8 milyara yakın insanın yaÅŸadığı Dünyamız son yıllarda, birbiri ardına krizleri yaÅŸadı ve yaÅŸamaya devam etmektedir. 7 milyon insanın yaÅŸamını yitirdiÄŸi Covid-19 ve türevleri salgını, Rusya’nın Ukrayna’yı iÅŸgali, çok yüksek sayılara ulaÅŸan “kamu yardım ve teÅŸvikleri” dalgası, korumacı politikalar, Çin’in izlediÄŸi yol, gübre ve enerji arzındaki kesintiler, “küresel enflâsyonun” dönüÅŸü, gıda güvenliÄŸi sorunu, çip krizleri… Listeyi uzatmak mümkün.
DiÄŸer yanda, uluslararası iliÅŸkiler alanı giderek militarize olurken, “savunma sanayii yatırımları” da stratejik konumlanmanın ana odağı haline gelmiÅŸ durumdadır. Keza, ticaret ve yatırım faaliyetlerinde de konjonktür, “güvenlik” ekseninde yol almaktadır.
GLOBAL DÜZENDEKİ DEĞİŞİMLERİN ANA HATLARI
Yukarıda bahsettiÄŸimiz ana geliÅŸmeler baÄŸlamında, II. Dünya Savaşı sonrasında silahsızlandırılan Almanya ve Japonya’nın, ilk kez Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesi hazırladıklarını ve savunma harcamalarını da yüzde 2’yi geçecek ÅŸekilde plânlamaya baÅŸladıklarını görmekteyiz.
Tüm bunlar yaÅŸanırken, geliÅŸmekte olan ülkelerin çoÄŸunun Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımlara dâhil olmayı tercih etmediÄŸi veya Çin’i rahatsız edecek bir dış politika benimsemediÄŸi de gözlenmektedir.
Bu geliÅŸmelerle eÅŸ zamanlı olarak uluslararası kuruluÅŸların “iÅŸlevsizliÄŸinin”, kurallara dayalı ticari faaliyetleri yıprattığı; çok kutupluluk ve karmaşıklık iklimi “yeni norm” haline gelirken, “tarihsel revizyonizm” modelinin, birçok ülkenin dış politika ideolojisine eklemlendiÄŸi izlenmektedir.
Öte yandan, yaklaşık 100 trilyon Amerikan Doları ($) büyüklüÄŸe ulaÅŸan küresel ekonomi de, mevcut refahın temelini oluÅŸturan hidrokarbondan mümkün olduÄŸunca uzaklaÅŸmaya çalışmaktadır. Bu süreçte temiz enerjinin hammaddeleri kobalt, lityum, bakır ve nadir elementler daha deÄŸerli hale gelirken, hidrojen ve amonyak gibi yakıtların, özellikle demir-çelik gibi enerji yoÄŸun sektörlerdeki kullanımının artması, ”karbonsuzlaÅŸma” sürecinin anahtar çözümleri olarak gösterilmektedir. Bu arada enerji – jeopolitika iliÅŸkisi, “farklılaÅŸma” ve “derinleÅŸmeyi” birlikte yaÅŸamaktadır.
Council on Foreign Relations CFR) tarafından gerçekleÅŸtirilen “2023’te İzlenmesi Gereken Çatışmaları Önleyici Öncelikler Anketi” sonuçları, yeni yılın ilk günlerinde yayınlandı.[1]
CFR’nin Önleyici Eylem Merkezi (CPA) tarafından Kasım ayında yürütülen anket (bu yıl 15’ncisi), dış politika uzmanlarından, bu yıl meydana gelme veya tırmanma olasılıklarının yanı sıra, ABD çıkarları üzerindeki olası etkilerine dayalı olarak “devam eden veya potansiyel otuz çatışmayı” deÄŸerlendirmelerini istemiÅŸtir. Sonuçlar, “2023’te İzlenmesi Gereken BaÅŸlıca Çatışmalar” baÅŸlığı altında aÅŸağıdaki harita üzerinde özetlenmiÅŸtir.
“Yüksek öncelikli” olan “seviye: I”, çoÄŸunluÄŸu artık ya büyük güçleri ilgilendiren “potansiyel parlama” noktalarıyla (örneÄŸin, Tayvan çevresinde bir sınır ötesi kriz, Ukrayna‘da savaşın tırmanması ve Rusya‘daki istikrarsızlık) ya da İran ve Kuzey Kore‘nin nükleer silah geliÅŸtirmesiyle ilgilidir. ABD’nin Çin veya Rusya (ve muhtemelen her ikisi de aynı anda) ile bir askeri bir çatışmaya girme riski de bu kategoridedir.
Bunun yanında, “orta öncelikli ve yüksek etkili” baÅŸlığındaki çatışma olasılıkları da aÅŸağı baÅŸlıklarda sıralanmaktadır:
–Çin’in Tayvan’a yönelik zorlayıcı baskısını artırması, artan askeri faaliyetler de dâhil olmak üzere, ABD’ni ve bölgedeki diÄŸer ülkeleri içeren ciddi bir “boÄŸazlar krizini” hızlandırması.
-Konvansiyonel olmayan silahların kullanılması, komÅŸu ülkelere yayılması (altyapılara yönelik siber saldırılar dâhil) ve/veya NATO üyelerinin doÄŸrudan müdâhil olması nedeniyle Ukrayna’daki silahlı çatışmanın tırmanması.
-Ukrayna’daki savaÅŸtan duyulan memnuniyetsizlik ve kötüleÅŸen ekonomik koÅŸullar, Rusya’da artan iç huzursuzluÄŸa ve Moskova’da güç mücadelesine yol açması.
-Kuzey Kore’nin nükleer silahlar ve uzun menzilli balistik füzeler geliÅŸtirmesi ve test etmesiyle tetiklenen KuzeydoÄŸu Asya’da akut bir güvenlik krizi.
-İran’ın nükleer programı ve komÅŸu ülkelerdeki militan gruplara verdiÄŸi desteÄŸin sürmesi nedeniyle İsrail ve İran arasında askeri çatışma.
Orta Amerika ve Meksika‘da ÅŸiddetli hava olaylarının ağırlaÅŸtırdığı artan ÅŸiddet, siyasi huzursuzluk ve kötüleÅŸen ekonomik koÅŸulların ABD’ne göçte bir artışa yol açması.
KÜRESEL EKONOMİDE YAÅžANAN VEYA POTANSİYEL DÖNÜÅžÜMLER
Eski Avrupa Merkez Bankası ECB) BaÅŸkanı Mario DRAGHİ’nin 2012 yılında “ne pahasına olursa olsun” ifadesiyle belirlenen ve salgın sırasında yeniden ortaya çıkan “parasal geniÅŸleme” dönemi, küresel ölçekte yaÅŸanan enflâsyon artışı nedeniyle artık tüm dünyada kapandı.
Global enflâsyon 2023’ünde ana gündemi olmaya devam etmektedir. DüÅŸük faiz oranları dönemi artık sona ermiÅŸ (Türkiye dışında) ve “parasal sıkılaÅŸtırma” da hızla sürmektedir. Söz konusu bu parasal önlemlerin sonucu olarak, küresel çapta bir “durgunluk” tüm dünya ekonomilerini, giderek artacak ÅŸekilde etkisi altına almıştır. Yine bu süreç içerisinde “küresel jeopolitikte” de tam anlamıyla depresyon yılları deneyimlenmektedir.
Bilinen anlamı ve içeriÄŸi ile artık küreselleÅŸmenin sonuna gelindi. En azından, son 30 yıldır oluÅŸan bu yöndeki “toplumsal sözleÅŸme” yeniden yapılanmaya ihtiyaç duymaktadır.
Ancak ÅŸurası bir gerçek ki, son 40 yılın Batılı politika yapıcılarının büyük bölümü “dünya düzmüÅŸ” gibi davrandılar. Bir diÄŸer ifadeyle, neoliberal ekonomik düÅŸüncenin baskın yönüne batmış olarak, sermayenin, malların ve insanların herkes için en üretken olacakları yere gideceklerini varsaydılar. Åžirketler ise, bunu yapmanın, emeÄŸin en ucuz olduÄŸu denizaşırı ülkelerde istihdam yaratmaktan geçtiÄŸini; bu yolla oluÅŸacak faydanın, yurtiçi istihdam kayıplarının yol açacağı tüketici kayıplarından daha çok olacağını düÅŸündüler. Ek olarak, eÄŸer hükümetler ticaret engellerini indirir ve sermaye piyasalarının mevzuatını serbestleÅŸtirirlerse paranın, en çok ihtiyaç duyulan ve fazla getiri saÄŸlayan coÄŸrafyalara akacağı var sayıldı. Çünkü, görünmez el her yerde iÅŸ başında olduÄŸu için, politika yapıcıların coÄŸrafi özellikleri hesaba katması gerekmiyordu.[2]
Keza bu saptamayı 3 yıl önce Joseph E.STİGLİTZ’de;
“Son 40 yıldır, ABD ve diÄŸer geliÅŸmiÅŸ ekonomiler, düÅŸük vergiler, “kuralsızlık/gevÅŸek mevzuat” ve sosyal programlarda kesintiler içeren bir serbest piyasa gündemini izliyorlar. Artık bu yaklaşımın olaÄŸanüstü bir ÅŸekilde baÅŸarısız olduÄŸuna dair hiçbir ÅŸüphe olamaz” sözleriyle yapmıştı.[3]
Nitekim, liberalizmin topal bir ÅŸekli olan “neoliberal uygulamalar” sonucunda sermaye ve iÅŸgücü arasında oluÅŸan “asimetrik refah dağılımı”, dünyanın her yerinde yükselen popülizm ve milliyetçilik dalgasına önemli bir “meÅŸruiyet” zemini saÄŸladı. Ayrıca, sosyal medyanın yaygınlaÅŸması ve “post-truth” akım, söz konusu bu dalgaya istediÄŸi araçları temin etti, yollarını açtı.
Keza bu dönemde, sisteme uyum fırsatını kaçıran Avrupa’nın geleneksel partileri de siyasal ortamı, kendilerini siyasi elitlerin dışında kimliklendiren aşırı saÄŸ hareketlere teslim etti.
Neoliberal küreselleÅŸme sürecinin asıl kazananları, Çin ve çok uluslu ÅŸirketler oldu. Bu olgunun boyutunu canlandırabilmemiz için sadece Apple’ın, 2.3 trilyon $ büyüklüÄŸündeki piyasa deÄŸeriyle, 180’den fazla ülkenin GSYH’sini geride bırakmış olduÄŸunu söylemek yeterli olacaktır.
Salgın döneminde yakından tanık olduÄŸumuz ihracatı kısıtlayıcı önlemleri, Rusya ve İran’a uygulanan ekonomik yaptırımları -ve yaptırım sopası üzerinden geliÅŸen tehditleri-, ABD-Çin teknolojik rekabetini, yabancı firmaların pazara giriÅŸinde uygulanan engellemeleri ve bölgesel siyasi anlaÅŸmaları hükümetler ve özel sektör birlikte yaÅŸadılar. Bunların yanı sıra eÅŸitsizlikler, iklim, özgürlükler gibi baÅŸlıklarda ortaya çıkan toplumsal hareketler de, özel sektör karar alıcılarının hiç olmadığı kadar gündeminde olduÄŸu izlenmektedir.
Bunun sonucunda varılacak çıkarım, tüm bu sürecin, hem ABD-Çin büyük güç rekabeti içerisinde hem de iklim ve dijitalleÅŸmenin eklemlendiÄŸi “jeopolitikanın deÄŸiÅŸen doÄŸasında” ÅŸirketlerin kendilerini en doÄŸru ÅŸekilde konumlandırmasını zorunlu kıldığı gerçeÄŸi olmaktadır.
Bu durumun uzun vadede deÄŸiÅŸmesi de pek olası durmamaktadır. Tam tersine sistemin, ÅŸirket karar mekanizmalarına daha da entegre olacağı beklenmektedir. Bir baÅŸka ifadeyle bu olgu, özellikle çok uluslu ÅŸirketlerin “küresellik” niteliÄŸini sürdürebilmesi için gerekli ana baÅŸlıklardan biri olarak durmaktadır.
Amerikan otomobil devi Ford’un 2022 üçüncü çeyreÄŸinde maliyetlerinin tahmin edilenden 1 milyar $ daha fazla artması, özel sektör için ne kadar kritik bir dönemde olduÄŸumuzun bir örneÄŸi olarak gösterilebilir.[4]
DeÄŸiÅŸen konjonktürden en fazla payını alan baÅŸlıklardan biri de mevzuattır. Tabii ki özel sektör için mevzuatın takibi ve analizi hayati önemde bir konudur. Bunu hazırlayan ve denetleyen kamu, kripto para piyasalarından enerji politikalarına uzanan geniÅŸ yelpazede “proaktif bir aktör” olma özelliÄŸini artarak sürdürmektedir. Tabii ki ÅŸirket yönetim beyinleri de hemen yanında…
Bu baÄŸlamda beklenen bir baÅŸka deÄŸiÅŸim de kârlılığı maksimize eden ve aynı zamanda Batı dünyasında enflâsyonu da düÅŸük seviyelerde tutan “off-shore üretim” ÅŸekli de globalleÅŸmenin zayıflamasıyla artık raftan inecektir.
Kısacası yeni jeopolitikte artık üretim ve tüketim, kamu ile ÅŸirketler birbirine daha yakın olacaktır.
Mevcut verilere bakıldığı zaman, AB ticaretinin yaklaşık üçte ikisinin birlik ülkeleri içerisinde kaldığı görülmektedir. DiÄŸer yandan toplam 15 Asya-Pasifik ülkesinin imzaladığı, dünyanın en büyük serbest ticaret anlaÅŸması olan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) ve GüneydoÄŸu Asya Ülkeler BirliÄŸi (ASEAN) gibi bölgesel entegrasyon mekanizmalarıyla Asya Pasifik bölgesindeki toplam ticaretin de yaklaşık yüzde 60’ının bölge içinde gerçekleÅŸtirilmektedir.
McKinsey & Co. tarafından yürütülen araÅŸtırmaya göre, ÅŸirket yöneticilerinin yüzde 92’si, hâlihazırda tedarik zincirlerini bölgeselleÅŸtirmek ve hatta yerelleÅŸtirmek adına adımlar atmaya baÅŸladığını söylemiÅŸlerdir.
Yerin/coÄŸrafyanın önemi, Covid-19 salgınının baÅŸlamasından, ABD ile Çin’in ekonomik ayrışmasından ve Rusya’nın Ukrayna’daki savaşından bu yana daha da belirginleÅŸti. Bir zamanlar zirve yapmış olan “küreselleÅŸme” gerilemeye baÅŸladı. Onun yerine daha “bölgesel” ve hatta “yerelleÅŸmiÅŸ” bir dünya ÅŸekillenmektedir. Yurt içinde artan siyasi hoÅŸnutsuzluk ve yurt dışında jeopolitik gerilimlerle karşı karşıya kalan hükümetler ve iÅŸletmeler, benzer ÅŸekilde “verimliliÄŸe” ek olarak dayanıklılığa/esnekliÄŸe (resilience)” giderek daha fazla odaklandıkları izlenmektedir.[5] ABD Hazine Bakanı Yellen’ın sıklıkla vurguladığı “friend shoring”[6] kavramı, serbest ticaretten ziyade güvenli ticareti önceliklendirmek anlamına gelmektedir. Özellikle dijitalleÅŸme ve iklim baÅŸlıklarında ortak yaklaşımların ve deÄŸerlerin öneminin altı güçlü bir ÅŸekilde çizilmektedir.[7]
Önümüzdeki neoliberal sonrası dünyada, üretim ve tüketim ülkeler ve bölgeler içinde daha yakından baÄŸlantılı olacak, emek sermayeye göre güç kazanacak ve siyasetin ekonomik sonuçlar üzerinde yarım asırdır olduÄŸundan daha büyük bir etkisi olacaktır.
Bu konuda geçtiÄŸimiz aylarda ABD Kongresi’nden geçen iki yasayı dikkate almak gerekir. Bunlardan ilki, Chips Act ile ABD çip tasarım ve üretim faaliyetlerine 50 milyar $ düzeyinde teÅŸvik saÄŸlamayı taahhüt etmektedir. Bu yasaya ek olarak da ABD Senatosu, ileri teknoloji içeren “karmaşık çiplerin” Rusya ve Çin’e ihracatına kısıtlama getirdi.
Bahse konu ikinci yasa olan Enflasyonla Mücadele Yasası ile de ABD, enerji güvenliÄŸi ve iklim deÄŸiÅŸikliÄŸiyle mücadeleye yönelik yatırımlar için 369 milyar $’lık kaynak ayrılırken, yenilenebilir enerji teknolojileri için 260 milyar vergi teÅŸviki uygulanması kararlaÅŸtırıldı.
Günümüzde enerji krizi ile mücadele eden AB sanayisi ise bu durumdan oldukça endiÅŸelidir. Nitekim Amerikan üretimi ürünlere vergi indirimlerini de içeren söz konusu yasayla birlikte, özellikle Avrupalı otomobil ÅŸirketleri ve yeÅŸil ekonomi alanındaki üreticiler avantajsız duruma gelebileceklerdir.
Samsung, Apple, Intel ve NVIDIA gibi devlere çip üretimi yapan dünyanın en büyük çip ve yarı iletken üreticisi Tayvanlı TSMC’nin ABD’nin Arizona eyaletine kuracağı ikinci fabrikasını, ABD-Çin çatışması ve küresel enerji jeopolitiÄŸi üzerinden okunması gerekmektedir. Söz konusu geliÅŸmenin tedarik zincirlerine etkisi, özel sektör için bir diÄŸer kritik geliÅŸme olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim Intel CEO’su Pat GELSİNGER’in Davos’ta, çip tedarik zincirlerinin gelecek 50 yılda petrolden daha fazla jeopolitik dinamikleri etkileyeceÄŸini vurgulaması oldukça dikkat çekici olmuÅŸtur.[8]
Biden yönetiminin giriÅŸimiyle hazırlanan ve Amerikalı sanayicilere kapsamlı sübvansiyonlar/teÅŸvikler sunan “korumacı yasalar” ekseninde transatlantik hattında gerginlik sürerken, Hinrich Foundation, AB’nin elektronik, kimyasallar, metal ve mineraller ve medikal ürünleri içeren 103 farklı ürün kategorisinde Çin’e stratejik bağımlılığının bulunduÄŸunu ortaya koymuÅŸtu.[9]
Bu nedenle Avrupa’da “yeniden sanayileÅŸme” kavramı tüm konuÅŸmaların ve raporların zirvesinde yer almaktadır. Fransa Ekonomi Bakanı Bruno Le MAİRE, 2023 öncelikleri baÅŸlıklı yazısında, yeÅŸil yatırım odaklı yeniden sanayileÅŸme hareketinin hükümetin öncelikleri arasında yer aldığını belirtmiÅŸtir.[10] Keza benzer ÅŸekilde, tedarik zincirlerinin dirençliliÄŸi konusu NATO’nun 2030 ajandasında en üst sıralarda yer almaktadır.[11]
DiÄŸer yandan, Ukrayna’daki savaÅŸ nedeniyle metaller, inÅŸaat malzemeleri, kimyasallar gibi enerji-yoÄŸun sektörlerin ÅŸirket bilançolarının oldukça olumsuz etkilenmesi, jeopolitiÄŸin direkt sonucu olarak gösterilebilecek bir baÅŸka durum olarak ortaya çıkmaktadır.
Ocak ayı ortalarında gerçekleÅŸtirilen Dünya Ekonomik Forumu (WEF)’nda küreselleÅŸme ve iklim krizinin geleceÄŸi ekseninde açıklanan görüÅŸler, Çin’in “sıfır Covid-19” politikasından çıkışıyla büyüyen enflâsyonist baskılar, yenilenebilir enerji yatırımcıları ve teknoloji devleri damga vurdu. Ukrayna’daki savaşın yansımalarıyla birlikte “jeopolitika etkileri” ise tüm panellerde ana gündem konusu haline gelmiÅŸtir. Bu baÄŸlamda oluÅŸan belirsizlik iklimini ise Slovenya DışiÅŸleri Bakanı Tanja Fajon’un sözleri özetler nitelikteydi: “Bu hafta politikacıları dinlerken ÅŸaşırdım çünkü kimsenin tam olarak nereye gittiÄŸimizi ve çözümlerin neler olabileceÄŸini tam olarak bilmediÄŸi hissine kapıldım.”[12]
Bununla birlikte, küresel iÅŸ dünyası liderlerinin de en fazla üzerinde durduÄŸu anahtar kelimeler, tedarik zincirlerinde dayanıklılık ve mesafelerin kısalması oldu.
Davos’taki bir panelde Hindistan’ın en deÄŸerli ÅŸirketi Tata Grubu’nun BaÅŸkanı Chandrasekaran’ın dayanıklılığın verimlilikten de öncelikli olması gerektiÄŸini ifade etmesi ise iÅŸ dünyasının jeopolitik endiÅŸelerini en iyi ÅŸekilde özetledi.[13]
CoÄŸrafi konum tarih boyunca her zaman önemli oldu. Ancak yakın gelecekte her zamankinden daha önemli olacaÄŸa benzemektedir.
Bunların yanında WEF’in 2033 yılı tahminlerinde, 2023’e iliÅŸkin açıkladığı riskler hakkında yeterli aksiyon alınmazsa, 10 yıl sonra küresel ÅŸoklara yol açabileceÄŸinin altı çizilmektedir. Özellikle iklim temelli sorunların jeopolitik, ekonomik ve toplumsal sonuçlarına dikkat çekilmektedir.[14]
KISACA NEOLİBERALİZMİN GELECEĞİ
YaÅŸadığımız zaman diliminin önemli özelliklerinden baÅŸta geleni, “kapitalizmin yeni bir evresine geçmek” için dönüÅŸüm hamlelerinin yoÄŸunlaÅŸmasıdır.
Dünyanın içinde bulunduÄŸu “belirsizlik ve kırılganlık iklimi” ve potansiyel dönüÅŸüm, ülkelere ve ekonomik aktörlere büyük fırsatlar sunduÄŸu kadar, aşılması gereken zorlukları da beraberinde getirmektedir.
Önümüzdeki yıllar, karşılıklı bağımlılıkları ve jeopolitik dengeleri yeniden oluÅŸturacaktır. Bu yeni oluÅŸumla birlikte uzun vadede artık dış politika, ulusal ekonomi, altyapı/lojistik stratejilerinin bütünselliÄŸi ve tamamlayıcılığı, hiç olmadığı kadar önemli hale gelecektir. Bu baÄŸlamda jeopolitika-iklim-dijitalleÅŸme üçgeninde dönüÅŸen uluslararası ticaret düzeninde, ÅŸirketler için yalnızca ucuz olmak veya güçlü üretim kapasitesi/kabiliyetine sahip bulunmanın yeterli olmayacağı anlaşılmaktadır.
Bu aÅŸamada ve eskiye göre bugünün farklı koÅŸulları altında artık “yeniden Keynes’e sarılırız, yine düze çıkarız” demek de olanaklı durmamaktadır. Zira gerek küresel finansal sistemin içinde bulunduÄŸu batak, gerek küresel ölçekte üretimin Asya-Pasifik’te öbekleniyor olması, gerekse Batı kapitalizminin kurallarına uymaya hiç de niyetli olmayacak ülkelerin sayısının artması, böyle bir modelin dünya ölçeÄŸinde iÅŸletilmesine engeldir. Åžöyle düÅŸünelim, Çin, Hindistan, Pakistan, Rusya ve daha pek çok geliÅŸen piyasaların bunu kabul etmeyeceÄŸi bilinirken, ulusal sınırlara geri dönüp, otarÅŸik bir ekonomik modele sığınmak da imkânsızla oyalanmak olacaktır.
Kapitalizmin bu yeni evresine geçmek amacıyla ABD ve AB’nin küresel ekonominin kurallarını deÄŸiÅŸtirmeye yönelik hamleleri, karteller, geliÅŸen ve geliÅŸmekte olan ülkeler tarafından öyle kolay kolay benimsenecekmiÅŸ gibi görünmemektedir. Çünkü bu dönüÅŸüm hamlesi, hidrokarbon temelli enerji sistemini deÄŸiÅŸtirmeyi, kol emeÄŸine dayalı üretimi asgariye indirmeyi, küresel ölçekte yeni bir para sistemi oluÅŸturup, musluÄŸun başını tutmayı ve küresel ÅŸirketler sistemini sürdürmeyi içermektedir. Peki petrol kartelleri, hidrojen enerjisine geçmeye kolay kolay izin verir mi? Keza otomotiv endüstrisi, elektrikli araçlara geçebilmek için milyarlarca dolarlık dönüÅŸüm yatırımını hemen yapabilir mi?.. Yapay zekâ bu hızla yayılırsa, iÅŸsizler ordusu ayaklanmaz mı?.. DiÄŸer yandan geri bırakılmış ülkeler, tam kalkınmaya baÅŸlarken, bir buçuk asırdır dünyayı kirleten geliÅŸmiÅŸ ülkelerin gündeme getirdiÄŸi “karbon vergisini” öder mi?
Bir noktada, Ukrayna’daki ve belki baÅŸka bölgelerde çıkacak savaÅŸlar da, aynı salgın gibi azalacak ve bir süre sonra da sona erecektir. Ancak küreselleÅŸme on yıl önceki haline geri dönmeyecektir. Ancak tamamen de ortadan kalkmayacaktır. Keza bunun öyle kolay bir dönüÅŸüm olamayacağı da açıktır. DoÄŸal olarak çeÅŸitli çıkar gruplarından dirençler de yükselmektedir. Hatta daha ileri gidersek, bambaÅŸka bir biçimde “bölgesel savaÅŸlarla” sürecek üçüncü dünya savaşının da, tam bu sebeplerle gündemde yer bulduÄŸunu söyleyebiliriz.
Ersin DEDEKOCA 9 Åžubat 2023