KurtuluÅŸ mucizesini anlayabilmek için, kaÄŸnıların katkısını görmek, KaÄŸnı Komutanlığı kavramını bilmek gerekir.
Memlekette yol yoktu. İstanbul - Ankara arasındaki demiryolununda , EskiÅŸehir 'in doÄŸusunda küçük bir bölümü eldeydi. Vatanın milli irade altında kalan kesiminde tek bir fabrika yoktu. DoÄŸu cephesinden Batı cephesine gönderilecek bir cephane sandığı 1200 km yol katetmek durumundaydı. İnebolu'dan Ankara'ya bir haftada ulaşılabiliyordu. Bu yoldan Ankara'ya kaÄŸnı ile gidip dönmek , bir ay sürüyordu. Birkaç yüz kilo yük taşıyabilen bir kaÄŸnının hayvanları ve onu sürenlerin bu sürede neredeyse bir kaÄŸnı yiyeceÄŸe ihtiyaçları vardı. Ama Anadolu açtı.
Bozkırı arkasına almış , yolsuz, vasıtasız, ancak sırtta taşınan cephaneler ve kaÄŸnıların ulaÅŸtırdığı malzeme ile ikmal yapmaya çalışan bir ordu, belkide bir daha görülmeyecekti.
Batı Cephesi 'nde Kurmay Subay olarak görev yapan Cevdet Kerim İncedayı, kaÄŸnılar konusunda ÅŸöyle sözetmektedir:
"..... Bize tahsis edilen bölgede 300 kaÄŸnı vardı. Muharebe sırasında, ivedi düzenleme için önceden bir deneme çaÄŸrısı yaptık. 24 saat içinde 250 kaÄŸnı gelmiÅŸti. Bazıları öküzleri olmadığı için kanılarına inek koÅŸmuÅŸlardı. KaÄŸnıları getirenlerin bir kısmı çocuk ve ihtiyarlar, çoÄŸu da kadınlardı. KaÄŸnıları denetleyen Tümen komutanı, hayvanlarının başında dizilen kadınlara, bu zahmetli iÅŸte çok yorulacaklarını, dayanamayacaklarını belirterek, erkeklerinin niçin gelmediklerini sordu. Kadınların cevabı ;
- ' Erkeklerimiz askerliktedir. Emrinize biz geldik. Böyle bir günde bize bu kadarcık iÅŸ düÅŸmesin mi? '
Oysa bu kadınların çoÄŸu, harap olmuÅŸ köylerinde çocuklarını komÅŸularına emanet etmiÅŸlerdi. Nitekim muharebe baÅŸlayınca bu kaÄŸnılar ve süren kadınlar uzun süre birliklerle geldiler.
Cephede bu gayret devam ederken, gerilerde, İnebolu - Ankara yollarında da bu halk, sırtlarında cephane taşıyordu. "
İstiklâl savaşını bu yokluklar içerisinde yürüten Atatürk, yalnız deÄŸildi. Binlerce, yüz binlerce adsız kahraman vardı. Bu adsızlar ya savaÅŸkan birer erdiler ya muharebelerin sıkıntılarına alın terleri ve göz yaÅŸları ile katılmış, yarı aç yarı tok, lime lime kıyafetli analar, gelinler, kızlar, çocuklar ve yaÅŸlılardı. Hep birbirlerine sokularak, birbirlerini kendilerine siper eden, önlerindeki hayal meyal kaÄŸnıları, böÄŸürleri birbirine geçmiÅŸ öküzleri, inekleri ve ellerinde övendirelerle uçsuz bucaksız bir kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar ordusu...
İşte asıl Kuva-yı Milliye buydu!..
Batı Cephesi 'nin silah ve cephane ihtiyacının bir kısmı İstanbul' dan gemilerle ve kayıklarla, bir kısmı develerle, bir kısmı Diyarbakır ve Sivas 'tan kağnılarla getirilmişti.
KurtuluÅŸ Savaşı sırasında İstanbul' dan kaçırılan ve Rusya 'dan alınan silah ve cephane, üç eski gemi Alemdar, Preveze ve Aydın Reis ile İnebolu ve Samsun limanlarına taşınmış, buradan cepheye gönderilmiÅŸti. Bu sevkiyatı daha çok İnebolu, Kastamonu ve Çankırı yöresi kadınları gerçekleÅŸtirmiÅŸtir.
Cephe gerisinden cepheye yiyecek, giyecek, malzeme, silah ve cephane taşıma iÅŸinde görev alan kadınlara, çocuklara ve yaÅŸlılara yol gösterecek kiÅŸilere " kaÄŸnı komutanı " denilmiÅŸti.
KurtuluÅŸ Savaşı 'nın kaÄŸnı komutanlarından biri olan Enver Behnan Åžapolya, yıllar sonra bu görevini anlatırken ;
" Milli Mücadele' nin ilk günlerinde bana milli bir görev verilmiÅŸti, kaÄŸnı komutanlığı...
O acı ve yoksul günlerde ordumuzun cephe gerisi hizmetleri üç türlü araçla saÄŸlanmaktaydı. Bunlar deve kolları, katır kolları ve kaÄŸnı kollarıydı. Çünkü o zamanlar ordumuzun elinde hiçbir motorize kuvvet yoktu. Cepheye silah ve yiyecek bu taşıma kollarıyla saÄŸlanmaktaydı. "
demektedir.
Amerikalı yazar Ann Bridge, İnebolu - Ankara arasındaki silah ve cephane taşıma çalışmalarından sözederken ;
" ...... Sonsuz bir insan seli birbirinden bir buçuk metre aralıklarla ve tek sıra halinde akıyordu. İnsanlar, taşıdıkları tüfek demetleri, cephane kutuları ve top mermilerinin ağırlığı altında öne doÄŸru eÄŸilmiÅŸlerdi. Åžaşırtıcı olan, bu insanların dörtte üçünden fazlası kadınlardı.Kadınların bazıları sırtlarına sarılı yükle beraber, kucaklarında emzikli bebeklerini taşıyorlar, bazılarının ise arkasında yürüyen iki üç küçük çocuk vardı. Böylece bir gece önce İstanbul 'dan kaçak olarak gemi ile gelen askeri malzeme Küre daÄŸlarını aşıyordu. Düzenli, kesintisiz ve yavaÅŸ bir ÅŸekilde yukarılara, daha yukarılara tırmanılıyordu. Genellikle sessizlik içinde dik tırmanış ve ağır yük nedeniyle, derin solumalarla yürüyorlardı. "
Kaynak :
- Åževket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt II, syf 463, 466
- Sinan Meydan, Bütün Dünya Dergisi, BaÅŸkent Üniversitesi Kültür Yayını, sayı 2013 /10, syf 17 - 22
Alıntıdır...