GeliÅŸmeler, Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra uluslararası para birimlerinin deÄŸerindeki kaymaların, çoÄŸu kiÅŸinin iddia ettiÄŸi gibi bir Batı-DoÄŸu bloÄŸuna deÄŸil, para rezervlerinin parçalanmasına doÄŸru gideceÄŸini göstermektedir
ERSİN DEDEKOCA
ABD’nin ulusal parası Dolar, İkinci Dünya Savaşı (II.DS) sonrasından baÅŸlayarak dünya ticaret, finans ve rezerv iÅŸlemlerinde temel para olmuÅŸtu. Bu olgu da, 1948’den 1967’ye kadar süren 20 yıllık “ekonominin en güzel döneminin” katkısı yadsınamaz. Çünkü bu yirmi yıllık dönem hiçbir panik, kriz ya da dikkate deÄŸer “durgunluk” deneyimlenmeden geçmiÅŸtir.
Michael Roberts’in “Dolar egemenliÄŸinin sonu mu?” baÅŸlıklı son yazısında, koÅŸullarını baÅŸkalarına dikte edebilecek “baskın ekonomik güçlerin” giderek zayıfladığı günümüzde; dünya kapitalist piyasalarında dört büyük para birimi hâkimiyetinin sayısız “küçük para birimi rejimine” dönüÅŸmekte olduÄŸunu belirtmektedir.[2]
Bu haftaki yazımızda, Micheal Roberts’in anılan yazısının ışığında, ABD dolarının (Dolar) ticarette, sermaye akımlarında ve rezerv para birimi olarak sahip olduÄŸu hâkimiyetinde gözlenen “tarihi düÅŸüÅŸünü” ele aldık.
DOLAR EGEMENLİĞİNDEKİ DEĞİŞİMİN GÖSTERGELERİ ve GÖRÜÅžLER
Rusya’nın Ukrayna’yı iÅŸgali, küresel sermayenin ana akım iktisatçıları ve stratejistleri arasında, “Doların mevcut egemenliÄŸi” konusundaki tartışmanın yeniden gündeme gelmesine yol açtı. Bu baÄŸlamda Dolarının hâkimiyetinin azalacağı ve dünya ekonomisinin “batı ve doÄŸu” olmak üzere iki bloÄŸa bölüneceÄŸi konuÅŸulmaktadır. Burada batı sözcüÄŸü ile betimlenen ABD, Avrupa ve Japonya; doÄŸu ile ise Hindistan ile birlikte Rusya ve Çin’in “otokratik” rejimleridir.
♦ Sermaye VerimliliÄŸinde DüÅŸüÅŸ
Roberts’in bir önceki yazısında Doların ticarette, sermaye akımlarında ve rezerv para birimi olarak sahip olduÄŸu “baÅŸat konumundan tarihi düÅŸüÅŸ” oldukça ayrıntılı olarak ele alınmıştır.[3] ABD birliklerinin Taliban’la savaÅŸtan çekilip 20 yıl sonra ülkeyi terk etmesiyle “Afganistan kukla hükümetinin hızla çökmesinin”, Vietnam halkına karşı 30 yıllık “Amerikan savaşının” sonunda “Saygon’un düÅŸüÅŸüne” benzetilmesine katılıyoruz.
Amerika’nın Vietnam’ı iÅŸgali, ABD ulusal gelirindeki payı ve Amerikan askerlerinin yaÅŸamları açısından Afganistan’daki ‘rejim’ deÄŸiÅŸikliÄŸi giriÅŸiminden çok daha maliyetliydi. Vietnam felaketi, ABD merkezi yönetim bütçesinin, II.DS’ndan bu yana ilk kez açık vermesine yol açmıştı. Ama daha da önemlisi, zaten düÅŸmeye baÅŸlayan “sermayenin kârlılığının”, yatırımların üretken sektörlerden ziyade silah üretimine kaydırılmasından temellenmekteydi.
AÅŸağıdaki grafikte, Amerikan ekonomisinin “sermaye kârlılığında”, 1950-67 sürecinden sonra yaÅŸadığı düÅŸüÅŸü izleyebilmekteyiz:
Kaynak: Michael Roberts blog
Vietnam Savaşı’nın sonu, Amerikan emperyalizminin dünya ekonomisindeki hegemonik konumunu- ortaya çıkardı. Ondan sonra Avrupa ülkeleri, Japonya, DoÄŸu Asya ve daha yakın zamanda Çin’in yükseliÅŸiyle birlikte ABD’nin, diÄŸer emperyalist güçlere göreli gerilemesi söz konusu olmuÅŸ ve sürmektedir. Hatta, 1980’lerin sonunda ve 1990’ların başında Sovyetler BirliÄŸi’nin çöküÅŸü bile (soÄŸuk savaşın sona ermesi), bu “göreli düÅŸüÅŸü” durduramamıştır.
Konuya salt ekonomik pencereden baktığımızda, her ÅŸeyin Saygon’un düÅŸüÅŸünden önce baÅŸladığını görmekteyiz. 1960’ların ortalarından itibaren ABD sermayesinin kârlılığı düÅŸmeye baÅŸlayınca ABD sanayisi, imalâtta ve hizmetlerde rekabet avantajını yükselen Fransız-Alman sermayesi ve Japonya karşısında kaybetmeye baÅŸlamıştı. Bu olgu, ABD ekonomisinin ve Doların “ekonomik hegemonyasını” kuran II.DS sonrası dünya ekonomik düzeninin çökmeye baÅŸladığı anlamına geliyordu.
♦ Doların Altına BaÄŸlılığının Sona Erdirilmesi
AÄŸustos 1971’de BaÅŸkan Nixon, Hazine Bakanı John Connally’den “Doların altına veya diÄŸer rezerv varlıklara çevrilebilirliÄŸini geçici olarak askıya almasını” istediÄŸini ulusal televizyona duyurdu.
Bu, Bretton Woods anlaÅŸmasının (IMF, Dünya Bankası ve BM ile birlikte tasarlanan) sonuydu. Çünkü ABD sermaye ve yatırım büyümesinin kârlılığında bir düÅŸüÅŸ vardı. Keza bunun yanında, Amerikan endüstrisinin ve ihracatının rakiplere kıyasla “göreli düÅŸüÅŸü” söz konusuydu. ABD artık Avrupa’ya daha fazla imalât malı ihraç edemiyor; Latin Amerika, Asya ve OrtadoÄŸu’dan petrol gibi emtiaları ithal ediyor; Almanya ve Japonya’dan sanayi ürünü dış alımı yapıyordu. Bunun sonucunda ABD dış ticaret açığı vermeye baÅŸladı. Dolar böylece ciddi ÅŸekilde “aşırı deÄŸerlendi”. Sonuç olarak, Avrupa ve Japonya, ABD varlıklarını satın almak için kullanabilecekleri devasa dolar rezervleri biriktirmeye baÅŸladı. Küresel ekonomi ABD aleyhine dönmeye baÅŸladı.
Böylece 1970’lerin başında durum, 1960’lar boyunca ”cari denge fazlası” veren ABD için “cari dengenin açık vermesine” dönüÅŸtü. ABD, sadece dış yatırımlar yoluyla deÄŸil, aynı zamanda yerli üreticiler zemin kaybettikçe, aşırı harcama ve ithalât yoluyla da “küresel olarak Dolar kaybetmeye” baÅŸladı. Bu geliÅŸmeyi aÅŸağıdaki “ABD cari hesap dengesinin GSYİH’ye oranı (%), 1976-2020” grafiÄŸinde açık olarak görebilmekteyiz.
Kaynak: Michael Roberts blog
♦ ABD’nin Dış Finansmana Bağımlı Duruma Gelmesi
ABD, 1890’lardan beri ilk kez yurtiçinde ve yurtdışında harcama yapmak amacıyla “dış finansmana bağımlı” hale geldi. Dolayısıyla ABD dış denge hesapları, gerçek mal ve hizmetlerden daha çok, ABD finansal varlıklarına yönelik küresel talep ve saÄŸladıkları likidite tarafından yönlendirilir oldu. 1989’da negatife dönen “net uluslararası yatırım pozisyonu”, 2020’de GSYH’nın yüzde 70’ine kadar yükselmiÅŸtir.
BilindiÄŸi gibi bir ülkenin” cari dengesi” kalıcı olarak “açık veriyorsa” ve giderek yabancı fonlara bağımlıysa, para birimi de kırılgan ve “deÄŸer kaybına” karşı savunmasız olmaktadır. Bu, Arjantin’den Türkiye’ye, Zambiya’dan ve hatta İngiltere’ye kadar dünyadaki hemen hemen her ülkenin deneyimidir.
Ülkenin “net uluslararası yatırım pozisyonunun GSYH’ya oranını gösterir grafik aÅŸağıdadır.
Kaynak: Michael Roberts blog
ULUSLARARASI SİSTEMDE GÜNÜMÜZDEKİ DOLAR HÂKİMİYETİ
Küresel döviz iÅŸlemlerinin yaklaşık yüzde 90’ının bir ayağı Dolar cinsindendir. ABD dışındaki küresel ticaretin yaklaşık yüzde 40’ı faturalandırılır ve Dolar cinsinden ödenir. Keza Dolar banknotlarının neredeyse yüzde 60’ı, küresel bir deÄŸer deposu ve deÄŸiÅŸim aracı olarak uluslararası dolaşımdadır. DiÄŸer yandan aÅŸağıdaki grafikte görüldüÄŸü gibi, yabancı merkez bankaları ve para otoriteleri tarafından tutulan “küresel döviz rezervlerinin yüzde 60’ından fazlası Dolar” cinsindendir.
Kaynak: Michael Roberts blog
Küresel ölçekte 2021 yılında gerçekleÅŸen uluslararası ödemelerin gerçekleÅŸtirildiÄŸi döviz cinsine baktığımızda da, aÅŸağıdaki grafikte görüldüÄŸü gibi Dolar ağır basmakta; Dolar ve Euro’nun payı, diÄŸer para birimlerinin payına göre çok ilerdedir.
Kaynak: Michael Roberts blog
Uluslararası piyasalarında rezerv ve iÅŸlemlerde kullanılan döviz cinslerine baktığımızda, Dolara hâlâ gerçek bir alternatif olmadığını görmekteyiz. Bu olgunun gerisindeki nedenlere baktığımızda birincisinin, uluslararası para metası olarak altına dönüÅŸün artık mümkün olamamasının; ikincisinin, IMF’nin Özel Çekme Haklarının (SDR’ler) mevcut ÅŸekliyle “uluslararası para rolünün” asgari düzeyde kalmasının üçüncüsünün ise, kripto para birimleri gibi diÄŸer potansiyel parasal varlıklarının ”istikrarsız bir gelecek” sunmasının geldiÄŸini söyleyebiliriz.
♦ Rezervlerde, GevÅŸek de Olsa “Geleneksel Olmayan Para” Birimlerine DoÄŸru Artış
Bununla birlikte yakın tarihli bir IMF raporu önemli bir eÄŸilimi ortaya koymaktadır. Doların yerini yavaÅŸ yavaÅŸ Euro, Yen ve hatta Çin Renminbisi deÄŸil, bir grup küçük para birimi almaktadır. IMF’ye göre, merkez bankalarının Dolar cinsinden tuttukları rezervlerin payı, yüzyılın başından bu yana 12 puan düÅŸtü: 1999’daki yüzde 71 seviyesinden 2021’de yüzde 59’a geriledi.
Bu düÅŸüÅŸ, “geleneksel rezerv para birimleri” olan Dolar, Euro, Japon Yeni ve İngiliz Sterlini (büyük dörtlü) dışındaki para birimleri ÅŸeklinde tanımlanan, yani IMF’nin “geleneksel olmayan rezerv para birimleri” olarak adlandırdığı Avustralya Doları, Kanada Doları, Çin Renminbisi, Kore Wonu, Singapur Doları ve İsveç Kronu gibi para birimlerinin yükseliÅŸi ile aynı orandadır.
IMF’in söz konu su raporundaki tespitlere göre, “geleneksel olmayan para birimlerine” geçiÅŸ oldukça kapsamlı: “Portföylerini bu yönde deÄŸiÅŸtiren 46 aktif özne belirledik, bunlar rezervlerinin en az yüzde 5’ini geleneksel olmayan para birimlerinde tutuyorlar.” Yine anılan Rapora göre, herhangi bir ticaret veya döviz kriziyle baÅŸa çıkmak için gerekli olanın üzerinde döviz rezervine –IMF’nin “fazla” döviz rezervi olarak adlandırdığı– sahip olan ülkeler bu fazlalığı, giderek artan oranda “büyük dörtlü”den uzaklaÅŸtırıp, “geleneksel olmayan para birimlerine” dönüÅŸtürüyorlar. IMF, fazla döviz rezervlerinin ÅŸu anda 1,5 trilyon Dolara veya emperyalist olmayan ekonomilerdeki toplam rezervlerin %25-30’una ulaÅŸtığını tahmin etmektedir.
♦ Yeni Bir Bretton Woods Olası mı?
Bretton Woods, yazımızın başında da belirttiÄŸimiz gibi, 1945 sonrasındaki yirmi yıllık refah ve büyümede (altın yıllar/çaÄŸ) büyük önem taşımaktaydı. Ancak Kevin Gallagher ve Richard Kozil-Wright gibi solcu iktisatçılar, “büyük finans kapitalin” bu anlaÅŸmaya dâhil olmadığını; bunun, ABD BaÅŸkanı Roosevelt tarafından 1930’ların Büyük Buhranı’nı sona erdirmek için baÅŸlatılan ve oldukça baÅŸarılı istihdam ve büyüme programı “New Deal’in uluslararası ölçekte devamı” niteliÄŸinde olduÄŸunu vurgulamaktalar.
Ne yazık ki bu modelin 21nci yüzyılda uygulanması olası görünmemektedir. Bretton Woods anlaÅŸması ancak 1944’te, ABD dünyayı tek başına yönettiÄŸi ve uluslararası ticaret- ödemeler- para birimi kontrollerinin koÅŸullarını dikte edebildiÄŸi için mümkün olmuÅŸtu. Sonucunda, 1944’ten sonraki ilk yirmi yıl, özellikle büyük ekonomilerin, küresel olarak (eÅŸit olmayan bir ÅŸekilde) “ucuz emekten yararlandığı” ve savaÅŸ sırasında geliÅŸtirilen yeni teknolojilerin uygulanmasına olanak tanıyan, sermaye kârlılığının oldukça yüksek olduÄŸu bir dönem olmuÅŸtu.
SONUÇ YERİNE
ABD emperyalizminin Rusya ve Çin gibi uluslararası rakipleri, bir süredir “yeni bir uluslararası mali düzen” çaÄŸrısında bulunuyor ve “mevcut küresel para rejiminin” hegemonu olan Doların yerini almaya çalışıyorlar. Konuyla ilgili bir geliÅŸme olarak, IMF’in “SDR para birimleri sepetine” 2016 yılında Renminbi’nin eklenmesi, Çin para biriminin artan uluslararası kullanımının küresel anlamda kabulünü temsil ediyordu.
Rusya’nın Ukrayna’yı iÅŸgali baÅŸlayan ve giderek uzayan anlaÅŸmazlık, ihtilâftaki doÄŸrudan taraf ülkelerin ticaret ve para piyasalarında Dolar ve Euro’ya eriÅŸimlerini azaltacak “ciddi ve uzun süreli yaptırımlarla” karşı karşıya kalacakları anlaşılmaktadır. Söz konusu bu yaptırımların, Rusya ve Çin’in önceki paragrafta belirtilen hamlesini hızlandıracağı güçlü bir beklentidir.
Tüm bu geliÅŸmeler, Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra uluslararası para birimlerinin deÄŸerindeki kaymaların, çoÄŸu kiÅŸinin iddia ettiÄŸi gibi bir Batı-DoÄŸu bloÄŸuna deÄŸil, para rezervlerinin parçalanmasına doÄŸru gideceÄŸini göstermektedir. IMF’den alıntı yapacak olursak: “EÄŸer Dolar hâkimiyeti sona ererse (bu bir senaryo, öngörü deÄŸil) yerini büyük rakipleri deÄŸil, geniÅŸ bir alternatif para birimi grubu alacak”. Bunun, dünya barışı ve dünya kapitalist ekonomisinin geniÅŸlemesi açısından, batı ve doÄŸu arasındaki bölünmeden daha kötü sonuçlarının olabileceÄŸini düÅŸünmekteyiz. . Gerçekten de bu senaryo emperyalist ekonomilerin, özellikle de ABD’nin, dünya para piyasaları üzerindeki kontrolünü kaybedebileceÄŸi bir tür “anarÅŸik para durumunu” iÅŸaret etmektedir.
Ancak” küresel para ve rezerv sistemiyle” ilgili böylesi deÄŸiÅŸimler bugünden yarına beklenmemelidir. Hâlihazırda Dolar hâlâ dünya piyasalarında kontrolü elinde tutmaktadır. Gerçekten de “küresel durgunluklarda” ve “jeopolitik krizlerde” Doların, dünyanın emtia para birimlerinin en güçlüsü haline geldiÄŸini, geçmiÅŸteki yaÅŸananlar bize göstermiÅŸtir. Özellikle faiz oranlarının ABD’de, diÄŸer büyük ekonomilerden daha fazla artmaya hazır göründüÄŸü durumlarda beklenen bu olgu daha da güçlüdür. Bugünkü durumda farklı olan ise, yükselen faiz oranlarının ve güçlü bir Doların, daha uyumlu bir dünya kapitalist ekonomisini müjdelemesi yerine, zayıf, kırılgan ve yoksul ülkeler için bir “felâketin habercisi” olmasıdır.