TÜRKİYE EKONOMİSİNDE ve SOSYO EKONOMİSİNDE GERÇEKLEÅžEN 2024 

2023’e ÇOK KISA BİR BAKIÅž 

Hatırlanacağı gibi Türkiye 2024 yılına, “derinleÅŸen ve yaygınlaÅŸan” bir yoksullaÅŸma tablosuyla ve yeni yılın daha iyi olmayacağı beklentisiyle girmiÅŸti. 14-28 Mayıs 2023 tarihlerinde yapılan seçimlerinin ardından ülke ekonomisinin yönetimi Mehmet ÅžimÅŸek’e teslim edilmiÅŸ, o da “enflasyonla mücadele” programını baÅŸlatmıştı. Ancak ÅžimÅŸek’in iÅŸ başına geldiÄŸi gün yüzde 39 seviyelerinde olan TÜİK enflâsyonu, 2024 yılının Ocak ayında 64,8’e, yerel seçimlerin yapıldığı Mart’ta ise 68,5’e yükselmiÅŸ ve neredeyse ikiye katlanmıştı

2024’ÜN ÖZET BİR GÖZLEMİ 

Verilerle oynandığı halde yüzde 70’lere doÄŸru yükselen ve gerçekte çok daha yüksek olan enflasyon, emek hariç her ÅŸeyin fiyatının zıplaması anlamına geliyordu. Yani her ÅŸey zamlanırken ücretler, maaÅŸlar aynı oranda zamlanmıyor ve halkın alım gücü “reel olarak” düÅŸüyordu. Deneyimlenen bu gerçek de, daha çok yoksullaÅŸma ve daha çok sefalet demekti.

Halk yığınlarının içinde bulunduÄŸu bu durum, kaçınılmaz bir ÅŸekilde “31 Mart yerel seçimlerine” yansıdı ve AKP 22 yıllık tarihi boyunca ilk kez bir seçimden ikinci parti konumuna düÅŸtü. CHP ise, SHP ile kazanılan 1989 yerel seçimlerini saymazsak, 1977’den beri ilk kez bir seçimde birinci parti oldu. Halk sandığa gitmiÅŸ ve kendisini, enflâsyon düÅŸürme programının baÅŸat aktörü ve aracı görerek “bilinçli ÅŸekilde yoksullaÅŸtıran” ÅžimÅŸek programına ve onun arkasındaki iktidara faturayı kesmiÅŸ, 22 yılın en büyük uyarısında bulunmuÅŸtu.

Aslında ülkede yaÅŸanan geliÅŸmeleri üç ana baÅŸlıkta toplayabiliriz. Bunların ilki, yukarıda belirttiÄŸimiz gibi, Mart ayındaki yerel seçimlerin CHP’nin zaferiyle sonuçlanmasıdır. İkinci geliÅŸme, TCMB’nın enflâsyonla mücadeledeki baÅŸarısızlığıdır. BilindiÄŸi gibi ekonomi yönetiminin enflâsyonu düÅŸürme baÄŸlamında uyguladığı programın iki temel araca: Bir yandan reel ücretler baskılanırken diÄŸer yandan da TL’nin deÄŸerlenmesine dayanmaktaydı.  

Bu uygulamanın yanında, uluslararası emtia ve petrol fiyatlarının düÅŸmesine ve TL’nin reel olarak deÄŸerlenmesine karşın enflâsyon yüzde 40’ların üzerinde seyretmeyi sürdürdü. Söz konusu bu olgu, ülke ekonomi yönetimi için tartışmasız bir ÅŸekilde baÅŸarısızlık olarak deÄŸerlendirildi.

Bu baÅŸarısızlığın kökeninde, enflâsyona yol açan etmenin, “talep artışı” olarak yanlış saptanması yatmaktadır. Tüketim malları dış alımındaki artışın hız kesmeden sürmesi, yüksek faizden ve özellikle KKM ucubesinden yararlanan üst gelir gruplarının tüketiminde herhangi bir azalma olmadığını gösterirken, diÄŸer yandan da gelir dağılımı adaletsizliÄŸinin daha da arttığı gerçeÄŸine iÅŸaret ediyordu. 

Bir diÄŸer anlatımla, ekonomi yönetiminin gücünün sadece emekçi ve emekliye yeterken, fiyat belirleme gücü olan büyük firmaların fiyatlama davranışlarını disipline etmeyi, büyük olasılıkla “bilerek” tercih etmedi. Deneyimlenen bu olgu da, yüksek kârların ittirdiÄŸi fiyat artışı gerçeÄŸinin, yaÅŸanan “enflâsyonun baÅŸat nedeni” olduÄŸunu göstermektedir.

 2024’ün üçüncü önemli geliÅŸmesi, ikinci ve üçüncü çeyrekte deneyimlenen “ekonomik daralmadır.” Bir baÅŸka anlatımla 2024 yılı, önceki yılların aksine, “ekonomik kriz” yılı olarak deÄŸerlendirilmelidir. Bunun sonucu olarak 2024’te, hem “enflâsyonla mücadele” programının hem de “ekonomik krizin” maliyeti emekçilerin sırtına yüklenmiÅŸ olmaktadır. Aralık ayında açıklanan asgari ücret artışında gördüÄŸümüz gibi, geniÅŸ toplum kesimleri 2024’ü reel ücret kayıplarıyla tamamlamıştır.

2024’DE GERÇEKLEÅžEN ÜLKE EKONOMİSİ ve MALİ GÖSTERGELERİNİN DEÄžERLENDİRİLMESİ

2023 yılına göre enflâsyon ve büyüme verilerindeki geliÅŸme “beklentilere koÅŸut” gerçekleÅŸti. Açarsak, öteden beri hep duymaya alıştığımız “ekonomik büyümeden taviz vermeden enflasyonun düÅŸürüleceÄŸine” iliÅŸkin “siyasi söylemler” giderek azaldı ve düÅŸen büyüme ve yükselen enflâsyon bir arada gerçekleÅŸti. Sonuçta Türkiye ekonomisi II. ve III. çeyrekte yüzde 0,2 küçüldü (Bir çeyrek öncesine kıyasla 2024’ün ikinci çeyreÄŸinde yüzde 0,21, üçüncü çeyreÄŸinde ise yüzde 0,2 oranında küçüldü) ve “teknik durgunluÄŸa (resesyona)” girmiÅŸ oldu.

III. çeyrekte inÅŸaat faaliyeti,  ekonomik aktiviteyi sürükleme yönünden baÅŸ alan sektör oldu. Sanayi sektörü yüzde -2,2 küçülürken, finans-sigorta faaliyetleri bir önceki çeyreÄŸe göre toparlandı. Tüketim yavaÅŸlasa da, bir önceki çeyreÄŸe göre daha canlı olup, hane halkı tüketimi son büyüme verisine 2,2 puan katkı yaptı. Devletin nihai tüketim harcamaları üçüncü çeyrekte eksi bölgedeydi, tüketerek büyümeye kamu sektörü bu kez katkı saÄŸlamadığı görüldü.

Sanayi üretimi endeksi 2024 Haziran ayında negatif bölgeye girdi ve orada kaldı. Ekim ayı sanayi üretim endeksi yüzde -3,1 olarak gerçekleÅŸti. Yıllık ölçekte endeksteki deÄŸiÅŸim ise, yüksek teknolojide yüzde -13,1, orta-yüksek teknolojide yüzde -6, imalatta yüzde -3,3, ara malında yüzde -2,7 ve sermaye malında ise yüzde -9,3 olarak gerçekleÅŸti. Aynı zamanda “sanayi üretiminde katma deÄŸerin düÅŸtüÄŸünü” gösteren bu veriler, son çeyrek büyüme verisi açısından da “karamsar” olmamıza yol açmaktadır.

Enflâsyon oranını betimleyen TÜİK’in TÜFE oranı, Mayıs ayında yüzde 75’e kadar yükseldi. Ardından Temmuz ve AÄŸustos aylarında “baz etkisiyle” yüzde 51,97’e kadar geriledi. TCMB sıkı duruÅŸunu sürdürmesine karşın aylık bazda fiyat artışları yüzde 2’in altına gerilemediÄŸinden, Kasım ayında yüzde 47,09’da kalan yıllık enflâsyon (manÅŸet enflâsyon) Aralık ayında ancak yüzde 44,38’e gerileyebildi. Böylece TCMB’nın yüzde 38 olan yılsonu enflasyon tahminine yaklaÅŸamadı ama Kasım ayında yıl sonu için açıkladığı yüzde 44 tahmini “tam” gerçekleÅŸti.!

Bu yıl yaÅŸanan tüketici fiyat artışlarında her ayın için ayrı bir “fenomen” bulunmaktaydı. Ocak ayında saÄŸlık, Martta eÄŸitim, Nisanda alkollü içecekler ve tütün, Eylülde yine eÄŸitim, Ekimde giyim ve ayakkabı, Kasım ayında gıda ve son olarak Aralık ayında da ev eÅŸyasında aylık artışlar çok yüksekti. Bu olgulardan gıda, kira alanlarındaki enflâsyonun “sıkı para politikasının” çözeceÄŸi bir sorun olmadığı artık kabul edildi. 

Fiyat artışları konusunda deÄŸinmeden geçemeyeceÄŸimiz bir diÄŸer konu da, para politikasının sıkı duruÅŸuna raÄŸmen enflâsyonla mücadelede “süreç uzadıkça”, fiyatlamaların gerçeÄŸi yansıtmaktan uzaklaÅŸtığı, deÄŸer yargıları yıprandığı, kısa vadeli kararlarla hareket edenlerin çoÄŸaldığı ve “bulaşıcılık etkisinin” büyüdüÄŸü olgularıdır. Keza çekirdek enflâsyon direnç gösterirken, hizmet enflâsyonunun kısmen iyileÅŸme gösterdiÄŸi izlenmektedir. Bu gerçeÄŸin bir sonucu olarak de “enflâsyon beklentileri” düÅŸmemektedir. 2025 sonundaki enflâsyon için hane halkı enflasyon beklentisi yüzde 63,1, reel sektörünki yüzde 47,6 ve piyasanınki de yüzde 27,5 düzeyindedir.

TCMB Para Piyasası Kurulu (PPK)’nun Mart ayında yüzde 50 seviyesine yükselttiÄŸi ve sonraki dokuz PPK toplantısında sabit bıraktığı politika faizini, 26 Aralık’taki PPK’da 250 bps indirim ile 47,5 düzeyine getirdi. Bu indirimin, daralan ekonomi için kredi olanağı yaratması ve finans kapitalin canlanması olarak okunması gibi, “erken seçim” olasılığına hazırlık olmak üzere “enflâsyonla mücadeleye mola verilmesi” ÅŸeklinde görülmesi de mümkündür. Bu arada sonrası toplantısına 23 Ocak’ta yapacak olan PPK’nun, bu kez de söz konusu faiz oranını 250 puan daha düÅŸürmesi beklenmektedir.

Bu arada TCMB politika faizini arttırırken TL’nin reel olarak deÄŸerlenme sürecine girmesi, “kontrollü kur” sistemi ile USD/TLY’nin enflâsyon kadar artmaması, CDS primini düÅŸürerek yabancının ilgisini Türkiye’ye çekmeye baÅŸladı. Ancak Ekim ayı “ödemeler dengesi” verisine göre “doÄŸrudan yatırımlardan” kaynaklanan net çıkışlar 204 milyon Amerikan Dolarına ($) ulaşırken, portföy yatırımlarında yurt dışı yerleÅŸiklerin hisse senedi piyasasında 642 milyon $ net satışı gerçekleÅŸti. Öte yandan aynı ay DİBS piyasasında yurt dışı yerleÅŸikler 978 milyon $ net alış (faiz düÅŸürme sinyali verildiÄŸi için) yaptı.

Dış ticaret dengesine” baktığımızda, ara malı ithalâtı talebinin düÅŸtüÄŸünü görmekteyiz. Keza yatırım malları ithalâtı için de aynı durum söz konusu. 2023’ün ilk 11 ayında 48 milyar $ tutarına yatırım malı, 250 milyar $ tutarında da ara malı dış alımı yapılmıştı. 2024’ün aynı döneminde ise bu deÄŸerler sırasıyla 46 ve 216 milyar $’dır. İlkinde yüzde 3,7, ikincisinde ise yüzde 10,5 oranında düÅŸüÅŸ var. 2021 son çeyrekten itibaren rekabetçi kur yaratılarak beklenen ihracat mucizesi ortaya çıkmadı. Keza 2023’teki kontrollü kur sisteminin ihracat üzerinde hiç olumlu etkisi olmadı. Üretim ve ihracat genel olarak dış alıma dayalı olduÄŸundan, ekonominin yavaÅŸladığı dönemde ithalât da gerilemektedir. 2024 yılı Ocak-Ekim döneminde ihracat yüzde 3,1 oranında “artarken”, ithalattaki “gerileme” yüzde 7,2 oldu. Öte yandan ihracatın ithalatı karşılama oranı geçen yılki yüzde 69,7’den bu yıl yüzde 76’ın üzerine çıktı.

 Önemli bir ithalât kalemi olan ham petrol fiyatının 2023’ün ilk 11 ayındaki ortalama ithal fiyatı 82,8 $, 2024’ün aynı dönemindeki ortalama fiyatı ise 81 $. Bu durum yüzde 2,2 oranında bir düÅŸüÅŸe iÅŸaret etmektedir. Ara malı ithalat deÄŸerindeki düÅŸüÅŸ ile karşılaÅŸtırıldığında fiyat etkisin fazla olmadığını anlamaktayız.

Ülkenin döviz ihtiyacını gösteren “cari denge hesabı” ise, 2024 Haziran’ından sonra 5 ay boyunca fazla verdi. Bunun nedeninin, üretim yapısındaki bir düzelmeden deÄŸil, yaÅŸanan ekonomik durgunluk nedeniyle “üretimin düÅŸmesi” ve altın ithalâtının kısıtlanması olduÄŸu bilinen bir gerçektir. Bu kadar uzun süren aylık cari fazlaya, son 5 yıldır rastlanmamıştı. 

Cari denge, 5 aylık aradan sonra Kasım ayında tekrar açık vermeye baÅŸladı. Bundan sonra açığın sürmesi, içinde bulunduÄŸumuz yılda cari açığın, 2024’e göre önemli ölçüde büyümesi beklenmektedir.

Bu arada ödemeler dengesinin finansmanında “kaynağı belirsiz döviz” hareketlerini gösteren “net hata ve noksan” kaleminin, 11 ayın sonunda 15.8 milyar $’a çıktığı bir diÄŸer deneyimlenen olgu. Bu kalemde görünen 15.8 milyar $’lık “kaynağı belirsiz döviz çıkışının” en önemli nedeninin “kaçak altın operasyonları” olduÄŸu anlaşılmaktadır. 

Özetle, 2023 yılı Ocak- Ekim döneminde 36 milyar $ olan cari açık, 2024 yılının Ocak-Ekim döneminde 3,3 milyar $’a geriledi. 2022’de cari açığın neredeyse yarısı net hata ve noksan ile finanse edilmiÅŸti, bu da kısmen tersine dönmüÅŸ durumda. Kısacası, cari açıkta en iyisi geride kaldı.

2023 yılının ikinci yarısından rasyonel politikalara dönüÅŸün, KKM’nin çözülme sürecinde ve dolarizasyonu frenlemede etkisi ortay çıktı. 2023 sonunda KKM dâhil toplam mevduat içinde yabancı paranın payı yüzde 60’ı aÅŸarken, son dönemde yüzde 40’lar civarına düÅŸtü. Ancak ÅžimÅŸek 2024 yılı bitmeden KKM’ın sonlandırılmasını öngörüyordu. Fakat böyle olmadı. 2023’te ulaÅŸtığı 3.4 TL’lık “zirve” seviyesinden ancak 1.1 trilyon TL (33.8 milyar $)’ye kadar gerileyebildi. 

2024 yılında kamu maliyesindeki görünüm pek parlak deÄŸildi. Önceki yıllarda olduÄŸu gibi “bütçe açığı”, “kamuda tasarruf ve vergi sisteminde dolaylı vergilerin egemenliÄŸi” bu yılın da baÅŸat konularıydı. ÖrneÄŸin 2024 yılında dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı yüzde 66’ya yakındı.

Ocak-Aralık dönemi “merkezi yönetim bütçe açığı” 2 trilyon 106 milyar TL ve “faiz dışı bütçe açığı” ise 845 milyar TL olarak gerçekleÅŸti. Ancak 2024 yılı için öngörülen bütçe açığı 2,652 milyar TL idi. Bir baÅŸka ifadeyle, merkezi yönetimin hiç faiz gideri olmasa bile bütçe 835 milyar TL açık verecekti. Böylece hedefin altında ama “devasa bir bütçe açığı” gerçekleÅŸmiÅŸ oldu. Bütçe harcama gerçekleÅŸmelerini aÅŸağıdaki tabloda topluca izleyebilirsiniz.

Kaynak: Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2024 Yılı Ocak-Aralık Bütçe gerçekleÅŸmeleri

Yukardaki yıllık gider bütçesi gerçekleÅŸmelerinden yapacağımız önemli çıkarımları ÅŸu ÅŸekilde özetleyebiliriz: 

- Kaybolan mali disiplin: Bütçe açığı/GSYH= %4,8; faiz dışı açık/GSYH= %1,9 Bu oranlar, 22.06.1993 tarihli AB Kopenhag Zirvesi’nde alınan kararlar doÄŸrultusunda aynı yıl üye devletler arasında imzalanan ve aday ülkeleri de içeren Maastricht AnlaÅŸması kriterlerindeki oranın üstündedir.

- Yıllık enflâsyon oranının üzerinde “toplam bütçe giderleri”.

- Geçen yıla göre yüzde 101,3 oranında artan personel giderleri. Personelin devlet tarafından ödenen SGK ödemelerini dâhil ettiÄŸimizde, harcama tasarrufunun yürürlükte olduÄŸu bir yılın vergi gelirlerinin yüzde 41,6’sı personel giderlerine harcanmıştır.

- EÜAÅž, BOTAÅž, Ziraat ve Halk Bankaları’na 1 yıl içinde toplam 405 milyar görev zararı ödenmesi.

- Her 100 TL’lık verginin 17.4 TL’sı faiz ödemesinde kullanıldı. 2024 yılında iç borç için ödenen faiz tutarı, anapara tutarını aÅŸtı.                                                                                                 

Hazine’nin iç ve dış borç stokundaki artış 2024 yılında da devam etti. Brüt dış borç stokunun ana bileÅŸeni 2024 yılında da özel sektördü. Hazinenin iç borç stoku da 2024 yılında artışını sürdürdü. İç borçlanmadaki görünüme göre “döviz riski” azaltılmaya çalışılsa da, döviz cinsi tahviller üzerinden devam etmektedir. Vadesi 12 ay içerisinde dolacak borcun stoktaki payının geçen yıla göre gerilediÄŸini bu arada belirtmeliyiz.

SOSYO-EKONOMİ ve ÇEVRE YÖNLERİNDEN 2024

Yazımızın bu bölümünde 2024 yılında, sosyo-ekonomik çerçevede neler yaÅŸandığını; ücretler, istihdam, yoksulluk, demografi, gelir dağılımı ve çevre baÅŸlıkları üzerinden deÄŸerlendirmeye çalışacağız.

TÜİK verilerine göre 2024 yılında kayıtlı ücretli sayısı, geçen yıla göre yüzde 2,5 artarak 15.8 milyon kiÅŸiye ulaÅŸtı. CumhurbaÅŸkanlığı Strateji ve Bütçe BaÅŸkanlığı’na göre, Eylül sonu itibariyle bunun 5.3 milyonu kamu kesiminde çalışmaktadır.

Önceki yıllarda olduÄŸu gibi ücretliler en yoÄŸun ÅŸekilde hizmet sektöründe çalışmaya devam etti. Yıl içinde ücretliler sanayi sektöründe yüzde -1,1 azalırken inÅŸaat sektöründe yüzde 6,3 artış gösterdi.

Türkiye’de ücretli çalışanların yaklaşık yarısı “asgari ücretli” olup, diÄŸer yarısının da önemli bir kısmı asgari ücrete yakın ücretler almaktadır. 

Ancak ne asgari ücretli ne de diÄŸer ücretlilerin emeklerinin tam olarak karşılığını aldıkları söylenemez. 2024 yılında asgari ücret, yüksek seyreden enflâsyon nedeniyle tüm yıl eridi. Çünkü asgari ücret artışı,  2022 ve 2023’te olduÄŸu gibi yılda iki kez deÄŸil bir kez gerçekleÅŸtirildi. Üstelik, asgari ücret 2025 artışı için Asgari Ücret Tespit Komisyonu bazı üyeleri ve Çalışma Bakanı tarafından belirlenen yüzde 30 artış oranı, gerçekleÅŸen, TÜİK’e göre yüzde 44,3, ENAG’a göre yüzde 83,4 enflâsyon oranlarının “çok” altındadır. 

Keza, SSK ve BaÄŸ-Kur emeklileri için açıklanan yüzde 15,75 oranındaki “emekli maaÅŸ artışı” da, yılın ikinci yarısında enflâsyonu göÄŸüslemekten uzaktı.

Sıkı para politikası sonucu büyümenin yavaÅŸladığı, artan kredi maliyetinin ÅŸirketler üzerindeki olumsuz etkilerinin görüldüÄŸü bir ortamda, “çalışma barışını” saÄŸlayacak, “kayıt dışılığı” önleyecek, iÅŸsizliÄŸin artmasına engel olacak ücret artış oranı gerekir. Ancak bozulan makroekonomik ortamın içinde öyle bir “sihirli oranı” oldukça zordur. Ancak enflâsyonla mücadelenin sadece ücretlerin baskılanması yönünde devam etmesi, var olan adaletsizlikleri daha da artırmakta ve emeÄŸin ulusal gelirden aldığı pay da azaltmaktadır.

Tuhaf bir ÅŸekilde, TÜİK tarafından açıklanan “iÅŸsizlik oranı”, Ocak ayındaki yüzde 9,1 seviyesinden gerileyerek Ekim ayında yüzde 8,8 oldu. Bu açıklamaya göre 2024 yılında ekonomik faaliyetlerdeki düÅŸüÅŸe karşın iÅŸsizlik oranı beklendiÄŸi gibi artmadı, hatta düÅŸtü.! 

Ocak ayında erkeklerde iÅŸsizlik oranı yüzde 7,7’den Ekim ayında yüzde 6,9’a düÅŸerken kadınlarda iÅŸsizlik oranı, Ocak ayında yüzde 11,7’den Ekim ayına geldiÄŸimizde yüzde 12,3’e yükseldi. “Genç iÅŸsizlik” oranı ise yüzde 16,6.

Atıl iÅŸgücü oranı” da, Ocak ayında yüzde 26,5 gibi yüksek bir oran iken Haziran ayında yüzde 29,2’ye kadar, yani son yıllarda görülmemiÅŸ seviyeye çıktı. O nedenle atıl iÅŸgücü oranına bakarsak 2024 yılında gerçek iÅŸsiz sayısının, TÜİK’in açıkladığı gibi 3,1 milyon deÄŸil, 10 milyona yakın olduÄŸunu söyleyebiliriz.

İstihdam oranı”,  2024 yılında çalışabilir nüfusun yarısından fazlasının istihdam edilememesi nedeniyle yüzde 50’nin altında kaldı. Bir baÅŸka anlatımla, kadın iÅŸsizliÄŸi, üniversite mezunu iÅŸsizliÄŸi ve genç iÅŸsizliÄŸinin yüksekliÄŸi nedeniyle istihdam oranı dar bir bantta sıkışmış durumda.

Çalışabilir yaÅŸ nüfusunun oranı ile tanımlanan “demografik fırsat penceresi” ÅŸimdilik ülkemizde “sıkıntılı” durumda deÄŸildir. Çünkü 15-64 yaÅŸ arası çalışma çağındaki nüfusun toplam nüfus içindeki payı 2013 yılından bu yana yüzde 68 civarında olup, düÅŸmemiÅŸtir. Keza 15-24 yaÅŸ genç nüfus ise son yirmi yıldır 11,5 milyon civarında. Çalışabilir nüfusa istihdam olanakları yaratılır ve kayıt dışılık önlenebilirse, bu nüfusun ekonomik büyüme ve verimliliÄŸe katkısı büyük olacağı açıktır. 

Ancak doÄŸum hızındaki yavaÅŸlama çok belirgin. Toplam doÄŸurganlık hızı 2001’de 2,38 iken 2023’te 1,51’e kadar geriledi. Ayrıca yaÅŸam süresi arttıkça 65 yaÅŸ üstü nüfusu toplam nüfus içindeki payı yükselmektedir. DiÄŸer bir deÄŸiÅŸle “nüfus yaÅŸlanıyor”. Bu haliyle çalışabilir nüfus “azalış tüneline” girmek üzere ve 2050 yılında toplam nüfus içindeki payının yüzde 61,9’a gerilemesi öngörülmektedir. “65 yaÅŸ üstü nüfusun” toplam nüfus içindeki payının da günümüzdeki yaklaşık yüzde 15 seviyesinden 2050’de yüzde 23’e yükseleceÄŸi tahmin edilmektedir. TÜİK’e göre, tüm bu veriler ışığında Türkiye’nin demografik fırsat penceresi 2030 yılında kapanacaktır.

BilindiÄŸi gibi “gelir dağılımı eÅŸitsizliÄŸini” ölçen Gini Katsayısı, sayı sıfıra yaklaÅŸtıkça gelir dağılımında eÅŸitliÄŸi, bire yaklaÅŸtıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade eder. Ülkemizde TÜİK’in açıkladığı söz konusu katsayı 2014 yılında 0,39 iken 2023 yılında 0,42 oldu. Nüfusun en düÅŸük gelirli yüzde 10’luk kesiminin ulusal gelirden aldığı pay sadece yüzde 2,3 iken en yüksek gelirlilerin payı yüzde 33’e yakın. Halbuki 2014 yılında bu oran sırasıyla yüzde 2,5 ve yüzde 28,9 idi. Kısacası, nüfusun en zengin kesiminin milli gelirden aldığı pay artarken en düÅŸük gelirlilerin payı azaldı.

2024’te “yenilenebilir enerji” kapasitesini artırmaya devam etti. Özellikle güneÅŸ enerjisi yatırımları rekor seviyeye ulaÅŸtı. Shura Enerji DönüÅŸümü Merkezi Verileri’ne göre, 2024 yılında kurulu ülke gücünün yüzde 59’unu, elektrik üretiminin ise yüzde 46’sını yenilenebilir enerji kaynaklarından saÄŸlandı. Bu arada Türkiye, en fazla yenilenebilir enerji kurulu gücüne sahip ülkeler arasında 11nci sıraya yükseldi.

Bu olumlu geliÅŸmelere karşın ülkede çevre ve iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi konusunda biten yılda kaydedilen yetersiz ve/veya olumsuz geliÅŸmeleri aÅŸağıdaki baÅŸlıklarda toplayabiliriz: 

- Germanwatch tarafından her yıl hazırlanan İklim DeÄŸiÅŸikliÄŸi Performans Endeksi (CCPI)’nde Türkiye, 53ncü sırada, alt sıralardaki ülkeler arasında yer aldı. Yenilenebilir enerji kategorisinde orta düzeyde yer alırken, sera gazı emisyonları, enerji kullanımı ve iklim politikaları konularındaki performansı “düÅŸük” olarak deÄŸerlendirildi.

- Türkiye’nin güncellenmiÅŸ Ulusal Katkı Beyanı (NDC), 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarında azalma yerine artışı hedeflemektedir. Uzmanlar, 2025 yılında sunulması beklenen ikinci NDC’nin bilime dayanmayacağı ve küresel ısınmanın 1,5 derecenin altında sınırlandırılmasıyla uyumlu olmayacağı yönündeki endiÅŸelerini dile getiriyor. 

- Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) her yıl düzenli olarak hazırladığı Kara Rapor’un altıncısına göre, hava kirliliÄŸi sonucu gerçekleÅŸen ölümler hem sayısal hem de orantısal olarak önceki yıllara göre daha fazla. Rapora göre, temiz hava politikalarıyla Türkiye’de 68 bin 440 kiÅŸinin hayatını kaybetmesinin önüne geçilebilirdi. Türkiye’de nüfusun yüzde 92’sinden fazlası hala Dünya SaÄŸlık Örgütü standartlarına göre kirli hava solumaktadır. 

- Yaz aylarında, özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde 7 bin hektardan fazla ormanlık alan yangınlarda yok oldu.

- İstanbul’da baraj doluluk oranları yüzde 30’un altına düÅŸerek son 10 yılın en düÅŸük seviyesine geriledi. Keza GüneydoÄŸu Anadolu’da tarımsal sulamada ciddi sıkıntılar yaÅŸandı ve kuraklık nedeniyle 100 bin hektar tarım arazisi iÅŸlevsiz hale geldi.

SONUÇ YERİNE

2024 yılına, “derinleÅŸen ve yaygınlaÅŸan” bir yoksullaÅŸma tablosuyla ve yeni yılın daha iyi olmayacağı beklentisiyle girilmiÅŸti. BeklendiÄŸi gibi de oldu, ülke ekonomisi göstergeleri ve bireylerin refahı ve geleceklerine güven yönünden oldukça olumsuz ve sıkıntılı bir ÅŸekilde de yıl tamamlandı. Tabii ki en büyük sorun, kalıcı ve didiÅŸken bir niteliÄŸe dönüÅŸmüÅŸ enflâsyon ve bunun düÅŸürülmesi için ekonomi yönetiminin aldığı önlemlerin çoÄŸunlukla ücretli ve dar gelirli halk kesimlerinin refahını daraltıcı yönde olmasıydı. 

DiÄŸer bir konu da, TÜİK açıklanan enflâsyon rakamlarına güvenilmemesi ve açıklanan sayıların, ENAG ve İTO’nca hesaplananlara göre çok farklı olmasıydı. Keza bireyler, gerçekte çok daha yüksek olan enflâsyon yaÅŸadıklarının farkındaydı.

2024 yılında ülkede deneyimlenenleri üç baÅŸlıkta toplayabiliyoruz: Bunların ilki, Mart ayındaki yerel seçimlerin CHP’nin çok açık bir utkusuyla sonuçlanmasıydı. İkincisi ise, TCMB’nın enflâsyonla mücadeledeki baÅŸarısızlığıdır. Emtia ve petrol fiyatlarının düÅŸmesine ve TL’nin reel olarak deÄŸerlenmesine karşın enflâsyon yüzde 40’ların üzerinde seyretmeyi sürdürüyordu.

Üçüncü önemli geliÅŸme de, ikinci ve üçüncü çeyrekte yaÅŸanan “ekonomik daralma” olmuÅŸtur. DiÄŸer bir ifade ile 2024 yılında yaÅŸanan ekonomik sıkıntıların, önceki yılların aksine, “ekonomik kriz” niteliÄŸini taşımasıdır. YaÅŸanan krizin en baÅŸat ve öncekilerden ayıran özelliÄŸi de, ekonomik küçülme ve yükselen enflâsyon bir arada gerçekleÅŸmesidir.

Para politikasının sıkı duruÅŸuna karşın enflâsyonla mücadeledesüreç uzadıkça”, fiyatlamaların gerçeÄŸi yansıtmaktan uzaklaÅŸtığı, deÄŸer yargılarının yıprandığı, kısa vadeli kararlarla hareket edenlerin çoÄŸaldığı ve “bulaşıcılık etkisinin” büyüdüÄŸü ayrıca deneyimlenen olgulardır.

2021 son çeyrekten itibaren rekabetçi kur yaratılarak beklenen ihracat mucizesi ortaya çıkmadı. Keza 2023’teki kontrollü kur sisteminin ihracat üzerinde olumlu etkisi olmadı. YaÅŸanan durgunluÄŸun bir sonucu olarak “dış ticaret dengedeki “deÄŸiÅŸime koÅŸut olarak Haziran ayından itibaren oluÅŸan “pozitif cari denge”, 5 ay aradan sonra Kasım ayında tekrar açık vermeye baÅŸladı.

2024 yılında kamu maliyesindeki görünüm de pek parlak deÄŸildi. Önceki yıllarda olduÄŸu gibi “bütçe açığı”, “kamuda tasarruf” ve “vergi sisteminde dolaylı vergilerin egemenliÄŸi” bu yılın da baÅŸ sıralarda yer alan sorunlardı.

Kamu maliyesi baÄŸlamında yaÅŸanan bir diÄŸer sıkıntı “kaybolan mali disiplin” oldu. ÖrneÄŸin, Bütçe açığı/GSYH= %4,8; faiz dışı açık/GSYH= %1,9. Bu oranların son durumu, Maastricht AnlaÅŸması kriterlerinin üstündedir. Keza kamu borçlanmasının artarak devamı ve borç servisinin yüksek maliyetlerle yapılmasının sonucu olarak, her 100 TL’lık verginin 17.4 TL’sı faiz ödemesinde kullanılmıştır. Mali disiplin açısından önemli bir gösterge olan “faiz dışı fazlanın” elde edilmesi ise bütçedeki artan borç faiz yükü nedeniyle zor. Ayrıca “deÄŸiÅŸken faizli DİBS’ler” yüksek faiz ortamında risk oluÅŸturuyor.

Atıl iÅŸgücü oranı” da, Ocak ayında yüzde 26,5 gibi yüksek bir oran iken Haziran ayında yüzde 29,2’ye kadar, yani son yıllarda görülmemiÅŸ seviyeye çıktı. O nedenle atıl iÅŸgücü oranına bakarsak 2024 yılında gerçek iÅŸsiz sayısının, TÜİK’in açıkladığı gibi 3,1 milyon deÄŸil, 10 milyona yakın olduÄŸu anlaşılmaktadır.

Demografik olarak ülke potansiyeline baktığımızda, “nüfus yaÅŸlanması” izlenmektedir. Bu haliyle çalışabilir nüfus “azalış tüneline” girmek üzere ve 2050 yılında toplam nüfus içindeki payının yüzde 61,9’a gerilemesi öngörülmektedir. “65 yaÅŸ üstü nüfusun” toplam nüfus içindeki payının da günümüzdeki yaklaşık yüzde 15 seviyesinden 2050’de yüzde 23’e yükseleceÄŸi tahmin edilmektedir. TÜİK’e göre, tüm bu veriler ışığında Türkiye’nin demografik fırsat penceresi 2030 yılında kapanacaktır.

Özetle, ekonomideki daralmaya raÄŸmen, enflâsyon beklentileri hane halkı ve reel sektör açısından yüksek seyretmektedir. Dış ticaret açığı ise, dış alımdaki, teknolojik yatırımlardaki ve dış satımdaki hız/güç kaybı nedeniyle daralmayı sürdürmektedir. DiÄŸer yandan ülke ekonomi yönetimi enerjisini yoÄŸun bir ÅŸekilde, çoÄŸu kısa erimli yabancı sermaye ilgisine harcamaktadır.

Ersin Dedekoca                                                                                                                        22 Ocak 2025