MÜHİM OLAN PARASIZLIK MI?
Bülent SOYLAN
Özdemir ErdoÄŸan ne güzel de söyler o ÅŸarkıyı;
“Paranın ne önemi var?
Mühim olan insanlık
Denizde balık, havada talih kuşu
Acıkan bir midenin huzursuzluğu
Giderek dikleÅŸiyor hayat yokuÅŸu”
Ne demek istiyor sizce?
Paradan bol bir şey yok, harca harcayabildiğin kadar mı?
Yoksa, elime geçen paranın artık hiçbir deÄŸeri kalmadı anlamında mı kullanıyor bu yaygın sözleri acaba?
*
Aslında zamana göre deÄŸiÅŸiyor bu anlam tabii…
Paranın deÄŸerli, iyi kötü yeterli olduÄŸu zamanlarda söylenirdi önceleri bilirsiniz. Özellikle de kendisinden “insanlık” beklenenler için ve adeta “parayla adam olunmaz, önemli olan insan olabilmek” gibilerinden.
Sonra, bu günlere doÄŸru gelince devir oldukça deÄŸiÅŸti ama; ÅŸarkının sözleri aynı. Sadece taşıdığı anlamı farklılaÅŸtı:
“Paranın ne önemi var; aldığın gün eriyor.
Bak hıyar alacakken bile düÅŸünmeye baÅŸlıyor insan; acaba bir baÅŸka yerde daha ucuzu var mıdır? Yoksa “halk günü” falan mı kollasam” diye.
*
O zaman konular paranın bugünü üzerinde yoÄŸunlaşıyor tabii…
Kim ne derse desin, “Para” enteresan bir icad.
Hani silah üzerinden “Tüfek icad oldu mertlik bozuldu” diye çok ÅŸeydeki “deÄŸiÅŸime” iliÅŸkin bir sözümüz var ya bizim…
Kökü çook eskilere dayanır ama gerçekten de bozmuÅŸ para bütün insanlığı.
Paranın deÄŸeri düÅŸmüÅŸ, o düÅŸtükçe ihtiyaçlar karşısında insanlığın deÄŸerinden fedakârlık edilmekle aranmış iÅŸin çözümü.
Bir düÅŸünsenize; ortada para yokken ne yapıyormuÅŸ insanlar?
Nasıl alış-veriş ediyorlarmış ki?
Diyelim ki biri tavuk besliyor, elinde yumurtalar var ama ekmeÄŸi yok.
Öbürü buÄŸday ekmiÅŸ, elinde ekmek ama yumurtası yok.
Bunu her türlü üreticinin karşılıklı durumu için örneklendirmek mümkün.
Ne yapıyorlar ihtiyaçlarını gidermek için?
Biri yumurtayı veriyor karşılığında ekmek alıyor ondan, öbürü eti veriyor yerine sebze alıyor mesela…
Yani “takas” ekonomisi.
Bu durumda iÅŸ biraz ağır ve zor yürüyor ama ne kimse kimseyi kandırıyor ne kimsenin elindeki malı enflasyon dolayısıyla eriyip gidiyor.
Biraz gerilere giderseniz, paranın daha az kullanıldığı köy yaÅŸamında da iyi kötü o günlerden, o deÄŸiÅŸ tokuÅŸ günlerinden “insanlığın önemli olduÄŸu günlerden hala bazı “esintiler” yok mu?
Var elbette.
Hemen her ÅŸey deÄŸiÅŸ tokuÅŸ edilmese de oralarda insanlar karşılıklı olarak ellerindeki buÄŸdayı, mayayı, sütü, ayranı hatta otu, atı, arabayı kendi aralarında alıp vererek bir açıdan “parayı en az kullanan” bir düzen sürdürebiliyor.
Dolayısıyla para ortalarda bu kadar çok dolaÅŸmayınca ÅŸu para üzerinden geçen “enflasyon hastalığı” da kimseyi bu kadar soyamıyor, çaresiz hale getiremiyor.
Peki neden deÄŸiÅŸmiÅŸ bu iÅŸler zaman içinde?
Yukarıdaki sözler sadece bir ÅŸeyleri anlatmada kolaylık olsun diye tabii… Yoksa bir yandan nüfus, bir yandan alış-veriÅŸ artınca, bu iÅŸler zorunlu olarak “para” gibi bir aracıyla yürümeye baÅŸlıyor.
Kötü mü oluyor?
Yoook, asla…
Kötü olmuyor ama kötüye kullanılma olasılığı çıkıyor ortaya.
Nasıl mı?
Onu anlatalım şimdi de.
*
Tamam, iÅŸler büyüyünce malla mal deÄŸiÅŸtirme iÅŸi zorlaşıyor ve artık para gibi bir “kolaylaÅŸtırıcı”ya ihtiyaç doÄŸuyor ama kim basacak bunu?
Kim duracak arkasında?
Eeee ortada “devlet” gibi bir patron varken bu kârlı iÅŸ baÅŸkasına bırakılır mı?
Gerçi devletlerin güçsüz döneminde bu para basma iÅŸi bizim Osmanlı’da olduÄŸu gibi bazen bir yabancı bankaya bırakılıyor ya da ÅŸimdi yaÅŸadığımız “dolarizasyon” olayı gibi kendi parası yerine döviz dediÄŸimiz bazı yabancı ülke paralarına kalıyor meydan ama, temel prensip parayı devletin basması.
İşte o devlet, ortada ne kadar mal varsa o kadar malın deÄŸiÅŸiminde kullanılmak üzere tam da onu temsilen ve o kadar para basarsa hiç mesele yok.
Kolay anlaşılsın diye, diyelim ki ortada kaç çeÅŸit “mal” varsa ÅŸimdilik hepsini “yumurta” olarak kabul ediyoruz.
Mesela piyasada sadece 100 lira dolaşıyor ve ortadaki bütün malları temsil eden yumurtalar topu topu 100 taneyse iÅŸler tam dengede.
Çünkü (100/100=) yumurta fiyatları her zaman sadece 1 lira.
Hadi diyelim ki o sene tavukçuluk daha verimli oldu, piyasaya 50 yumurta daha çıktı. İşte o durumda devlet haklı olarak 50 lira daha basacak olursa yine denge bozulmuyor.
Bu durumda da ortada 150 lira, 150 de yumurta var ve fiyat yine 1 lira.
Åžimdi gelelim iÅŸin kötüleÅŸme noktasına:
Bizim örneÄŸe göre bu “Yumurta ekonomisi”nde parayı basan devletti ya; bir gün durup dururken “Gidin o matbaacıya söyleyin, ben emrediyorum 100 lira daha bassın” dendiÄŸinde iÅŸler karışıyor:
Bakalım yeni dengede durum nasıl:
-Artık para miktarı: 250 lira
-Hala yumurta miktarı 150
-Yumurta fiyatı: (250/150=) şimdi 1,66 lira.
Ne oldu bu durumda peki?
-Devlet sadece düz kâğıda para basarak böylece 100 lira kazandı,
-Fazla para basıldığı için yumurta fiyatları 66 kuruÅŸ arttı ve
-Bu arada tabii ki paranın deÄŸeri düÅŸtü.
Mesela ayda 100 lira ücret alan biri, artık o parasıyla eskisi gibi 100 yumurta deÄŸil, tanesi 1,66’dan (100/1,66=) sadece 60 yumurta alabilecek.
Böylece gitti mi 40 yumurta enflasyon belasına…
Peki nasıl düzelir bu durum?
Tabii ki artık baÅŸka para basılmadan üretimi arttırılarak yumurta sayısı bir biçimde 250’ye çıkarılabilirse.
*
Nasıl?
Çok mu basitinden ele aldık, çok mu hikâye gibi anlattık bu çok ciddi ve karmaşık(!) ekonomi konusunu?
Mesela niye para basma yerine “emisyon”, yumurta üretiminde artış yerine “Prodüktivite” parasal iÅŸlemleri anlatırken “volatilite”, “devalüasyon”, endeks gibi kelimeler kullanmadık?
HoÅŸ isteyen de onları kullansın, alsın bu yazıyı deÄŸiÅŸtirsin o kelimeleri alafrangasıyla, sonuç yine aynıdır.
Vallahi siz bir sır vereyim mi?
Biz fi tarihinde o anlı ÅŸanlı Mülkiye’de öÄŸrenciydik ve başımızdaki hoca da bir koca Profesör; Besim Üstünel’di.
İktisat dersini o rahmetli de bize böyle anlatırdı.
Biz derste böyle ÅŸeyleri “Hele dur bakalım, konuya ne zaman girecek” diye bekleyip dinlerken bir bakardık ki “Hoca” kitaptan bir 25 sayfayı daha “hazmettirmiÅŸ” bize.
Dedim ya, ne bileyim; zaman o günlerden çok farklı, iÅŸler çok deÄŸiÅŸti.
Åžimdi ne olduÄŸunu anlamak, ne kaybedip neyi ve ne zaman kazanacağımızı anlamak için TÜİK’e bakıyoruz, kalkınma planlarına, resmi açıklamalara, ilgili bakanlara, falan filana bakıp bakıp anlamaya çalışıyoruz da…
Hani o şarkıda da diyor ya:
“Acıkan bir midenin huzursuzluÄŸu
Giderek dikleÅŸiyor hayat yokuÅŸu”
İşin kötüsü, neyin olmakta olduÄŸunu da bir türlü anlayamıyoruz.