ÇARÅžI PAZAR MUHABBETİ
“AYVAZ KASAP HEP BİR HESAP” AMA…
Bülent SOYLAN
Bazen ben de çok kızıyor ve kaptırıyorum kendimi ÅŸu ekonomik çöküntüde ama, galiba bizler bu iÅŸe biraz ters tarafından bakıyoruz…
Yaygın muhabbet şu:
“Baksana hıyar kaç para olmuÅŸ”
“Onu bırak, biber yine ÅŸampiyon”
“Kabak yahu kabak, kaçaydı dün biliyor musun pazarda?
“Çıkma patlıcana bile para yetmiyor arkadaÅŸ”
“Hele de ÅŸu bildiÄŸin dereotuna ne demeli”
………………………
Ve sonuçta, bu memlekette ne kadar sebze-meyve varsa her birinin fiyatı üzerinden bir yakınma, bir eleÅŸtiridir gidiyor.
Åžimdi çoÄŸu kiÅŸi “Senin tuzun kuru galiba” diyecek ama olsun, yine de söyleyeceÄŸim:
-Sabahtan akÅŸama kadar çarşı pazardaki bütün fiyatları sıralıyoruz da ne oluyor?
Sen ben bunları söyleyince o köÅŸedeki manav, semtteki pazarcı, filanca marketçi yüzü kızarıp başını öne, fiyatları aÅŸağıya mı çekecek?
Olmayacak böyle bir ÅŸey tabii…
Bir sorsana adama.
Ama biz meseleyi bu yanlış ucundan tutunca bak iÅŸin asıl sorumluları bunu nasıl da iyi kullanıp zabıtasını, maliyecisini gönderip rafta, tezgahta sözüm ona sıkı denetim yapıp pahalılığın sorumlusunu(!) cezalandıracakmış havalarına giriyor farkında mıyız?
Hatırlayan çoktur; hani ÅŸu “Banker Bilo” filminde Åžener Åžen dönüp dolaşıp saf köylü çocuÄŸu İlyas Salman’ı kandırıyordu da her yakalandığında Salman’a “Tamam yaptım… ama bi sor bakalım niye yaptım” diye kendine göre bir mazeret uydurup onu yine ikna ediyor, yine de kurtarıyordu ya paçasını.
Aslında kökü çok derinlerden gelen bu sorunumuzun “nedenini” bırakıp sonucuyla uÄŸraşınca bizim iÅŸler de o filme benzedi aynen.
Tamam; manav, kasap, pazarcı, marketçi hepsi her gün etiket tazeliyor tazelemesine de…
Yahu kardeÅŸim, aramızda her gün en o son fiyatlar üzerine muhabbet etmek yerine ÅŸu ettiÄŸimiz lafların en azından yarısını neden bu iÅŸi başımıza saranlara sormuyor, hatta cevabı besbelli olduÄŸuna göre aslında bu iÅŸin hesabını, bu iÅŸin nasıl düzeltileceÄŸini konuÅŸmuyoruz ki?
DüÅŸünsek ya… Acaba fiyatlar mı durup durup azıyor ve bizi üzüyor, yoksa cebimizdeki para mı gün be gün deÄŸer kaybediyor?
Fiyatların yükseliÅŸini anladık: Bak etiketleri her gün tazeleyen esnaf da aynı o filmdeki gibi “tamam, yine zam yaptım ama bi sor bakalım neden yaptım” derken niye dönüp de hep yükselen sebze meyve fiyatlarından ÅŸikayet ederken söylediÄŸimiz gibi bu sefer de neden;
“Bizim paramız ÅŸu hıyar karşısında bile niye bu kadar düÅŸtü”
“Åžu iki tane domates nedir ki ÅŸimdi bizim 10 liramızla boy ölçüÅŸüyor”
“Niye kabak kadar düÅŸtü”
Niye ÅŸu dereotu karşısında bile kıymeti kalmadı” demiyor ve çarşıda pazarda satılan ne kadar sebze, meyve, ÅŸu bu varsa hepsinin karşısında her gün daha da dermansız kalan paramızı bu hale getirenleri konuÅŸmuyoruz ki?
Bu iÅŸ bir ÅŸekilde çözülecekse bunun yolu; bilumum sebze fiyatlarının yükseliÅŸini söyleyip söyleyip o etiketlere ve satıcılarına saydırmak mı yoksa sadece “bizim parayı kim düÅŸürdü bu kadar” diye iÅŸin aslını soruÅŸturmak, onu konuÅŸmak mı?
Åžimdi denecek ki “Ayvaz kasap, hep bir hesap”
Yani “ha öyle, ha böyle… sen bu iÅŸe neresinden bakarsan bak sonuç belli: her ÅŸey pahalı!”
Yok, bence öyle deÄŸil.
Bir kilo domates satan karşılığında yine bir kilo patlıcan alabiliyor mesela.
Mal ile mal deÄŸiÅŸtir, bak deÄŸiÅŸen bir ÅŸey yok.
Ama sok araya parayı, bak bakalım ne oluyor.
Demek ki işi değiştiren şey paranın değeri.
Her şey pahalı değil; kazancımız, cebimizdeki para değersiz ve hala da değersizleşiyor.
Böyle olunca, hangi sebzenin hangi fiyattan satıldığını konuÅŸmakla olsa olsa sadece “Hayatın giderek ne kadar kadar da pahalılandığı” kuru muhabbetini yapmış oluruz.
Ama “Kazancın, ücretin ya da cepteki paranın bir ıspanağı, bir kabağı, bir domatesi satın almaya bile gücünün yetmediÄŸini” söyleyip tartışmak bizi doÄŸru sonuca daha kolay ulaÅŸtıracaktır.
O zaman gelin biz sonucu değil, nedenini konuşalım:
-Türkiye, göz göre göre üretimden uzaklaÅŸmıştır
-Türkiye, göz göre göre elindekini avcundakini “en azından ÅŸimdi sırası olmayan iÅŸlere” sarf etmiÅŸtir.
-Türkiye, sarf edilen o paraların kimleri bir anda “türedi zengin” yaptığının üzerinde durmamıştır.
Aslında bunların hepsini saymaya da gerek yok biliyor musunuz…
Çünkü hepimiz de farkındayız:
Aynen Åžair Baba’nın çok yerinde söylediÄŸi gibi:
“Kabahat senin -demeÄŸe de dilim varmıyor ama-
kabahatın çoÄŸu senin canım kardeÅŸim!”
Evet…
Kabahatin çoÄŸu da “bizim”.
“Ve bu dünyada, bu zulüm bizim sayemizde.
Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eÄŸer
Ve hâlâ ÅŸarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak”
Ve hala pazardaki kabağın, dereotunun, hıyarın fiyatına bakıp bakıp canımızın çektiÄŸini alamadan etrafında dolanıyor da bu duruma neden düÅŸtüÄŸümüzü soruÅŸturmuyor, konuÅŸmuyor, bunları birbirimize anlatmıyorsak…