POLONA SEÇİMLERİNİ  SAÄž PARTİ KAZANAMADI

15 Ekim’de yapılan genel seçimin resmi sonuçlarına göre saÄŸ muhafazakâr PiS, Polonya’daki parlamento seçimlerini birinci sırada tamamlasa da, iktidarını sürdürmek için gereken parlamento çoÄŸunluÄŸu saÄŸlayamadı. Avrupa yanlısı üç muhalefet partisi ise bir koalisyon hükümeti kurabilecek durumda: Donald TUSK’un liberal Sivil Koalisyon’u KO, çevreci muhafazakâr Trzecia Droga ve solcu Lewica.[1]

AÅŸağıdaki çalışmamızın konusu, Avrupa’daki saÄŸ popülist ve otokrat rejimlere örnek gösterilen ülkelerden biri olan Polonya’da gerçekleÅŸen “son parlamento seçimlerinin sonuçlarını” irdelemek; oluÅŸacak yeni ve farklı bir koalisyonun DoÄŸu Avrupa ve özellikle Macaristan siyaseti ve AB ile iliÅŸkilerine etkilerini tartışmak olacaktır.

POLONYA’DAKİ SON PARLAMENTO SEÇİMLERİ

Seçim Öncesi Durum

Seçim öncesi Polonya seçimleri için yapılan yorumlarda, parlamento seçimine gidecek Polonyalılar’ın, oluÅŸturulan “geniÅŸ muhalefet ittifakı” ile uzun süredir iktidarda olan PiS arasında bir tercih yapacakları; eski AB Konseyi BaÅŸkanı da olan Donald TUSK etrafında toplanan ittifakın, mevcut hükümetin yerine geçme ihtimalinin yüksek olduÄŸu tahmin edilmekteydi.

İlk anketlere bakılacak olursa mevcut hükümet cephesi ile muhalefetin ÅŸansları eÅŸit gibi durmaktaydı. Çıkacak sonuç aynı zamanda Polonya’nın gelecekte hangi siyasi yolu takip edeceÄŸinin de göstergesi olacaktı. İktidardaki PiS’in muhafazakârları, daha küçük milliyetçi partilerin de desteÄŸiyle Polonya’yı ikinci bir “Avrupa ÅŸüphecisi” ve otoriter Macaristan’a mı dönüÅŸtürecektiYoksa muhalefetPolonya’yı AB ve NATO içerisinde etkili bir oyuncu yapmak isteyen Avrupa yanlısı bir koalisyon mu kuracaktı?

Son çıkış anketine göresaÄŸcı iktidar partisin çoÄŸunluÄŸu kaybedeceÄŸi anlaşılmaktaydı. SaÄŸcı popülist Hukuk ve Adalet Partisi (PİS)’nin Polonya genel seçimlerinde daha çok sandalyeyi kazanma yolunda ilerlediÄŸini, ancak görevde üçüncü bir dönem kazanmasının pek mümkün olmadığını göstermekteydi.[2]  

Seçim Sonuçları

Polonya’daki parlamento seçimlerini, saÄŸ muhafazakâr PiS birinci sırada tamamlasa da, “muhalifler” “güçlü” bir ÅŸekilde kazandılar. Åžöyle ki, Parlamentonun 460 üyeden oluÅŸan alt kanadını oluÅŸturan mecliste (Sejm) 248, daha zayıf yetkili 100 üyeli üst meclisin 66 sandalyesini aldılar. The Economist’in baÅŸlık ifadesiyle Polonya’daki seçimler, “popülistlerin de yenilebilir olduÄŸunu” gösterdi.[3]

Seçim sonucunda, 460 sandalyeli Sejm’in partiler arasındaki dağılımı, 2019 ile karşılaÅŸtırmalı olarak aÅŸağıda gösterilmiÅŸtir. Tabloya göre, seçimde en çok sandalye kazanan partiye hükümet kurma ÅŸansı sunulması beklense de PİS lideri Kaczynski’nin parlamentoda çoÄŸunluÄŸu oluÅŸturmak için ihtiyaç duyduÄŸu 231 sandalyeye ulaÅŸamayacağı anlaşılmaktadır. Bir baÅŸka anlatımla, rekor düzeydeki katılım sonucunda, liberaller, merkezciler ve solcular arasındaki “merkezci bir koalisyon” parlamentodaki sandalyelerin açık çoÄŸunluÄŸunu kazandı.

Avrupa Konseyi’nin eski baÅŸkanı olan KO lideri Tusk, merkez saÄŸ Üçüncü Yol ve Yeni Sol partilerle hükümet kurması halinde 460 sandalyeli Sejm’de 248 sandalye toplayabilmektedir. DiÄŸer yandan PiS son seçimden bu yana 41 sandalye kaybetmiÅŸtir. Bu durumda, aşırı saÄŸcı Konfederasyon Partisi ile koalisyon kursa bile, gereken sayının 19 sandalye altında kalacaktır.[4]

Seçim sonuçlarında açık olan ÅŸu ki, bu noktada önde gelen iki parti olan PiS ve KO’dan hiçbiri Sejm çoÄŸunluÄŸu için gereken 231 sandalyeyi alamadı. Bu beklenmedik bir durum deÄŸildi ve yeni bir hükümet kurulmadan önce koalisyonların saÄŸlamlaÅŸması gerektiÄŸi anlamına gelmekte. Ancak bu olgu, KO’nun en avantajlı olduÄŸu nokta olarak durmaktadır. Bu durumda, Sivil Platform’un (KO) lideri Donald TUSK’ın, 2007 ile 2014 yılları arasında zaten yürüttüÄŸü baÅŸbakanlık görevini üstlenmesi beklenmektedir.

Artık Polonya’nın yeni hükümetini kurabilecek ya da bozabilecek üç parti daha vardır. Bunlar: Yüzde 13 veya 65 sandalyeyle “muhafazakâr” Üçüncü Yol/PSL (Trzecia Droga), yaklaşık yüzde 8 veya 26 sandalye ile “sol görüÅŸlü” Yeni Sol Parti (Lewica) ve yüzde 7 veya 18 koltukla “ileri görüÅŸlü” Konfederasyon (Konfederacja) partileridir.

Ancak bir sonraki iktidar hükümetinin kurulması biraz zaman alabilir. Çünkü PiS, seçime katılan partiler arasında en fazla sandalyeyi aldı ve muhtemelen hükümet kurma konusunda ilk ÅŸansı yakalayacaktır. BaÅŸkan Andrzej DUDA, partinin bunu yapması çok zor olsa da muhtemelen partiye hükümet kurma konusunda ilk ÅŸansı verecektir. Ancak PİS’in hükümet kurma konusundaki seçenekleri sınırlı görünmektedir. Konfederasyon ile koalisyon kurmaya kalksa bile çoÄŸunluÄŸu saÄŸlayamama olasılığı bulunmaktadır. Bu durumda “PiS liderliÄŸindeki azınlık hükümeti”, Sejm’de çoÄŸunluÄŸun onayını alamayacak ve muhalefetin iktidarı ele geçirme ÅŸansı en güçlü seçenek olacaktır.

Ancak ÅŸurası da yadsınamayacak bir gerçek ki, önümüzdeki birkaç ay, her iki blok da çoÄŸunluk elde etmek için yarışacağı için kritik ve zorlu bir süreç olacaktır. Yaklaşık on yıla yakın bir süre iktidarda kaldıktan sonra PiS, muhtemelen mücadele etmeden pozisyonundan vazgeçmeyecektir. Önümüzdeki günler, PİS yanlısı BaÅŸkan Duda’nın da dâhil olduÄŸu “keskin bir siyasi bölünme” nedeniyle, neredeyse “acı/zor bir geçiÅŸi” iÅŸaret etmektedir.

Kısacası, Polonya’nın liberal Sivil Koalisyon (KO) liderliÄŸindeki muhalefet bloÄŸu, DoÄŸu Perde rejiminin 1989’daki çöküÅŸünden bu yana en yüksek katılımı kaydeden bir seçimle (yüzde 73),[5] sekiz yıllık Hukuk ve Adalet (PİS) egemenliÄŸini (PiS) sona erdirmeye hazırlanmaktadır.

SEÇİM SONUÇLARININ POLONYA YÖNÜNDEN İRDELENMESİ

Polonya’daki son parlamento seçimlerinin analizi, ülkedeki “derin toplumsal deÄŸiÅŸimi” ortaya koymaktadır. Çünkü Parlamento seçimleri, muhafazakâr ulusal partinin (PiS) üçüncü dönem iktidarda kalıp kalmayacağına karar verecekti ve ülkede “hukukun üstünlüÄŸü” ve “kuvvetler ayrılığının” geleceÄŸi tehlikedeydi.[6]

Kürtajın neredeyse tamamen yasaklanmasına karşı yapılan gösterilerin iktidardaki PİS Partisi aleyhindeki oylamayı etkilediÄŸi anlaşılmaktadır. Zaten seçim öncesi kamuoyundaki yaygın görüÅŸ, “Polonyalılar’in, Komünizmin çöküÅŸünden bu yana en önemli Parlamento seçiminde oy kullanacakları” ÅŸeklindeydi. Keza, son seçimlerdeki yüksek katılımın yanında, gençler ve kadınların oylarının, muhalefetin Polonya’daki zaferine güçlü katkıda bulunduÄŸu gözlenmektedir.[7]

PİS 2015 yılında iktidara geldi ve asgari ücreti artırarak, çocuk nafakasını ve emekli maaÅŸlarını yükseltmiÅŸ, Katolik aile deÄŸerlerine vurgu yapmıştı.

Aynı zamanda 2021’de kürtajı neredeyse tamamen yasakladı ve üst mahkemelere iktidar partisine sempati duyan yargıçları görevlendirerek yargıyı siyasallaÅŸtırmakla suçlandı.

PİS hükümeti aynı zamanda ülkenin bağımsız medyasına da sürekli baskı uyguluyordu: Devlete ait enerji ÅŸirketi Orlen’in Polonya’daki yerel yazılı basını satın almasının ardından, bunların editoryal çizgilerinde hükümet yanlısı deÄŸiÅŸiklikler yapıldı.

DiÄŸer yandan KO lideri Donald TUSK, AB ile iliÅŸkileri iyileÅŸtirme ve PiS yargı reformları nedeniyle art arda dondurulan 36 milyar Euro’luk “AB Kovid salgını kurtarma fonunun” kilidini açma sözü verdi ve ayrıca kürtaj yasalarını serbestleÅŸtirme sözü verdi.

Polonya ayrıca Rusya’nın geçen yılki geniÅŸ çaplı iÅŸgalinden bu yana Ukrayna’nın sadık bir destekçisi olmuÅŸ ve bir milyon mülteciyi kabul etmiÅŸti. Bu politikanın sürdürülmesi de muhalefetin hedefleri arasındaydı. Ancak hükümetin, ucuz Ukrayna tahılının ithalâtı gibi konularda aşırı milliyetçi ve aşırı saÄŸdan gelen zorluklara karşı hassasiyeti, Polonya’nın Ukrayna ile iliÅŸkilerinin, Polonya iç siyaseti karşısında hala savunmasız olabileceÄŸini ve bunun Putin dışında pek az kiÅŸinin yararına olabileceÄŸini göstermiÅŸtir.[8]

ÇeÅŸitli analistlerce yapılan deÄŸerlendirmede, merkez ve sol koalisyon ortaklarıyla birlikte liberal KO partisinin liderliÄŸindeki yeni bir Polonya hükümetinin, Polonya’yı daha iyi bir yola sokabileceÄŸi konusunda görüÅŸ birliÄŸinde olduÄŸu izlenmektedir.

Daha önce de belirttiÄŸimiz gibi mevcut “hükümet kurma olasılıkları”, liberal-merkez-sol koalisyon hükümetinin lehine durmaktadır. Böyle bir hükümetin ülkenin bağımsız medyasına baskı yapma çabalarını durdurması muhtemel olup, devlet televizyonunu gerçekten bağımsız ve partizan olmayan hâle getirme konusunda da bir potansiyel mevcuttur. Keza, Polonya yargısının siyasallaÅŸtırılması konusunda AB ile yaÅŸanan anlaÅŸmazlığı çözmenin ve Ukrayna’ya yardım etme “stratejik zorunluluÄŸuna” odaklanmayı sürdürmenin bir yolunun bulacağına kesin gözüyle bakılmaktadır.[9]

SEÇİM SONUÇLARININ AB ve MÜTTEFİKLERİ YÖNÜNDEN DEÄžERLENDİRİLMESİ

Kamusal alan radikalizminin”, otoriter popülizmin farklı çeÅŸitleri tarafından tekelleÅŸtirildiÄŸi bu zamanlarda, Polonya’daki seçim sonuçlarına iliÅŸkin tartışmanın ülkemiz ve bu tür yönetimlerin egemen olduÄŸu ülkelerdeki medyada yeterince yer almamıştır. Polonya’da yaÅŸanan olguyu, sürekli “sürtüÅŸme yoluyla algı bükülmesi” yaratan sekiz yıllık milliyetçi-otokrat-popülist yönetimin ardından, eski Avrupa Konseyi BaÅŸkanı Donald TUSK liderliÄŸindeki yeni bir koalisyonun parlamenter mimarisinin, ülkenin gidiÅŸatını deÄŸiÅŸtirmeyi ve saldırıyı tersine çevirmeyi mümkün kılan bir sonuç elde etmesi olarak özetleyebiliriz.

Kısacası Polonya’da, kuvvetler ayrılığını, mahkemelerin bağımsızlığını ve basın özgürlüÄŸünü yeniden demokrasinin baÅŸat unsuru yapmaya yönelik bir geliÅŸme ile karşı karşıya kalınmıştır. Bir baÅŸka anlatımla, olayların bu beklenmedik dönüÅŸü, Rus devrimine herkes kadar yakın olan seçmenlerin, son zamanlarda Batı’nın fikir birliÄŸini (örneÄŸin Ukrayna konusunda) yok etmek için ellerinden geleni yapan siyasi liderleri cezalandırmaya karar verdiÄŸi bir ülkede gerçekleÅŸmektedir. Bu geliÅŸmelerden ve olası beklentilerden, yaÅŸlı ve yorgun Avrupa’nın, insanları genellikle beklenmedik ÅŸekillerde kendine çeken “demokratik bir barış ve refah ütopyası” olmaya devam ettiÄŸi ve “Avrupa inÅŸası hayalinin popülizmin en büyük panzehiri” olduÄŸu sonucu da çıkabilmektedir.[10]

Polonya’nın kendi içindeki sorunlarına ek olarak mevcut hükümetin, daha önce bir nebze deÄŸindiÄŸimiz gibi kilit müttefikleriyle kavga çıkarma eÄŸilimi de vardı. Polonya hükümeti yıllardır, Almanya’ya karşı, Polonya’nın II. Dünya Savaşı’ndaki kayıpları için Almanya’dan büyük tazminat talepleri de dahil olmak üzere, sert söylemlere büyük miktarda enerji harcadı. Polonya’nın ayrıca Almanya’yı Rus enerjisine aşırı bağımlılığı ve Rusya’nın bir tehdit olmaktan ziyade bir ortak olduÄŸu yönündeki uzun süredir devam eden varsayımı nedeniyle eleÅŸtirme durumu da mevcuttur.

Bu kavgalar ve diÄŸerleri, Polonya’nın Putin’in Rusya’sıyla mücadele etmek için gereken Batı dayanışmasını yaratma becerisini azalttı. WarÅŸova’daki mevcut hükümetin bu politikasının bir sonucu olarak, ülke siyasi yelpazesinin her yerindeki Polonyalılar kendilerini, Polonya’nın bölücü politikasını maliyetli hale getiren bir zorunluluk olan Rusya’nın saldırganlığına karşı bir Avrupa siperi olarak görmelerine yol açtı. İşte Polonya parlamento seçimlerinin bir diÄŸer neticesi de, bu rotayı deÄŸiÅŸtirme fırsatı sunması olacaktır.

Yeni kurulacak bir Tusk hükümetin aynı zamanda, Almanya ile olan düÅŸmanca söylemi soÄŸutması ve II. Dünya Savaşı’nın mirasını ele almanın daha yapıcı yollarını aramasının önünü açacağını söyleyebiliriz.

Buna ek olarak yeni koalisyon hükümeti, ABD yönetiminin Avrupa güvenliÄŸine yönelik taahhütlerine odaklanmasına yardımcı olmak için, iki ülke iliÅŸkilerini yeniden canlandırabilir.

BilindiÄŸi gibi Polonya’nın Biden yönetimiyle iliÅŸkilerindeki hareketlenme oldukça dönüÅŸtürücü oldu. Biden yönetimi, demokratik ittifakları yeniden canlandırma gündemiyle iktidara gelmiÅŸ ve baÅŸlangıçta Macaristan’la birlikte Polonya’yı demokrasinin gerileyen sorunlu çocuÄŸu olarak etiketlemiÅŸti. Duda’nın TVN ile ilgili yasayı veto etmesi, Rusya’nın Ukrayna’yı iÅŸgalinden hemen önce ABD-Polonya iliÅŸkilerinde büyük bir hasarın oluÅŸmasını önlemiÅŸti. Bu hamle ve Polonya’nın Ukrayna’ya açık desteÄŸi sayesinde Biden yönetimi, demokratik dünyanın Putin’in saldırganlığına karşı direniÅŸinin bir parçası olarak Polonya’yı kucakladı.

Artık Amerika BirleÅŸik Devletleri, Avrupa BirliÄŸi ve BirleÅŸik Krallık için, Rusya’nın uzun vadeli Avrupa güvenliÄŸine karşı bir düÅŸman ve tehdit olarak kalacağının kabulüne dayalı olarak Rusya’ya yönelik uzun vadeli ve sürdürülebilir bir politika oluÅŸturmanın tam zamanı olduÄŸu belirtilmektedir. Aslında Fransa, Almanya ve ABD, Putin’in Rusya’sından gelen tehlikenin farkına varmakta yavaÅŸ davranmışlardır. Putin’in 2007 Münih Güvenlik Konferansı’ndaki düÅŸmanca konuÅŸmasını görmezden geldiler, 2008’de BükreÅŸ’te düzenlenen NATO zirvesinde Kırım’la ilgili iddialarını küçümsediler ve hatta Rusya’nın AÄŸustos 2008’de Gürcistan’a saldırısını talihsiz ama münferit bir olay olarak deÄŸerlendirdiler.[11]

Putin’in Åžubat 2022’de Ukrayna’ya saldırısı, nihayet Avrupa’nın stratejik düÅŸüncesini Polonya, Baltık ve diÄŸer Orta ve DoÄŸu Avrupa’nın Rusya hakkındaki deÄŸerlendirmelerine yaklaÅŸtırdı. Polonya ve Avrupa’nın doÄŸu kısmındaki komÅŸuları, Rusya’nın emperyalist iddiaları ve artan saldırganlığı hakkındaki uyarılarında onları haklı çıkardı.

NATO’nun doÄŸu kanadındaki en büyük ülke olan Polonya, hızla ekonomik ve askeri bir güç merkezi haline geliyor. 1989’da komünizmin devrilmesinden bu yana ülkenin büyümesi ÅŸaşırtıcıydı. 2004 yılında AB’ye katıldığından bu yana, Polonya’nın ekonomisi çoÄŸu AB üye ülkesinden daha hızlı büyüyerek, ülkeyi en düÅŸük iÅŸsizlik oranlarından birine sahip bloÄŸun altıncı en büyük ekonomisi haline getirdi. Aynı zamanda önemli bir teknoloji merkezi haline geldi: Bu yıl Intel, Wroclaw yakınlarındaki bir çip fabrikasına 4.6 milyar Dolar yatırım yapacağını duyurdu. Ayrıca pek çok Batı Avrupa ülkesinden farklı olarak Polonya, refahını savunmaya yatırım yapmak için kullandı: Zaten savunmaya, NATO’nun gerektirdiÄŸi GSYİH’nın yüzde ikisinden daha fazlasını-bu yıl yüzde 4- harcamaktadır. WarÅŸova, ABD yapımı füze savunma sistemleri, Abrams tankları ve F-35 savaÅŸ uçakları dâhil olmak üzere üst düzey modern askeri teçhizata yatırımlar yaptı.[12]

Donald TUSK’un büyük olasılıkla baÅŸbakan olması beklenirken, merkezci muhalefetin zaferi AB içinde çok konuÅŸulan “DoÄŸu’ya doÄŸru güç kayması” için bir fırsat yaratmaktadır. Çünkü AB yanlısı bir Polonya hükümeti birliÄŸi güçlendirmeye çalışacaktır. Ancak daha da önemlisi, AB yanlısı yeni bir Polonya hükümeti, AB’nin daha uyumlu bir jeopolitik küresel aktör haline gelmek için yapması gereken kritik reformlar da dâhil olmak üzere, daha derin Avrupa entegrasyonunun kapısını da açması beklenebilir.

Ancak AB’nin Fransız-Almanya motoru durmuÅŸ durumdadır. BilindiÄŸi gibi Fransa ve Almanya’nın fikir ayrılıklarını giderip, bir AB gündemi oluÅŸturması beklenen Hamburg’daki son yıllık zirve, çok az ilerlemeyle sonuçlanmıştı. Buna karşın Avrupa Konseyi’nin eski baÅŸkanı olarak Brüksel’de yolunu bilen Tusk’ın liderliÄŸindeki yeni bir AB yanlısı Polonya hükümeti, AB’nin yeniden canlandırılmasına yardımcı olabilir.

Kısacası, Polonya’daki son seçimlerin Avrupa’yı yeniden ÅŸekillendirme potansiyeli mevcuttur. Soru, yeni Polonya hükümetinin bu fırsatı deÄŸerlendirip deÄŸerlendirmeyeceÄŸi ve Avrupa BirliÄŸi için olumlu bir vizyon ve gündem oluÅŸturup oluÅŸturmayacağı olacaktır. EÄŸer öyleyse, muhtemelen Avrupa da onu izleyecektir.

MACARİSTAN’DAKİ SAÄž POPÜLİST ve OTORİTER REJİME OLASI ETKİLER

Macaristan BaÅŸbakanı Victor ORBAN, bağımsız medyaya ve ülke demokrasisi için hayati önem taşıyan diÄŸer kurumlara zarar verme konusunda Polonya’dan çok daha ileri gitti ve sonuçta ortaya çıkan “ülkesinin izolasyonuna” ÅŸimdilik kayıtsız görünmektedir.

Dünya siyasetindeki iki beklenmedik deÄŸiÅŸim, Orbán hükümetini tatsız bir duruma soktu. YaklaÅŸan hükümet deÄŸiÅŸikliÄŸiyle birlikte Polonya’nın, AB’de Macaristan’a destek veremeyebilir hale gelmesi ve Ä°srail’le savaÅŸ. SavaÅŸ Macar diplomasisinden öyle bir esneklik talep ediyor ki, omurga olmadan bile uygulanamaz.

Orbán’ın ÅŸaÅŸkın sessizliÄŸini anlamak mümkün. Çünkü Tusk’un, Macaristan baÅŸbakanının liberal olmayan yapısının ana müttefiki PİS’in genel BaÅŸkanı Jaroslaw KACZYNSKİ’yi kesinlikle emekliye ayıracağı anlaşılmaktadır. İktidara döndüÄŸünde, Brüksel’in Macaristan’daki durumdan daha ciddi ve tehlikeli gördüÄŸü “hukukun üstünlüÄŸü sorunlarını” ortadan kaldırmak, belki de birinci iÅŸi olacaktır. Böylesi bir geliÅŸme Orbán’ı,  AB’nin utanç kürsüsünde yalnız bırakacaktır.[13]

Bir sonraki AB zirvesinde sadece Ukrayna Devlet BaÅŸkanı’nın ziyareti gerginlik yaratmayabileceÄŸi gibi, Tusk ile tanışmak da hoÅŸ olmayacaktır. (Macar propaganda basını, büyükbabasının bir Nazi olarak SS iÅŸbirlikçisi olduÄŸuna dair sahte haberlerle, Polonyalı siyasetçiyi Tusk’ı itibarsızlaÅŸtırmaya çalıştı.) Ä°ki liberal olmayan hükümetin savunma ve meydan okuma ittifakı nedeniyle Orbán’ın partisi Fidesz de KO ve müttefiklerine, neredeyse PİS ile aynı derecede siyasi bir rakip durumundadır.

Kısacası Orbán’ın Brüksel’deki manevra alanını daralacaktır. Hatta Orbán’ın mevcut sistemi, Rusya ve Çin için bile “daha az çekici bir ortak” sınıfına inebilir. Çünkü Viktor ORBAN, bölgede yalnızca Slovakya’daki müttefiki Robert FİCO’nun dayanması nedeniyle daha da yalnız kalacaktır.[14]

SONUÇ YERİNE

Polonya’non son parlamento seçimlerinde, birlikte iktidara gelmesi muhtemel üç muhalefet partisi, kullanılan oyların yüzde 53,5’inden fazlasını toplayarak, sekiz yıldır iktidarda olan milliyetçi saÄŸcı Hukuk ve Adalet Partisi (PiS)’i maÄŸlup etti. Oyların yüzde 35,6’sını aldı; bu, küçük bir aşırı saÄŸ partinin yüzde 7’sinin olası eklenmesine karşın yetersiz bir puandı.

Yüzde 70’in üzerindeki bu rekor katılım düzeyi, yalnızca Polonya demokrasisinin canlı ve iyi durumda olduÄŸunun deÄŸil, aynı zamanda seçmenlerin gözünde siyasetin artık her zamankinden daha önemli olduÄŸunun da bir göstergesi. Söz konusu bu geliÅŸme, sonuçların köklü bir iktidar partisi olan PiS’e karşı deÄŸiÅŸimin mümkün olduÄŸuna, “demokratik gerileme” sürecinin, AB ve diÄŸer ortaklarla yaÅŸanan çatışmaların çözülebileceÄŸine dair umut verdiÄŸini söylemektedirler.

Brüksel’le iliÅŸkilerin daha az endiÅŸe verici olması ve Almanya gibi komÅŸularla iliÅŸkilerin iyileÅŸmesi muhtemel durmaktadır. Orta Avrupa’nın daha Orbánesk ve liberal olmayan bir hale geldiÄŸi – Eylül’deki Slovak seçim sonuçlarından sonra moda olan – fikri kesinlikle yanlış. Savunma ve güvenlik politikasının büyük ölçüde deÄŸiÅŸmemesi, Ukrayna’ya verilen güçlü destek ve savunma harcamalarının artması beklenmektedir.

Anılan koalisyon hükümeti iktidara gelirse, devlete ait medya kuruluÅŸlarının kontrolü, savcıların atanması ve -belki de en önemlisi- askeri dâhil olmak üzere bazı önemli deÄŸiÅŸiklikler, kamu yapılanması ve iÅŸleyiÅŸindeki yıpranmışlığın giderilmesi, nispeten hızlı bir ÅŸekilde gerçekleÅŸebilecektir.

 Bu arada AB’nin, Polonya ile birlikte gerileyen sorunlu çocuÄŸu olarak nitelenen Macaristan, AB içinde ve ABD’ye karşı yalnız kaldığı gibi, Rusya ve Çin için bile “daha az çekici bir ortak” olabilecektir.

Bu arada, eski merkez saÄŸ baÅŸbakanı Donald TUSK liderliÄŸindeki muhalefetinin “Polonya’yı yeniden Avrupa yoluna sokmaya” kararlı olması nedeniyle, özelinde Berlin ve WarÅŸova arasındaki gerginliÄŸin azalması, genelinde AB’nin savunma ve bütçe baÅŸlıklarının kuvvetlenmesi, çok konuÅŸulan “DoÄŸu’ya doÄŸru güç kayması” için potansiyel taşımaktadır.

Özün özü olarak, Türkiye, Slovakya ve hatta 1,5 yıl önce Macaristan’daki son seçim sonuçlarına bakarak umutsuz olunmamasını; çünkü Polonya’da 15 Ekim seçimlerinde yaÅŸananların, saÄŸ popülist ve otokrat rejimlerin de yenilmez olmadığını gösterdiÄŸini söyleyebiliriz.

Ersin Dedekoca                                                                                                                           27 Ekim 2023