CHP NiÄŸde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada;
“Çiftçinin ayakta duracak takati kalmadı”
“DoÄŸal afetler, artan maliyetler çiftçinin belini büktü”
“Kuraklık, don ve dolu farklı bölgelerde ürün kayıplarına neden oldu”
Åžeklinde açıklamalardı ulunan Milletvekili,
Tarım ve gıdanın insanlık için en önemli sektör olduÄŸunun bir kez daha ortaya çıktığını söyledi.
Korona virüs salgınıyla birlikte tüm dünya ülkelerinin tarım ve gıda sektördeki yatırımlarına ağırlık verip çiftçileri desteklemeye yönelik adımları artırdığına dikkat çeken Gürer, ancak ülkemizde halen ve inatla hububat baÅŸta olmak üzere ithalata baÄŸlı tarım politikaların uygulanmaya devam ettiÄŸini, bu olumsuzluÄŸun faturasını ileriki yıllarda toplumun tüm kesimlerinin ağır bir ÅŸekilde ödeyeceÄŸini belirtti.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) NiÄŸde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Dünya Çiftçiler Günü mesajında,
ÇİFTÇİ SAYISI DA TARIM ALANLARI DA AZALIYOR
1980’lı yıllarda 28 milyon hektar olan tarım arazisi varlığımızın, bugün 23 milyon hektara gerileÄŸini ve yaklaşık 5 milyon hektar tarım arazisinin artık tarım arazisi olmaktan çıktığını anlatan CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “Tarım arazilerinin azalmasına pararel olarak çiftçi sayısındaki düÅŸüÅŸ de sürekli artıyor. Çİftçilerin bankalara 137 milyar olan borcu, tarım kredi ve diÄŸer borçları ile 180 milyarı buluyor. 2006 yılında çıkan Tarım Kanununun 21 maddesine göre Milli Gelirin % 1’inin çiftçiye verilmesi gerekirken bugüne kadar yarısı verilmiÅŸ durumda yani çiftçi devletten alacaklı. Tohum, gübre, ilaç ve yem fiyatları almış başını gidiyor. Tüm çiftçiler borçlu yaşıyor. ÜrettiÄŸi ürünü deÄŸerine satamıyor. İktidar, ithalat sopasını çiftçinin başından eksik etmiyor. YaÅŸanan olumsuzluklar, ekmeyen ve dikmeyen çiftçiyi diÄŸer çiftçilere göre daha az sorun yaÅŸar duruma getirdi” diye konuÅŸtu.
KAZANAMAYAN ÜRETİCİ TARIMDAN KAÇIYOR
CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “Bir zamanlar tarımda kendi kendine yeten birkaç ülkeden biri olan ülkemizde yanlış tarım politikaları ile çitçi tarımdan uzaklaÅŸtırıldı. Üretici para kazanamıyor, tüketici yüksek fiyattan ürün almak zorunda kalıyor. Bu durumun tek karlısı ise aracılar oluyor. Böyle bir ortamda çiftçi sayısının ve tarım arazisinin sürekli azalması kaçınılmaz olur” ÅŸeklinde konuÅŸtu.
DOĞRU ADIMLAR ATILMASI GEREKİYOR
AKP iktidarına çaÄŸrıda bulunan CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nde olsun, iktidar ÅŸapkasını önüne koyarak, ‘ben nerede yanlış yaptım?’ diye düÅŸünmeli ve zararın neresinden dönülürse kardır mantığıyla tarımda doÄŸru adımlar atmaya baÅŸlamalıdır. Tarımsal sorunlar ve çözüm önerilerine yönelik onlarca kanun teklifi, meclis araÅŸtırma önergesi ve yüzlerce basın açıklaması yaptık. Bu tekliflerimiz, önerilerimiz dikkate alınarak, tarımda gelinen olumsuzluÄŸun önüne geçilecek düzenlemeler hayata geçirilmelidir” diye konuÅŸtu.
TARIM ÜRÜNLERİNDE GEREKLİ ÖZENİ GÖSTERMEYEN AFRİKA ÜLKESİNİN DURUMUNA İLİŞKİN YAÅžANMIÅž BİR ÖYKÜ:
Sedat Yüksel KIR
“Facebook /Alıntı”
Kapitalizmden Bir Öykü
1960'lı yılların baÅŸlarında, bilimsel araÅŸtırma nedeniyle Avrupalı bilim insanları Victoria gölüne bir balık bırakıyor. Bu balık etobur bir tür olan Nil LevreÄŸi. Bırakıldığı andan itibaren göldeki bütün balıkları yiyerek 200'den fazla balık türünü de bir anda yok ediyor. Bu etçil balığın Victoria Gölü’nde yaÅŸamaya baÅŸlaması ile birlikte gölün yalnızca ekosistemi deÄŸil, Tanzanya halkının hayatı da tam bir yıkım, felaket ve sefalete dönüyor. LevreÄŸin gölde normalin üzerinde geliÅŸim sergilediÄŸini farkeden yatırımcıların levrek üretimine baÅŸlaması üzerine göl balıkçılığıyla geçinen halkın geçim kaynağı da kesilmiÅŸ oldu. Balıkların neslinin tükenmesi Tanzanya halkı için büyük sıkıntı olunca bu durumu fırsat bilen “balık sektörü” Hintli kalantorlar Hindistan’dan kalkıp Tanzanya’da fabrika kuruyorlar. Hintli fabrika müdürü “Günde en az 500 ton Nil levreÄŸi üretiyoruz” diye ÅŸiÅŸinerek anlatıyor. 500 ton balıkla günde kaç kiÅŸinin doyacağı sorulduÄŸunda ise bunu bilmediÄŸini söylüyor. Fabrika müdürünün bilmediÄŸi(!) ÅŸey, her gün 2 milyon Avrupalı ve Japon’un Victoria Gölü’nün balıklarını yediÄŸi gerçeÄŸi…
DoÄŸu Afrika’nın rantını yiyen kalantor Hintliler, deÄŸer verdikleri 3 ÅŸeyi ÅŸöyle sıralıyorlar:“Balık, para ve çocuklarımız.” Balık Avrupa ve Japonya’ya; paralar İsviçre’ye; çocukları da Amerika ve Kanada’ya gidiyor. Balıklar, fabrikada fileto haline getirilip satılırken kurtlanmış kafa ve kılçıklar yoksul halka satılıyor. Evet, kurtlanmış kılçıklar Tanzanyalılara para karşılığında satılıyor!
Artık evini geçindiremeyen balıkçıların çocukları lastikleri yakıp kokusuyla efsunlanmaya, tiner çekmeye, balıkhanelerde canlarını kurtarmak için olmadık eziyetlere boyun eÄŸmeye baÅŸladılar. Victoria Gölü kıyısında yaÅŸamaya çalışan binlerce kadın artık bir günlük ekmek veren hangi erkek olursa onlara kapılarını açıyorlar. Talihi yaver gidenler ise Avrupa’ya gönderilecek levreklerin temizlenmesi iÅŸini yapıp, ayda 50 ila 70 dolar arasında para alıyorlar. İşten çıkmanın ise iki tehlikesi var: açlık ve kendini satmak! Detayları Avusturyalı yönetmen Hubert Sauper anlatıyor. Sauper kendisiyle yapılan röportajda ÅŸöyle diyor: “1997’de Kongo’nun doÄŸusunda, Ruandalı sığınmacıları anlatan ‘Kisangani GünlüÄŸü’ belgeselini çekiyordum. İç savaÅŸlardan, açlıktan, salgın hastalıklardan kırılan bu bölgedeki gerçek problemin ne olduÄŸunu o sıralarda fark ettim. Ruandalı sığınmacıların gıda ihtiyaçlarını BirleÅŸmiÅŸ Milletler karşılıyordu. Gıda maddelerini getiren uçaklar, eski SSCB’den kalma kargo jetleriydi. Afganistan iÅŸgalinde kullanılmışlardı, delik deÅŸik pistlere bile inebiliyorlardı. Adeta Afrika için yapılmışlardı. Bu uçakların mürettebatıyla ahbap olmuÅŸtum.
Genellikle ya Rus ya Ukraynalıydılar. Aramızda geliÅŸen dostlukla, bu uçakların ‘geliÅŸmiÅŸ’ ülkelerden sadece gıda maddesi deÄŸil, silah da getirdiÄŸini öÄŸrendim. Kulaklarıma inanamamıştım. Pilotlardan biri dalga geçmiÅŸti benimle: Orta Afrika’daki savaÅŸlarda kullanılan silahların Air France ya da Lufthansa’yla taşındığını sanmıyordun herhalde!”
Åžimdi sıkı durun ve Sauper’ın söylediklerindeki ayrıntıya dikkat edin lütfen. “Bu uçaklar, gündüzleri sığınmacıların karnını doyuran nohutları, geceleri de onları öldüren bombaları taşıyordu! Bu benim için dehÅŸet verici bir ayrıntıydı.” Sonra, Tanzanya’ya, Victoria Gölü’nün kıyısındaki Mwanza’ya gittim. Mwanza, silah kaçakçılığının baÅŸlıca üslerinden biri Aynı zamanda bir baÅŸka ticaretin, Tanzanya’dan AB ülkelerine giden balık filetosu ticaretinin de merkezi.
Beni ‘Darwin’in Kâbusu’nu çekmeye mecbur eden görüntü, Mwanza Havaalanı’nda yan yana duran iki uçaktı. ABD yardım uçağı 45 bin ton nohut, Rus kargo uçağı 50 bin ton balık yüklüydü. Nohut, BM kamplarındaki mülteciler içindi, balıksa AB ülkelerine gidiyordu, inanılır gibi deÄŸildi. İnsanların açlıktan öldüÄŸü protein eksikliÄŸinden çocukların karınlarının ÅŸiÅŸtiÄŸi bu bölge, Avrupa ülkelerine tonlarca balık gönderiyordu.Bu, ‘Darwin’in Kâbusu’nun temelini oluÅŸturan ÅŸu soruyu sormama neden oldu: Nasıl oluyor da insanların aç olduÄŸu bu bölgeden bu deÄŸerli yiyecek uçup gidiyor?” Cevap gayet basitti: İyi gıda, insanların fiyatını ödeyebildiÄŸi yere gidiyordu. Satın alma gücüne sahip olan, Afrika’nın köyleri deÄŸil, Avrupa’nın süpermarketleriydi! (Express Dergisi - Sayı: 51, Temmuz 2005) "Darwin’in Kâbusu’nda silah ticaretinin varlığını balık ticaretine, balık ticaretinin varlığını da savaÅŸa borçlu olduÄŸunu göstermek istedim…
Anlattığım yeni bir ÅŸey deÄŸil. Afrika’da savaÅŸ, fuhuÅŸ, açlık, AIDS, sokak çocukları gibi sorunlar olduÄŸunu söyleyen ben deÄŸilim. Bunları herkes biliyor." "Avrupa BirliÄŸi, bu levrek ekonomisine destek olmak için 34 milyon Euro verdi, tabii bazı ÅŸartlar koyarak. KoÅŸullardan biri, fabrikalar ile havaalanı arasındaki yolların onarılmasıydı. Bu, sömürü için ‘yardım’dan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil. Tıpkı, bir önceki yüz yılda Britanya’nın demiryolları gibi… Güya o demiryolları da medeniyet götürmek için yapılmıştı, asıl maksat o ülkelerdeki zenginlikleri kendi kasalarına taşımaktı. Bugünkü durumsa gizli kapaklı bir yeni sömürgecilik deÄŸil, alenî ve harfiyen yeni sömürgecilik!”