ÅžEHİRLEÅžEN TÜRKİYE

Avlusunda su kuyusu bulunan evler vardı .

Incir
Nâr
Ayva
Erik
Dut
Kiraz
Asma Üzüm.
Yarısı sebze ekilmiÅŸ büyükçe bir bahçe.
Tavuk ve civciv olmazsa olmaz bir zenginlikdi bir çok evde .
ÇoÄŸunda inek, at, eÅŸek.
Komşular ve ahbaplar vardı
Birbirimizin ağzından yerdik ve her derdimizi bilirdik birbirimizin.
Misket
Yakar top
Ebelemece
Saklambaç
Kızlı erkekli oynanan
Evcilik oyunları vardı.
Kimin kapısında acıkırsak orada doyardı karnımız.
Sabah evden çıkar gece 12 de ismimiz çığlık atılınca eve döner , niye duymuyorsun diye ince bir fırça atılırdı , hepsi buydu.
Mis gibi hayattı kısacası herkes için.
Anneler hafif , çocuklar özgürdü.
Yaşıyorduk bu hayatı .
AÄŸaçlar meyveler birer birer azaldikca özgürlüÄŸümüzden de çalındı sanki .
Sahi ya.
Nereye gitti bu kocaman hayatlar .
6 inç bir ekrana sığdı hayatlarimiz .
Yanyana oturduÄŸumuz insanın gözüne bakmadan günler harcayıp oh ne güvenli bir yasam diye yuttuk bunu .
Çocuklarımız adına ne büyük kayıp.
Nasıl bir fakirlik bu.
Tarifi yok.
 

Åžahabettin KÜÇÜKYAZICI

(Anılarım:1. Bölüm)

ÇocukluÄŸum, Devrez Çayının kenarında, bir köy okulunun öÄŸretmen lojmanında baÅŸladı.

İki kardeÅŸtik. Sonra üçüncü kardeÅŸimiz geldi köy hayatımızda. Günler hızla geçiyordu. Ben hızla büyüyordum.

Babam, gündüzleri, 5 sınıflı köy okulunun tek öÄŸretmeni olarak, öÄŸrencilerini eÄŸitiyor, zaman buldukça devlet tarafından verilen tarlanın ekimi, bakımı ile uÄŸraşıyor, geçeleri de, köy halkına okuma-yazma kursları veriyordu.

Gece dersleri, genellikle bizim evdeki lüks lambasının okula taşınması suretiyle gerçekleÅŸiyordu. Bu arada annem ve biz 5 numara gaz lambası ile idare ediyorduk.

Lojman balkonu altındaki kümesimizde tavuklarımız, bahçe içindeki ahırda da iki ineÄŸimiz vardı.

İnekler, kış ayları dışında köyün sığırtmacı tarafından meraya otlatmaya götürülür, akÅŸama getirilirdi. Tavuklar orada burada dolaşır, akÅŸam olunca kümesin kapısı kapanırdı.

Annem, köylü kadınlar tarafından seviliyordu. Çünkü onların söküklerini dikiyor, yamalarını yapmalarına yardım ediyordu. Belki de köydeki tek dikiÅŸ makinesi bizim evdeydi.

Yaz aylarında, köyün yaylasında, kiraladığımız yayla evine biz de taşınırdık. Fırsat bulunca yakındaki ilçede bulunan Dedemlere ziyarete giderdik.

Yıl 1952 ve bir kız kardeÅŸimiz doÄŸdu. Çok tatlı bir bebekti. Bu arada ben babama birlikte, lojmandan  5 sınıflı  dersliÄŸe geçer orada dersleri izlerdim. Tek sınıfllı okulumuza ana kapıdan girilir, ayakkabılarımız koridorda bırakılır, sınıfa ayakkabısız girilirdi. Bu suretle sınıf çamur ve tozdan korunmuÅŸ olurdu.

Derslik bilenen okul iki öÄŸrencinin oturabileceÄŸi öÄŸrenci sıraları bulunan, Kargı -Tosa karayolu yoluna bakıyor, daha ileride Devrez Çayı köye ait pirinç tarlalarını suladıktan sonra

Yakın köylerden geçerek, Kargı yakınlarında Kızılırmak Nehrine katılıyordu. Hemen, Devrez’in Kızılırmak ile birleÅŸtiÄŸi yere yakında Teyzemlerin yaÅŸadığı Hacıhamza Nahiyesi vardı.

Ben,  5 sınıflı köy okulunda 3. Sınıfı da bitirmiÅŸ, 4. Sınıfa geçmiÅŸtim. Benden dört yaÅŸ küçük olan erkek kardeÅŸim de hızla büyüyordu. Babam, çocukların eÄŸitimi gerekçesiyle,

Kargı İlçesine naklini istemiÅŸ, anca Kargı’ya daha yakın olan bir baÅŸka köye verilmiÅŸti. Halılar köyü daha büyük, okulu da 3 sınıflı idi. Fakat okulun lojmanı dolu olduÄŸu  ve bizim Kargı’da kendi evimiz olduÄŸu için Ben Kargı merkez İlkokulu’na baÅŸladım. Babam, bisikleti ile, her gün sabah Halılar köyüne gidip gelmek suretiyle öÄŸretmenlik görevini sürdürmeye baÅŸladı.

Yeni bir hayatımız vardı artık. Köyden, üç bin nüfuslu bir ilçeye gelmiÅŸtik.

KardeÅŸim Erkut, köyde benimle birlikte okuma yapmayı öÄŸrenmiÅŸti. Kargı İlkokuluna birinci sınıfta baÅŸladı. Fakat okul yönetimi, kendisinin okuma-yazma ve matematik bilgileri nedeniyle bir üst sınıftan baÅŸlatılmasına karar vermiÅŸti. Erkut çok zeki, bana göre özel eÄŸitim görmesi halinde olaÄŸanüstü baÅŸarılara ulaÅŸacaktı. Ama, o günün koÅŸullarında bunu deÄŸerlendiremedik. OlabileceÄŸi kadar olamadı. Derken, parasız yatılı sınavlar kazanarak EÄŸitim enstitüsü, ODTÜ Elektronik MühendisliÄŸi okudu. İyi bir Fen Bilgisi öÄŸretmeni oldu, Kitaplar yazdı. Nur içinde yatsın.

Üç sınıfı Babam’ın beÅŸ sınıflı köy okulunda tamamlayan ben, Merkez ilkokulunda 4. Sınıfta Emin Hocanın öÄŸrencisi olarak yeni bir yaÅŸama baÅŸladım.

Kargı’daki evimiz üç katlı idi. Bölge özellikleri nedeniyle ahÅŸap iskeletli, ahÅŸap merdivenleri olan, Bodrum katı tamamen taÅŸ duvarlardan oluÅŸan ÅŸirin bir evdi.

2.BÖLÜM

"KARGI"

KARGI’DAYIZ ARTIK

Kargı bizim ailemizin toplu yaÅŸadığı bir ilçedir. Kızılırmak vadisinde, baÄŸlar, bahçeler arasında ÅŸirin bir kasabadır. YerleÅŸim yerinden sonra IrmaÄŸa kadar uzanan düzlükte, mera-harman yeri, devamında ise pirinç tarlaları uzanır. Asıl geçim kaynağı pirinçtir. Bunun yanı sıra, sebze ve hayvancılık yapılır.

 

Kargı'da bizi, Ali Dedem, Dayılarım, Amcam, Teyzelerim, ve kuzenler. Burada bizi yeni ve güzel bir hayat bekliyordu. Gazlı dedem Ben dört yaşında iken rahmetli olmuÅŸtu.

Okula yakın evimizin inÅŸaatı üst kat hariç bitmiÅŸ, üst katın  pencereleri takılmasa da çatı tamamen kapatılmıştı. Bodrum katı tartışmasız ineklerimizin olacaktı. Orta kat, Mutfak, iki yatak odası ve banyo bizim yaÅŸam alanımız. Bizim alinin evlerinde tartışması, ayrı bir banyo ve tuvalet mutlaka bulunur. Aslında, yörenin ortak özelliÄŸidir bu.

ÖrneÄŸin, Ali demin evi. İki katlı, giriÅŸ katında mutfak, büyük bir kiler ve bağımsız bir tuvalet, ikinci kattaki odalarda mutlaka bir banyo dolabı ve katta bağımsız hela ile, avluda at ve eÅŸek için ayrı bölmesi olan ineklerin  barındığı ahır ve samanlık. Ön avluda, bütün mahallelinin de yararlandığı kubbeli fırın. Özellikle ramazan aylarında her gün fırın yakılır, komÅŸular keÅŸkeklerini bırakır, Babaannem büyük bir itina ile fırın kapağını hamurla kapatır, piÅŸme zamanı gelince açardı. Ahırların bulunduÄŸu avluda küçük bir sebze bahçesi, sulama kanalının (boklu ark)  arkasında büyük bir sebze ve meyve bahçesi bulunmaktaydı. Ve halan bunlar ayakta olup kuzenler tarafından kullanılmaktadır.

Fazlı Dedem, sevilen sayılan bir öÄŸrenmen olup ben küçükken aramızdan ayrıldı. Fakat otorite ve kuralları uzun yıllar sürdü. Büyük Dayım, Yüzbaşı Selahattin, tam bir Türk Askeri  idi. Görev yaptığı karakollarda, iÅŸe atıyla gidip gelir, askerleri tarafından çok sevilirdi. Babam vatani görevini yapmak için gittiÄŸinde, Annem ve Ben onlarla kalmışız. Haluk Dayım ile ise hemen hemen birlikte büyüdük. Aramızda fazla yaÅŸ farkımız yoktu.

Fazlı Dedem, nasıl bir kültürden geldi ise, öÄŸretmenliÄŸi sırasında Kargı’ya bir ev yapmış. Buna ev demek yerine konak demek daha doÄŸru olacak. Üç kattan oluÅŸmakta. Oldukça geniÅŸ bir arazi üzerinde yapılmış, giriÅŸ katında, mutfak dediÄŸimiz kocaman ir oda. Bu odada doÄŸrudan çatıya ulaÅŸan bacası olan  heybetli bir ocak bulunmaktadır. Ortada büyük bir holden geçilerek avluya inilir. Avluya çıkmadan, sol tarafta her türlü hububat ve erzakın depolandığı dev sandıklar bulunmaktadır.

SaÄŸ tarafta yakarı katlara çıkan kapıdan girdiÄŸinizde bir sürprizle karşılaşırsınız. Kocaman bir DOKUMA TEZGAHI. Boz zamanlarında herkes, halı kilim ve özellikle KARGI BEZİ dokur. İç çamaşırlarımız bu bezden dikilirdi. Yastıklarımız bu bezle yapılır. Anneannem, teyzelerim inanılmaz yetenekli insanlardı. BaÄŸ bahçe iÅŸlerinde, hayvan bakımında olduÄŸu kadar bu dokuma ve terzilik iÅŸlerinde de beceri sahibi idiler.

Ancak, ilerleyen zaman içinde, bana göre tarihi eser bile sayılabilecek bu konak, geliÅŸigüzel bir kararla, meydan oluÅŸturmak gerekçesiyle yıkılmış, ben çok sonra öÄŸrendim. Üstelik, yerine ne meydan , re de baÅŸka bir düzenleme yapılmamıştı. Yazık etmiÅŸlerdi. Örnek bir kargı ev olarak korunabilirdi.

Sadece annemin ailesi değil, babaannem ve amcamın eşi de aynı becerilere sahiptiler.

Bize düÅŸen, okullarımızda baÅŸarı saÄŸlamak, tatillerde baÄŸ bahçe iÅŸlerine yardım etmekti. Bunu da en iyi ÅŸekilde baÅŸarıyorduk. Özellikle baÄŸ bozumunu çık severdim. EÅŸekler sıra sıra, küfeler üzüm dolu üzümler avluya taşınır. Burada şıra yapmak için kullandığımız OLUK içine boÅŸaltılır, tulumba başında, iyice yıkandığı kontrol edilen ayaklarla üzümler ezilir, suyundan pekmez yapılırdı. Pekmezin bir kısmı, pekmez toprağı ile dövülerek ak pekmeze dönüÅŸtürülür. Önceden iplere dizilmiÅŸ cevizler, pekmez kazanına batırılarak enfes sucuklar yapılır, bütün kış tüketilirdi.

İkinci, üçüncü katlarda yatak odaları ve tuvaletler bulunurdu. Pencereler ise klasik cumbalı bir evdi.

Ahır ve samanlık yapısı itibariyle beni çok etkilemiÅŸtir. İki katlı olan ahir binasının, ikinci katı samanlık, yol hizasında idi. Ot ve saman boÅŸaltmak kolay, hayvanları buradan besleme çok pratikti.

Bahçedeki örnek baÄŸ da çeÅŸit çeÅŸit üzümler, yemelik üzüm ihtiyacımızı karşılardı.

Fazlı Dedem, ayrıca, bugünlerin saunasına benzer bir hamam yaptırmıştı bahçeye. Yine bahsetmeden geçemeyeceÄŸim bir ayrıntı vardı burada. ZURNUK.

Pek çok kiÅŸi bu gün zurnuk nedir bilmez. Zurnuk vardı Fazlı Dedimin bahçesi ile yol arasında. YaÄŸmur yaÄŸdığında, yoldan akan sel suları istenildiÄŸinde bahçe sulamasında kullanılabiliyordu bu zurnuk sayesinde.

Bizim evin bahçesini de babam kalın duvarlarla çevirmiÅŸ, bahçesinde de asmalar dikmiÅŸti. İki de büyük dut aÄŸacımız vardı. Dedemlerde bulunan kuyular bizimkinde yoktu. Zira, Babam evi yaptırdığında artık Kargı ÅŸehir suyuna kavuÅŸmuÅŸtu.

Bizim Kargı’daki iki yıllık yaÅŸamımız inanılmaz güzel anılarla doludur. Annemin inekleri saÄŸarken, kedilerimizin kapıda bekleyiÅŸleri, buzağılarımızın doÄŸumu, büyümelerini izleyiÅŸimi  heyecanla hatırlarım.

Her ÅŸeyden önce, uzakta da ola bağımız, bahçemiz vardı. İneklerimiz vardı. Kendimiz ekip biçiyorduk  Hatta, bahçedeki dut aÄŸaçları sayesinde, boÅŸ olan üçüncü katımızda yazları ipek böceÄŸi yetiÅŸtirdik. Onların, dut yapraklarını yemelerini, koza zamanı yaprak yemeyerek, sürekli ağızlarından çıkardıkları salyalarla koza yaptıklarını hala hatırlarım.

Kargı merkez ilkokulunda günler güzel geçti. Dördüncü sınıftaki, Emin öÄŸretmenim emekli oldu biz 5. Sınıfa baÅŸladıktan Sonra Gen, idealist, 52 yıl sonra bile adını ve yüzünü hatırladığım öÄŸretmenimiz, Rasim Mehmet Bütüner .

Artık bir diplomam vardı. İlkokul mezunuydum.

Ben, daha İlkokul birinci sınıfında iken, aile ortamından etkilenerek, Andımızı, İstiklal Marşını ezberlemiÅŸ, ulus, yurt bilincine sahip olmuÅŸtum. Dörtten beÅŸe geçtiÄŸim  ve İlkokulu bitirdiÄŸim yaz aylarında, Büyük Caminin Kuran Kurslarına devam etmiÅŸ, aile geleneÄŸimiz olan Din EÄŸitimini de tamamlamıştım.

İlkokul arkadaÅŸlarım çok nitelikli ve iyi insanlardı. Zira, anneleri-babaları da öyleydi. ÇoÄŸunun ailesi çiftçi idi. Bir arkadaşımızın babası C.Savcısı idi. Yıllar sonra arasam, Rüstem’i bulabilir miyim acaba ?

Okul bahçesinde genellikle mendile sarılmış gazete kağıtlarından oluÅŸan topla maç yapardık. Rüstem’e meÅŸin top aldılar. Artık, Rüstem, Savcı Babasından daha forslu idi. Topu vardı. MeÅŸin topla oynamak ayrı bir zevkti. Ama Rüstem’i kızdırmamak gerekirdi. Rüstem kızınca topunu alır eve gider, biz yine mendil topa kalırdık.

Amcam sevilen bir  berberdi. BaÄŸ bahçe iÅŸleri ile de uÄŸraşırdı. Ne zaman çarşıdan geçsem yakalar, saçın uzamış otur bakalım der, kafamı üç numara yapardı.

Evin büyük çocuÄŸu olarak, Anneme yardım etmek görevimdi. İneklerin bakımına, tavukların beslenmesine yardımcı oluyor,  tarlada ot biçip, sebze topluyordum.

Bu arada, kargı İlkokulu Müdürü de Emin ÖÄŸretmenle birlikte emekli olmuÅŸ, Babam Okul Müdür Vekili olarak Halı Köyden Merkeze tayin olmuÅŸtu.

Ben ilkokulu bitirmiÅŸtim. O yaz dünyalar tatlısı bir kız kardeÅŸim daha doÄŸmuÅŸtu. Ortaokul kitaplarımı temin ediliyor, Yaz tatilinde haylazlık yapmama izin verilmiyordu.

Kargı, kültür bakımından da civar kazalardan ileri idi. Özellikle Halkevi bünyesinde çeÅŸitli etkinlikler bunda büyük rol oynamıştır diye düÅŸünüyorum.

Tam okullar açılmasına yakın, bizim evde bir hareketlenme oldu. Babam hırçın, Annem üzgün, Dedem ve Babaanmem  ise kızgındılar. Bir süre sonra konu anlaşıldı. Babamın dönem arkadaşı olan Hilmi Amca okul Müdürü olarak atanınca, Babam da nakil istemiÅŸ, Osmancık İlköÄŸretim MüdürlüÄŸüne (Maarif Memuru) atanmıştı.

Bir Eylül gününde, eÅŸyalarımız bir kamyona yüklenmiÅŸ. Annem ve Babam ÅŸoför mahallinde, Erkut, Meliha ve Ben kamyonun kasasında , eÅŸyalar arasında bize ayrılan yerde, henüz bir kaç aylık Mediha Annemin kucağında Osmancık’ doÄŸru yola çıkmıştık.

Osmancık’ta kiraladığımız ev bahçeli, fakat ahırı olmadığı için ineklerimizi hemen götüremedik. Osmancık’ta ahır bulduktan sonra onları getirecektik. Åžimdilik onları, Dedemlere bıraktık.