HALKIN PARASIYLA HALKI İDARE EDERKEN
"VERGİLER ÜZERİNE"
Bülent SOYLAN
"Vergi salma yetkisi yasamada mı olmalı, yoksa yürütmede mi?"
Bu soru, vergi konusunu derinlemesine düÅŸünmemiÅŸ ya da “benim ilgilendiÄŸim bir ÅŸey deÄŸil” diyenlere çok anlamsız gelebilir.
Üstelik konu belki de böyle bir baÅŸlıkla ortaya atılmamıştır bizde. Ama, bu iÅŸ tarih boyunca çok tartışılmış hatta üzerinde hayli çatışma yaÅŸanmış bir meseledir,
Bilmem hiç düÅŸündünüz mü?
Haydi herkes tarafından ve kolayca anlaşılsın diye biraz açalım konuyu.
Diyelim ki “memleketin ÅŸu ya da bu konuda ve ÅŸu ya da bu kadar vergi toplamaya ihtiyacı var” dendiÄŸini duydunuz.
Bunu kim der hiç düÅŸündünüz mü?
İlk akla gelen “yürütme” yani iktidar tabii. Çünkü devlet adına iÅŸ yaparken ihtiyacı olan parayı vergi yoluyla onun toplaması gerekiyor.
İkincisi?
İkincisi de parlamento, yani bizim dilimizdeki adıyla meclis. O mecliste de, ya tek başına ya da bu konuda bir araya gelen birkaç milletvekili veya bir parti ister bunu deÄŸil mi?
Åžu bilgiyi de ekleyelim; “ÅŸöyle bir vergi kanunu çıksın” ya da “ÅŸu vergi kaldırılsın” diye önerilen isteklerin adına, iktidar partisi istediÄŸinde “tasarı”, muhalefet isterse “teklif” deniyor uygulamada.
Peki bu adlandırmadaki fark neden?
Soracaksanız onu da söyleyelim: İktidar partisi istediÄŸi zaman, matematik olarak bu isteÄŸin meclisten geçme ÅŸansı daha yüksek olduÄŸu için ona tasarı diyoruz. Muhalefet istediÄŸinde genelde pek kabul görme ÅŸansı olmadığı için, de -hani teklif bizden, takdir meclisten der gibi- geldiÄŸinde buna da “teklif” deniyor.
Ama adı ister tasarı ister teklif olsun, bunların mutlaka meclisten geçip bir “kanun” halini alması gerekiyor.
Çünkü anayasalarda genellikle “Vergi kanunla alınır” deniyor.
Nitekim bizde de 1924 Anayasası dahil hep böyle yazılmış.
Peki bu “ÅŸartın” neredeyse bütün anayasalarda yer almasının nedeni ve önemi ne?
Niye ille de yazılıyor, yazınca ne oluyor, yazmazsak ne olur?
Söyleyelim: Vergiyi alan iktidar, vergiyi verecek olanlara olmadık vergiler yükleyip onları zora sokmasın, yani “Ey millet, düÅŸündüm de, ÅŸu kadar vergi vermenizi uygun gördüm, haydi ödeyin bakalım” diyemesin diye.
Büyük olay çok öncelere dayanıyor ama ilk defa 1215 yılında İngiltere’de ÅŸu ünlü “Magna Carta” ile tarihe geçiyor.
Muhtemelen herkes bir biçimde duymuÅŸtur bu iki kelimeyi.
İşte o tarihten 150 yıl kadar öncelerinde İngiltere kralları “Elime biraz daha fazla para geçsin de ÅŸu ülkeyi keyifli bir biçimde idare edeyim” diyor diye olacak ki, o zamanın güçlüleri olan feodallerden sürekli yeni vergiler istiyor, mevcut vergilerin oranlarını da ağırlaÅŸtırıyor.
“Baronlar” dediÄŸimiz o güçlü toprak sahipler de bu nedenle ayaklanıyor ve zaman zaman kral ile karşı karşıya geliyorlar.
Yıllarca çatışıyorlar, anlaşıyorlar, anlaÅŸmalara uyulmuyor falan…
Ancak 1214 yılına gelindiÄŸinde dönemin kralı John Fransızlarla yaptığı savaşı kaybedip gücü sarsılınca, masa bir kere daha kuruluyor ve nihayet 1215 yılında baronlarla kral arasında “Magna Carta Libertatum” yani “Büyük Özgürlük Fermanı” diye tarihe geçen sözleÅŸme yapılıyor ve o meyinde kralın baronlarla anlaÅŸmaksızın her istediÄŸi vergiyi salamayacağı, bunun ancak onların da kabul etmesiyle olabileceÄŸi ÅŸarta baÄŸlanıyor.
İşte bu olay, neredeyse o tarihten bu yana, ve bu gün için de hemen bütün anayasalarda yer verilen “Vergi kanunla alınır” temel kuralını doÄŸuruyor.
Neden bir “temel kural”?
Åžunun için: Çünkü her devlet için anayasalar, o ülkedeki “düzenin”, “iktidar-yurttaÅŸ iliÅŸkisinin” temel kurallarını tesbit ve ilan eder. Dolayısıyla bir ülkede anayasa ne kadar önemliyse “vergi kanunla alınır” kuralı da o kadar önem taşıyor.
Böyle olmazsa olmaz mıydı?
Olmuyor, çünkü yurttaÅŸların “gel bizi yönet” diye yetki verdiÄŸi “iktidar”ın yarın bu yetkiye dayanarak; “madem siz bana yönetim yetkisi verdiniz, o zaman ben de size ÅŸu vergiyi uygun gördüm” demesi, sonuçta yurttaÅŸların cebini, iÅŸini, refahını yani bütün yaÅŸamını ilgilendiriyor.
Dolayısıyla “vergi salma” iÅŸi, milletin bütün fertlerine tek tek sorulamasa da onların temsilcisi olan millet vekillerinin kabul etmesi ve ancak böylece uygulanabilmesi ÅŸartına baÄŸlanıyor.
Tamam, madem biz de anayasamıza böyle olacağını yazdık; o zaman tartışacak bir ÅŸey de kalmıyor diyebilir miyiz?
Hayır diyemeyiz…
Çünkü biz bunu kendi anayasamıza yazdıktan sonra 1971 yılında ve “o günün koÅŸullarında” iktidarı güçlendirici bir ekleme yapıyoruz (Madde 73/4) ve icra organına yani iktidara “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına iliÅŸkin hükümlerinde kanunun belirttiÄŸi yukarı ve aÅŸağı sınırlar içinde deÄŸiÅŸiklik yapmak yetkisi”ni veriyoruz.
Peki vergiciliğin o temel kuralını bozduk mu şimdi?
Acaba vermese miydik?
Bu konuda iki görüÅŸ ortaya çıkıyor:
Birincisi, yani ÅŸu vergi iÅŸinde iktidarın elini biraz güçlü kılalım diye düÅŸünenler “Evet verelim, çünkü anayasalara fazla detay yazılmaz, vergi teknik bir iÅŸitir ve zaman içerisinde ekonominin ve yaÅŸamın koÅŸulları deÄŸiÅŸeceÄŸine göre bu iÅŸ her seferinde kanun çıkarmakla yürütülemez. Üstelik meclisten kanun çıkarmak her zaman kolay iÅŸ deÄŸildir, bu iÅŸi biraz kolaylaÅŸtırmakta yarar vardır” diyor.
İkinci görüÅŸtekiler ise “Vergi kanunla alınacaksa bunun anlamı sadece verginin adını ve bir baÅŸlangıç oranını koyup sonra da bunu ÅŸu ölçüde indirmeye, ÅŸu kadar arttırmaya, istisnasını muafiyetini düzenlemeye yetki verince vergide kanunilik sadece ÅŸekilde kalır, üstelik bu iletiÅŸim çağında kanun çıkarmak ve halkın temsilcilerinin görüÅŸünü almak sorun deÄŸil, bugün olmazsa yarın yapılabilir”. Biz öyle konuÅŸmadan, tartışmadan sürpriz vergilere razı olamayız diyor.
İşte bu iki farklı görüÅŸ ortada ve her ikisinin de haklı tarafları varken sonuçta o temel kuralın amacına da ters düÅŸmeden bir orta yol bulmak, sadece birine “sonuna kadar haklıdır” dememek gerekiyor.
Çünkü kanunlar kolay deÄŸiÅŸmediÄŸine göre bu yetkinin bir kere yanlış ya da abartılı kullanılması sonuçta vergiyi alan ile veren arasında bir çeliÅŸkiye, ekonomide bazı istenmeyen geliÅŸmelere yol açma olasılığını taşıyor.
ÖrneÄŸin bizim KDV yasamızın 28. maddesine göre kanunda öngörülen genel oran yüzde 10 iken bu ÅŸimdi 18 olarak uygulanıyor. Ama yine aynı kanunla verilmiÅŸ yetkiye göre bu oran iktidar tarafından dört katına kadar arttırılıp % 1 'e kadar indirilebiliyor. Hatta, bu oranlar dahilinde, muhtelif mal ve hizmetler ile bazı malların perakende safhası ve inÅŸaatın yapıldığı arsanın ve konutun vergi deÄŸeri ve bulunduÄŸu yeri esas alınarak konut teslimleri için farklı vergi oranları tespit edilebiliyor.
İşte bu durumda örneÄŸin %18 olan oranı %40’a çıkarmak, herhangi bir maldaki istisnayı kaldırmak, daraltmak vb. mümkün oluyor.
İşin bir baÅŸka sıkıntısı da, 1984 yılında konan bu hüküm yıllar içinde vergi ya da ekonomi konusundaki deÄŸerlendirmeleri birbirinden farklı olan ve ileride de farklı olabilecek olan çeÅŸitli iktidarlarca, üstelik her dönem meclisteki çoÄŸunluÄŸunun yapısı deÄŸiÅŸmekte olduÄŸu halde aynen devam ediyor olması.
Hadi bunu da örneklendirelim:
Diyelim ki yarın A iktidarı gelip “nasıl olsa yetkim var deyip” vergiyi katlıyor, ertesi gün B iktidarı gelip “bu vergiler fazla” diye hiç öyle meclise falan sormadan bir gecede deÄŸiÅŸtirebiliyor.
Var mı bir engel?
Yok tabii. Dileyenler her zaman o sözünü ettiÄŸimiz maddeye ve bu tür yetkiler veren diÄŸer maddelere bakabilirler.
Peki, ne yapmalı o zaman? denecektir…
Ekonominin bu kadar kırılgan, piyasadaki rekabetin bu kadar keskin ve vergi ihtiyacının zaman zaman yüksek olduÄŸu ekonomilerde ÅŸüphesiz ilk söylenecek, daha doÄŸrusu umulacak olan; bu yetkinin ekonominin gerçek ihtiyaçlarına ve halkın, iÅŸletmelerin ekonomisine fazla baskı yapmayacak biçimde kullanılması, siyasi tercihlerle bir kısım sektörde ya da ürünlerde vergi üzerinden kimseye “jest” yapılmaması falan.
Ama bu sadece iyi niyetli bir dilek olabilir.
Bunu Anayasa ya da kanunlarla “düzen”lerken;
-Yetkinin ancak “gecikmesinde ekonomiye zarar verebilecek” ya da eski deyimle “tehirinde mazarrat olacak” durumlarda kullanılacak ÅŸekilde verilmesi.
-Diğer durumlarda yine mecliste tartışılması.
-Bir idari iÅŸlem olarak yargının süzgecinden geçirilmesi,
-Hatta belki de, bu konuda kullanılan her yetkinin, örneÄŸin 30 gün falan gibi belirli bir süre içerisinde meclisin “icazetine” yani “yapılanı biz de onaylıyoruz” demesine, denmediÄŸinde iptal edilmesine baÄŸlamakta yarar var.
Aksi halde, fiyat yoluyla ekonominin bütün dengelerini; üretimi, tüketimi, kazançları oldukça etkileyebilecek bu uygulama her zaman için bir sıkıntıya neden olabilecektir.
Sadece biz sade yurttaÅŸlar için mi?
DeÄŸil tabii…
İçerideki yatırımcılar kadar dışarıdan gelmesini beklediÄŸimiz yatırımcılar için de.
Daha doÄŸrusu ve özet olarak: “istikrarlı” bir vergi düzeni için.