Ekonomideki büyümenin refahı artırması, fakirliÄŸi azaltması beklenir. Ekonomi bilimi bunun için vardır ve ülkeyi yönetenlerin seçilmesinin bir amacı da bunu gerçekleÅŸtirmek ve bu anlamda toplum ve birey dengesini kurup sürdürülmesi içindir
ERSİN DEDEKOCA
Bugünkü yazımızda, Rusya-Ukrayna çatışması ve bunun küresel etkilerini irdeleyen yazılarımız nedeniyle sürekli ötelediÄŸimiz “Türkiye’nin 2021 yılı ekonomik büyümesini”, 20 gün gecikmeyle ele alıyoruz.
Türkiye ekonomisi geçen yıl bir önceki yıla göre, beklentilere paralel olarak “sabit fiyatlarla” yüzde 11, cari fiyatlarla yüzde 42,8 (yıllık enflâsyon oranının altında) oranlarında “yıllık bir büyüme” saÄŸladı. Bir baÅŸka anlatımla Amerikan Doları ($)’nın TL karşısında yüzde 27,5 oranında yükseldiÄŸi (TL’nın $ karşısında deÄŸer yitirdiÄŸi) 2021 yılında GSMH yüzde 11 büyüdü. GSYH tutar olarak 85.8 milyar $ artarak 716.9 milyar $’dan 802.7 milyar $’a çıktı. Bunun sonucu olarak, ulusal gelirin üç yıl sonra yeniden 800 milyar $ sınırını geçmesiyle, kiÅŸi başına düÅŸen GSMH yaklaşık 1.000 dolarlık artışla 8.597 $’dan 9.539 $’a yükseldi.
Yüzde 11 oranı aynı zamanda, son 10 yılın en yüksek büyümesi niteliÄŸini taşımaktadır. 2011 yılındaki yüzde 11.2’yi bulan büyümenin sadece 0,2 altında bir sayı. TÜİK’nun büyüme oranı serisine baktığımızda 2011 yılı büyümesi, 1966’daki yüzde 11,7’lik GSMH artışından sonraki en yüksek büyüme oranı olduÄŸu söylenebilir.
Büyümenin ana baÅŸlıkları
BilindiÄŸi gibi ekonomik büyüme, “reel gayrisafi yurt içi hâsıla (GSYH)” daki artış oranıdır. Yani fiyat artışlarından arındırılmış olan bir büyümedir. Peki, nedir bu GSYH? GSYH, belirli bir zaman içerisinde bir ülkede üretilen” nihai mal ve hizmetlerin” piyasa deÄŸerlerinin, enflâsyondan arındırılmış toplamıdır.
2021 büyümesinde en yüksek katkı “iç tüketim” ve “ihracattan” gelmiÅŸtir. Ekonomi büyüdü, ancak büyümenim maliyeti enflâsyonunu yüzde 36,08’a yükselmesi oldu. Öncesindeki üç yıllık ekonomik durgunluÄŸun ve 2020’deki ağır ölçüde yaÅŸanan salgın koÅŸullarının “birikimli baz etkisi”, “sanayideki büyüme” ve “tarımdaki gerileme” de ulusal hesaplara yansımış oldu. Ülke ekonomisi enflâsyon katkısıyla büyürken, ücretlilerin ulusal gelirden aldıkları pay 6.2 puan gibi, olaÄŸanüstü düzeyde geriledi.
GeçmiÅŸ dönemlerden farklı olarak 2021 yılı son döneminde kamu harcamaları hız keserken, hane halkının tüketim harcamaları yüzde 21,4; 2021 yılının tamamında da yüzde 15,1 oranında artmıştır. Hane halkının tüketim harcamalarının ulusal gelir içindeki payı yüzde 55,1’e yükselmiÅŸtir.
Söz konusu bu gerçekleÅŸmede, hane halkının tüketimindeki artıştan çok, zam saÄŸanağı ile yükselen fiyatların yol açtığı enflâsyonun etkisi büyüktür.
2021 yılında ülkede GSYH, cari fiyatlarla 7 trilyon 209 milyar TL’ya yükselirken, Dolar bazında da yüzde 9,2 artışla 802.7 milyar $’a çıkmıştır. 2021 yılında Doların TL karşısındaki kuru 8.98 TL alındığı için ülke ekonomisi Dolar cinsinden de yüzde 12’ye yakın büyümüÅŸtür.
Ulusal hesaplamaya uygulanan düÅŸük $/TL kuru, 2013 yılından bu yana sürekli aÅŸağı giden “kiÅŸi başı gelirin” de ilk kez yükselerek, 9 bin 538 $’a (2020: 8 bin 587 $) çıkmasını saÄŸlamıştır. Ancak kiÅŸi başına gelir 2007 yılında 9 bin 735 $ düzeyindeydi. 2021 yılına ise, bir önceki yıla göre arttığı için mutlu olduÄŸumuz kiÅŸi başına gelirin, 2007’deki düzeyin bile hâlâ altında olduÄŸu olgusunu vurgulamalıyız.
Dolar cinsi GSYH ve kiÅŸi başı ulusal gelirde 2013 yılından bu yana yaÅŸanan hızlı gerileme aÅŸağıdaki grafikte açıkça izlenmektedir:
Kaynak: TÜİK
Grafikte de görüleceÄŸi gibi, 2013 yılından bu yana kiÅŸi başına gelir üçte bir oranında azalmış olup, bu dönemde yaklaşık 4 bin $ tutarında bir kayıp söz konusudur. Aslında, bu hesabın içinde “mültecilerin olmadığını” dikkate alarak, gerçek kaybın çok daha fazla olduÄŸu da söylemek gerekir. Yani oluÅŸan milli geliri paylaÅŸan kiÅŸi sayısı çok daha fazla. Bu durum da dikkate alınırsa son yıllar için hesaplanan kiÅŸi başına gelirin gerçekte çok daha düÅŸük olduÄŸu ortaya çıkacaktır.
DiÄŸer yandan, içinde bulunduÄŸumuz günlerde para piyasalarında yaÅŸanan yüksek $/TL kuru*, hem ülke ekonomisinde hem de kiÅŸi başı ulusal gelirdeki Dolar bazlı büyümenin tersine dönebileceÄŸi olgusuna iÅŸaret etmektedir.
Büyümeye harcamalar yönüyle bakıldığında en büyük katkının 8.9 puanla özel tüketimden (özel tüketimin geniÅŸlemesi yüzde 15,1) geldiÄŸi görülmektedir. Keza bu katkının, döviz kurunun yükseldiÄŸi, beklentilerin kötüleÅŸtiÄŸi ve tüketici güveninin dip yaptığı 2021’in son çeyreÄŸindeki artan payı dikkat çekmektedir.
Böyle bir dönemde gerçekleÅŸen bu özel tüketim artışının, “negatif faizin” derinleÅŸmesinden, yükselen döviz kurlarına paralel olarak yükselen enflâsyon korkusundan ve korunma isteÄŸinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Son çeyrekte özellikle “250 bin $’a yurttaÅŸlık verilmesi” temelli “yabancılara konut satışlarında” ve fiyatlarında patlama yaÅŸandığı gözlenmiÅŸtir.
2021 yılı büyümesi içinde makine teçhizat yatırımları yüzde 20,5 oranında (2020’de yüzde 21 düzeyindeydi) artış kaydetmiÅŸtir. Yılın dördüncü çeyreÄŸinde yüzde 7’ye inen makine ve teçhizat yatırım artışının, giderek ivme kaybettiÄŸi söylenebilir. Döviz kurundaki artışın ve yaÅŸanan belirsizliÄŸin yatırımlar üzerindeki frenleyici etkisi olabileceÄŸi gibi, önümüzdeki dönemde Rusya-Ukrayna savaşın etkisiyle yatırımların yavaÅŸlaması muhtemeldir.
Özel tüketimdeki büyümenin daha çok üst gelir gruplarının harcamalarına dayanıyor olması, büyümenin iç dengeleri açısından önemli bir sorun olarak durmaktadır.
Bu noktada GSYH içinde emeÄŸin aldığı paydaki düÅŸüÅŸ, hem “büyümenin sürdürülebilirliÄŸi” hem de “sosyal maliyetleri” açısından baÅŸat önem taşıyan bir sorundur. Ücretli çalışan kesimin GSYH’dan aldığı pay 2021’de 2.36 puanlık bir kayıpla yüzde 27.04’e düÅŸmüÅŸtür. Bir baÅŸka gözlem de, emek kesiminin iki yıllık kaybı 4.33 puana ulaÅŸmış olmasıdır.
Ödemeler dengesi ve büyüme
Daha öncede belirttiÄŸimiz gibi, 2021 büyümesinde dış ticaretin büyük katkısı bulunmaktadır. 2021’de ihracat yüzde 24,87 büyürken ithalât sadece yüzde 1,99 oranında büyüdü. Ancak bu gerçekleÅŸmede “baz etkisinin” de belirleyici bir katkısı olmuÅŸtur. Hatırlanacağı gibi 2020 yılında ithalât yüzde 7,59 oranında büyürken, ihracat yüzde 14,80 gibi keskin bir küçülme yaÅŸamıştı. Ancak 2022’in ilk iki ayında yaÅŸanan geliÅŸmeler, bu dengenin bozulacağına iÅŸaret etmektedir.
Cari iÅŸlemler ve ödemeler dengesindeki son eÄŸilimler, büyümenin içyapısındaki kırılganlık ve dengesizliklere baÄŸlı riskleri daha da artırmaktadır.
Ekonomi yönetiminin önceki hesapları, “TL’sındaki kur artışıyla ‘Türkiye’nin iyice ucuzlaması’ sayesinde ihracatta ve turizm gelirlerinde ciddi bir artış” üzerineydi. Ancak son aylarda “dış ticaret açığı” belirgin bir artış eÄŸilimindedir. Ukrayna’daki savaÅŸ, turizm geliri hesaplarına darbe vurmuÅŸ durumda. Turizm gelirindeki bu kayıpla enerji ithalatı maliyetindeki artış birleÅŸince, cari açığın önemli ölçüde artacağı çok güçlü bir beklenti olmuÅŸtur. Buna karşın ABD baÅŸta olmak üzere dünyadaki faiz artışı ve parasal daralma plânlarının da etkisiyle; dış kaynak çekmek zorlaÅŸacak ve maliyeti yükselecektir.
Büyüme ve fakirleÅŸme
EmeÄŸin gelirden aldığı paydaki hızlı düÅŸüÅŸ, yüksek büyümenin(!) toplumun geniÅŸ kesimleri tarafından hissedilmiyor olmasının temel nedenidir. Bu yüzden yüksek büyümeye raÄŸmen toplumun büyük çoÄŸunluÄŸu refah artışı yerine refah kaybına maruz kalmakta; bu durum da, “gelir ve servet dağılımının iyice bozmasının” yanı sıra, “büyümenin sürdürülebilirliÄŸini” de riske atmış görünmektedir.
Ekonomideki büyümenin refahı artırması, fakirliÄŸi azaltması beklenir. Ekonomi bilimi bunun için vardır ve ülkeyi yönetenlerin seçilmesinin bir amacı da bunu gerçekleÅŸtirmek ve bu anlamda toplum ve birey dengesini kurup sürdürülmesi içindir.
Ancak ülkede gelir daÄŸlımı bozuksa ve ekonomi büyüyorsa, zenginlik belirli bir kesimde artar, diÄŸer kesimlerde ise düzelme olmadığı gibi; ülkenin bir bölümü zenginleÅŸirken diÄŸer bölümü daha da fakirleÅŸmekte, orta gelir grubu silinmektedir.
Büyümenin istihdama yaraması için “yüksek büyüme oranının” en az 5-6 çeyrek sürmesi gerekir. Bu yıl için büyüme beklentisi, yüzde 5’in altına doÄŸru inmeye baÅŸladı. 25 Åžubat’ta yayımlanan Dünya Bankası raporuna göre Banka, Türkiye ekonomisinin 2022’de yüzde 2, 2023’te yüzde 3 büyümesini beklemektedir. Yine Banka, Türkiye’de tüketici fiyatlarındaki yüzde 1’lik bir artışın yoksul sayısını yüzde 2 arttırdığı tahmin edildiÄŸini belirtmektedir.** Bu da “kalıcı fakirlik” kavramını gündeme getiriyor ki temel sosyal sorunlar bu noktada baÅŸlıyor.
Büyüme ekonomik refahı getirmedi, aksine iÅŸsizlik ve hiperenflâsyon tortusu bıraktı. Bir diÄŸer anlatımla, enflâsyon ve yoksullukla büyüme.
Ekonomideki bu kırılganlıklara bir de ekonomi yönetiminin, sorunları çözme yerine “öteleyerek büyütme” politikası /yöntemi eklenince riskler iyice artmaktadır.