Yemen'de ilk kez 13. yüzyılda fırınlanan kahvenin ortaya çıkışının, keçilerini otlatmaya götüren bir çobanın yorgun ve uyuÅŸuk keçilerinin kahve aÄŸacının meyvelerini yemesi ve canlanmasına dayandığını biliyor muydunuz?!..
Çobanın bu durumu fark etmesiyle de kahve aÄŸacının canlandırıcı ve rahatlatıcı meyveleri dünyaya yayılmış olur...
KAHVE
Her sabah mis gibi kahve kokusuyla uyanıyorum.
Mahallemdeki köy kahvesinden geliyor.
Ömer'in kahvesinden.
Bu kokuyu hissettikçe keçilere ÅŸükrediyorum.
Ya onlar bulmasaydı bu yaşam iksirini.
Halimiz ne olurdu!
Milattan sonra 800'lü yıllardı.
Bugün Etiyopya dediÄŸimiz HabeÅŸistan'ın Kaffa ÅŸehrinin yüksek yaylarında Kaldi adında bir çoban keçilerini otlatıyordu.
Bir gün dikkatini ilginç bir ÅŸey çekti.
Yüksek tepelere çıkarken yorulan keçiler, bir aÄŸacın kırmızı küçük meyvelerini yiyince canlanıyor, yerlerinde duramıyor, hatta uyuyamıyorlardı.
Çoban Kaldi "neden" diye sordu, kendi kendine, sonra "bu meyveden olmalı" dedi.
Ve o meyvelerden kendisi de yedi.
Kısa sürede güçlendiÄŸini, daha enerji dolu olduÄŸunu fark etti.
İşte o meyve kahveydi.
Bugün dünyada en çok satılan ikinci ürün.
Kahve adı da bulunduğu şehirin adı Kaffa'dan geliyor.
Ünü kısa sürede bölgeye yayıldı.
Özellikle Arap yarımadasında vazgeçilmez bir tutku oldu.
Araplar "Qahva" dediler, bu mutluluk hormonuna.
İngilizler Coffe.
Ünü Yemen'den Osmanlı'ya, Osmanlı'dan Avrupa'ya, oradan da Amerika'ya taşındı.
Osmanlı Sarayında özel "Kahvecibaşı" çalışıyordu.
Adamın tek işi padişaha kahve pişirmekti.
-Ne iş yapıyorsun?
-Kahve piÅŸiriyorum abi!
Türkülerimize bile girdi kahve.
"Kahve Yemen'den gelir, suyu çemenden gelir."
"Kahve koydum fincana
Hele bakın şu Can'a
Körolasın kel Saim
Nasıl da kıydın bu cana."
Kahveyi Afrika'dan Arap yarımadasına taşıyanlar müslüman derviÅŸlerdi.
Mesela birinin adı Baba Budan'dı.
Sufi bir derviÅŸ.
Amerika ve uzak doğuya taşıyanlar ise hristiyan keşişler oldu.
DerviÅŸler kahveyi tek tip içtiler, tozunu sıcak su ile kaynattılar.
Bizim Türk kahvesi dediÄŸimiz de öyle yapılanlardan.
KeÅŸiÅŸler ise kahvenin farklı türlerini buldu.
Mesela Cappucino adı keşişlerin giydiği "kapşon"lu elbiseden geliyordu.
Koyu kavrulmuş kahveden yapılana "Espresso" dediler.
Bazıları Ekspresso dese bile orijinali Espresso. İspanyolca preslemek, sıkmak anlamında.
Süt köpüÄŸününün üzerine espressoyu dökünce ortaya "Macchiato" çıktı.
Macchiato İtalyanca benek demek.
Sütün üzerinde kahve benekleri.
Espresso'nun üzerine sıcak su eklenince oldu sana"Cafe Americano".
Espresso, süt ve kakao karışımına da "Mocha" dediler.
İsmi Yemen'deki El Mocha limanından geldi.
Kahveyi ilk perakende satanlar da Araplar.
Kahvehane kültürü arap yarımadasından Anadolu'ya yayılıyor, buradan da Viyana'ya ve tüm Avrupa'ya.
İlk kahvehanenin Kabe'nin yanında açıldığı söylenir.
Bizim toplumumuz aslında sıkı kahveciymiş.
Bir zamanlar çaydan çok kahve tüketilirmiÅŸ.
Eskiden sabah kahvaltısında çay içme geleneÄŸimiz yokmuÅŸ.
Çay tiryakiliÄŸimiz daha yeni.
Yüzyıl bile deÄŸil.
Çayı yokluktan içmiÅŸiz ve alışmışız.
İkinci Dünya Savaşı ve ardından gelen ekonomik kriz nedeniyle
Türkiye kahve ithal edememiÅŸ.
Piyasada kahve karneye bağlanmış.
İnsanlar 250 gram kahve alabilmek için uzun kuyruklar oluÅŸturmuÅŸ.
Bunun üzerine zorunlu çaya dönmüÅŸler.
Kahvehaneler olmuÅŸ çayhane.
Åžimdi keyifli keyifli sabah kahvenizi içerken Çoban Kaldi'nin keçilerini düÅŸünün hele.
Ya o keçiler olmasaydı, halimiz ne olurdu?
Fincandan burnumuza yükselen mis gibi kokuyu alamamak.
Åžahsen ben hayatımda büyük yokluk hissederdim.
Çünkü kahve bazıları için hayatın benzinidir.
Kahve höpürtülerek konuÅŸulan bir dildir.
Sabah ÅŸerifleriniz hayırlı olsun derken, yazıyı Cemal Süreya ile noktalayalım.
"Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme,
kırk yılın hatrına sen kalayım.."
(Cetin Bolcal'dan.)