SİSTEMSEL KRİZLER İÇİNDEKİ KÜRESEL EKONOMİ
Kapitalizm, döngüsel krizlerle kendini yenileyip güçlenen, krizlere alışkın bir sistem olarak 2000 başına kadar gelmiÅŸti. En azından küreselleÅŸme öncesinde, en zorlu sınavları bir ÅŸekilde atlatmayı baÅŸarmıştı.
Bu süreç, 2000’li yıllarla birlikte, kriz döngüsünün “aralıklarının azaldığı”, bir krizden ötekine geçiÅŸ gibi “devamlı” bir hal almaya baÅŸladı. Kriz döngüsü, var olan krizin bir sonrakine aktarılarak ötelenip, birikimli krizlere dönüÅŸmesine yol açtığı gözlenmektedir. Keza bu kez sorun, 1929’da olduÄŸu gibi tek bilinmeyenli bir denklem ÅŸeklinde deÄŸildir. Farklı olarak, saymakla bitmeyen dönemsel çözümlerle ötelenen, kaynakların amansızca sömürüldüÄŸü ve eÄŸer bir çözüm bulunmazsa mevcut sistemin çökmesine yol açacağı görülmektedir.
Kısacası küresel ekonomik sistemin çökmesine yol açabilecek, ama yeni bir seçeneÄŸin doÄŸmasına izin vermeyen, neticede “toplu yok oluÅŸa” kadar gidebilecek bir “sorunlar yumağı” sıkça yüzünü göstermektedir.
Bu arada Rusya-Ukrayna Savaşı, parasal sıkılaÅŸma ile banka krizleri, dünya ekonomisindeki riskleri arttırmaktadır.
Bu aÅŸamada Batı’nın yapmak istediÄŸi ise, mevcut “kapitalizm sisteminin yeni bir evresine” geçmek için bir “dönüÅŸümü” hayata geçirmek olarak ortaya çıkmaktadır. Bu düÅŸüncenin dönüÅŸüm anlamında yapacaklarını da, hidrokarbon temelli enerji sistemini deÄŸiÅŸtirmek; kol emeÄŸine dayalı üretimi en aza indirmek; küresel ölçekte yeni bir para sistemi oluÅŸturup, musluÄŸun başını tutmak ve ulusal sınırların ötesinde bir küresel ÅŸirketler sistemi kurmak olarak sıralanmaktadır.
Yazının temel ereÄŸini, öncelikle mevcut sıkıntıların niteliÄŸini ortaya koymak sonrasında da, düÅŸünülen dönüÅŸüm modellerinin irdelenmesi ÅŸeklinde özetleyebiliriz.
MEVCUT “DÖNDÜRÜLEMEYEN” SİSTEME TOPLU BİR BAKIÅž
Yıllık GSYH’nın yaklaşık 100 trilyon Amerikan Doları ($) civarında küresel ekonomi sistemi büyük bir “borç yükü” altındadır. 300 ile 350 trilyon $ (küresel GSYH’nın 3,5 katı) arasında olduÄŸu tahmin edilen bu borç yükünün daha da artacağı aÅŸikârdır. Söz konusu bu borç tutarı, devletlerin devletlere, ÅŸirketlerin ÅŸirketlere, hane halkının finans kurumlarına, aklınıza gelebilecek her türlü kayıtlı borç iliÅŸkisini içermektedir.
Bu baÄŸlamda küresel ekonominin hızla büyümesini finanse eden ve aslında gelecek için varsayılan hasıladan ödünç alma üzerine kurulu “türev piyasa ürünleri (derivatives)” de önemli bir yer tutmaktadır. Hatırlanacağı gibi, 2008 Finansal Krizinin baÅŸat nedenlerinden olan CDO (Collaterilized Debt Obligation-Teminatlandırılmış Borç Yükümlülükleri) çok konuÅŸulmuÅŸtu. 2021 itibarıyla yaklaşık 1.000 trilyon $ (küresel GSYH’nın 10 katı) bir hacmi olan türev piyasaların en toksik ürünleri CDO idi. Åžu anda toplam CDO’nun ne kadar hacme sahip olduÄŸu ve bunun ne kadarının küresel borç yükünde yer aldığı konusu tam net deÄŸildir.
CDO’lar sonuç itibarıyla “teminatlı krediler” anlamındadır. Bir ticari banka kiÅŸilere teminatlandırılmış (taşınır veya taşınmaz mal güvenceli) kredi verir. Bu kredileri bir pakette toplar ve bir yatırım bankasına satar. Yatırım bankası bu kredileri alarak, kredi teminatları üzerinde hak kazanır. O yatırım bankası da bunu bir sigorta ÅŸirketine satabilir. Bu varlıklar küresel piyasalarda alınıp satılabildiÄŸinden yatırım fonları, emeklilik fonları ve devlet fonları da bu alışveriÅŸe dâhil olurlar. Söz gelimi bir ipotekli kredi iÅŸlemi finansal piyasalarda öyle iÅŸlemlerden geçer ki, sonuçta bu rakamın onlarla çarpılmış ve “köpürmüÅŸ” olduÄŸu görülür. Bu köpüklü varlıkların, bir emlâk balonu patlaması ya da piyasanın bir krize girmesiyle, deÄŸerinin “çöp” olması deneyimlenmiÅŸ bir gerçektir. 2008 Finansal Krizinde üç-beÅŸ kurban verilerek içinden çıkılan o tehlikeli süreç iÅŸte bu toksik CDO’lardan kaynaklanmaktaydı. Bu baÄŸlamda, ÅŸimdilerde küresel emlâk balonunda sönmeye yönelik iÅŸaretler alınmaya baÅŸladığını belirtmeden geçmemek gerekir.
Çin Kalkınma Forumu’nda konuÅŸan IMF BaÅŸkanı Kristalina GEORGIEVA, “Yüksek borç seviyeleri döneminde finansal istikrara yönelik riskler arttı” dedi. Georgieva, geliÅŸmiÅŸ ekonomilerde son zamanlarda bankacılık sektöründe yaÅŸanan kargaÅŸanın ardından finansal istikrara yönelik “artan riskler” konusunda uyarıda bulunarak, yüksek borç seviyeleri döneminde bu risklerin daha da arttığını belirtti.
Bu konuya giriÅŸ yapmak amacıyla iki jeopolitik geliÅŸmenin üzerinde durmak gerekmektedir. GüneydoÄŸu Asya’da bir çatışma olasılığı, en azından iki sektör için “yıkıcı” bir anlan taşımaktadır. Birincisi Çin kaynaklı çip tedarikinin durması durumunda, otomotiv sektörünün çok ciddi bir üretim krizine girmesi; diÄŸeri ise, Tayvan’ın bu çatışmada odak olması durumunda bilgi teknolojileri sektöründe çok ciddi bir çip krizi yaÅŸanmasıdır. Zira halen neredeyse bilgisayar çipi üretiminde Tayvan alternatifsiz durumdadır.
Rusya-Ukrayna savaşının sonucunda, ÅŸu an biraz sakinleÅŸmiÅŸ görünse de enerji fiyatlarındaki artış ve enerji krizi, enflâsyon sarmalının artmasının sebeplerinden birisidir. Buna, iklim krizi kaynaklı tedarik sorunlarının artarak devam edeceÄŸini de eklemenin gerektiÄŸini düÅŸünmekteyiz.
Bu faktörlerin sadece birkaçını ele alarak 2023 yılı öngörülerine geldiÄŸimizde, gerek Uluslararası Para Fonu (IMF), gerek Dünya Bankası (DB), gerekse diÄŸer resmi ve resmi olmayan uluslararası kurumların büyüme tahminleri, zaten bir olgu haline gelen resesyonu teyit eder niteliktedir. Kurumlar büyüme öngörülerinde negatif revizyonlar yapmayı sürdürmektedir.
Önce büyüme tahminlerine bakarsak, 2021’de yüzde 6 ve 2022 yılında 3,4 oranında büyüyen dünya ekonomi ile ilgili IMF’in 2023 için küresel büyüme öngörüsü önce 3,4 iken, bu öngörüsünü Temmuz ayında 2,9’a, Ekim ayında 2,7’e düÅŸürdü. Ocak 2023’te yaptığı hesaplamayla, 2,9 olarak güncelledi. Kurum, 2024 için daha iyi bir görünüm öngörse bile, küresel büyümenin son 10 yılın ortalamasının altında kalacağını düÅŸünmektedir.
DB ise, kendi hesaplamalarına göre 2021’de yüzde 5,5, 2022’de 4,1 oranlarında büyüyen küresel ekonomi için, önce 3,2 oranında artış öngördüÄŸü küresel ekonomi 2023 yılı büyüme tahminini Haziran 2022’de 3’e, Ocak 2023’de de 1,7’e revize etti. “Durgunluk” faktörünü çok öne çıkaran DB’ye göre 2023 yılı pek çok sürprize açık ve çok deÄŸiÅŸkenli sorunlar yumağı nedeniyle, fazlaca revizyonla geçecek bir yıl olacaktır.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliÄŸi Örgütü (OECD)’nin bu ay (Mart) yayınladığı “Interim Economic Outlook”da küresel büyüme için yaptığı yüzde 2,6 oranındaki tahmini, 2022 yılı için hesapladığı 3,2 gerçekleÅŸmesinin altındadır. Ve görünen o ki, tüm güncellemeler genelde negatif yönlü olacaktır.
Yatırım bankaları ve dereceleme kuruluÅŸlarının beklentilerine baktığımızda da durumun farklı olmadığını görmekteyiz. GeçtiÄŸimiz yılsonunda küresel ekonomide büyümenin 2023 yılında, 2022 yılındaki yüzde 3’ten yüzde 2.2’ye gerileyeceÄŸini öngören Morgan Stanley, geliÅŸmekte olan piyasalar için 2023 yılı büyüme tahminini yüzde 3.7 olarak belirledi. Sadece geçtiÄŸimiz Ocak ayında yaptığı tahminde Euro Bölgesi içim 2023 büyüme öngörüsünü, düÅŸen enerji fiyatlarını dikkate alarak, 0,2’den yüzde 0,5’e çıkardı.
GeçtiÄŸimiz Eylül ayında yayınladığı “Global Ekonomik Görünüm” raporunda küresel ekonomi için 2023 büyüme tahminini yüzde 1,7’ye indirmiÅŸ olan Fitch, bu öngörüsünü yüzde 1,4 olarak revize etti.
Küresel enflasyonun hızlıca düÅŸmesinin muhtemel olmamasının para politikasını “sınırlayıcı” olmaya zorladığını belirten Barclay’s ise, 2023 yılı için GSYİH büyüme beklentisini yüzde 2,2’den yüzde 1,7’ye düÅŸürdü.
Özetle, bazı sapmalar dışında genel olarak tahminlerin yüzde 2 bandında gezindiÄŸini söyleyebiliriz. Ancak yılın geri kalan sürecinde negatif yönde revizyonlar gelmesi olasılığının oldukça yüksek olduÄŸunu belirtmeliyiz. Çünkü Rusya-Ukrayna savaşı, bu savaşın bazı çevre ülkelerini de içine alma ihtimali, Uzak DoÄŸu’da yeni bir çatışma beklentisi, direÅŸken nitelikli global enflâsyon, enerji fiyatları, tedarik zincirindeki sorunlar diye baÅŸlayan bir listenin uzunluÄŸu bizi böyle bir düÅŸünceye itmektedir.
Bu konuda ayrıntıya girmektense, OECD’nin BaÅŸ Ekonomisti Alvaro Santos PEREIRA’in, OECD Economic Outlook, Volume 2022’deki 22 Kasım 2022 tarihli sunum yazısından bir alıntıyı aktarmayı yeÄŸledik: “Oldukça zorlu bir ekonomik gelecekle karşı karşıyayız. Temel senaryomuz küresel resesyon deÄŸil, ancak 2023 yılında ekonomik büyümede çok ciddi bir durgunluk yaÅŸanacak olması. Bunun yanında zaten oldukça yüksek olan enflâsyon düÅŸüÅŸ eÄŸilimine girse de, pek çok ülke için sorun olmayı sürdürecek”. Kısacası, kurumsal bir raporun sunuÅŸ yazısı olmasa, neredeyse “bölgesel stagflâsyon” olasılığından söz edecek!
Daha önce de belirttiÄŸimiz gibi enflâsyon ve enflâsyon bekleyiÅŸleri kontrol edilemezse, “para politikalarının daha fazla sıkılaÅŸtırılması” olasılığı çok güçlü durmaktadır. Özellikle bu son olasılık, “küresel resesyon riskini” ortaya çıkaran baÅŸat faktör olacaktır. Åžimdi küresel ölçekte yaÅŸanan tam da budur. DireÅŸken bir enflâsyon=> sıkı para politikası=> durgunluk. EÄŸer böyle giderse, enflâsyon ve durgunluÄŸun birlikte yaÅŸanacağı “bölgesel stagflâsyon” olasılığı.[4]
DiÄŸer yandan, ücret artışı, talep baskısı “sorunu” yokken enflâsyona yüksek faizle müdahale etmek, Raghuram RAJAN’ın vurgusuyla, “Resesyon yumuÅŸak mı sert mi olacak” sorusunu akla getirmektedir.[5] Görünen o ki, bu ay Atlantik’in iki yakasında yaÅŸanan bankacılık krizi sonrası, söz konusu “mücadelenin daha yavaÅŸlayacağı” beklentisi ağırlık kazanmaktadır.
Aslında, Covid-19 salgını öncesinde, küresel ekonomi için çanlar zaten çalmaya çoktan baÅŸlamıştı. Salgın, belki de bu çanların sesinin duyulmasını engelledi. Bu “beklenmedik” süreçte, Dünya SaÄŸlık Örgütü (DTÖ) ve diÄŸer bilimsel kurumlar pek çok salgın simülasyonu yapmışken hem tek tek devletlerin ve hem de genel olarak küresel sistemin, yapısal bunalımı ortadan kaldırmaya yönelik bir önlem almaya ne gücü ne de cesareti vardı.
Ama özellikle salgının ilk yılında, birikmiÅŸ potansiyel kriz faktörlerinin pandemi ile birlikte çeÅŸitlenmesi, sürecin çok daha zorlu olmasını getirdi. Sonuçta, salgın tam olarak atlatılamasa da, sistemin kapanmalara dayanacak hali kalmadığından normalleÅŸme süreci baÅŸlatıldı.
Zorunlu olarak uygulanan “gevÅŸek para politikasının” sonucu olarak ertelenen taleplerin fiili talebe dönüÅŸmesiyle birlikte, “enflâsyonist sarmalın” bir “tehdit” olarak ortaya çıkacağı öngörülüyordu. Fakat ortaya çıkan olgu, öngörülenin ötesinde bir sonuçtu. Tedarik zincirindeki kopuÅŸların etkisi de, enflâsyonun körüklenmesini getirdi. Tedarik zincirindeki kopukluklar günümüzde de sürmektedir. Çin’in, salgın nedeniyle “kapanmaları” yeniden baÅŸlatıp, bunu biraz da siyasi bir baskı aracı olarak kullanmasıyla, tedarik zincirinin toparlanması da 2022’nin ikinci yarısında aksadı.
Sürpriz bir ÅŸekilde Çin sınırlarının yabancılara açılması ve sınırları içerisindeki kısıtlamaların kaldırılarak ekonomik hareketliliÄŸin saÄŸlanması, küresel büyüme beklentileri hakkında olumlu beklentiler yarattı. Åžimdilerde yeniden normalleÅŸme adımları atan Çin, Çin Komünist Partisi (ÇKP) Kongresi’nde belirlediÄŸi hedefler doÄŸrultusunda “ekonomik yeniden yapılanma” sürecine girdi. EÅŸzamanlı olarak ÇKP tarafından “savaÅŸ koÅŸulları” tespiti de yapıldığı için, anılan sürecin nasıl ilerleyeceÄŸi bu aÅŸama için “bilinmez” niteliÄŸindedir. Ama ÅŸu bir gerçek ki, Çin, üretim üssü olmasının avantajını bir silah olarak çok daha sık kullanacaktır.
DÜÄžÜMÜN ÇÖZÜLMESİ KOLAY DEĞİL
Dünyanın ekonomik sisteminde yaÅŸanan ve bir düÄŸüme dönüÅŸmüÅŸ “yapısal bunalımını”, ÅŸu günlerde yaÅŸanan bir çeÅŸit yeni tip dünya savaşı diyebileceÄŸimiz, sürmekte olan Rusya-Ukrayna savaşı veyahut yarın yaÅŸanacak bir Çin-Tayvan savaşı da çözemeyecektir. Çünkü silahlı savaÅŸlarla krizden çıkma modeli artık geçmiÅŸte kaldı.
Bu baÄŸlamda günümüz yeni sektörlerinin söz konusu çözümde iÅŸlevi nedir? Söz gelimi yeÅŸil ekonomi? Pek mümkün görünmüyor, zira 1929’da dünya nüfusu sadece 2 milyar iken, bugün 8 milyar insan yaÅŸamaktadır. Sadece Çin ve Hindistan’ın nüfusunu toplasak, o dönemdeki dünya nüfusunu 1 milyar kiÅŸi aÅŸmaktadır. Yani bir ya da birkaç sektörün kapitalizmin yeniden ayaÄŸa kalkmasını saÄŸlaması mümkün deÄŸil. Küresel ekonominin girift yapısı da, böylesi bir yeniden yapılanmaya elveriÅŸli deÄŸil.
Peki yeni bir finansal model? ÖrneÄŸin 1980’lerde ortaya çıkan “monetarizm” gibi bir ÅŸeyler? Görünen o ki, zaten o günlerde kapitalizmin hızla geliÅŸmesini saÄŸlayan para ve maliye politikaları, aynı zamanda bugünkü yapısal bunalımın da temel etkenlerinden biri durumunda. “Keza “o zaman yeniden Keynes’a sarılırız, yine düze çıkarız” demek de mümkün deÄŸil. Zira “küresel finansal sistemin” içinde bulunduÄŸu “batak”, küresel ölçekte üretimin Asya-Pasifik’te öbekleniyor olması, ayrıca Batı kapitalizminin kurallarına uymaya hiç de niyetli olmayacak ülkelerin sayısının gideren artması, böyle bir modelin dünya ölçeÄŸinde iÅŸletilmesine engel durumundadır. Çin, Hindistan, Rusya ve daha pek çok geliÅŸen piyasanın bunu kabul etmeyeceÄŸi baÅŸtan belli iken, ulusal sınırlara geri dönüp, “otarÅŸik” bir ekonomik modele sığınmak da olanaksız durmaktadır. Çünkü günümüz yükselen ekonomiye sahip ülkeleri mevcut koÅŸullardan ziyadesiyle memnundur.
Günümüzde, baÅŸta ABD ve AB’nin küresel ekonominin kurallarını deÄŸiÅŸtirmeye yönelik hamleleri, geliÅŸen ve geliÅŸmekte olan ülkeler tarafından öyle kolay kolay benimsenecekmiÅŸ gibi görünmüyor. Zaten mevcut sistem onların çıkarına ise niçin benimsesinler ki!
Bu durumda ne yapmak istiyor Batı kapitalizmi? Yanıt: Kapitalizmin yeni bir evresine geçmek için bir dönüÅŸüm hamlesi. Nasıl? Yanıt: Hidrokarbon temelli enerji sistemini deÄŸiÅŸtirmek, kol emeÄŸine dayalı üretimi en aza indirmek, küresel ölçekte yeni bir para sistemi oluÅŸturup musluÄŸun başını tutmak ve ulusal sınırların ötesinde bir küresel ÅŸirketler sistemi kurmak. Saniyen biyoteknoloji, yapay zekâ, elektrikli otomobil, hidrojen enerjisi, füzyon vb.
Ama bu deÄŸiÅŸim, dönüÅŸüm bu kadar kolay mı? Hidrojen enerjisine geçmeye izin verir mi petrol kartelleri kolay kolay? Milyarlarca $’lık dönüÅŸüm yatırımını hemen yapabilir mi otomotiv endüstrisi, elektrikli araçlara geçebilmek için? Yapay zekâ bu hızla yayılırsa, iÅŸsizler ordusu ayaklanmaz mı? Keza, geri bırakılmış ülkeler, tam kalkınmaya baÅŸlarken, son 150 yıldır dünyayı kirleten geliÅŸmiÅŸ ülkelerin gündeme getirdiÄŸi karbon vergisini öder mi?
Yanıt: GeliÅŸmiÅŸ ekonomiler ve sektörler kolayca böyle bir dönüÅŸüme razı olmaz. Ve tabii buna karşı direnç de yükseliyor, hatta bambaÅŸka bir biçimde “bölgesel savaÅŸlarla” sürecek ÅŸekilde. Üçüncü bir dünya savaşı da bu sebeple gündemde!
Bu büyüme tahminlerinin aslında, küresel durgunluÄŸun teyidi anlamına geldiÄŸini biliyoruz. Zira geliÅŸmiÅŸ ülkeler ile geliÅŸen ve geliÅŸmekte olan ülkeler için büyüme oranları çok farklı anlamlar taşımaktadır.
Söz gelimi geliÅŸmiÅŸ ekonomiler, salgın sürecinde kaybettiklerini hemen hemen geri aldılar gibi durmaktadır. Oysa ki, birçok kırılgan ekonomi için ise kayıpları henüz telâfi edilemedi. GeliÅŸen ekonomiler arasında, kırılgan ve çatışmalardan etkilenen ekonomilerin GSYH’si, pandemi öncesi seviyelerin yüzde 7,5 altındadır. İklim krizi kurbanı küçük ada devletlerinin ulusal gelirleri ise salgından bu yana yüzde 8,5 civarında azaldı. Yani geliÅŸmiÅŸ ve geliÅŸmekte olan ekonomiler arasında makas biraz daha açılmış oldu. İşte genel fotoÄŸraftan, sorunu biraz daha ağırlaÅŸtıran bir baÅŸka kare.
Ersin DEDEKOCA