TÜRK TÜTÜNÜ VE REJİ

Oktay ÖNDERER

Binlerce yıl evvel insanların rutini olan kimi davranışlar günümüzde “yeni” veya “mucize bilgi” diye pazarlanıyor. Bunlardan biri de çıplak ayakla topraÄŸa basmak. Uzmanlar, topraÄŸa çıplak ayakla temas etmenin en etkili antioksidan olduÄŸunu söylüyor. Ayağın, toprakla öpüÅŸmesini her zaman esrarlı bulmuÅŸumdur. Aborjinler, atalarının ruhlarıyla ayak vurarak konuÅŸtuklarına inanırlarmış. Bu inancın sadece Aborjinlere has olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Elbette emin deÄŸilim ama bizdeki ayak figürlerinin ön planda olduÄŸu horon, zeybek gibi oyunlarda da bu tarz bir anlayış var gibi. Mesela “horon” eskiden çıplak ayakla oynanıyormuÅŸ. Bunun o dönemlerde her yerin toprak, baÄŸ-bahçe olmasıyla veya ayakkabı sahibi olmanın zorluÄŸuyla alakası olduÄŸunu sanmıyorum. Ne zaman profesyonel gösteriden uzak bir horon izlesem, transa girmiÅŸ bir biçimde ayaklarını yere vuran insanlar görüyorum. İlla ki Aborjinler gibi atalarıyla konuÅŸmak için “bilinçli” bir eylem yapıyorlar demiyorum ama kendilerinin bile farkında olmadığı bir gizem/anlam olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Zeybek oyununda da benzer ama biraz farklı bir durum var. ZeybeÄŸin çıkışı hakkında bilgi sahibi deÄŸilim ama bildiÄŸim zeybeklerin aslında “ağıt” formunda olduÄŸunu düÅŸününce bunun da bir ritüel, zeybekte adı geçenlere ve benzer hayat yaÅŸayanları yad etmek olabileceÄŸi ihtimali ortaya çıkıyor. Çökertme, KerimoÄŸlu, Ah bir ataÅŸ ver, İzmir’in kavakları (Çakıcı Efe Türküsü) v.s Mesela Çökertme’nin sözlerini aklımıza getirelim: Halil ve Gülsüm deniz yoluyla kaçarlarken yakalanıyorlar. Halil öldürülüyor, Çerkez Kaymakam da Gülsüm’ü zorla alıkoyuyor. Åžimdi bu kadar trajik anlatının yer aldığı bir müziÄŸin neredeyse bütün düÄŸünlerde çalınıyor olması ve insanların da bu sözler eÅŸliÄŸinde figürler sergilemesi mantıklı mı? Bence deÄŸil. Ama iÅŸte bugünün anlayışıyla, kabulüyle deÄŸil. “Türkü” formunda aslolan “ses” deÄŸil, “söz”dür. Ne kadar hareketli, ağır olduÄŸuna bakmadan söze kulak kesilirsin. Anlam arayışına girersin. Aynı tutum Türk Sanat MüziÄŸi için de geçerlidir. YaÅŸadığımız dönemde ses, sözün önüne geçti gibi. HoÅŸ bir tınıya sahip sesin içine hiçbir “dert”i olmayan anlatılar koyup “eser” diye piyasaya sunuyorlar. İşte bu anlayıştan dolayı bir çiftin en mutlu günlerinden birinde, orijinal hali “ağıt” olan ama oyun havası formatında olduÄŸu için bir durup üzerine düÅŸünmeden kendini müziÄŸe kaptıran yığınlar görebiliyoruz.
Özellikle Ege Bölgesi’nin müzik anlamında amentüsü diyeceÄŸimiz Çökertme ve KerimoÄŸlu türkülerinin arka planında aslında sosyolojik bir “ortak dert” vardır. Daha evvel ÅŸu bilgiyi paylaÅŸmıştım: Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde toplamda iki defa moratoryum (dar anlamda devletin iflas ettiÄŸini söylemesi) ilan etmiÅŸtir. İlki 2. Abdülhamit, ikincisi de Adnan Menderes hükümeti döneminde. Abdülhamit moratoryum ilan edip borçlarını ödeyemeyeceÄŸini açıklayınca “alacaklarımı söke söke alırım” diyenler tarafından Düyun-u Umumiye kurduruldu. Borçlar karşılığında iÄŸneden, ipliÄŸe üretilen ne varsa el koymaya baÅŸladılar. En ağır bedeli tütün üreticileri ödeyecekti. Ülkedeki üretilen bütün tütünler Fransız ÅŸirket Regie(Reji)nin idaresine verildi.
Fransız “Tütün Reji”sinin izni olmadan ekim yapmak yasak, Reji’den habersiz kendi içeceÄŸin miktar kadarını dahi saklamak yasak, Reji ne kadar fiyat belirlerse itiraz etmeden satacaksın. Tabii Reji, tek el olduÄŸu için çok düÅŸük fiyatlardan alım yapınca “konturbazlık” denilen tütün kaçakçılığı yaygınlaÅŸmaya baÅŸlamış. (Çökertme’deki Halil ile KerimoÄŸlu’ndaki Eyüp’ün abisi de tütün kaçakçılığı yapıyorlarmış) Ege Bölgesi’ndekiler özellikle Yunanistan’a kaçak tütün götürüp satarlarmış. Kaçakçılık faaliyetleri artınca Fransız ÅŸirket Abdülhamit’e baskı yapmış ve kaçakçılığı önlemek için çoÄŸu bir suça bulaÅŸmış, tekinsiz tiplerden oluÅŸan silahlı bir kuvvet ÅŸirketin emrine verilmiÅŸ, adlarına da “kolcu” denmiÅŸ. Çökertme’deki: “kolcular gelince Halilim nerelere kaçalım” kısmındaki “kolcu” esasında “Reji kolcusu”dur. Kayıtlara göre 1897 yılında 7000’e yakın silahlı Reji kolcusu var. Haliyle Reji ile halk arasında çok ciddi çatışmalar yaÅŸanmış. İstedikleri zaman, gece gündüz demeden evlere arama bahanesiyle baskınlar yapılıyormuÅŸ. Anlatılanlara göre kolcular onbinlerce insanı öldürmüÅŸ. Zaten pek muhterem padiÅŸahımız Abdülhamit’in onay verdiÄŸi, denetimi, sorgusu yapılmayan 7000 silahlı adama yetki verirsen büyük çaplı katliamların yaÅŸanmama ihtimali yok.
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduÄŸu sene içinde yapılan İzmir İktisat Kongresi’nde ana gündem maddelerinden biri tütün Rejisidir. 1925 yılına gelindiÄŸinde belirli bir ücret karşılığında Fransız rejisi satın alınmış ve TEKEL’in temelleri atılmış. Atatürk, sonraki yıllardaki Meclis konuÅŸmasında o süreci ÅŸöyle anlatıyor:
“…Cumhuriyetin ilk yıllarında mali mesleklerde gelir saÄŸlayacak her imkanı zorlarken tütün meselesi ve dolayısıyla Reji İdaresi ele alınmıştır. Reji İdaresi’nin kaldırılmasını birinci derecede gelir olarak düÅŸündük. Reji kaldırıldığı zaman komÅŸularımızda olduÄŸu gibi, bizde de tütünün serbest bir endüstri olarak bırakılması düÅŸünülmüÅŸtür. Böyle bir fikir cereyanı o günlerde bizde de hasıl oldu. Uzun boylu tartışıldıktan sonra çekilmiÅŸ olan yabancı reji ÅŸirketi yerine, devlet elinde tütün inhisarı yapılmasına karar verilmiÅŸtir. Bu suretle ilk günden itibaren hem devlet varidatı (geliri) olarak bir saÄŸlam kaynak ele geçmiÅŸti; hem de reji tütün iÅŸletmesinin kaçakçılığa karşı himayesi için özel polis kuvvetleri kurmak gibi bir kabus vatandaşın üzerinden kalkmıştı. Yani aynı zamanda ondan da kurtuluyorduk.”
(Åžu kısacık açıklamada anlamak isteyenler için neler saklı!)
O senelerde sadece Ege deÄŸil, Karadeniz’in büyük kısmında da tütün üretimi var, hatta Fransız Rejisi önce Samsun’a konuÅŸlanıyor. Yani ilk defa 1883 yılında ülkeye gelen Reji ile baÅŸlayan sıkıntılardan etkilenen insan sayısı çok. Kırk seneden fazla bir süre bu sıkıntı yaÅŸanıyor. Sonra yeni bir ülke kuruluyor ve kurucuların önceliklerinden biri bu her manada insanların kanını emen ÅŸirketin ülkeden defolup gitmesini saÄŸlamak. Ve bunda da kısa sürede baÅŸarılı oluyorlar. Åžimdi insan düÅŸünüyor, mesela Karadeniz’de, İç Ege’de dedeleri tütünle uÄŸraÅŸmış insanlar bu yaÅŸanılanları biliyor mu? KuÅŸaktan kuÅŸaÄŸa hiç mi anlatılmış mı? Ben böyle bir aileden geliyor olsam Reji’yi ve o Reji’nin gösterdiÄŸi her türlü zorbalığa sesini çıkarmayan hatta destek veren Osmanlı yöneticileri için, Ahmed Arif’in çok uzun bir ÅŸiirinde geçen ÅŸu dizeler gibi sözler söylerdim:
“….
Bunlar engerekler ve çıyanlardır
Bunlar aşımıza, ekmeÄŸimize göz koyanlardır
Tanı bunları, tanı da büyü
…”
Daha fazla gerilmeden, o dönemi, Reji’ye baÅŸkaldırışı anlatan Balıkesir’in Gönen ilçesi orijinli türküyle yazıyı sonlandırayım.
 https://elifata.com/2023/09/24/reji-tutunu/