÜFE’deki artışın düÅŸük hesaplandığı kabul edilmiÅŸ demektir. Tersine, TÜFE’deki artış doÄŸru olduÄŸu söyleniyorsa, o zaman da büyümeye iliÅŸkin oranlardan ya cari olanı ya reel olanı tam doÄŸruyu göstermediÄŸine iÅŸaret etmektedir.

TÜİK’in açıkladığı büyüme rakamlarının yüksek çıkmasında bir diÄŸer destek de “baz etkisinden” geldi. Ama sonuçta, salgının etkilerinin ağır hissedildiÄŸi yılın ilk üç ayında Türkiye ekonomisi yüzde 7 gibi yüksek bir büyüme gerçekleÅŸtirdi.

Önümüzdeki Eylül ayı sonunda açıklanacak Türkiye’nin” ikinci çeyrek büyümesinde”, söz konusu baz etkisi çok daha yüksek olacaktır.  Çünkü geçen yıl bu dönemde ülke ekonomisinin, 2019 yılının aynı dönemine göre yüzde 9,9 oranında (10 deÄŸil!) küçüldüÄŸü açıklanmıştı.

Söz konusu baz etkisi sayesinde bu yılın ikinci çeyrek döneminde “çift haneli”, mevsimlik etkiyle birlikte 20’ler civarında daha yüksek büyüme beklenmektedir. İşsizliÄŸi, enflâsyonu, kamu borçlanması zirvede olmasına karşın popülistlerin parlatacağı bir büyüme olacaktır.

GELECEK DÖNEM BÜYÜMELERİYLE İLGİLİ KISA BİR ÖNGÖRÜ

Yukarıda yer alan koÅŸulların neredeyse tümü son dönemde deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Mevcut duruma baktığımızda, ekonomiye ve ekonomi dışı faktörlere baÄŸlı belirsizliklerin artması ve TL’nin tekrar deÄŸer kaybı sürecine girmesi tüketici güvenini olumsuz etkilemeye baÅŸladı.

Ekonominin “öncü göstergelerini” kısaca döviz, borsa, altın, faiz oranlarının seyri olarak sayabiliriz. Ekonomik verilerden önce, bu göstergelerin fiyatları bize olası geliÅŸmeleri yansıtır. Ekonomik krizin ilk habercileridir bu göstergeler.

Son bir haftadır Euro-Dolar/TL, enflâsyon, faiz; el birliÄŸi yapmışçasına tırmanıştadır. Bunlara ek olarak “ithal enflâsyon” yaygınlığının zaman dilimindeyiz. Bir diÄŸer ifadeyle dışarıdan gelen ithal girdiler yoluyla ithal enflâsyon yaÄŸmaktadır.[ii] Zaten kur ile enflâsyon el ele verdiÄŸinde faiz için tek yol “tırmanmak” olduÄŸu, temel bir ekonomi gerçeÄŸidir.

Osman Ulagay’ın yazdığına göre, 2011 yılında Türkiye’deki tüm finansal varlıkların toplam deÄŸeri 326 milyar $ iken, on yıl sonra bugün gelinen noktada tüm finansal varlıkların deÄŸeri ise sadece 322 milyar $’dır. Bu iki sayı bize, mevcut yönetimin sürekli önümüze koyduÄŸu “büyüyen, zenginleÅŸen Türkiye” algısının aslında, “yerinde saymayı bile baÅŸaramamış” bir ekonomi olarak deÄŸiÅŸtirilmesi gerektiÄŸini göstermektedir. Yine aynı yazıda, BİST 100 endeksinin 2010’daki deÄŸerinin 5,10 cent2021 Mayıs sonundaki deÄŸerinin ise 1,7 cent olduÄŸu hatırlatılmaktadır.

Bu baÄŸlamda deÄŸinmemiz gereken bir diÄŸer gerçek de, geçtiÄŸimiz hafta açıklanan ve kimsede güven yaratmayan Mayıs ayı enflâsyon rakamlarıdır. Açıklanan bu sayılara göre TÜFE 16,5, Yİ-ÜFE 38,5, aradaki fark ise yüzde 22 gibi çok yüksektir. Ä°ki oran arasındaki 22 puan fark, eninde sonunda (iç talep olduÄŸu sürece) perakende fiyatlara, maliyet enflâsyonu olarak yansıyacak bir potansiyel olarak durmaktadır.

Peki, bu durumda ekonominin gidiÅŸi nereye evrilecek? Paranın yukarıda özetlediÄŸimiz akışı bunu zaten haykırıyor: Olması gerekenin kaçınılmazlığına

Ülke üretir faiz yer, ülke üretir enflâsyon yer, ülke üretir döviz yer… Åžirketlerin yüksek oranlı kârlarını yabancılar yer; ekonomi, tartışmalı da olsa büyür, bunu da tedbirsizlik, kurumsallaÅŸmamak yer…

Kısaca, yukarıda irdelemeye çalıştığımız 2021 ilk çeyrek büyümeye en büyük katkıyı, “kredilerle teÅŸvik edilmiÅŸ” hane halkının tüketimi ve “salgın mali destekleriyle tetiklenmiÅŸ dış talebin” yarattığı yatırımlardaki artış vermiÅŸtir. Keza İlk çeyrekte görece güçlenen TL hem vatandaşın talebini öne çekmiÅŸ, hem de ithal makine teçhizat yatırımlarını hızlandırmıştır.

Özetle, enflâsyonun yüzde 17’ye ulaÅŸtığıgeniÅŸ tanımlı iÅŸsizliÄŸin yüzde 27,8 olarak açıklandığı bir ekonomide, sade yurttaÅŸ açısından yüzde 7 büyüme sayısının fazla bir anlamı bulunmamaktadır. Önümüzdeki aylarda da kredi geniÅŸlemesinin hız kestiÄŸi, doların 8,50’nin üzerinde seyrettiÄŸi koÅŸullarda, baz etkisi dışında mevcut büyüme temposunun devam etmesi de olanaklı durmamaktadır.