Cumhuriyet ve Atatürk

Hepimizin bildiÄŸi gibi Mustafa Kemal ATATÜRK dünya döneminin liderleri içerisinden 21 nci yüzyıla geçebilen tek liderdir. Üstelik diÄŸer liderler kendi halkları tarafından yok edilmemin acısını yaÅŸamışken, o hala halkının ve dünyanın nabzında en büyük canlılığıyla, sevgisiyle, saygısıyla hala yaÅŸayabilen dünyadaki tek lider.

Önemli olanda sanırım, yaÅŸarken ölmek deÄŸil, öldükten sonra da bu kadar uzun süre canlı kalabilmeyi baÅŸarmak deÄŸil midir?

ATATÜRK’ü biz hep tarihe mal olmuÅŸ yönleriyle tanıdık: Asker ATATÜRK ya da devlet adamı ATATÜRK olarak.

Bu verdiÄŸim örnek dünyada tek olan örnektir. Zaten herhalde bir baÅŸkasına da rastlamamız mümkün deÄŸil. En büyük düÅŸmanı; hani ÅŸu ordularını denize döktüÄŸü düÅŸmanı, Yunan baÅŸkomutanı Trikopis. Hiçbir zorlama olmadan, hiçbir baskı olmadan her Cumhuriyet bayramı Atina’daki Türk büyükelçiliÄŸine gidiyor Trikopis, ATATÜRK’ün resminin önüne geçiyor ve saygı duruÅŸunda bulunuyor. Böyle bir saygıyı en büyük düÅŸmanında uyandırabilen bir Mustafa Kemal.

Yıl 1938, General McArthur’un en zor, en problemli, en buhranlı dönemi. Birden çok sıkılır ve yanında duran yüz yirmiden fazla kiÅŸiye döner ve aynen ÅŸöyle der:

“Åžu anda hiçbirinizi deÄŸil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal’i görmek için neler vermezdim” dedirten o büyük özlemi ve onu oluÅŸturabilen Mustafa Kemal’i.

Ya da, yıl 1938. Bir İran’lı ÅŸair bir Tahran gazetesine ölümü üzerine bir ÅŸiir yazar. İşte o ÅŸiirin iki mısrasını sizlerle paylaÅŸmak istiyorum. Diyor ki;

“Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir.” dizelerindeki bu kıskançlığı oluÅŸturabilen Mustafa Kemal.

Yıl 1976, UNESCO üyelerine bir öneriyle gelir. Öneri paketindeki bir cümleyi sizlere  okumak istiyorum. Diyorki “Bu gün UNESCO’nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir.” Öneri nedir ? Öneri ise onun doÄŸumunun yüzüncü yılında, 152 üyesi vardı UNESCO’nun 152 ülkenin devletleri aynı anda kutlasın önerisidir. Birden İsveç delegesi ayaÄŸa kalkar ve ÅŸöyle söyler:

“Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doÄŸum gününü böyle kutlayacak mıyız?” ÅŸeklindeki kinayeli sözlerine, Rus delegesi ayaÄŸa fırlar yumruÄŸunu masaya vurur ve 152 ülkenin delegelerine aynen ÅŸöyle söyler;

“Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider deÄŸildir, bırakın onu bir yıl anmayı her ülke her problemimizde çare olarak aramalıyız” sözlerini döktürtebilen bir Mustafa Kemal. Sonra nemi olur? UNESCO tarihinde ilk ve tekdir hiç negatif oy yok, hiç çekimser oy yok 152 ülke ÅŸu metne imza atar; hani İsveç delegesi

demiÅŸti ya “ne yani” diye. O İsveç delegesi bu imzanın atıldığı gün mikrofona gelir ve aynen ÅŸunları söyler;

“Ben ATATÜRK’ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben atıyorum” diyecektir.

İşte o muhteşem belge diyor ki;

” ATATÜRK KİMDİR; ATATÜRK ULULARARASI ANLAYIÅž, İŞBİRLİĞİ, BARIÅž YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAÄžANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEÅžTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIÄžA KARÅžI SAVAÅžAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIÅžININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAÅžAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU”

Var mı böyle bir metin! Bir filozof derki “bir ülke için kıstas aradığınız zaman o ülkenin en büyük liderini gözden geçirin” ÅŸu anda kıstas arayan ülkelere sanıyorum bundan daha iyi bir metin gösteremeyiz. İşte bu metin 152 ülke tarafından imzalanmıştır. EÅŸi olmayan devlet adamı metni.Peki daha sonra ne olmuÅŸtur; 151 ülkede hemen hemen bir yıl boyunca her yerde bu metni görebiliriz, soruyorsunuz bana o bir ülke kim?

İşte o ülkenin adını vermeye benim dilim maalesef varmıyor. 

Hadi gelin Haiti’ye gidelim. Yıl 1996, Haiti CumhurbaÅŸkanı ölür. Bir vasiyet bırakmıştır. Haiti’ye baktım haritada bir kutup kadar uzak ülke. Haiti CumhurbaÅŸkanı 1996 da öldüÄŸünde vasiyeti açılır. Vasiyetinde mezar taşına yazılması için bir metin bırakmıştır. Haiti CumhurbaÅŸkanının bugün mezar taşında yazan hitabeyi sizlere okumak istiyorum. Diyor ki “Bütün ömrüm boyunca Türkiye’nin lideri Mustafa Kemal ATATÜRK’ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm”

Peki yıllar bir ÅŸey deÄŸiÅŸtirir mi? Hayır. 2000 yılında bizim medyanın kaçırdığı bir bilgi var, ABD BaÅŸkanı milenyum mesajını veriyor. Mesajın bir yerinde aynen ÅŸunları söyler; “Bugün milenyumun hiç ÅŸüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal ATATÜRK’tür. Çünkü o yılın deÄŸil asrın lideri olabilmeyi baÅŸarmış tek liderdir.” 2000 de ABD BaÅŸkanına iÅŸte bu gerçeÄŸi de ifade ettirebilen bir Mustafa Kemal var. Asker Mustafa Kemal’in, Devlet adamı Mustafa Kemal’in çok dışında bir Mustafa Kemal.

2003 de bir ÅŸey deÄŸiÅŸti mi?, 2004? Hayır. 2004 de bir konferans veriyorum birden bir hanımefendi ayaÄŸa fırladı. Dediki “Ben Norveçliyim ve ÅŸu anda Norveç’te çok sık kullandığımız bir deyim var, bu deyimin anlamını anladım” dedi. Hanımefendi “nedir o deyim” dedim. “Norveççe’de “ATATÜRK gibi düÅŸünmek” deyimi var. Çok sık kullanırız bu deyimi” “nerelerde kullanırsınız” dediÄŸimde “Hani bir problem veririz çöz diye o da tembellik

eder çözmez. Deriz ki ona bu problemin mutlaka çözümü var. Birde ATATÜRK gibi düÅŸün”. O gün otelime geldim televizyonu açtım o kadar çok kiÅŸiye bir de ATATÜRK gibi düÅŸün dediÄŸimi hatırlıyorum ki galiba Norveççe’den çok bizim dilimizin bu deyime fazlasıyla ihtiyacı var diye düÅŸünmeden de edemedim.

Bir İngiliz gazeteci ATATÜRK’le bir röportaj yapar. Röportajını Amerikan Büyük Kütüphanesinden bulup getirttim ve bir yerinde Mustafa Kemal’e ÅŸöyle sorar gazeteci; “BirleÅŸmiÅŸ Milletlere üye olmayı düÅŸünüyor musunuz?” Mustafa Kemal’in cevabı aynen ÅŸöyle :

“Åžartlarımızı koyarız. Kabullerine baÄŸlı. Biz müracaat etmeyiz üye olmak için. EÄŸer davet gelirse düÅŸünürüz”. Evet, BirleÅŸmiÅŸ Milletler sadece Türkiye’yi davet edebilmek için yasasını deÄŸiÅŸtirir ve ilk davet edilen ülke olur Mustafa Kemal’in ülkesi, Türkiyesi BirleÅŸmiÅŸ Milletlere. Sanıyorum ondan feyz alacağımız çok ÅŸey var aslında Mustafa Kemal’den. Ama

bu arada 2005’de bir yabancı gazeteyi okuyorum. SürmanÅŸet büyük puntolarla ÅŸu baÅŸlığı atmış “Bu gün OrtadoÄŸu’ya düzinelerle ATATÜRK lazım”. dedim yazara ATATÜRK ‘ü hiç tanımıyor herhalde. Düzineye hiç gerek yok tek bir tanesi de yeterdi aslında.

Örnek vermeye devam edersem inanın konferans böyle biter. Filipinlerden Çin’e kadar o kadar çok örnek varki. Ama gördük 1925’de 1938’de 1996’da 2000’de 2005’de her ülkeden, her cinsten, her statüden insanın özlemle, sevgiyle, saygıyla aradığı ama bizim olan bir Mustafa Kemal’den bahsediyoruz. Bu gün Türkiye’nin en büyük sorunu nedir? dersem cevap olarak kulağıma gelenler ÅŸunlar; ekonomi diyorsunuz iÅŸsizlik diyorsunuz. Ama bence Türkiye’nin çok önemli bir problemi var o problemi çözersek Türkiye ekonomiyi de çözer Türkiye iÅŸsizliÄŸi de çözer. Evet Türkiye’de lider yetiÅŸtirme sorunu var.

Lider deyince de nedense hep siyasi lider anlıyoruz ben ondan bahsetmiyorum, benim lider dediÄŸim çok kapsamlı bir kavram. Yoksa içerisindeki tek bir terimdir siyasi lider veya sosyal lider. Ama lider dediÄŸim zaman ben asrın lideri dünya liderinden bahsediyorum. İşte böyle liderlere ihtiyacımız var. Ben ÅŸimdi soracağım size ÅŸu anda karşımda pek çok genç arkadaşım oturuyor. Bunlardan bir tanesinin bir kaç dönem sonrasının CumhurbaÅŸkanı, Genelkurmay BaÅŸkanı yada BaÅŸbakanı, Maliye Bakanı yada evinin anne babası olmadığını bana iddia edebilir misiniz? Belki sizsiniz, ama biliniz-ki iÅŸte bugün sizlerle paylaÅŸacağım konu asrın lideri, dünya lideri yada lider olmanın küçük sırlarını ATATÜRK’le sizinle paylaÅŸacağım.

İlk sırrımız; ATATÜRK tamam arkadaşım ben topraklarınızı kurtardım askeri bir dehayım deyip yerine çekilmemiÅŸ hemen asker elbisesini çıkartıp sivil elbisesini giymiÅŸ ve inanırmısınız sınırlarını hangi sınırın lideri ise o sınırların içerisinde ne var ise ama ne var ise taşından toprağına hepsinin ama hepsinin sorumluluÄŸunu omuzlarında hissetmiÅŸtir de onun için Mustafa Kemal bugün dünya lideridir. Nasıl mı ?

ATATÜRK’ü aÄŸlarken tarih çok ender tespit etmiÅŸtir. 25 yıllık araÅŸtırmacıyım, 7 tespitim oldu. İlki Çanakkale’de topçu atışımız baÅŸladığı sırada döktüÄŸü gözyaşıdır, bir diÄŸeri ise hepimizin bildiÄŸi bir hikaye ama ben yine de anlatacağım. O günün Ankarası kurak, çorak bir köy. Çankaya’dan meclise gelirken yol üzerinde sadece ama sadece bir tek iÄŸde aÄŸacı varmış. ATATÜRK o iÄŸde aÄŸacının önünden geçiÅŸlerinde arabasını durdururmuÅŸ, inermiÅŸ

ve o iÄŸde aÄŸacına selam verirmiÅŸ. “Aman demiÅŸler paÅŸam ne yapıyorsunuz böyle?”, “Eee o demiÅŸ yediÄŸim meyvenin, sığındığım gölgenin, soluduÄŸum havanın bir neferi. En az diÄŸer neferler kadar bunun da selama hakkı var”.Yani “niye ÅŸaşırıyorsunuz?” der gibiymiÅŸ. Ve bir gün yanında bulunan arkadaşına “İşte bu benim…” derken bide bakıyor aÄŸaç yok ortada hemen iniyor “Ne yaptınız bu aÄŸaca” diyor. “PaÅŸam” diyorlar “yolu geniÅŸletmek için mecburduk kestik o aÄŸacı”. “Yahu diyor bitek bana sorsaydınız bu aÄŸacı kurtaracak bir yolu mutlaka bulurdum” diyor. Daha fazla dayanamıyor, arabasına biniyor, ÅŸoförünün ve arkadaşının gözü önünde hüngür hüngür aÄŸlamaya baÅŸlıyor. Bir tek iÄŸde aÄŸacı için mi dersiniz? Hayır. Çok zor ÅŸartlarda kurtardığı bu topraklarda yetiÅŸen bir canlıdır ve lideri olduÄŸu için de bu toprakların da o iÄŸde aÄŸacının da sorumluluÄŸu Mustafa Kemal’in omuzlarındadır da onun için.

Galiba ÅŸimdi anlatacağım inanılmaz projeyi de o gün düÅŸünmeye baÅŸladı. Hani “Bir daha böyle bir ÅŸeyle karşılaÅŸabilirsem nasıl müdahale edebilirim” diye. Çok deÄŸil doÄŸa katliamı, en kolay yaptığımız katliam.

Yıl 1930 ATATÜRK Yalova köÅŸküne doÄŸru çıkmakta. Bir de bakar bir bahçıvan koca bir çınar aÄŸacını kesmek üzeredir. “Yahu” der “sen hayatında hiç böyle bir aÄŸaç yetiÅŸtirdin mi ki? Kesmeye muktedir görüyorsun kendini ve niye ?” der. Bahçıvan derki; “PaÅŸam çınar aÄŸacının kökleri köÅŸkün temelini kaldırdı, yaprakları da köÅŸkün pencerelerine müdahale ediyor. Ya köÅŸkü kaybedeceÄŸiz ya aÄŸacı keseceÄŸiz. Onun için de kusura bakmayın ama biz aÄŸacı kesiyoruz”. Bir an düÅŸünür; “Hayır gerekirse köÅŸkü aÄŸaçtan uzaklaÅŸtırırız” der. Derler ki bu gün Mustafa Kemal bir hoÅŸ. Ne demek köÅŸkü tutup aÄŸaçtan uzaklaÅŸtırmak? Ama inanır mısınız mühendis deÄŸil, mimar deÄŸil, ziraatçı deÄŸil ama ne yapar biliyor musunuz? İstanbul’daki köprü altındaki tramvay raylarını Yalova’ya taşıtır. KöÅŸkü hiç yıkmadan olduÄŸu gibi tutarak kendisi de kazma kürek temelini kazar ve köÅŸkün altına tramvay raylarını döÅŸeyerek köÅŸkü aÄŸaçtan 4 metre 80 santim kenara çekerek hala Cumhuriyetimiz gibi ayakta durmakta olan çınar aÄŸacının kurtuluÅŸunu temin eder.[2][2]

Yıl 1930. Dünya çevre lafını ne zaman etmeye baÅŸladı? 1980 den sonra. 1980 den önce, 1930 yılında dünyaya somut bir çevre dersi vermektedir Mustafa Kemal aslında. Ama, biraz acı parantezlerim olacak bu konferansımda. İlk acı parantezimi ATATÜRK kimdir belgesiyle açmıştım, ikinci acı parantezim burada olacak. Hadi gelin 5 Mart 1996 ya gidelim yani günümüze yakın bir gün. “ATATÜRK ve Türk kadını” konulu tiyatrolu konferansımı 25 gençle sunuyorum. 25 gençle birlikte prova yaptık, yorulduk, oturduk, televizyonu açtık. ikinci haber olarak 6 dakika müddetle ve 5 kere görüntü zumlanmak üzere önemli bir haber verildi televizyonda. Haberi aynen aktarıyorum, diyordi ki “Amerika da eski bir ünlü bir müzikhol hiç yıkılmadan dünyada ilk kez uygulanan bir yöntemle raylar üzerinde iki metre kenara çekilerek yerine yeni bir binanın yapıldığı” haberiydi.

Dünyada ilk kez lafı da beÅŸ kere edildi. gençlerden biri kalktı bana ne dedi biliyor musunuz? “Ya öÄŸretmenim biz tarihe pek bir daldık. Bakın el alem neler yapıyor? Teknik, medeniyet biraz da onlara baksak” diyince arÅŸivimde 1930’da ATATÜRK’ün bu iÅŸi yaparken çekilmiÅŸ resimleri, raylar üzerindeki çekilen resimleri gösterdim kendilerine ve dedim ki “ÅŸu anda ne söyleyeceksiniz bana?”. Bir genç kalktı ne dedi biliyor musunuz? “Ya öÄŸretmenim suç bizde mi? Biz bu konuyu ilk defa sizden duyuyoruz, sizden görüyoruz bu resimleri”. Ama o haberi bugün milyonlarca Türk genci izledi ve oturdular 25 genç, bu haberi veren televizyona bir faks çektiler. Faksta aynen ÅŸu yazıyordu “İkinci haber olarak 6 dakika müddetle ama beÅŸ kez ÅŸu resimleri göstermek suretiyle bu arada da mutlak suretle mesajı iletin dediler “Bu gün 1996, Amerika çekiyor raylar üzerinde iki metre, yerine yeni bir bina yapıyor, 1930 ATATÜRK çekiyor 4 metre 80 santim, bir aÄŸaç kurtarmak için” bu mesajı da çok iyi verin dediler. Yıl 1996 idi. Yıl 2005 hiçbir televizyonda izlediniz mi? İzlemediniz.

Ya hocam  siz bize bir tek çınar aÄŸacı ve iÄŸde aÄŸacı anlattınız bunlar ATATÜRK’ün hayatında tek tek örnekler olabilir. Hadi gelin SöÄŸütözü’ne gidelim, hani ÅŸu Ankara yakınlarındaki, o zaman için 80 tane söÄŸüt aÄŸacının olduÄŸu yere. SöÄŸütözüne ATATÜRK hep dinlenmek için gelirmiÅŸ. Bir geldiÄŸinde galiba düÅŸündüÄŸünü sesli olarak aktarmış; “Ah ! burda bi kulübem olsaydı keÅŸke”. “Ya paÅŸam istediÄŸin bir kulübe olsun hemen yaparız ÅŸuraya” demiÅŸler. “Buradaki aÄŸaçlara ne olacak peki”. “PaÅŸam buradakiler söÄŸüt aÄŸacı; gönülsüz aÄŸaçtır. Sökeriz baÅŸka bir yere dikeriz, mutlaka tutar” demiÅŸler. Bir an durur, “Bir tek ÅŸartla kabul ederim” der. “Burada yetecek kadar söÄŸüt aÄŸacını kendi ellerimle sökeceÄŸim, kendi ellerimle dikeceÄŸim, önce tuttuklarını göreceÄŸim, sonra kulübe yapımına izin vereceÄŸim”. Yani bugün betonu yeÅŸile tercih eden zihniyete bence en güzel örnek teÅŸkil eder bu. Ne yapar biliyor musunuz? Türkiye Cumhuriyetinin CumhurbaÅŸkanı Mustafa Kemal ATATÜRK makamını Çankaya’dan SöÄŸütözü’ne taşıtır hasırlar üzerine. Kabullerini orda yapar, imzalarını orda atar, çadırda kalır ama söÄŸüt aÄŸacını söker, kendi elleriyle diker, tuttuklarını görür, ondan sonra bugün çok küçücük ama verdiÄŸi mesaj olaÄŸanüstü büyük olan bu SöÄŸütözü’ndeki küçük ATATÜRK kulübesinin yapılmasına izin verir.

25 yıllık araÅŸtırmacıyım. Benim elimde 130 belge var bizzat çevre hareketine bedenen katıldığına dair. Sade bende 130 belge, kim bilir kaç belge var. KeÅŸke diyorum, keÅŸke bu belgeler, bazı günler bizi okullar da bu kulübeye götürüpte burada anlatılsaydı. sanıyorum bugün betonu yeÅŸile tercih eden hiçbir belediye baÅŸkanı yetiÅŸmezdi.

İşte bu anlamda sahneye ÅŸimdi Tahsin ÇOÅžKAN’u davet edelim. Tahsin COÅžKAN o zamanın genç bir ziraat mühendisi. “Gel Tahsin seni bir yere götüreceÄŸim fikrini almak istiyorum” diyor. Giderler, gösterdiÄŸi yere bakar Tahsin Bey. Bataklık, sivrisinek salgını, hayvan leÅŸlerinin olduÄŸu berbat bir arazidir. “Ya paÅŸam hayrola” der. Atatürk, “Buraya bütün masrafı cebimden olmak üzere bir orman çiftliÄŸi yapmak istiyorum” der. “Ya paÅŸam buranın ıslahı ya sizin paranızı tüketir ya da zamanınızı, neden bu kadar mümbit topraklar varken gelip de burayı tercih ettiniz?” der.

ATATÜRK’ün cevabı ATATÜRK’çedir. Derki “Ben en zor olanı yapayımda siz arkamdan kolayları nasıl olsa yaparsınız.” Ne bilsin ki en kolayları bile çabuk yıkabildiÄŸimizi ama, bu aradaTahsin ÇOÅžKAN “PaÅŸam burda hiçbir ÅŸey yetiÅŸmez, pek uÄŸraÅŸmayın” der. Ama dinleyen kim. Derki “Tahsin buraya ziraatçileri getir ve incele bana resmi bir yazı getir burasıyla ilgili”. Biraz sonra Tahsin COÅžKAN çok mutlu, kendi dediÄŸi çıktı, üzerinde

“Burada hiçbir ÅŸey yetiÅŸmez” yazılı, altında da ziraatçıların  imzasının olduÄŸu bir belgeyi Mustafa Kemal’in önüne koyar. ATATÜRK biraz mütebbessim okur bu yazıyı. Kaleme alır, bu kağıdın yanına aynen ÅŸunları yazar “BURASI VATAN TOPRAÄžIDIR, KADERİNE TERK EDEMEYİZ”. Etmez de. Aynı Sakarya savunması gibi akasya savunmasını ele alır, çam ve köknarı oraya 30 AÄŸustos olarak tamamlar ve hiç unutmayacağımız bir gün, lütfen hiç unutmayın, tarihte atladık bu günü, 25 Mayıs 1933. Ne yapar biliyor musunuz? Hani 5 Haziranlarda kutladığımız bir gün var, çevre günü deÄŸil mi? Çevre günü ne zaman kutlanmaya baÅŸladı? 1980 den sonra. Peki 25 Mayıs 1933, ATATÜRK ne yaptı? İlk Çevre günü kutlamasını yaptı. Hem de bugün okullara soruyorum diyorsunuz ki ne yaptınız diye “ya aÄŸaç diktik diyorsunuz ya çöp topladık” öyle falan deÄŸil. Bütün Ankara halkını bedava trenlerle buraya getirtiyor, aÄŸaçlar boy vermiÅŸler, altında dinlenmektedirler, havuz yapılmıştır, çocuklar yüzmektedirler. Hatta bütün masrafı cebinden ödemiÅŸtir ama karı da almamıştır, buraya bir fabrika yaptırmıştır, süt ürünleri üretilmektedir, herkes yemektedir.

Herkes çok mutlu ama en mutlusu Mustafa Kemal ATATÜRK. Nebizade diye bir arkadaşı var, Nebizade’nin kafa çok karışık. “Yahu paÅŸam senden baÅŸka bir tek kiÅŸi burada bir aÄŸaç yetiÅŸeceÄŸine inanmadı. Peki sen nasıl anladın burada orman olacağını?” der. “Gel Nebizade gel, ÅŸimdi anlatayım sana. Hani Tahsin ÇOÅžKAN’ın burada bir ÅŸey yetiÅŸmez dediÄŸi günün akÅŸamı tebdili kıyafetle Çankaya’dan kaçtım, buradaki köylülere geldim. Köylüler beni tanımadılar. Köylülere, aÄŸalar dedim burada aÄŸaç yetiÅŸip yetiÅŸmeyeceÄŸini bana en kolay yoldan nasıl ispat edersiniz dedim. “Al dediler”, bana bir testi su verdiler, bir de kazma kürek. “Kaz orayı iki gün sonra gel biz sana ne olacağını söyleriz” dediler. Ah o iki gün Çankaya’da nasıl geçti bir Allah bilir bir de ben. İki gün sonra gittim testiyi çıkardım, testinin içinde su bitmiÅŸti, köylülere uzattım. Dediler ki bana “aÄŸa testide su kalmamış, toprak su emiyor, bakma bunun üstünün kurak olduÄŸuna, biraz uÄŸraÅŸ burada ne ekersen biçersin”. Ve hani Tahsin COÅžKAN’ın o raporu bana getirdiÄŸi gün ben çoktan projeye baÅŸlamış epey de ilerlemiÅŸtim” diyecektir.

Dünya lideri olmak öyle kolay deÄŸil biliyor musunuz. Hani ATATÜRK’e kimdi en çok karşı çıkan, evet Tahsin COÅžKAN’dı. Onu da ATATÜRK buraya müdür tayin eder. Evet lider olmak hakikaten kolay iÅŸ deÄŸil. Bu arada biz bu 130 belgeye hiç çalışmamışız. Çalışmadığımızın en acı örneÄŸini Türkiye yaÅŸadı zaten. Neydi o örnek “17 AÄŸustos depremi”. Evet deprem bir kaderdir ama kader olmanın ötesinde dolgu alan çöktü, dolgu binalar çöktü. Oysa 1930’dan beri bize “lütfen tabiatla oynamayın, tek bir aÄŸaçla bile oynamayın” diye bize örnek olan bir liderimiz varken yaÅŸadık bu acıyı.

Bizler iyi deÄŸerlendirememiÅŸiz onun çevre hareketini ama bakın dünya ne güzel deÄŸerlendirmiÅŸ hareketini. Ben size bu bilgileri vermek için 1919 baÅŸladım ve bugüne kadar çıkan bütün gazete ve dergileri tarıyorum. Taramam sırasında 28 Temmuz 1933 günün Cumhuriyet gazetesinde bir haber okudum. İnanılmaz bir haberdi. Hani bir çiçek alıyoruz, kırmızı renkte, hediye götürüyoruz ve adına da “ATATÜRK ÇiçeÄŸi” diyoruz. O ATATÜRK çiçeÄŸinin adını biz koyduk zannediyorduk ama bakın gazeteyi aynen okuyorum. Gazete haberi ÅŸu “Chicago özel, geçenlerde Vanderbit Üniversitesi profesörlerinden doktor Kirk Landın laboratuarlarında muhtelif ameliyeler neticesinde kırmızı renkte yeni bir çiçek elde edilmiÅŸtir Profesör bu yeni çiçeÄŸe isim ararken yanında duran ama Tarsus Kolejinde ATATÜRK’le tanışmış, ondaki tabiat bilgi ve ilgisine hayran olan bir diÄŸer profesör bu çiçeÄŸe ATATÜRK isminin verilmesini önermiÅŸtir. Ve bu öneri dünya nebatat dairesine iletilmiÅŸ ve ATATÜRK’ün yaptığı çalışmaların anlatıldığı toplantıda oy birliÄŸiyle kabul edilmiÅŸtir”. Yani dünyadaki her ülkede bu çiçek Gazi ATATÜRK adıyla üretiliyor ve satılıyor.

Peki baÅŸka bir lider varmı diye araÅŸtırdım bir çiçeÄŸe adını veren, baÅŸka hiçbir lider yok. Çünkü tabiatıyla bu kadar bütünleÅŸebilen bir lideri dünya tarihi yazmamıştır. Diyorki Mustafa Kemal “çevre hareketi dışında eÄŸer lider olacaksanız eÄŸer lider olmaya kalkıştıysanız ki içinizde öÄŸrenci arkadaÅŸlar var mutlaka sınıf baÅŸkanları vardır eÄŸer sınıf baÅŸkanı olacaksan bu bi liderliktir sınırın nedir? sınıftır sınıfın içerisindeki tek bir tebeÅŸir tanesi tek bir sıra tek arkadaşının problemiyle ilgilenmeyeceksen o liderliÄŸi kabul etmeyeceksin demektedir Mustafa Kemal.

Peki ikinci sırrımız ne? İkinci Sırrımız; dünya tarihi sadece bir sıfatı Mustafa Kemal’e vermiÅŸtir. BaÅŸka dünyada hiçbir liderin alamadığı bir sıfattır bu hangi sıfat mı? Ne dersiniz? Evet BaÅŸöÄŸretmen diyen var aranızda, hoÅŸgörülü evet biliyorum hepsi gönlünüzden geçen sıfatları ATATÜRK’ün ama soruyorum sizlere bir insan doÄŸumundan ölümüne kadar ya bir askerdir, ya bir devlet adamıdır ya çevrecidir ya tiyatrocudur ya sanatçıdır ya arkeologdur bir ÅŸeydir. Ama bunların hepsi birden olabilen dünyadaki tek lider Mustafa Kemal ATATÜRK olduÄŸu için dünyada “kültür antropoloÄŸu” sıfatı verilebilen tek lider Mustafa Kemal’dir.

“Kültür AntropoloÄŸu” nedir ne deÄŸildir uzun uzun başınızı aÄŸrıtmayacağım. Hadi gelin 5 Mayıs 1935, Ahlatlıbel’e gidelim. Ahlatlıbel Ankara yakınlarındaki kazıların baÅŸladığı yer biliyorsunuz. Bütün arkeoloji kazılarının yapılma emrini veren Mustafa Kemal, müzelerin açılma emrini veren de Mustafa Kemal. Ama bugünkülerde olduÄŸu gibi açın, kazın, imza; öyle deÄŸil. Nasıl yetiÅŸmiÅŸ inanın, 25 yıllık araÅŸtırmacıyım hiç anlamadım. Bakıyorsunuz Efes kazıları baÅŸlıyor iki kere gidiyor, Konya’da Asar kazıları baÅŸlıyor başında, birde bakıyorsunuz Ahlatlıbel kazıları baÅŸlamış başında, toprak alıyor, ölçüyor, biçiyor. “Ya ne yapıyor Mustafa Kemal” diyorlar. Çankaya’ya gidiyor, Çankaya’da üç gün üç gece hiç uyumadan; uyumamak için alnına ıslak bezler koydurmuÅŸ, birilerini çağırıyor, telefonlar ediyor bir heyecan bir telaÅŸ. Üç gün sonra “gelin diyor Ahlatlıbel’e gidiyoruz”. Hemen

geliyor diyorki “arkeologlar toplanın”. Biliyorsunuz baÅŸlarında en büyük arkeoloÄŸumuz Zübeyir KOÅžAR var. Bu Zübeyir KOÅžAR’ın bir e bir anısıdır.Toplanıyor ve diyorki Mustafa Kemal heyecanla; “kazdığınız yer yanlış, ÅŸurayı kazmanız gerekir”. Yabancı arkeologlar “el insaf paÅŸam, anladık iyi askersin iyi devlet adamısın ama yani bu iÅŸte bizim iÅŸimiz niye

karışıyorsun” der gibi aralarında birkaç ÅŸey oluyor ama emir büyük yerden. BaÅŸlıyorlar Mustafa Kemal’in gösterdiÄŸi yeri kazmaya. Sonuç mu? Bütün bulgular ordan çıkacaktır. İnat uÄŸruna, kendi ceplerinden öder ve kendi dedikleri yeri kazarlar hiçbir bulguya rastlamıycaklardır.

Bunun üç gün sonrası, ATATÜRK Galip ARCAN’ın yazdığı “Sırat Köprüsü” adlı piyese davetlidir. Davetiyede böyle yazar piyesin başında mutludur biraz sonra sinirlenmeye baÅŸlar bir müddet sonra bitince “bana Galip ARCAN’ı çaÄŸarın!” der. Galip ARCAN gelince “bu piyesi siz mi yazdınız? “der. “Evet paÅŸam ben yazdım”. “Hayır, bu bir Bolunun Flor Doranj adlı boldvilin’in aynen çevirisi neden bunu belirtmediniz hakkınızda soruÅŸturma açtırıyorum” diyecektir. Buna benzer pek çok anıyı da okuyunca ne dedim biliyormusunuz.

Samimi konuÅŸacağım inanın sizlerle. Dedim ki “a be Atam boldvilin’e varıncaya kadar ne zaman okursun? ne zaman kafanda tutarsın”. Ve o sırada ne yaptım biliyor musunuz? Yirmi yıllık araÅŸtırmacıydım, ATATÜRK’le iddiaya girmek gibi, dedim “senin başında durmadığın ilerletmeye çalışmadığın bir alan bulmak benim boynumun borcu olsun”.

O sırada da “Sanat ve ATATÜRK” adlı araÅŸtırmamı yapıyorum baktım resimde Türk tarihinde ilk resim sergisini o açıyor, heykelde dinin etkisini kaldırıyor ama karşıma yedinci sanat dalı geldi. Ne? Sinema. dedim “herhalde burda iddiayı kazandım”. Hey hat, baÅŸ yönetmen Cezmi AR, baÅŸrolde Mustafa Kemal, film çekiyorlar. Ve Cezmi Ar Mustafa Kemal’e tabi CumhurbaÅŸkanı ya diyemiyor ÅŸöyle dur böyle dur diye diÄŸer oyunculara ÅŸiddetle bağırıyor.Atatürk “Gel Cezmi gel, burda baÅŸkomutan sensin. ben bu iÅŸi bilmem. Önemli olan iÅŸin iyi çıkması. Bana da aynı ÅŸiddet ve hiddetle bağıracaksın” der. Cezmi AR hayatının son günlerinde “ben bir daha asla öyle bir oyuncuyla çalışmadım” diyecektir.

 

Yıl 1937, Münir Hayri EGELİYLE odalarına çekilirler. Çankaya’ da ne mi yaparlar? ATATÜRK bir film senaryosu yazmıştır, adını da koymuÅŸtur; “Ben bir İnkilap ÇocuÄŸuyum” dur adı. Kendi yazdığı film senaryosunu Münir Hayri EGELİ çekecektir, ATATÜRK oynayacaktır. Ama yıl 1937 dir, ömrü vefa etmemiÅŸtir. Derim ki haydi filmciler bulun bu senaryoyu filme çekin pokemondan çok daha faydalı olacağına ben kesin gözüyle bakıyorum.

Bu arada ATATÜRK’ün her ÅŸeyi iyide ben iddiadan vazgeçtim, tamam dedim. Kesinlikle iddia falan yok artık, iddiayı Mustafa Kemal kazandı ama merak ediyorum nasıl yaptı diye. Asıl sır nerde? O sırada en büyük lider eleÅŸtirmeninin sözü geldi elime. Liderleri çok sıkı eleÅŸtiren bir eleÅŸtirmen diyor-ki ATATÜRK için “Liderler içerisinde eleÅŸtiri acizliÄŸi yaÅŸadığım tek lider Mustafa Kemal’dir. Çünkü bütün Rönesans, bütün reform, bütün aydınlanma çağı etkinlikleri bir adamın kafasında toplanmış, bir çaÄŸa sıran etkinlikler on yılda baÅŸarılmış, bu büyük bir mucizedir en büyük radikal Mustafa Kemal’dir”. Bunu biz demiyoruz dünyanın en büyük lider eleÅŸtirmeni diyor.

Peki, tamam laf iyid e diyorsunuz ki; laflar karın doyurmuyor. Esas sır nerde çok merak ediyorum. On yılda bir bakıyorsunuz kara tahtanın başında harf öÄŸretiyor, bir bakıyorsunuz ÅŸapka giyiyor, bir bakıyorsunuz tiyatro eseri oynatıyor, yok efendim arkeolojik kazılara gidiyor, tren raylarının genleÅŸme hesabını yapıyor, Ankara’daki caddelerin ne kadar mesafede olacağı konusunda ÅŸehirleÅŸme planları yapıyor, E on yılda bunların hepsi peki nasıl? Ben esas sırrı nerde buldum biliyor musunuz? Onun bir sözünde. Ama bu bence, ve dedim ki bu sözü okuyunca keÅŸke ÅŸu karga kovalamasını kafalarımıza yerleÅŸtireceklerine ÅŸu sözünü yerleÅŸtirselerdi herhalde Türkiye çok farklı biyerde olurdu ÅŸu anda. ATATÜRK diyor ki” ÇocukluÄŸumda elime geçen iki kuruÅŸtan birini eÄŸer kitaplara vermeseydim bu gün yapabildiÄŸim iÅŸlerin hiçbirini yapamazdım”. Esas sır bence burada. ÇocukluÄŸunda eline geçen iki kuruÅŸtan birini kitaplara verdiÄŸi için 35 yaşında general, 40 yaşında baÅŸkomutan, 42 yaşında cumhurbaÅŸkanı, 46 yaşında dünyada pek çok reformist var ama hiç biri dile dokunabilmeyi cesaret edememiÅŸtir; dile dokunabilen tek reformist Mustafa Kemal’dir. İşte bunu yapabilen ve 53 yaşında nutku yazan genç olarak tarihimize geçecektir Mustafa Kemal.

Okumayla, ama nasıl okuma biliyor musunuz? BildiÄŸimiz gibi bir okuma deÄŸil. Sizi 1914 Anafartalar’a götürüyorum. Anafartalar’da savaşın bir dinlenme yerinde çadırınıza gelirsiniz postalları çıkarır rahatça dinlenmek istersiniz. Öyle bir ÅŸey yok. Macar TürkoloÄŸu Nemet’in, Fransız TürkoloÄŸu Devin’in Türkoloji albümleri duruyormuÅŸ. Açıyor onları okuyor Mustafa Kemal. Diyorlar ki “niye bunları okuma gereÄŸi duyuyorsun” verdiÄŸi cevaba bakın.

onlara diyor ki “SavaÅŸtan sonra bu dilin deÄŸiÅŸme ihtiyacı var onu tespite çalışıyorum”. Yıl 1914, gelelim 1916’ya. Bitlis cephesi komutanı Mustafa Kemal Bitlis cephesinde çökmekte olan bir cepheyi kurtarıyor ve çadırına geliyor, yaveri İzzettin ÇALIÅžLAR’ı çağırıyor ve eline bir not veriyor. Notta ne yazıyor biliyor musunuz? “SavaÅŸtan sonra ilk iÅŸimiz Türk kadınına

serbestisini vermek, onu erkeÄŸinin yanında eÅŸit haklara sahip kılmak”. Yıl 1916, Türk kadının deÄŸil adı, deÄŸil kimliÄŸi, hiçbir ÅŸeysi yok. SokaÄŸa çıkma hakkı olmayan bir Türk kadını. Peki sizce tam savaşın en hararetli zamanında neden Türk kadını geldi Mustafa Kemal’in aklına. Ha, KurtuluÅŸ Savaşında gördüÄŸümüz kadın manzarası, deÄŸil ATATÜRK’ü, dünyayı ÅŸaşırtan bir manzaradır. Ülkelerin savaÅŸları olmuÅŸtur ama topyekün savaÅŸ örneÄŸi ilk defa KurtuluÅŸ Savaşında görülmektedir.

Atatürk bu savaÅŸta AyÅŸe Hatun’u tanımıştır. AyÅŸe Hatun’u hepimiz tanıyoruz. Bilmeyen var mı içinizde? Onun yapabildiÄŸini acaba hangi ülkenin kadını yapabilir? Ya da zamanımızda hangi kadın yapabilir? Benim bir kızım bir oÄŸlum var inanın bu kadar araÅŸtırmacıyım düÅŸünüyorum. Biliyorsunuz sekiz aylık kızı kucağında omuzunda mermi ve cepheye cephane götürüyor. Sekiz aylık kız dinler mi düÅŸmanı, aÄŸlamaya baÅŸlıyor. Ve bu sırada ölmesi falan problem deÄŸil Hatun’un, ama düÅŸman eÄŸer onları fark ederse çok kısıtlı olan

cephane cepheye gidemeyecek, bütün düÅŸüncesi o AyÅŸe Hatun’un. Ve bu arada çocuÄŸunu göÄŸsüne yaslar, düÅŸman biraz geç gider, indirdiÄŸi zaman kendi elleriyle çocuÄŸunu ÅŸehit ettiÄŸini görecektir AyÅŸe Hatun yada diÄŸer adıyla Tayyibe Hatun. Peki ne yapar? ÇocuÄŸunu koyar üzerini bayrakla örter ve aynen ÅŸunları söylemiÅŸtir. Kafile baÅŸkanı komutanımız aktarıyor bunu. “Sen yüzlerce binlerce yıl sonra doÄŸacak Türk çocukları için ÅŸehit oldun” (yani ÅŸurada oturan bizler için ÅŸehit olan) “bu benim içinde senin içinde bir

ÅŸereftir. Yeterki vatan saÄŸolsun” diyor, omuzuna alıyor cephanesini ve yola koyuluyor. Hanımefendiler içinizde anne olanlar var. Lütfen bir an için düÅŸünün, çocuÄŸunuzu göz önüne getirin. El bebek gül bebek büyütüyoruz, gözünün içine bakıyoruz, tercih yapın sizden sonraki kuÅŸak mı? çocuÄŸunuz mu? İşte bu AyÅŸe yada diÄŸer adıyla Tayyibe Hatun’u tanıdı Mustafa Kemal.

KurtuluÅŸ Savaşında Kütahya sırtları, -30oC, -40 oC. Ve 75-80 yaÅŸlarında bir nine. Gerisini gelin kafile komutanı Mustafa Necati’den dinleyelim. Mustafa Necati neyi görür? Bütün yorgan battaniye ne varsa cephanenin üstüne örtmüÅŸ kendisi pazen elbiseyle. Aynen ÅŸunları söyler “nine kar sepeliyor hava çok soÄŸuk bari ÅŸu yorganı alsan sırtına” dediÄŸinde aldığı cevap “dokunma ona, o millet malıdır, nem kapmasın. Ben bir ölürüm ama

onunla binler doÄŸacak binler. hayır oÄŸlum hayır hiç üÅŸümüyorum, soÄŸuÄŸu hiç duymuyorum ki. DüÅŸman bu topraklara girdi gireli benim içim yanıyor içim a oÄŸul” diyen bir nineyi tanıdı Mustafa Kemal. 

Albay Hulusi ATAÄž’ın kafilesinde olan genç bir kadınımız hastadır ve cephane taşırken yere düÅŸmüÅŸtür, ölmek üzeredir. Hulusi ATAK sorar “bacım bana adını söyle seni tarihe yazdıracağım” dediÄŸinde aldığı cevap “adımı ne yapacaksın a oÄŸul yaz benim adım Anadolu” cevabındaki adımın ne önemi var önemli olan ülkemin adı ve gururu düÅŸünüÅŸü keÅŸke, keÅŸke uygarlık savaşımızda aynı ÅŸiddetiyle sürebilseydi bugün. Üzerinde ATATÜRK yazılı kapsülü inanın, inanın hiç mübalaÄŸa etmiyorum ilk uzaya fırlatan ülke mutlaka ama mutlaka biz olurduk.

Evet bu savaÅŸta ATATÜRK dünyaya tek geçen Zekiye Hanım’ı tanıdı. Zekiye Hanım ne yaptı biliyor musunuz? Dünyaya ilk ve tek geçen kadınımızdır. 10 Aralık 1919 öÄŸretmen okulu bahçesine 3000 kadını toplamış, dedim herhalde sıfırları fazla okuyorum. Hayır 3000 kadın, yapımcısı, dinleyicisi, konuÅŸmacısı. Kadın olan dünyada ilk mitingdir bu, onun için

dünyaya ilk geçmiÅŸtir. Peki Zekiye Hanım nasıl toplamıştır, cep telefonu yok faks yok, hiçbir araç yok. Hadi bunlar oldu farz edelim. Kadının sokaÄŸa çıkma hakkı yokken 3000 kadın nasıl organize oldu dersiniz? Evet bunu incelediÄŸimde inanılmaz bir hem hayranlık hem de üzüntü duydum neden biliyor musunuz?

Cep telefonunuz var, faksımız var. Pek çok kulübün, pek çok derneÄŸin davetlisi olarak gidiyorum. Hanımlar 50 kiÅŸi geldi mi aman diyorlar bu gün çok kalabalığız. 3000 kadından bahsediyorum ama projesinin adını da söylemek istiyorum Zekiye Hanım’ın “MUTFAK PROJESİ”, inanılmaz bir proje. Daha sonra bir yerde tekrar geçecek bu proje.

ATATÜRK Zekiye Hanım’ı, Nakiye Hanım’ı tanıdı bu savaÅŸta. ATATÜRK Melek REŞİT’i tanıdı, Atatürtk Åžuküfe Nihal’i tanıdı ve ATATÜRK ekmek piÅŸirerek askere götüren ama bu düÅŸmanlar tarafından tespit edilip askerimizin yerini öÄŸrenmek için çok iÅŸkence gören ama söylemediÄŸi için ekmek piÅŸirdiÄŸi fırına atılarak yakılan Nazife Kadın’ı tanıdı bu savaÅŸta. Bu

savaÅŸta ATATÜRK Taccülcalala hanımı tanıdı ATATÜRK üsteÄŸmenlerimizi, binbaşı

hanımlarımızı tanıdı, bu savaÅŸta TuÄŸgeneral rütbesi verilmesi öngörülen 8 yaşındaki, evet yanlış duymadınız 8 yaşındaki Nezahat kızımızı tanıdı. İşte Nezahat kızımızın yanında ÅŸehit olan bir erimizin cebinden çıkan bir mektubunda annesine ÅŸöyle yazmış “anne Nezahatle babasının arasındaki konuÅŸmayı duyaydın benim burada niye olduÄŸumu anlardın” demiÅŸ ve bu arada ÅŸöyle yazmış” biz Mehmetçik Nezahat’e Türklerin Jean d’Arc ‘ı diyoruz” demiÅŸ. Bu bana acı geldi. Ben Jean d’Arcı ortaokuldan beri tanıyordum ama

Nezahat’i ancak bu araÅŸtırmam da tanıdım. Bunun acısını da o mektupla birlikte yaÅŸamış oldum. Bu kadınlarımızı ben ATATÜRK ve Türk Kadını konulu konferansımda anlattığım için burada sadece adlarını anmadan geçemeyeceÄŸimi gördüm.

Bu arada ATATÜRK okumuÅŸ da yazmaya da vakit bulabilmiÅŸ. Evet bizler için bir geometri kitabı yazmış. Üçgen, açı, dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin isim babası bu yazdığı kitapla bizzat Mustafa Kemal’dir. İyi ki de yazmış eÅŸkenar üçgen demek için “müselleseyi bilmemne bilmemne…” demek gerekir. İnanın bu kadar ÅŸeyi aklımda tutuyorum, bir onu tutamadım. İyi ki yazmışsın dedim. Bu arada ATATÜRK her sektöre el attı dedim ya, basın sektörüne de el atıyor ve bir gazete çıkarıyor. Adı “Mimber”, 52 sayı çıkmış gazetesi, ve bu gazeteleri okuduÄŸum zaman bu Mustafa Kemal’in gazetesi dedim. “Sansür” kelimesi ilk defa bu gazetede yer almıştır. Bu arada keÅŸke bütün Türk gençlerimiz bu gazeteleri okuyabilseydi diye düÅŸünmeden de edemedim. Çok moral bulurlardı çünkü.

 

Bu arada çok güzel ÅŸiirler yazmış. İlk ÅŸiiri 1908 Åžanlı Ordu dergisinde yayınlanmış. KeÅŸke vaktimiz olsa da ÅŸiirlerinden de aktarabilseydim. Bu arada nutku yazmış, tiyatro eserleri yazmış, sinema senaryoları yazmış, yazmış yazmış. Peki okumuÅŸ yazmışta sadece gününün problemlerine mi çare bulmuÅŸ Mustafa Kemal? Sadece gününü mü kurtarmış acaba? Hadi gelin esas önemli olan da bu, buna bir bakalım mı ne dersiniz?

İşte günümüzde 25 yıllık araÅŸtırmacılığım sonunda size bir itirafta bulunmak istiyorum, diyorum ki ATATÜRK inanın, bugün sanıyorum 7 Åžubat 2005, bu günü çok net görmüÅŸ, hadi görmekle kalsa iyi, birde bu gün kullanacağımız kadar güncel geçerli ve çözümsel önerileri de yazarak bırakmış bir lider. Söyleyin bana hangi ülkede var böyle bir lider.

Diyeceksiniz ki lafı bırak bize somut örnek göster. İşte ilk örneÄŸimiz; dedinizki demin Türkiye’deki sorunları sorduÄŸumda size, dediniz ki önemli olan sorunların bir tanesi de ekonomik sorun. Peki Amerika’nın en ünlü ekonomistlerinden birisi olan Mr. Jhons bize ÅŸunu öneriyor, diyor ki “ekonomiyle savaÅŸta bir tek ATATÜRK’ü örnek alsın yeter Türkiye”.

ATATÜRK’ün ekonomi ile de ilgili ne görüÅŸleri var acaba, ve bunun üzerine oturdum, Maliye arÅŸivine indim, Maliye arÅŸivini incelememde ATATÜRK’ün ekonomide en önem verdiÄŸi ÅŸey ne biliyor musunuz? Türk parasının deÄŸerini korumak. Peki, 1919’a baktım Türk parası Sterlin karşısında, o zaman dolar yok, Sterlin karşısında 605 kuruÅŸ. Ha bir savaÅŸ yapıldı, ülke yıkıldı tekrar yapıldı. Peki 1938’de kaç kuruÅŸ biliyor musunuz? 19 sene sonra inanılmaz bir ÅŸey, 616 kuruÅŸ. Buna gerçekten inanmaya imkan yok. Peki dedim ki herhalde yanlış okudum banknot artış hacmine baktım, banknot artış hacmi 1919’dan 1938 son dört ayına kadar, son dört ayı ilgilenemiyor saÄŸlığından dolayı, son dört ayına kadar 19 sene sadece %8, bu çok büyük bir baÅŸarı. Peki son dört ayda ne oldu diye baktım, gülüyorsunuz tahmin ettiniz mi? %15. 19 senede %8. Bari ölümünü bekleseymiÅŸiz, ama iÅŸte problem bir takım yerlerde sanıyorum.

Bu arada bir arÅŸiv belgesi daha aktarmak istiyorum size. 5 Aralık 1927 tarih. 5 Aralık 1927’de bir Türk Lirası verdiÄŸimiz zaman 2 dolar alabiliyormuÅŸuz karşılığında. EÄŸer bizim nesil vazifemizi yapaydık size karşı, bugün 20 milyon liralık banknotu götürecektiniz, karşılığında 40 milyon dolar alacaktınız bizim nesil vazifesini yapaydı. Ama diyorum ki

lütfen gençler lütfen, ilerde maliye bakanı olabilirsiniz, ilerde baÅŸbakan olabilirsiniz, ilerde aile kurabilirsiniz o da bir ekonomik sektördür ve ekonomiye yön vereceksiniz. Bizim yaptığımız, size çektirdiÄŸimiz sıkıntıları çekmemeniz için lütfen ekonomik görüÅŸleriyle ATATÜRK’ü mutlaka incelemenizi tavsiye ediyorum.

Bu arada biliyorsunuz 1929 da çok büyük ama çok büyük bir ÅŸey var. Ekonomik kriz var. Bütün dünyayı sarsmış ekonomik kriz. Peki soruyorum size sarsılmayan bir ülke söyleyin. Türkiye tabîi ki. Peki 1929’da bütün dünya buhran yaşıyor en geliÅŸmiÅŸ ülkeler bile. Hadi etkilenmedin de, rakamlara bakın kiÅŸi başına düÅŸen milli gelir %51,2 artıyor. Eksilmeye

alışmışız da artma kelimesi garip geliyor bize. Enflasyon ne kadar? % -1.2, bunlar resmi rakamlar.

Peki ikinci örnek, günümüze örnek;1996 İngiltere’de bir seçim yapılır. Meclisteki kadın millet vekili sayısı seçimden önce 13, seçimden sonra birden 123 olur. Hiii derler kim yaptı bu baÅŸarıyı, Leslie Abdela diye bir hanımefendi. Leslie Abdela’yı tüm ülkeler çağırır, “ya bize de öÄŸret metodunu da bizde kadını fazla sokalım meclise” derler. Leslie Abdela’yı

Türkiye de çağırır. Åžile’ye gelir, dolar alır anlatmak için. Ve iÅŸte sözlerinin özeti “İngiliz kadını bu baÅŸarıyı ATATÜRK’e danıştı”. Yani ben Türkiye ye tereciye tere satmaya geldim. Peki Leslie Abdela’nın uyguladığı projenin adını biliyor musunuz? “Mutfak Projesi” peki ÅŸöyle yazıyor ÅŸurada; “1919 dan beri biz Türk kadını ve ATATÜRK’ün peÅŸindeyiz merak ediyorum iki kadın milletvekilinizde benim peÅŸimde niye acaba” diye de ironi yapmış

burada. Bu arada eÄŸer biz bu metodu uygula saymışız Türkiye’de sanıyorum Türk erkekleri ÅŸu anda meclise nasıl girebiliriz diye arayış içinde olacaktı, hiç ÅŸüphe yok buna.

Peki bu arada dünyaya o kadar çok ilk hediye etmiÅŸiz ki bunlardan  bir tanesi de üniformalı ve rütbeli kadın asker ilk defa bizim ordumuzda, bizden dünya orduları örnek alıyor. KurtuluÅŸ Savaşında rütbe alan kadın askerlerimiz; Binbaşı AyÅŸe ALTUNTAÇ, ÜsteÄŸmen Emine VARDARLI, ÜsteÄŸmen Fatma ŞİMÅžEK. Ama dünya tarihine tek geçen bir üsteÄŸmenimiz var; 700 erkek 43 kadından oluÅŸan bir müfrezenin reiseliÄŸine bizzat ATATÜRK tarafından atanmış, ÜsteÄŸmen Kara Fatma. Evet dünyadaki ilk müfreze reisesi kadın ünvanını taşır Kara Fatma. Ben geçenlerde Erzurum’a davetliyim, Erzurum Üniversitesi rektörümüz davet etti uçakla gittim. İndim uçaktan “off ayağım belim melim” dedim, bir an aklıma geldi, biliyorsunuz Kara Fatma Erzurumlu; Erzurum’u 13 kadınla müdafaa ediyor, atına atlıyor Bursa’ya kadar geliyor, Bursa’nın KurtuluÅŸuna da tanık oluyor. Ben uçakla zor gittiÄŸim yere, önümde yemeÄŸim, arkamda suyum, sıcacık, ama bu kadının yaptığı! Ha o zaman sanıyorum ÅŸu andaki Türk kadını asla ve asla yoruldum demeye hakkı yok, eÄŸer Kara Fatmaları eÄŸer Åžerife bacıları tanısaydı.

Evet anlıyorum bu hanımlarımızı tanımadan önce bir ÅŸey yaptım zannediyordum. Åžu anda hiçbir ÅŸey yapmadığıma kaniyim. Bu arada Kara Fatma’nın savaÅŸta yaptıklarını, dedim ya Bursa’ya kadar gelmiÅŸ, üç oÄŸlunu ÅŸehit vermiÅŸ, kızının parmakları İzmit muharebesinde kesilmiÅŸ, sadece savaşı anlatmak için bir konferans gerekir Kara Fatma’nın. Ama Tamim gazetesini okuyorum, Tamim gazetesini okurken Kara Fatma’yla yapılmış bir röportajı

okudum, inanılmazdı. Gazeteci soruyor diyorki; “çok fakirsin çok çok ihtiyacın var paraya neden üsteÄŸmenlik maaşı sana baÄŸlanan maaşı kızılaya bağışladın” diyor. VerdiÄŸi cevap tarihi bir cevap aynen ÅŸöyle:

“Ben KurtuluÅŸ Savaşında yaptıklarımı bir menfaat ve çıkar karşılığında yapmadığıma inandığım için en son vatani vazifem olarak maaşımı Kızılay’a bağışlıyorum” diyecektir. Bu bana neyi hatırlattı biliyor musunuz? ATATÜRK’e bir gazeteci sorar; “neden mal ve mülkünüzü milletinize bağışladınız” diye. ATATÜRK’ün verdiÄŸi cevabı aynen aktarıyorum:

“Mal ve mülk bana ağırlık yapıyor, onları asıl sahibi olan milletime bağışlamaktan ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar asıl zenginlik insanın manevi ÅŸahsiyetinde olmalıdır.” diye cevaplayacaktır. Ne güzel deÄŸil mi en son kademeden en tabana kadar, kadınından erkeÄŸine kadar hepsi aynı söylemde ama alışmadığımız gibi aynı eylemdeler ne diyelim saÄŸ olsunlar, var olsunlar.

Dileyelim sizin nesle, genç nesle, hortumcular soyguncular deÄŸil, Kara Fatmalar, Mustafa Kemaller örnek olsunlar. Tabi Kara Fatma’nın örnek olabilmesi içinde bir okuma kitabımızda hiç olmazsa bir okuma parçası olarak Kara Fatma’nın olması lazım ki örnek alabilesiniz. Bu arada ATATÜRK’ün ÅŸu sözü çok hoÅŸuma gider diyorki; “GeçmiÅŸi ne kadar çok unutursak geleceÄŸi korumak o kadar zor olur.” Biz Kara Fatmaları mutlaka hatırlamalıyız sanıyorum.

Bu arada bir kadınımızı daha vermek istiyorum, Melek Hanım. Haçin katliamını hepiniz hatırlıyorsunuz, 535 Türk hunharca katledilmiÅŸtir. Hepsi öldüÄŸüne göre nerden biliyorsun hunharca katledildiÄŸini? Åžair Melek hanım diye anılırmış Haçin’de. Åžahadetinden sonra kolunun altından bir bohça çıkıyor, bohçayı açıyorlar, 18 kıtalık bir destan yazmış. O anda

gördüklerini kaleme almış. Mektupçu Hüseyin nasıl vahÅŸetle öldürüldü, komÅŸu kızı Hatice nasıl vahÅŸetle öldürüldü hepsini kaleme aldığı bir destan. Başına ne demiÅŸ biliyormusunuz “inÅŸallah okuna”. Ben 45 yaşımda bunu okuyabildim en sonuna da “bizden sonrakiler neler çektiÄŸimizi bileler diye yazıyorum” demiÅŸ son iki kıt’ayı sizlere okuyorum

Meydan kazanı kurdular

Tüm bebeklerimizi kaynattılar

Gün görmedik anaları

Süngü ile oynattılar

Kundakları verdiler

Kanlı kundak yu dediler

Bebelerimizi kaynattılar kaynattılar

Kuzu eti diye hepimize zorla yedirdiler

Evet biz burada kolay bulunmuyoruz, bu koltuklarda kolay

oturmuyoruz. Evet bakıyorum çok buruldunuz, çok üzüldünüz ama liderlik dedik

biraz da gülümseyelim mi?

Lider dedik, ATATÜRK’ün resimlerine bakıyorum hepsi asık suratlı hepsi ciddi. Lider olmak için böyle mi olmak gerekiyor, acaba ATATÜRK hiç mi gülmemiÅŸ, hiç mi espri yapmamış? Hadi gelin Antalya’ya gidelim. Antalya yolunda mola verir kulağına bir türkü gelir “Ya bu türküyü çok sevdim bulun getirin bu türküyü söyleyeni” der. küçücük bir çoban gelir. Derki “Sesin çok güzel bana da bir türkü okurmusun”. BaÅŸlar çoban “demirciler demir döver

tunç olur” diye. bitince ATATÜRK dalmıştır “bis bis” der. Çoban böyle bakar. “OÄŸlum der bis” der “Çok beÄŸendik tekrarla anlamına gelir”. Hiç nazlanmaz gene aynı türküyü okumaya baÅŸlar. ATATÜRK türkü bitince cebinden bir harçlık çıkarır uzatır. Çoban hemen alır harçlığı, kuÅŸağına kor, elini uzatır ATATÜRK’e “bis bis” der. Bu espri ATATÜRK’ün çok hoÅŸuna gittiÄŸi için çok ünlü bir sanatçımızın yetiÅŸmesi saÄŸlanacaktır.

ATATÜRK’ün hayatta en hoÅŸlanmadığı ÅŸey dalkavukluk, ama yemek masasında hiç hoÅŸlanmıyor. Karşısındaki adam da ATATÜRK’e “sen Türklerin ÅŸahısın ÅŸususun bususun…”, feci dalkavuk. YoÄŸurt kasesi adamın önündeymiÅŸ diyorki Atatürk;”Åžu yoÄŸurt kasesini bana uzatır mısınız”. Adam yoÄŸurt kasesi uzatacak, el insaf ayaÄŸa kalkıyor, önünü ilikliyor, tam yoÄŸurt kasesini alacak parmakları içine giriyor. “Ah…” diyorlar “…adama taktı ATATÜRK, bir de zaten sinirlenmiÅŸ durumda, bir de çok titiz bu konuda, ÅŸimdi bir fırtına kopacak”. adam periÅŸan, ah paÅŸam vah paÅŸam derken “Ya niye bu kadar üzüldünüz demin yoÄŸurt yiyecektim ÅŸimdi cacık yemiÅŸ olurum”. Evet, bu espriyle 25 yılın sonunda ATATÜRK’ün müthiÅŸ espritüel olduÄŸunu keÅŸfettim ve yeni hazırladığım konferansımın konusu ne biliyormusunuz? “ESPRİLERİYLE ATATÜRK”. Bugün onu hazırlıyorum, 6-7 ay sonra bitecek inÅŸallah sizlerle buluÅŸacağız. O konferansta çok güleceÄŸiz ama inanın çok da düÅŸüneceÄŸiz.

Bir gazetecide Atatürk’e sorar “size de diktatör diyorlar ne dersiniz”. Atatürk ÅŸöyle bir bakar, “EÄŸer ben diktatör olsaydım hanımefendi bu soruyu sorduktan sonra siz asla canlı kalamazdınız ” diyecektir. Peki diktatör mü Mustafa Kemal bakalım.

İzmir kurtuldu, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara’ya hareket edecekler. Trene binerler kompartımana çekilirler. Ertesi gün kompartımanı çalar yaveri, açar yorgun, bitkin, kravatını yıkamaktadır Atatürk. Yaveri “ya paÅŸam bu ne hal hiç uyum adınız herhalde niye böylesiniz” der. “Ya çocuk kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuÅŸunuz. Kolumu yastık yaptım aÄŸrıdı setremi yastık yaptım üÅŸüdüm bende uyumadım kalktım” der. Yaveri; “aman paÅŸam! Birimize haber vereydiniz hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik” der. Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan söylüyor bunları tarihi bir cevap derki “Geç farkettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz. Hiçbirinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam deÄŸil milletimin rahat uyuması”. Var mı böyle bir ÅŸey! Bu insana diktatör demeye kimin dili varabilir. Ayaklarının altına Yunan bayrağı serildiÄŸinde bayrak bir ulusun onurudur diye basmayıp kaldırtan bir insanın kendi milletinin inancını

çiÄŸneyebileceÄŸini düÅŸünmek ancak onuru ve ÅŸerefi olmayan kiÅŸilerin iÅŸi olabilir diye düÅŸünmeden de edemiyorum.

Bu arada içimizde çok deÄŸerli öÄŸretim görevlilerimiz ve öÄŸretmen  arkadaÅŸlarımız var. Onların için de çok özel bir anısını anlatacağım.İstanbul Üniversitesinin açılış töreni. Çok mütevazı bir salon, tahta iskemleler, ortaya ATATÜRK’ün oturması için kırmızı renkte süslü muhteÅŸem bir koltuk konmuÅŸ. Profesörlerle birlikte geliyor, buyurun diyorlar. Bir

koltuÄŸa bakıyor dönüyor profesörlere, aynen ÅŸunları söylüyor; “Sizlerden öÄŸrenecek o kadar çok ÅŸeyim olduÄŸuna göre bu koltuk sadece sizlere layıktır” diyor. En kıdemli profesörü o koltuÄŸa oturtuyor ve kendisi tahta iskemlede programı sonuna kadar izliyor. Evet yani kendince hak etmediÄŸi hiçbir koltuÄŸa oturmayan bir Mustafa Kemal’i görüyoruz orada. Dünya lideri olmak sanıyorum bu evet .

Bu arada İstanbul ve Ankara illerinden birisine ATATÜRK adının verilmesi için bir kanun önergesi veriliyor meclise. ya İstanbul’a ATATÜRK diyorduk ya Ankara’ya. Bu önergeyi vereni hemen çağırıyor ve aynen ÅŸunları söylüyor ;”Bir ismin dillerde kalması için ÅŸehrin temellerine sığınması na gerek yoktur. Bakın bu ÅŸehrin ismi İstanbul ama Fatih Sultan Mehmet’i hemen hatırlıyoruz. EÄŸer ben bir ÅŸey yapabildiysem bunu binaların tepelerine,

ÅŸehrin temellerine ismimi yazarak deÄŸil milletimin kalbine yazarak anılmak isterim” diyecek, hiçbir yere adının verilmesini kabul etmeyecektir. Åžimdi bakıyorum da hortumcunun soyguncunun hepsinin adı bitaraflarda ÅŸey gibi yazıyor merak ediyorum nasıl oluyor bu diye. Evet, galiba beni bıraktınız, ben 25 yıl kolay deÄŸil, beni bırakırsanız sabaha kadar buradayız. En iyisi son iki anı ama onu en iyi anlatan anılarla programıma son vermek istiyorum;

İşte ilki öÄŸrenciler evet sizin için. Bir öÄŸrenci anlatıyor, Mahmut SADİ. Åžöyle anlatır Mahmut SADİ. “Yıl 1923. İstanbul Üniversitesinde öÄŸrenci olduÄŸum sıralar. Okul duvarında bir ilan görüyorum. Avrupa’ya talebe yollanacaktır. Allah Allah diyorum, ülke yıkık dökük yıl 1923 Avrupa’ya talebe! Lüks gibi gelen bir ÅŸey, ama bir ÅŸansımı denemek istedim. 150 kiÅŸi

içerisinde 11 kiÅŸi seçilmiÅŸiz. Benim ismimin yanına ATATÜRK “Berlin Üniversitesine gitsin” diye yazmış. Zaman geldi. Sirkeci garındayım, ama kafam öyle karışık ki gitsem mi kalsam mı, orda beni unutur mu bunlar, para yollarlar mı, gurbet ellerde ne yaparım? Bir an gitmemeye karar verdim, döndüm. O sırada bir müvezzi ismimi çağırdı “Mahmut SADİ, Mahmut SADİ, bir telgrafın var” telgrafı açtım aynen ÅŸunlar yazıyordu “sizleri birer kıvılcım

olarak gönderiyorum alevler olarak geri dönmelisiniz”. Var mı böyle bir ÅŸey?11 öÄŸrencinin nerede, ne zaman, ne düÅŸünebileceÄŸini hesap edebilen bir lider dünya lideri olmasın da ne olsun. Yıl 1923, biz evimizde bir çocuÄŸumuzun huyunu deÄŸiÅŸtiremiyoruz bir huyunu. Tüm ülkenin huyu deÄŸiÅŸiyor. Bunla uÄŸraÅŸan bir insan yolladığı 11 öÄŸrenci nerede, ne zaman, ne düÅŸünebileceÄŸini hissedebiliyor. Mahmut Sadi devam ediyor “gel de ÅŸimdi gitme, git de orda çalışma, dönde bu ülke için canını verme”.diyor.

Evet bu gün en büyük ÅŸikayeti ne Türkiye’nin? Beyin göçü. En iyi beyinlerimizi kapıp götürüyorlar ama o çocuklarımız arkalarına baka baka gidiyorlar. Peki diyeceksiniz ki engellemek o kadar mı zormuÅŸ? Ha o gün 11 öÄŸrenciymiÅŸ, telgrafmış. Bu gün milyon öÄŸrenci olsun, e-mail bilgisayar var. Yeter ki ÅŸu iki cümleyi ifade edebilecek, onların sorumluluÄŸunu alan bir liderleri olsun.

İşte son anım, Nehire NEHİR hanımefendiden; ÅŸöyle anlatır “O zamanlar kadınların sanatçı kimliÄŸini yeni yeni kazandığı dönemler. Benim tiyatroda çömezlik dönemim. Muhsin ERTUÄžRUL Darül Bedai’ye baÅŸ yönetmen olarak atanmış. Çok titiz bir insan. Provadan oyuna her ÅŸey saat titizliÄŸi ile iÅŸliyor, perde bir saniye bile geç açılmıyordu. Provaya geç kalan oyuncu derhal oyundan uzaklaÅŸtırılıyordu. Eee tahmin edersiniz ki bu durumda Muhsin ErtuÄŸrul’unda düÅŸmanı çoktu. Bir gece Dolmabahçe’den ATATÜRK’ün Åžehir

Tiyatrolarına geleceÄŸi haber verildi. Ben de karşılamak için hazırdım. Fakat PaÅŸa gecikti. Muhsin ErtuÄŸrul kendisini beklemeden perdeyi saniyesi saniyesine açıp oyunu baÅŸlattı. ATATÜRK 4 dakika geç kalmıştı. Etraftaki dalkavuklar ATATÜRK geldiÄŸinde Muhsin ERTUÄžRUL’un onu beklemeden perdeyi açtığını ellerini ovuÅŸtura ovuÅŸtura anlattılar ATATÜRK “Yaaa öyle mi Muhsin ErtuÄŸrul’la GörüÅŸürüz” dedi. Herkes Muhsin ERTUÄžRUL’un iÅŸinin bittiÄŸine inanıyor, ben müdür olacağım sen müdür olacaksın kavgaları bile baÅŸlamıştı. ATATÜRK piyesin bitiminde Muhsin ERTUÄžRUL’u ayakta karşıladı. Deminkileri de yanına çağırarak aynen ÅŸunları söyledi. “Sizi tebrik ederim iÅŸinizle ilgili ciddiyetiniz ülkenin geliÅŸimini ciddiye aldığınızı gösterir biz geç kaldık siz vazifenizi yaptınız eÄŸer bir tek benim için perdeyi açmayıp oyunu baÅŸlatma saydınız bu dalkavukluktan ileri gitmez ve beni çok üzerdi ben herkesin her sahada iÅŸini bu kadar ciddiye almasını istiyorum ülke ancak böyle ilerler efendiler ” demez mi. Etraftakilerin suratları görülmeye deÄŸerdi o sırada”. Ama iÅŸte liderlik diyorum. Åžimdi bir an günümüze

geliyorum, hadi bakalım baba iseniz baÅŸlatın programı gelmeden. Mümkün mü!

Ondan sonra artık beÄŸenin haritadan bir yer, evet ki bu insan bir ülkenin en

büyük lideri deÄŸil asrın lideri olan bir insan bunu yapıyor.

Evet ATATÜRK ve onunla el ele verenler sayesinde üç tarafı deniz yerin üstünü anlatayım mı? Lütfen pazara gidelim. Yabancı ülkelere gittim.Portakalı taneyle jelatinlere sarıyorlar, kıymetli madde, karpuzu dilimle yiyorlar, biz kelek çıktı mı atıyoruz, bir tane daha açıyoruz var mı böyle bir nimet. Lütfen pazara gidelim, yeÅŸilin her tonu; geçen bir yabancı

konuÄŸum var; pazardan geçmek zorunda kaldık dedi ki bana “Türklerin özel bir

günü herhalde bu gün”. “Neden” dedim? Eee baktı kadın naylon torba naylon torba yok öyle bir dava, böyle bir nimet nerde, hangi ülkede. Bir tane salatalık, bir tane domates, biz kilolarla. Ve bana ne dedi biliyor musunuz? “Yahu ülkeme dönünce ne isteyeceÄŸim biliyor musun”. “Ne” dedim. “Türkiye’yi isterim de isterim diye tutturacağım” dedi. Bir espriydi ama bir gerçek payı da olduÄŸu su götürmez.

Peki yerin altına geçelim. Krom, brom , toryum, bor. Tamam güzel ama petrolün zekasına hayranım. Neden mi? Burda çıkıyor, burda çıkıyor, burda çıkıyor ama Türkiye’nin sınırını ezberletmiÅŸler petrole, bir kilometre girmiyor içeri. Var mı böyle bir petrol, yani altımız petrol dolu aslında. Hadi petrolü de geçelim, uzaydan çekilen fotoÄŸraflara göre bugün petrolden

bir derece zengin maden var, uranyum. Bu gün dünyadaki, Türkiye’de deÄŸil

dünyadaki eni iyi uranyum rezervi bizim Karadeniz daÄŸlarında arzı endam ediyormuÅŸ. HoÅŸ o bize bakıyor biz ona bakıyoruz ama Türkiye’nin dış borcunun 19 katı deÄŸeri olduÄŸu tespit edilmiÅŸ uzaydan çekilen fotoÄŸraflara göre. Yabancı ülkelere gittiÄŸimde ufacık bir tarihi vesika buluyorlar, üç kere etrafını çeviriyorlar, birde bol para ödüyorsunuz, böööyle

bakıyorsunuz. 15 ayrı medeniyeti barındıran 10000 yıllık bir tarih var altımızda.

Romanya devlet bütçesinin üçte birini nasıl kalkındırıyor? Suni termal tesis yapmış adamlar düÅŸünebiliyor musunuz suni. Erzurum’a gittim kaynıyor, Kozaklıya gittim kaynıyor, Bursa’ya gittim kaynıyor, İzmir kaynıyor. Sadece bizim sıcak su kaplıcamız. Hakikisi var çünkü elimizde.

Geçen gün Isparta Süleyman Demirel üniversitesi beni davet etti rektörlük, oraya gittim. Beni Davraz diye bir kayak merkezine götürdüler. Kayak merkezinde kayakla kayıyordu herkes Davraz’ta. Birbuçuk saat sonra, Antalya Akdeniz üniversitesinde vereceÄŸim konferans için Antalya’ya indim. Millet denizde yüzüyordu. Var mı böyle bir ülke söyleyin bana. Birbuçuk saatlik mesafede. Bursa, UludaÄŸ’a gidiyorsunuz kayak kayıyorlar, 20 dakikada Mudanya’ya gidiyorsunuz denize giriyorlar. Hakikaten yok böyle bir ülke.

Dünya yuvarlağını çevirin hepsinin bir araya geldiÄŸi bir ülke söyleyin bana, ben bulamadım. Ya güneÅŸi var ya karı var ya denizi var ya dağı var birinden biri mutlaka.

Peki bu kadar özel ve güzel bir ülke bizim elimizdeyken başımız dertten kurtulur mu? Asla. DüÅŸmanımız dünden daha az deÄŸil, dünden daha çok. Bütün ülkelerin gözü bizim ülkemizde. Nasıl olmasın ki! Galiba bir tek bizim gözümüz yok ÅŸu ülkede.

Bu gün bunun için parçalama ve bölme giriÅŸimlerini yüz yıllardır uyguluyorlar. Bir ara siyasi girdiler, saÄŸ-sol diye böldüler, kapışın dediler, yutmadık. Daha sonra etnik böldüler, kürt-Türk dediler, kapışın dediler, yutmadık. Dinimizi kullandılar, kapanan-kapanmayan, laik

olan-olmayan, ATATÜRK’çü olan-olmayan diye dörde beÅŸe, tarikatlara bölünün dediler ki kolay alalım, yutmadık. Ekonomiyi kullandılar, zengin-fakir alan-alamayan dediler, gene olmadı. Yani tazı eski tazıydı, habire çulunu deÄŸiÅŸtirdiler. Oyunun kuralı buydu ama biz bu oyuna hiç gelmedik gelmeye de asla niyetimiz yok.

 

Yeni ATATÜRK’ler yetiÅŸiyor ve gelmekte. İşte bugün bizi kuvvetlendikçe budanan, diÄŸer türlü olduÄŸu sürece de sulanan bir aÄŸaç misali görmek gafletinde olan yada baÅŸka bir deyiÅŸle ayaÄŸa kalkmayacak kadar destekle ama yere düÅŸmeyecek kadar köstekle politikası uygulamaya çalışan tüm ülkelere, iç ve dış düÅŸmanlarımıza karşı en güzel cevabı ne zaman vereceÄŸiz biliyor musunuz? Onu anmayı bırakıp anlamaya baÅŸladığımız zaman. Onu yakamızda taşıdığımız kadar fikir ve eylemlerimizde de taşıyabildiÄŸimiz zaman. Onu

özlediÄŸimiz kadar özümsediÄŸimiz zaman. Onunla yarışan ama onu aÅŸmış yeni Mustafa Kemalleri yetiÅŸtirebildiÄŸimiz zaman vereceÄŸimiz inancıyla. sizlerden Nakiye Hanım, Kara Fatma, Mustafa Kemal gösterdiÄŸin hedefe henüz ulaÅŸamamış olmaktan dolayı özür diliyor ve bu hedefe ulaÅŸana dek sakın bizi affetmeyin diyor ve bir ÅŸiirle programıma son veriyorum.

ATATÜRK de et artı kemik artı kandı,

İnsanüstü deÄŸildi yani ATATÜRK,

ATATÜRK de herkes gibi kusurları olan,

Küçük büyük ve çirkinde olabilirdi,

Ama güzeldi

ATATÜRK yorgunluk kahvesini bir su başında yudumlamayı,

Serhat türkülerini, Alaturkayı, mesela Safiye Aylayı,

Yemeklerden fasulye pilakisini seven,

Miri kelam bir İstanbul efendisi.

Aşık ve ÅŸair, mahcup ve ürkek,

Ama Karadenizli değil Karadeniz kadar canlı,

Adanalı değil ama Adanalı kadar sıcak kanlı,

Ve bir Aydınlı kadar oturaklı ve zeybek.

Velhasıl bizim mayamızdan bizim kumaşımızdandı Mustafa Kemal.

İnsan üstü deÄŸildi ATATÜRK,

Tam insandı.

 Prof. İlknur GÜNTÜRKÜN