BİLDİĞİMİZ DÜNYADAN ÇIKTIK
Erdeniz ÖZKÖYLÜ
Nereden geldik bu belaya? Nasıl tosladık bu baÅŸka dünyaya? Tekrar dönüÅŸ yolunu bulabilecek kadar aklımızı kullanabilecek miyiz?
Galata Köprüsü / 1960
Bir dünyada modern olarak adlandırılan bir çaÄŸda doÄŸduk hepimiz, canlılar, hangi yaÅŸtan olursak olalım. "Bir zamanlar" diye masallarda olduÄŸu gibi yazmak mı lazım? Denize girilen bir İstanbul, Güney kıyıları bakirdi. Nüfus aşırı yüklenmiÅŸ ÅŸehirlere yığılmamıştı. Köylüler köylerinde tarım yapıyorlardı. Köy evlerini doÄŸaya göre inÅŸa etmesini biliyorlardı. Hayvanlarıyla ve tarlalarıyla birlikte dostluk içinde geniÅŸ aile biçiminde yaşıyorlardı. Modernlik sosyolojide geniÅŸ aile olarak tanımlanmasa bile modernleÅŸmeye baÅŸlayan bir üretim biçiminde bazı eski üretim koÅŸullarında yaÅŸamaya devam ediyorlardı. DoÄŸa arzulanan bir hava deÄŸil, içinde yaÅŸanılan oksijen dolu bir çevreydi. Åžehirler her ne kadar modernlik içinde ve fabrikaların olmaya baÅŸladığı bir üretim tarzını yaÅŸamakta olsalar da yine de doÄŸanın içinden uzak sayılmazlardı.
Balıkçılar dalyanlarda avlanmaktaydılar. İnsanlar çoÄŸu zaman evlerinde yemek yiyorlardı. ÖÄŸlenleri ise ilkokul veya ortaokul çocukları gibi sefertaslarında yemek taşıyorlardı. Su her yerdeydi; çeÅŸmeler, musluklar, bahçeli evlerin içeriye kabul edilen alanlarında musluklardan su içmek yasak olarak görülmezdi. Hayratlar vardı hali vakti yerinde olanları anmak için yapılmışlardı, ama gündelik yaÅŸamın birer parçasıydılar. Arabaların az geçtiÄŸi sokaklarda top oynayan çocuklar komÅŸu bahçelerin musluklarından kana kana Fransız asılı Osmanlı tebaası Ternau Bey'e imtiyazlı bir ÅŸekilde 1873 yılında tahsis edilen Terkos gölünden gelen suyu içiyorlardı.
Sonra bir gün geldi çattı ki ÅŸehirlerde yaÅŸayan nüfus artık köyleri boÅŸaltmaya baÅŸlamıştı. Apartmanlar dönemine geçildi. Köyden gelenler ÅŸehirlerde iÅŸ bulmaya çalışmaktaydı. Bu dünya ÅŸu anda yaşı ellinin, altmışın üzerindekilerin yaÅŸamış olduÄŸu bir dünyaydı. Ve geldi çattı kirli havanın solunduÄŸu, yiyeceklerin tadının kalmadığı, suyun parayla satılır olduÄŸu baÅŸka bir dünyaya girdik. Bu dünyada artık turizm patlaması baÅŸladı (her yerde trafik ve kalabalık). "Orta direk" evleri 1980'lerde çoÄŸaldı. Türkiye fakir bir ülke olmaktan çıkıp, zenginleÅŸmeye baÅŸlamıştı. Ama ne pahasınaydı bu zenginleÅŸme? Hiç fark etmeden, usluca, eski memur orta sınıf iyi mahallelerde oturamamaya baÅŸladı. Daha ucuz mahallelere taşınıp, yükselen faizlerle yaÅŸamaya çalıştı. Ve faizle yaÅŸam tarzı ÅŸehirlerin kirlenmeye baÅŸladığı, nüfusun ÅŸehirlerde artık büyük kalabalıklar ortaya çıkardığı dönemde, kömür ile ısınmanın verdiÄŸi hava kirliliÄŸi, ÅŸehirlerin belası olmaya baÅŸlamıştı. Buna da çare bulmasını bildik. Yeniden temizlenme hareketiyle ÅŸehirleri kömür kirinden çıkarmaya çalıştık. Su paralı olmaya, hatta sular ve elektrik sık sık kesilmeye baÅŸlamıştı. Bu durum nüfusu beslemeye yetmiyordu artık ve köyden gelenlerin ÅŸehirlerde yaÅŸamayı tercih ettiÄŸinden beri egzoz kömür kokusunun yerini aldı. Uçaklar hava kirliliÄŸine katkı yapıyordu; ama turizm nüfusu çoÄŸaldıkça biraz daha fazla uçulmaya biraz daha fazla seyahat edilmeye ve araba satın almaya ve arabayla uzun yollar yapılmaya baÅŸlandı. Kirlenmeye kirlenme eklendi. Yolara yollar eklendi. Nüfusa nüfus eklendi. Her ÅŸey eklenerek çoÄŸalmaya baÅŸladı. Denizin rengi İstanbul'da deÄŸiÅŸmekte olduÄŸu sırada Güney sahillerinde apartmanlaÅŸmanın yüzünden deniz de kirlenmeye yüz tuttu.
Sonra bu kirlenmeye ve havanın boÄŸuculuÄŸuna eklenen trafik lambalarının sıklaÅŸmasıyla yüzsüzleÅŸme aldı başını gitti. Yeni kelimeler kullanmaya baÅŸlandı: Maganda, zonta gibi karikatürcülerin bulduÄŸu kavramlar sosyolojinin alanına girdi. YüzsüzleÅŸtikçe yüzsüzleÅŸildi. Ve asıl kaybedilen ise, bu süreç zarfında, eÄŸitim oldu ve vatandaÅŸlık dersleri güme gitti. Nezaket yerini kabalığa bıraktı. Daha sonra yakın zamanlarda ise kabalık yerini ÅŸiddete bıraktı. Toplum gittikçe saldırgan ve bireyci oldu.
Bu gidiÅŸat aynı zamanda vurdumduymaz bir siyasetin dönemine soktu bizleri. Her ÅŸeyin ekonominin deÄŸerleriyle ölçüldüÄŸü, kimin kaç para kazandığının öneminin arttığı bir devir baÅŸladı. Para deÄŸerinin artık yerini paranın deÄŸersizleÅŸerek ve deÄŸer kaybederek paranın nasıl kazanılacağına doÄŸru taşındı: Kolay yoldan kazanç elde edilmek üzere türlü yollar keÅŸfedildi. Bilim geriledikçe keÅŸifler paranın nasıl elde edileceÄŸine doÄŸru geniÅŸledi. Bilim deÄŸersizleÅŸtikçe, entelektüel birikim kenara itilince yerine canice para kazanmalar, çökmeler, iflasa sürükleyecek tehditler almaya yüz tuttu. Toplumsal alanın zaten az olan kapitalist ahlakı post-modern bir ahlaksızlığa doÄŸru kaydırıldı: In put-out put sistemi. En az enerjiyle en fazla kazanç saÄŸlamak ahlakın yeni yüzü haline girdi. Yapılan hareketlerin egoizmi baÅŸkalarını kale almaz hale soktu: "Gemisini kurtaran kaptandır, her koyun kendi bacağından asılır" tipindeki atasözleri baÅŸka atasözlerinin yerine geçti. Her ÅŸey deÄŸiÅŸmeye baÅŸladı ki her ÅŸey yerinde kalabilsin.
Ama bir ÅŸey vardı ki, artık insanın kıyıma soktuÄŸu doÄŸa, insanı besleyen bir dost olmaktan çok düÅŸman gibi davranmaya baÅŸlayan bir güç haline girdi. Åžehir ve insan nüfusu arasındaki dengesizlik doÄŸanın kaotik hale girmesinde bir rol oynadı diye düÅŸünebiliriz. Seller, afetler, orman yangınları, depremler, tsunamiler, iklim deÄŸiÅŸimi, küresel ısınma, nem oranındaki artış veya nemin ani düÅŸmesinin yol açmakta olduÄŸu iddia edilen depremler insan hayatını tehdit etmeye dönüÅŸtüÄŸü gibi canını almayı da ihmal etmemeye baÅŸladı.
Ve zaten deÄŸiÅŸmiÅŸ bir dünyada yaşıyorsak yöneticilerin zihniyeti de döneme uymaya baÅŸladı. Onları sevenlerin ve onlardan faydalananların da ahlakı deÄŸiÅŸim yolunu tuttu. Nereden geldik bu belaya? Nasıl tosladık bu baÅŸka dünyaya? Tekrar dönüÅŸ yolunu bulabilecek kadar aklımızı kullanabilecek miyiz? Zor veya belki de artık hepimiz aynı dünyada yaÅŸamıyoruz. Bazıları bu gidiÅŸattan memnun ama bazıları ise hiç memnun deÄŸil.
O zaman, 12. Taipei Bienali'nin (2020-2021) ifade ettiÄŸi gibi: "Sen ve ben aynı gezegende yaÅŸamıyoruz"! Gerçekten artık deÄŸil miyiz?
Hayırlı bayramlar.