HÄ°Ç ÜÅžÜMEDİM

Alıntı

AyÅŸen'le mecburi hizmette tanışmıştık. O da benim gibi ilk defa ailesinden ayrılmış, Karadenizli, deniz gözlü, beline kadar uzanan dümdüz saçlı, minyon, sesi kendinden büyük, bağıra çağıra konuÅŸan, gülen, güldüren, hayat dolu bi kızdı. Ben iÅŸini bu kadar aÅŸkla yapan baÅŸka bi insan görmedim. Çocukları çok sevdiÄŸinden çocuk cerrahı olmuÅŸ, metrekareye 5 çocuÄŸun düÅŸtüÄŸü; her ailenin 10 çocuÄŸu olan bu memlekete atanmış tek çocuk cerrahı olarak gecesi gündüzü olmadan çalışmasına raÄŸmen bir gün onu söylenirken duymadım. Nadir de olsa hastane ekibi ne zaman bi yerde buluÅŸsak, iki laflayalım desek, telefonu çalan AyÅŸen 'bi yavrunun karnı aÄŸrıyomuÅŸ gitmem lâzım' diyerek hastaneye koÅŸar; ameliyat edip aÄŸrısını kestiÄŸi her çocukla birlikte kendi de çocuk gibi sevinirdi.
Bir gece nöbetimde damdan düÅŸen 6 yaşında bi kız çocuÄŸu aldık birlikte. Bakmaya doyamıyacağın güzellikteki yüzü yara bere içinde; bakımsızlığa inat sarı saçları pırıl pırıl yavru için ne gerekiyosa yaptık. Dalağı parçalanmış, akciÄŸerleri sönmüÅŸ, kemikleri kırılmış bu sabînin tek günahı böyle bi yerde, bu ailenin eline doÄŸmuÅŸ olmaktı. Yatağının kenarına bile korkuluk konup saçı okÅŸanarak uyuyan da sabî sübyandı; damda hiçbi önlem alınmadan yatırılan bu çocuklar da... BoÄŸazımıza bi düÄŸüm oturdu, hiç konuÅŸamadık; saatler süren ameliyat sonrası eve dönerken yoÄŸun bakıma uÄŸradığımda AyÅŸen'i çocuÄŸun elini tutmuÅŸ otururken buldum.
Ben de uzanıp onun elini tuttum, o buÄŸulu mavi gözleriyle bana baktı: 'Ben babasız büyüdüm. Babam ben çok küçükken bırakıp gitmiÅŸ. Bakmıyacağı çiçekleri niye dikerler ki bu dünyaya?? Bu çocukları, ailesinden anamnez alırken 'adı bile olmayan, babasının ikinciyi eÅŸek tepti, üçüncü de böyle damdan düÅŸtüydü' diye anlattığı yavruları görünce içim yanıyo, içim alev alev yanıyo be dostum’ dedi. Orda o gün her yanı kırık bir; kalbi kırık iki küçük kız bıraktım ben yoÄŸun bakımda...
Küçük hastamız Halime yoÄŸun bakım ve servisin maskotu oldu. Tam üç ay bizimle kaldı. AyÅŸen her vizitte sabah ona 'Halimeeee' diye kuzu gibi 'mee' leyerek seslendikçe yavruÅŸ kıkırdayarak güler, neÅŸeleri hepimize bulaşırdı. Bir gün akÅŸam nöbette baktım yine bu ikili biraradalar yanlarına uÄŸradım. Halime'nin yanından ayrılınca AyÅŸen 'taburcu olacak ama çok endiÅŸeliyim, dalağı da yok, iyi bakım ÅŸart, elimde olsa ben evime götürür bakarım. 3 aydır annesi hep geldi de babayı bi kez görmedim. Halime'nin 7 kız 1 erkek kardeÅŸi varmış. 'Babam bizi hiç sevip öpmez ki, ayıpmış, bi tek kardeÅŸim Mehmet'i sever o' deyince içim acıdı resmen. 'Hiç olur mu, babalar kızlarını öpmese de severler' filan dedim ama insanların bu erkek çocuk saplantısı beni çıldırtıyo' dedi.
Halime'yi taburcu edip annesinin kucağında gönderirken onu aylardır izleyen hemÅŸire, doktor, personel hepimiz el salladık; o kuzunun AyÅŸen'e sarılıp aÄŸlamasını görseniz, 'sevgi' böyle biÅŸeydi, yer, zaman mekan dinlemeyen, sıcacık... AyÅŸen boynundan hiç çıkarmadığı kalpli ismi yazılı kolyesini çıkarıp miniÄŸine taktı; 'bunu hiç çıkarma beni özleyince bu kolyeyi tut, ben hissederim olur mu?' dedi. AyÅŸen sanki çocuÄŸundan ayrılmıştı, günlerce o kendinden büyük sesi çıkmaz oldu; sessizce ameliyatını yapıp odasına çekiliyordu.
Çok karlı bi gündü, soÄŸuk insanın içine iÅŸliyor, personel acilin giriÅŸindeki karı kürese de ânında geri kapanıyordu. Acilde AyÅŸen'le birlikte nöbetteydik. Dışarda lapa lapa yaÄŸan karı izlerken sıcacık evde çay içmek çok keyifliydi ama nöbetteyken... Tam o sırada ambulansın sireniyle çayımızın son yudumlarını alıp hastayı karşılamaya kapıya yöneldik. Koca sedyenin ortasında minicik bi kız çocuÄŸunu koÅŸturarak müdahale odasına aldılar.
'6 yaşında kız çocuÄŸu, yüksekten düÅŸme nedeniyle burda ameliyat olmuÅŸ, bir haftadır öksürüÄŸü, ateÅŸi varmış. Bugün nefes alamayınca bizi aradılar.' Bunları bi uÄŸultu hâlinde duyuyodum, Halime, minik kuzumuz bakımsızlıktan tanınmıycak haldeydi. Hemen başına geçip oksijene raÄŸmen moraran, ateÅŸten kavrulmuÅŸ dudaklarını aralayıp entube ederken, AyÅŸen de eli kolu titreyerek Halime'nin müdahalesi için kıyafetlerini soydu ve kuzusunun boynundaki kolyesini gördü. 'Yavrum öyle çok tutmuÅŸ ki kolyenin yazısı silinmiÅŸ, ben de seni çok özledim kuzucuk, nolur beni bırakma, kimseye vermiycem, hiç yanımdan ayırmıycam seni' dedi...
Halime son ana kadar bize getirilmediÄŸi için, artık sepsise girmiÅŸ, minik kalbi, akciÄŸerleri iflas etmiÅŸti. Aralıksız bir buçuk saattir kalp masajı yapan AyÅŸen'e gittim, 'Hiç yanıt yok, artık bırakman lâzım, elimizden geleni yaptık AyÅŸen' dedim.
Onu hiç böyle görmemiÅŸtim.
Gözünün yaşını silip koÅŸarak dışarı çıktı bi taraftan da bağırıyodu:
-Siz ana baba mısınııız, bu yavruyu bu hâle gelene kadar nasıl getirmezsiniz? Damdan düÅŸüren de üstüne bakmayıp ÅŸu hâle getiren de sizsiniiz!! Öyle öfkeli ve bağırıyordu ki hiçbirimiz tutamıyorduk. Babasının yakasına yapıştı, 'neden bakmadın bu kuzuya, kızın o senin, o da evlâdın deÄŸil mii?' diye bağırırken 'bir el silah sesi' duyduk. Halime'nin babası, cebinden çıkardığı silahıyla AyÅŸen'i kalbinden vurdu.
Sonra ne mi oldu? Televizyonda o akÅŸam bazı kanallar 'bir doktor cinayeti daha' dedi ismi bile geçmedi, insanlar 'ama o da babasına saldırmış' diye yazdı, saydı sövdü. Babası hâkime 'kadın başıyla herkesin ortasında yakama yapışıp hesap sorup erkeklik onurumu kırdı, vurdum' dedi...
O gece ben acilde iki melek bıraktım, elele, hayatları ellerinden alınan, adı bile olmayan... O gece ben acilde insanlığa olan inancımı bıraktım. 'Yavrumu yanımdan ayırmıycam' diyen AyÅŸen'i yavrusuyla yanyana topraÄŸa gömdüm. Ben o gece yaÄŸan karın altında saatlerce oturdum, hiç üÅŸümedim...
Dr. Figen Demir KardeÅŸ