YENİ YIL; KÜRESEL YAÅžANANLAR ve BEKLENTİLER 

             Ersin DEDEKOCA  

2023’ün dünya için bir çatışmalar ve ÅŸiddet yılı olduÄŸunu rahatlıkla söylenebilir. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ve bir kısım topraklarını iÅŸgal etmesiyle baÅŸlayan ve halen süren savaÅŸ, Gazze’de baÅŸlayan soykırım, ABD ile Çin arasında Güney Çin Denizi’nde, özellikle Tayvan üzerinde yoÄŸunlaÅŸan gerginlik yıla damgasını vurdu. Yeni bir soÄŸuk savaÅŸ tehlikesi telaffuz edilmeye baÅŸlandı.

GeçtiÄŸimiz yıla ekonomi penceresinden baktığımızda da, “düÅŸük bir küresel büyüme” performansını; son on yılda, özellikle Çin’deki doludizgin büyüme kaynaklı olarak “gelir dağılımında yaÅŸanan düzeliÅŸin” durmasını; 2022’den kalan “didiÅŸken” enflâsyonun kontrol altına alınmasını; özellikle ABD’nin resesyona girmemesini, “düÅŸen iÅŸsizlik” oranını ve ikinci yarıda “yükselen büyümesini” baÅŸat geliÅŸmeler olarak görmekteyiz.

Bu kısa giriÅŸten sonra aÅŸağıdaki çalışmada, 2023 yılının küresel ekonomi politik gerçekleÅŸmelerini irdeleme ve 2024 için beklentileri bir araya getirme amaçlanmaktadır.

2023’ÜN HAFIZALARDA UZUN SÜRE KALACAK ÇOK GENEL ALGILARI

2023 yılını özetleyecek olan belki de, demokrasinin artık tedavülden kaldırılmakta olmasıdır. Bu baÄŸlamda “demokratik hakların varlığı” bile, bugünkü dünyada zorlaÅŸmaya baÅŸlamış durumdadır. Aslında demokrasi baÅŸlığının anlamı, “otoriter popülizm” ile eÅŸdeÄŸerlik kazanmıştır. İktidardaki popülist liderler, iktidarlarını sınırlandıran/dengeleyen kurumları da kendileri için tehdit olarak görmektedirler. Sonuçta tüm bu kurumlar, tekrar büyük bir ülke olmanın, güçlenmenin vb. önündeki engeller olarak kitlelere sunulmaya baÅŸlanmış olup, bu yolla hukuk devleti ve demokrasi, kitlelerin de desteÄŸiyle iyiden iyiye iÅŸlevsizleÅŸtirilme yolundadır.

DoÄŸa ve insan arasındaki antlaÅŸmanın bozulduÄŸu bir çaÄŸda, küresel ısınma, suların azalmasıyla at başı giden ÅŸehirleri sellerin basması ve de kuraklık; hepsinin yan yana birlikte var olması yaÅŸanmaktadır.

Bir diÄŸer konu, bu yılın da, önceki yıllar gibi dünya nüfusunun güneyden kuzeye akan mülteci akımının; AB Komisyonu'nun, Avrupa Parlamentosu'nun üye ülkelerle birlikte aldığı kararlarla sığınma ve göçe kısıtlamasıyla birlikte, özellikle göç alan ülkelerde oluÅŸan sıkışma. Bunun yanında ortaya çıkan bir diÄŸer geliÅŸme de, sığınmacı akımının bu sefer güneyden güneye doÄŸru giden bir insan kütlesine dönüÅŸmesi olmuÅŸtur. Myanmar'dan Arkanlı Müslümanlar’ın Endonezya'ya, BangladeÅŸ'e, Tayland'a; bilhassa Afgan, İranlı, Ukraynalı, Rus ve Suriyelilerin Türkiye'ye göçü ve nüfusun bu topraklarda kalmak üzere yerleÅŸmeye baÅŸlaması yaÅŸandı ve sürmektedir.

YaÅŸananların belki de en fenası, geçtiÄŸimiz yıllardaki savaÅŸların yeniden görülmeye baÅŸlamasıdır. SavaÅŸların geri geldiÄŸini gördüÄŸümüz zaman, Carl von Clausewitz’in "siyasetin, savaşın baÅŸka koÅŸullardaki sürekliliÄŸi" sözünü hatırlamadan geçemiyoruz.[i] Bu baÄŸlamda, yeni bir soÄŸuk savaÅŸ tehlikesinin telaffuz edilmeye baÅŸlandığını da yeri gelmiÅŸken belirtmek gerekiyor.

Dost ve düÅŸman ikiliÄŸi, hem sporda hem de siyasi ve toplumsal alanda taraftarları, fanatikleri ortaya koymakta ve “holigan yaÅŸama” doÄŸru gidilmektedir. Kısaca 21. Yüzyılın ilk çeyreÄŸindeki yıllar için, modernliÄŸin sekteye uÄŸradığı, insan hakları çok konuÅŸulsa da aslında iÅŸlemediÄŸi bir dünya içinde olduÄŸumuzu gösteren zaman dilimi olduÄŸunu söyleyebiliriz.

KÜRESEL EKONOMİ 2023, 2024

Çalışmamızın bu bölümünün hazırlanmasında, BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) yayımladığı İstatistikler El Kitabı,[ii] Dünya Ekonomik Forumu (WEF)’nun Ocak ayındaki son toplantısında açıklanan Küresel Risk,[iii] Eurasia Grup’un 2024 Yılı Tepe Riskleri,[iv] Dünya Bankası’nın Ocak Ayında yayımladığı Küresel Ekonomik Görünüm,[v] IMF’in 2 Åžubat’ta yayımladığı Dünya Ekonomik Görünüm[vi] ve The Economist (EIU) tarafından Eylül 2023’te açıklanan Global Ekonomik Görünüm[vii] Raporlarından yararlanılmıştır.  

2023 yılı küresel finansal piyasalar açısından riskin, bunun sonucu olarak da kazanç ve zararın birlikte yüksek olduÄŸu bir sene oldu. Reel ekonomide ise, küresel ticaret ve ekonomik aktivitenin zayıf gerçekleÅŸtiÄŸi bir yıldı.

BilindiÄŸi gibi, 2008 Finansal Krizi ve sonrasındaki Covid-19 salgınının yol açtığı “durgunluÄŸun” önünü alabilmek adına uygulanan, “gevÅŸek para politikası” gereÄŸi küresel çapta “düÅŸürülen faiz oranları” sonucu, 2022 yılından itibaren dünyada enflâsyon oranları tarihi yüksek oranlara çıkmıştı. Rekorlar kıran enflâsyonun önünü alabilmek kapsamında 2023 yılında küresel boyutta uygulamaya sokulan “sıkı para politikalarının” neticesi olarak senkronize “artırılan faiz oranları”, birçok ülkede tarihi zirvelerini gördü.

Gerek sıkılaÅŸan finansal koÅŸullar gerekse artan jeopolitik gerilimler nedeniyle kur ve emtia fiyatlarında yüksek zıplamalar ve sert geri çekilmeler görüldü. Birçok geliÅŸmiÅŸ ülkedeki finansal piyasa getirileri, geliÅŸmekte olan ülkelerde rastladığımız oranlarla benzeÅŸti. Aynı zamanda bu fiyatlarda sert dibe çakılmalar da gözlendi. Yukarıda da bahsettiÄŸimiz gibi, yaÅŸanan bu koÅŸullar, küresel ölçekte ticaret ve ekonomik aktivitenin düÅŸmesine yol açtı.

2022’de dünyadaki yüzde 3,1 olan ekonomik büyüme oranın 2023’te yüzde 2,7 ile 3 arasında gerçekleÅŸeceÄŸi anlaşılmaktadır. Nüfus artış oranını dikkate aldığımızda bu oran yüzde 2,1’de kalmaktadır. Bu öngörüdeki baÅŸat etkenler, sıkı para politikasının belirginleÅŸen etkilerinin yanı sıra, Çin’de beklentilerin altında kalan toparlanmanın küresel büyüme üzerinde yarattığı baskıdır.

Dünya nüfusunun sadece yüzde 17’sini oluÅŸturan zengin ekonomiler dünya ekonomik pastasının yüzde 63’ünü aldıkları da ayrı bir gözlem olarak durmaktadır.

Son 10 yılda küresel gelir dağılımı, özellikle Çin’deki doludizgin büyüme kaynaklı  “iyileÅŸme” göstermiÅŸti. ÖrneÄŸin 2012’de dünyanın en yoksul yüzde 85’i küresel GSYH’nin yüzde 37’sini alırken, bu oran 2022’de %40’a yükseldi. Ancak son 5 yılda eÅŸitsizliklerin azaltılması yolunda ek bir ilerleme kaydedilemedi.

2022’de dünya ölçeÄŸinde kiÅŸi başına gelir 12.564 Amerikan Doları ($). Bu rakam geliÅŸmiÅŸ ülkelerde 44.445 $’a kadar çıkarken, geliÅŸmekte olan ülkelerde (GOÜ) 6.105 $, yoksul ülkelerde ise sadece 1.176 $’da kaldı.

Cari denge istatistiklerine baktığımızda, GOÜ’lerin 675 milyar $ “cari fazlalarına” karşın, geliÅŸmiÅŸ ülkelerin 336 milyar $ açık vermeleri dikkat çekmektedir. Bazı istatistiki aksaklıklar nedeniyle, net bakiye bekleneceÄŸi gibi sıfır deÄŸil, artı 339 milyar $’dır.

Cari dengeyi GSYH’ye oranlayınca, petrol zengini Norveç, Kuveyt, Azerbaycan’ın yüzde 30’un üzerinde fazla saÄŸladığını görmekteyiz. Dolar bazında ABD 944 milyar, BirleÅŸik Krallık 121 milyar, Hindistan 80 milyar ile “en yüksek cari açık veren”; Çin 402 milyar, Rusya 233 milyar, Norveç 175 milyar $’la en “büyük cari fazla” elde eden ülkelerdir.

2022’de DYS yatırımları, dünya çapında yüzde 12,4 gerileme sergileyerek, 1.295 milyar $’a düÅŸmüÅŸtür. Bu geliÅŸmede, geliÅŸmiÅŸ ülkelere giriÅŸin yüzde 36,7’lik, bu ülkelerden çıkışın yüzde 17,1 oranındaki “keskin azalması” etkili olmuÅŸtur. Jeopolitik gerginliklerin ÅŸu ana kadar dış ticarete yansımasının sınırlı kaldığını, uzun vadeli bir ufka sahip olması beklenen DYS yatırımlarına etkisinin ise belirgin biçimde ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Dolar bazında en fazla yatırım çeken üç ülke, 285 milyar ile ABD, 189 milyarla Çin ve 141 milyar ile Singapur’dur. Stok anlamında da, özel statülü Singapur ve Hong Kong’u bir yana bırakırsak, GSYH’nin oranı olarak yüzde 85,1 ile Åžili ve yüzde 67,7 ile Kanada “en fazla yatırım çeken” ülkeler olmuÅŸlardır.

2022’de ABD 373 milyar, Japonya 161 milyar ve Çin 147 milyar $’la “en fazla yurtdışı doÄŸrudan yatırım yapan” ülkelerdir. GSYH’ya oranı ile bakınca da, yüzde 116,3 ile Belçika, yüzde 95.6 ile Kanada, yüzde 71,8 ile BirleÅŸik Krallık “en yüksek yabancı sermaye yatırımı stokuna” sahip ülkeler olarak durmaktadır.

Yüzde 9,3 oranıyla 2022’de, küresel anlamda “21’inci yüzyılın en yüksek enflasyonu” yaÅŸanmıştı. Venezuela, Zimbabwe, Lübnan ve Sudan’da enflasyon %100’ü aÅŸmıştı. Türkiye’nin yüzde 72,3 tüketici enflasyonu ile üst sıralarda yer aldığı 44 ülkede de enflasyon yüzde 12’yi geçmiÅŸti.

2023 yılında yaÅŸanan küresel enflâsyon ise yüzde 8,5 olmuÅŸtur. Dünyanın en yüksek enflasyonunu deneyimleyen ilk 5 ülke: yüzde 283, 212, 161 79,1 ve 64,77 oranlarıyla sırasıyla Venezuella, Lübnan,Arjantin,Suriye veTürkiye ülkelerinin olduÄŸunu görmekteyiz.

Dünya Bankası, “Emtia Piyasaları Görünümü – Ekim 2023” Raporu’nu yayımladı. Rapor, Orta DoÄŸu’da devam eden çatışmaların ortasında yayımlanırken, emtia fiyatları açısından jeopolitik belirsizliklerin etkisine dikkat çekmektedir.[viii]

Hatırlanacağı gibi, Jeopolitik risklerin emtia piyasalarında ne denli negatif etkileri olduÄŸu en son Rusya-Ukrayna örneÄŸinde görülürken, 2022 yılı başında baÅŸlayan bu süreç, emtia ve de özellikle enerji fiyatlarında sert yükseliÅŸlere yol açmıştı. Emtia fiyatlarındaki bu artışlar, dünyanın son yıllarda karşı karşıya olduÄŸu “küresel enflasyonist baskının” temel nedenlerinden biri olmuÅŸtu.

Raporda, son haftalarda yaÅŸanan jeopolitik gerilimlerin emtia piyasaları üzerindeki sınırlı etkisinden de yola çıkarak hazırlanan baz senaryoda, ortalama emtia fiyatlarında 2023 yılında bir önceki yıla göre hızlı düÅŸüÅŸler görülürken, bu gerileme eÄŸiliminin 2024 yılında yavaÅŸlayarak da olsa sürmesi beklenmektedir. Raporda, aÅŸağıdaki grafikte (2001=100) de görüleceÄŸi gibi, “ortalama emtia fiyatlarında” 2023 için tahmin edilen yüzde 24 lük gerilemenin ardından, 2024 ve 2025 yıllarında sırasıyla yüzde 4 ve 0,5 düÅŸüÅŸ gerçekleÅŸeceÄŸi öngörülmektedir.

   


Kaynak: Dünya Bankası, Commodity Markets Outlook, Ekim 2023

Bir kısmını yazımızın önceki bölümlerinde bahsettiÄŸimiz beklentilerimizi tekrarlamadan, 2024 yılı için öngörülerimizi aÅŸağıda özetlemeye çalışacağız.

Hepimizin bildiÄŸi gibi, Batı öncülüÄŸündeki küresel ekonomik düzen için 2023 yılı iyi geçmedi. Ancak bunun temel nedeni, bazılarının beklediÄŸi gibi Çin liderliÄŸinde alternatif bir düzenin doÄŸuÅŸu olmadı. Nedenini daha çok,  dünyada mevcut “düzenin verimliliÄŸine ve meÅŸruiyetine” dair ÅŸüphelerde aramak daha doÄŸru olacaktır.

Elbette mevcut ve sıkıntılar yaÅŸayan ekonomik düzene dair ÅŸüpheler 2023’ten çok önce baÅŸladı. Düzenin inandırıcılığı ve sorunsuz olmasa da iÅŸleyiÅŸi, son 15 yılın politikalardaki yanlış adımlarla sekteye uÄŸradı ve bir dizi aksaklığa yol açtı. Etkenleri, 2008 küresel mali krizi, ticaret ve yatırım yaptırımlarının silah olarak kullanılması, Covid-19 aşılarının eÅŸit dağıtılmaması, merkez bankalarının enflâsyonu “geçici” diye niteleyip yanılması ve bankaların “iddialı faiz artırımlarının” sonuçları diyerek daha da somutlaÅŸtırabiliriz.[ix]

Keza, iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi ve Küresel Güneyin borç yükü gibi acil küresel sorunlarla baÅŸa çıkma konusunda sergilenen beceriksizlik de, mevcut “çok taraflı sistemin” altını oydu. Artan baskıya karşın Batı güdümündeki kurumların giderek etkisiz ve yeterli kapsayıcılıktan yoksun durumları daha çok göze batmaktadır.

Daha öce de belirttiÄŸimiz gibi merkez bankalarının 2010’larda uyguladıkları “aşırı ılımlı politikalar”, dünya ekonomisini ayakta tutmaya yardımcı oldu. Fakat küresel büyüme hayal kırıklığı yaratacak derecede düÅŸük, dengesiz ve iklim gerçeklerinden kopuk kaldı. 2022’de sıkı politikalarına dönüÅŸle, iÅŸsizliÄŸin artıp büyümenin yavaÅŸlaması bekleniyordu. Aksine ABD’de iÅŸsizlik 2023’ü yüzde 3,7 gibi düÅŸük seviyede tamamladı ve 3. çeyrekteki yıllık büyüme de yıllık yüzde 4,9’a ulaÅŸtı.

Bu geliÅŸmelere bakınca, küresel ekonominin mevcut sert rüzgârlara dayanması için gereken büyüme momentumunu yaratma anlamında, merkez bankalarının yeterli olmayabilecekleri düÅŸünülmektedir.  Åžimdilerde yatırımcıların FED’den beklediÄŸi 1,5 puanlık faiz indirimi de bunu deÄŸiÅŸtirmeyecek gibi durmaktadır.

Aslında 2024’te “büyümede atılım” getirecek bir ekonomik manzaradan bahsetmek zor. Çin’in “düÅŸük getirili ekonomi” modelini sürdürmesi nedeniyle büyüme oranının, yurtiçi yetersizlikler, aşırı borç ve Batı’nın ticaret ve yatırım konularını “savaÅŸ unsuru” haline getirmesi sebebiyle belli sınırları aÅŸamayacağı düÅŸünülmektedir. Keza küresel üretimdeki duraklama ve Alman ekonomisindeki durgunluk düÅŸünüldüÄŸünde, Avrupa’nın da geçen yılki performansını yinelemesi olası durmamaktadır.

Uzmanlar bir kez daha ABD’nin “ekonomik benzersizliÄŸine!” bel baÄŸlamış görünüyor ama, son bir yılda çok ÅŸey deÄŸiÅŸti. Salgın döneminde tasarrufların azalması ve borcun artması ABD’nin çevik ve dayanıklı ekonomisine zorluk çıkarmaktadır. Dahası, son faiz artırımları yüzünden yeni konut kredilerinin, 2025’te vadesi dolması beklenen borç dağıyla baÅŸa çıkmaya çalışan ÅŸirketlerin ve zararlarla boÄŸuÅŸan banka dışı kaldıraçlı kurumların manevra kabiliyetinin kısıtlanması muhtemel durmaktadır.[x]

Yeni yıla girerken açıklanan hem ekonomik veriler hem de jeopolitik geliÅŸmeler, beklentileri ve risk iÅŸtahını kırdı. Söz konusu geliÅŸmeleri aÅŸağıdaki baÅŸlıklarda toplayabiliriz:

- GeliÅŸmelerin başında Kızıldeniz’de yaÅŸananlar gelmektedir. Dünya ticaretinin yaklaşık beÅŸte birinin geçtiÄŸi Kızıldeniz’deki deniz ticareti, Yemen’de Husilerin gemilere saldırıları ile aksadı. Sonunda geçen hafta ABD öncülüÄŸünde Husilere uluslararası askeri operasyon yapıldı. İran destekli Husilere karşı yapılan son operasyon, OrtadoÄŸu’daki çatışmaların yayılabileceÄŸi olasılığını artırdı.

- Bu olaylar karşısında küresel sermayenin sığınağı bir kez daha altından yana oldu. ABD’de faizler yükseldiÄŸi, 2024 için beklenen faiz indirim sayısının düÅŸtüÄŸü bir haftada, altının onsu yüzde 2 yükselerek, 2.013 +2a kadar inmiÅŸ olan altın fiyatı yeniden 2.056 $’a çıkması oldukça dikkat çekiciydi.

- Kızıldeniz’de yükselen tansiyonun, deniz ticaretinde navlun fiyatlarını artırdı. Yaklaşık 1.000 $’a kadar inen ana hat konteyner navlunları 3 bin $’a kadar çıktı. SüveyÅŸ Kanalı yerine deniz taşıması yeniden Afrika Burnuna yöneldi. Bu geliÅŸmeye, Panama Kanalı’nın küresel ısınma nedeniyle yüzde 40 kapasiteyle çalışması da eklenince, tedarik zincirlerinde 3-4 haftalık gecikmelere ve maliyet artışlarına yol açtı. Avrupa’da otomobilden baÅŸlayarak sanayide bazı üretimler aksamaya baÅŸladı.

- Bir diÄŸer jeopolitik risk de, ikinci bir Ukrayna olup olmayacağı gözüyle bakılan Tayvan’da, 13 Ocak’ta yapılan baÅŸkanlık seçimini Çin ile iyi iliÅŸkilerden yana olanlar deÄŸil, ABD yanlısı ve Çin karşıtı adayın kazanmasından geldi.[xi] Bu kazanım ABD’ye, Çin’i Rusya’nın durumuna düÅŸürmek için, Tayvan sorununu kaşımaya devam etme ve büyütme olanağı verdiÄŸi çok açıktır.

Tüm bu yeni yılbaşı geliÅŸmeleri piyasanın, FED’in sanıldığı gibi faiz indirimlerini öyle Mart gibi çok erken bir tarihte baÅŸlayamayacağı ve 2024 yılına öyle 5-6 kez faiz indirimi sığdıramayacağı gerçeÄŸini kabullenmesine yol açtı. Keza bu arada açıklanan ekonomik veriler, öyle resesyon iÅŸareti vermediÄŸi gibi, istihdam ve kazanç verileri de olumlu gelmiÅŸtir. 2024’te üç kez faiz indirimi Fed tutanaklarına da girdi ve bu konudaki beklentileri kırdı.

Bu arada oldukça ÅŸahin gelen FED tutanaklarındaki “Finansal koÅŸullar enflasyonun iniÅŸini güçleÅŸtiriyor” ifadesi de çok dikkat çekici ve piyasayı uyarıcı oldu.

Tüm bu geliÅŸmelerin sonunda piyasalar ve yatırımcılar da aşırı iyimser gidiÅŸlerini anlamaya ve fiyatlamaya baÅŸladılar. Böylece, piyasalar “çok fazla iyimserliÄŸin bedelini” ödemeye baÅŸladığından, 2024’e iyi girilmedi. Riskleri, özellikle seçimleri bol; oynaklığı yüksek ve asla sıkıcı geçmeyecek! yeni bir yıla girilmiÅŸ oldu.

KÜRESEL SİYASET ve JEOPOLİTİK 2023, 2024

SoÄŸuk SavaÅŸ’tan galip çıkan Batı’nın dünya için iki baÅŸat hedefi vardı: Kapitalizmin gerçekten küreselleÅŸmesi ve Çin’in de bu kervana katılması. Bu hedeflerin gerisinde, dünyada ekonomik kalkınmanın yaygınlaÅŸması ve yaÅŸam kalitesinin yükselmesini saÄŸlamak bulunmaktaydı. Bu dönüÅŸümün de, “liberal demokrasinin küreselleÅŸmesini” getireceÄŸi umuluyordu.

Ama ÅŸimdilerde dünyada egemen sisteme baktığımızda, nihai gerçekleÅŸmenin umulduÄŸu gibi olmadığını görmekteyiz. Kapitalizmin küreselleÅŸmesi gerçekten de dünya ekonomisinin yapısını deÄŸiÅŸtirdi; Çin, ABD ile boy ölçüÅŸebilecek bir ekonomik güç haline geldi. Ancak ekonomisi küreselleÅŸen söz konusu ülkelerde “liberal demokrasinin” yaygınlaÅŸması saÄŸlanamadı ve/veya bu baÄŸlamda çok az yol alındı. Pek çok ülkede seçimli sisteme geçildi ama, seçimler birçok ülkede çoÄŸulcu demokrasinin geliÅŸmesini deÄŸil, totaliter “tek adam” rejimlerinin kökleÅŸmesini saÄŸlayan bir araç haline geldi.

2024'te baÅŸta ABD'de olmak üzere birçok ülkede gündemi seçimler belirleyecek. Toplam 70’de fazla ülkede genel seçimler, baÅŸkanlık seçimleri ve yerel seçimler olacak. Tarihte ilk kez 4.2 milyar insanın, dünya nüfusunun yarısından fazlasının yaÅŸadığı ülkelerde seçim var. BaÅŸta ABD ve Rusya olmak üzere Hindistan, Endonezya, Meksika, Güney Afrika’da ve 27 Avrupa BirliÄŸi ülkesinde (AB Parlamentosu için) sandığa gidilecek. Bu ülkelerden Nüfusu en fazla olan 8 ülke Hindistan, ABD, Endonezya, Pakistan, Brezilya, BangladeÅŸ, Rusya, Meksika’nın toplam nüfusu 3.6 milyardır.

Rusya’daki seçimin Putin’ın bir gövde gösterisi olmanın ötesine geçmeyeceÄŸi belli ama, ABD dâhil diÄŸer ülkelerde de seçimlerin demokrasinin geleceÄŸini nasıl etkileyeceÄŸi tartışılmaktadır. Rusya, BirleÅŸik Krallık ve ABD'ndekiler gibi bazıları tümüyle küresel ilgi odağı olacaktır. DiÄŸerleri ise kendi vatandaÅŸları ve komÅŸuları için büyük önem taşımalarına karşın, nispeten daha az uluslararası ilgi çekecektir.[xii]

70 ülkeden biri olan BangladeÅŸ'te 13 Ocak’ta yapılan ve ana muhalefetin boykot ettiÄŸi genel seçimi, iktidardaki Åžeyh Hasina liderliÄŸindeki Avami BirliÄŸinin öncülüÄŸündeki Büyük İttifak, dördüncü kez ezici bir çoÄŸunlukla kazandı.Halkın yoÄŸun ÅŸekilde protesto ettiÄŸi seçim sonuçları ülkede yine bir ÅŸey deÄŸiÅŸtirmedi.

Hindistan’da faÅŸist Modi rejimi yönetimde olup, seçimlerde bir sürpriz olmaz ise Narendra Modi’nin Hindistan Halk Partisi’nin kazanması beklenmektedir. Yine de Kongre Partisi’nin Modi’nin Müslüman azınlığa (170 milyonu aÅŸkın bir nüfusu kapsamaktadır) karşı giriÅŸilen kutuplaÅŸtırıcı ve dışlayıcı siyasete karşı nasıl bir pozisyon oluÅŸturacağına baÄŸlı durmaktadır. “Kongre Partisi İslam partisi mi oluyor” tartışmaları arasında bu seçim, sadece Modi’nin popülist milliyetçi rejiminin iyice oturması açısından deÄŸil, Hindistan Müslümanlarının kaderi açısından da çok hayati durmaktadır. Modi’nin sandıkları silip süpürmesi Hindistan’da yeni bir Hindu-Müslüman çatışmasını tetikleyebilir.

Pakistan’da rejim, iki büyük feodal aile ve ordu arasında debelenmektedir. Åžubat seçimlerinin olası sonuçlarının bu durumu iyileÅŸtirmesi beklenmemektedir. Muhalefet tarafından boykot edilen BangladeÅŸ seçimlerinin etkileri ne olacak?  Pakistan’da hapishaneden seçime katılacak olan İmran Khan seçimi kazanırsa, Pakistan ordusu ve yargısı bu baÅŸkaldırıya nasıl cevap vereceÄŸi merak konusu olmaktadır.

Rusya’nın ise zaten liberal demokrasiyle bir ilgisi yok. Rusya seçimleri her ne kadar formalite ise de, süregiden savaşın ve derinleÅŸen ekonomik sıkıntıların seçim sonuçlarına rakamsal olarak yansımasa bile, seçim sürecinin Rusya toplumunda bir dip hareketlenme yaratacağı söylenmektedir. DiÄŸer yandan Ukrayna’da ise seçimlerin iptal edilme ihtimali vardır. BilindiÄŸi gibi Zelensky’nin Batı’daki sempatik algısı, İsrail-Hamas savaşının dramatikliÄŸi arasında buharlaÅŸtı. EÄŸer Zelensky seçimin ertelenmesi için uÄŸraşırsa bunun, Rusya-Ukrayna savaşının gidiÅŸatını da Rusya lehine deÄŸiÅŸtirmesi beklenmelidir.

Endonezya’da yönetimde hâlâ, Suharto’nun otoriter yönetimindeki 32 yılı boyunca servetlerini inÅŸa eden bir avuç “asker sivil seçkin” egemen durumdadır. Son yapılan ankete göre, halen iktidardaki devlet baÅŸkanın bir yakını ve otoriter eÄŸilimli bir kiÅŸinin seçilmesi beklenmektedir.[xiii]

Nüfusun yüzde 10’u toplam servetin yüzde 80’ini elinde tutan, en alttaki yüzde 50’lik kısmın payı ise yüzde (-0.2) ile negatif (varlıklardan daha fazla borcu var) olan Meksika için Chatham House’un yayımladığı bir araÅŸtırmada ülkenin, “otokrasi ile demokrasi arasında” seçim yapacağı belirtilmesine karşın, seçmenin yüzde 61’inin demokrasiyle ilgilenmediÄŸini!, yüzde 33’ü otoriter bir lideri tercih ettiÄŸi, yüzde 28’nin de “kim olursa olsun fark etmez” dediÄŸini aktarması, 14 Åžubat’ta yapılacak seçimden önemli bir deÄŸiÅŸim beklenmemesi gerektiÄŸini göstermektedir.[xiv]

ABD’de ise, belli ki 2020’deki Biden-Trump mücadelesinin rövanşı izlenecektir. Gerçi Cumhuriyetçi Parti’nin adayı resmen belli deÄŸil. Nikki Haley hala direniyor ama çok büyük bir sürpriz olmaz ise Trump’ın adaylığı garanti gibi. Demokrat Parti’nin adayı ise, yaşına ve son yıllardaki fiziksel düÅŸüÅŸüne raÄŸmen Joe Biden olacak. BaÅŸkan yardımcılarında sürprizler olabilir. Elbette Amerika'nın gücü ve nüfuzu göz önüne alındığında ABD seçimleri her zaman sonuç niteliÄŸindedir. Ancak bu seçimi temelde farklı kılan ÅŸey, büyük parti adayları arasındaki farklılıkların benzerliklerden çok daha fazla olduÄŸu bir seçim olma ihtimalidir.[xv]

 Trump’ın artık Hitler ve Mussolini’nin konuÅŸmalarından alınmış “HaÅŸerat” (vermin), “Ulusun kanını kirletiyorlar” gibi rakiplerini insan kategorisinin dışına itmeyi amaçlayan propaganda kalıplarını kullanmaya baÅŸladığını, hiç çekinmeden “evet diktatör olmak istiyorum” dediÄŸini, rakiplerini ezmekten, basını susturmaktan söz ettiÄŸini, devleti ele geçirmek için daha ÅŸimdiden kadrolaÅŸmaya baÅŸladığını görmekteyiz. Geçen sürede Trump Cumhuriyetçi Parti’de bir tür devrim gerçekleÅŸtirdi. Cumhuriyetçi Parti radikalleÅŸti. Parti dindar muhafazakâr Amerikalıların yanı sıra memnuniyetsiz orta ve alt-orta sınıfların hareketine dönüÅŸtü. Demokrat Parti ise ÅŸehirli üst gelir gruplarının, üniversite mezunlarının, siyahların, diÄŸer azınlıkların, göçmenlerin ve örgütlü iÅŸçi sınıfının bir kısmının koalisyonu olarak durmaktadır.[xvi]

Bu yazının hazırlandığı zaman itibarıyla Trump’ın kazanma ihtimali daha ilerde görülmektedir.[xvii] Onun siyaseti ve kiÅŸiliÄŸi bu popülist çaÄŸa daha uygun durmaktadır. Tabii ki böylesine bir sonuç, saÄŸ popülizmin güç kazanması ve mevcut dünya dengelerinin bozulması anlamında önemli bir risktir.

Haziran’da yapıla AB Parlamentosu seçimlerinde, faÅŸist özellikler sergileyen partilerin etkilerinin daha da artması konusundaki yaygın beklenti de, Trump faktörü etkisinin ağırlaÅŸması ÅŸimdilerde süren savaÅŸların derinleÅŸmesi ve yayılması anlamında önemli bir risk olarak durmaktadır.

Gerek lider kadrolarının kalitesindeki düÅŸüÅŸ, gerekse demokrasilerde, 2 binli yıllarda giderek hız kazanan (özellikle saÄŸ) polülizmin “demokrasi kültüründe” yol açtığı yozlaÅŸmalar yoluyla, “liberal demokrasi” hızla tükendiÄŸine tanık olmaktayız. DiÄŸer yandan geleneksel sosyal demokrasinin kendi sosyal tabanını çoktan kaybettiÄŸini yaÅŸayarak görmekteyiz. Bu geliÅŸmeler sonucunda, günümüzde dünya siyaseti ile ilgilenenler 2024 seçimlerini, yeni tarz popülist otoriter liderler ile onlara karşı demokratik, sol veya muhafazakâr grupların kurduÄŸu ittifaklar arasında küresel bir mücadele olarak görüyorlar.

Geçen yıl artan sayıda Batılı analistin, Batı merkezli “liberal düzeninin” artık geri döndürülemez biçimde dağılmaya baÅŸladığı konusundaki yaygın görüÅŸlerini izledik. Bu dağılmanın, daha önce incelediÄŸimiz ekonomik zemini dışında, birikmiÅŸ sorunlarına bir bütün olarak bakarsak, karşımıza hemen her noktada, artan bir sıklıkta Çin gerçeÄŸi çıkmaktadır.

ABD’nin, düzen kurucu hegemon olarak sorun çözme, mekân düzenleme gücü gerilerken açılan “boÅŸluÄŸu”, bir ekonomik diplomatik, teknolojik hatta askeri süper güç olarak yükselen yeni “vazgeçilmez ülke” olarak doldurmak isteyen Çin, ABD ve Batı’nın geleneksel etki alanlarına girmeye baÅŸladı. 2024 yılında da bu sürecin, ABD açısından yeni sorunlar getirerek hızlanacağını; bu hızlanma etkilerinin de en çok “liberal demokrasiden uzaklaÅŸma” baÅŸlığında hissedileceÄŸini söyleyebiliriz.

GeçtiÄŸimiz yılda olduÄŸu gibi yeni senede de en önemli küresel gündem maddesini, “küresel ısınmayı önleme çabaları” oluÅŸturacaktır. Küresel ısınma, tüm dünya halklarını, gezegende yaÅŸayan tüm canlıları tehdit eden ve tüm diÄŸer sorunları da kapsamına alan bir insanlık problemidir

Global nitelikteki söz konusu “küresel ısınmayı önlemek” için alınması önlemler de öncelikle, küresel ısınmaya neden olan fosil yakıtları en çok üreten, tüketen ve yoÄŸun tarım yapan ülkelerin iÅŸbirliÄŸini zorunlu kılmaktadır.

Bu sorunla ilgili önlemlerin hayata geçirilmesi noktada karşımıza iki “temel jeopolitik sorun” çıkmaktadır. Sorunların birincisi, önce sanayileÅŸerek atmosferi 18-19. yüzyıllardan bu yana kirletmiÅŸ olan “geliÅŸmiÅŸ ülkeler” ile sanayileÅŸme aÅŸamasına sonradan ve birincilerine bağımlı bir süreç içinde girmiÅŸ olan “Küresel Güney”in beklentileri arasında aşılması zor farklılıklar bulunmaktadır. İkincisi ise, ekonomik, kültürel hatta askeri olarak gerilemekte olan ABD merkezli “Batı hegemonyası” ile “yükselen yeni büyük güçler” arasındaki “çıkar farklılıklarının”, çok karmaşık ve uzlaÅŸtırılamaz bir yönde derinleÅŸmeyi sürdürüyor olmasıdır.

Bu geliÅŸmeyi ve krizin derinleÅŸmesini durduracak önlemleri tartışmak için Dubai’de 30 Kasım - 12 Aralık arasında 198 ülkenin, binlerce delegenin katılımıyla gerçekleÅŸen COP28 zirvesi de “geçiÅŸtirme” ile tamamlandı.[xviii] Aslında, 1997’de benimsenen Kyoto Protokolü hedefleri konusunda COP28 zirvesine kadar da elle tutulabilir bir geliÅŸme kaydedilememiÅŸti.

Dipnotta belirtildiÄŸi gibi, ısınma sonucu oluÅŸması muhtemel küresel felâket senaryolarının gerçekleÅŸmemesi için, küresel sıcaklık artışının 1.5°C derecenin altında kalması gerekmektedir. Halbuki bugünkü küresel ısınma eÄŸilimi, sıcaklık artışının 2030 yılına kadar 2.5-3°C düzeyine ulaÅŸma olasılığını gittikçe güçlendirmektedir.

COP28’deki görünüm ise ne yazık ki bu acil durumla uyumlu deÄŸildi. Öyle ki, COP28’in sonuç bildirgesinden “fosil yakıtlara dayalı enerji kullanımını sonlandırmak” ifadesini çıkartmak için büyük mücadele verilmesi, uzayan tartışmaların sonlandırılması yerine, çok daha yumuÅŸa bir ifade olarak “kademeli olarak uzaklaÅŸmak” ifadesi kondu. Sonuçta zirve, fosil yakıt üreten ÅŸirketlerin, egemen sermayenin, büyük toprak sahiplerinin, küresel ısınmaya karşı alınacak önlemleri engellemeyi amaçlayan bir kampanyasına dönüÅŸmüÅŸ ve kaytarılmış oldu.

Emperyalist dünya sistemi içindeki “geleneksel paylaşım alanlarını” betimleyen bir tanım olan “Küresel Güney’in” içerdiÄŸi ülkelerin, Çin’in yeni konumunu olumlu karşılamaları, Çin’i Batı karşısında bir “dengeleyici güç merkezi” olarak görmeleri, baÅŸlığın gerçekliÄŸini güçlendirmektedir. Bu eÄŸilim,  Fransız Devlet BaÅŸkanı Macron’a “Küresel Güney’i kaybediyoruz” dedirtecek kadar belirginleÅŸti.[xix] Bu baÄŸlamdaki gözlenen yaklaşımları aÅŸağıdaki ÅŸekilde özetlenebilir:

“Küresel Güney” ülkelerinin büyük çoÄŸunluÄŸu, Ukrayna savaşında Rusya karşıtı bir tutum almadılar, Batı Afrika’daki Batı karşıtı darbeleri hemen desteklediler, İsrail Gazze’yi bombalamaya baÅŸladığında, ABD ve AB ülkelerinden farklı olarak “ateÅŸkes” çaÄŸrısı yaptılar, BM oylamalarında gittikçe artan sıklıkta Çin ve Rusya ile davranmayı tercih ediyorlar. Bu eÄŸilimlerin 2024 yılı boyunca güçlenip süreceÄŸi beklenmektedir.

Buna karşılık “Küresel Kuzey” ülkelerine baktığımızda onlar, “dünya düzenindeki bozulmayı” ve yeni bir “düzenin” kurulma olasılığını düÅŸünürken, “sabık hegemon” olarak ABD, 2023 yılında sık sık karşımıza bir belirsizlik kaynağı olarak çıkmıştır. Belirsizlik öncelikle Trump’ın yeniden baÅŸkan seçilme olasılığıyla ilgili. ABD toplumunda kendisini adeta açıklanmamış bir “soÄŸuk iç savaşın” tarafı olarak gören, hesap sormaktan, medyayı susturmaktan, “derin devleti” (güvenlik bürokrasisini) etkisizleÅŸtirmekten söz eden bir kesimin, Trump’la birlikte iktidara gelme olasılığı yüksektir. Bu durum, ABD’nin, aÅŸağıda deÄŸineceÄŸimiz “küresel birikmiÅŸ sorunların” hemen her birine yönelik politikalarında, genel olarak büyük güçler arası rekabet alanında, AB, Rusya, Çin ile iliÅŸkilerinde bir “öngörülemezlik” yaratmaktadır.

ABD liderliÄŸinde ÅŸekillenmiÅŸ Batı merkezli “liberal dünya düzeninde” sorunlar birikmeye devam etmektedir. Bunların başında gelen “küresel ısınma” sorunu, son COP28 toplantısında bir çözüm üretilemeden yeni yıla devredildi.

DiÄŸer yandan, Ukrayna-Rusya savaşının, Gazze’de baÅŸlayan soykırımın, dünyayı ateÅŸe vermeye hazır İsrail’deki faÅŸist yönetimin, birçok noktada vekâlet savaşı sürdüren İran’ın, Kızıldeniz’de ve Basra Körfezi gibi iki stratejik geçiÅŸ noktasında operasyon düzenleme kapasitelerinin Yemen’deki Husilerin[xx], Ermenistan-Azerbaycan anlaÅŸmazlığının, Sudan’daki iç savaşın, Batı Afrika’da birbirini izleyen Batı karşıtı askeri darbelerin yarattığı karmaşıklığın, Çin’in Tayvan üzerinde gittikçe artan baskısının ne yönde geliÅŸeceÄŸi konusundaki belirsizlik sürmektedir. Keza bu ortamda, bu sorunların AB’nin Haziran’daki parlamento seçimlerinden sonra, ABD dış politikasının Kasım baÅŸkanlık seçimlerinin ertesinde alacakları biçimler ve evrileceÄŸi yönlerin tahmini çok güçtür. Ama ÅŸurası kesindir ki, yukarıda saydığımız belirsizlikleri hepsi önemli birer küresel risktir.

ABD’nin Asya'ya dönme ve yükselen Çin ile rekabetine daha fazla odaklanma plânı, Ukrayna'daki ve daha sonra da Gazze'deki savaÅŸ nedeniyle raydan çıktı. Rusya'nın da dikkati dağılmış durumda ve nüfuzunu kaybetmektedir. “DondurulmuÅŸ çatışmalar” çözülmekte[xxii] ve dünya çapında “yerel soÄŸuk savaÅŸlar” kızışmaktadır. Amerika'nın “ tek kutuplu dönemi ” sona erdiÄŸi için dünya artık daha fazla çatışmaya hazırlanıyor.[xxiii]

Çin'in büyümesi yavaÅŸladıkça, Tayvan konusunda gerilimler yükselirken ve Amerika, Çin'in ileri teknolojilere eriÅŸimini sınırlamaya devam ettikçe “yeni soÄŸuk savaÅŸ ” söylemi sertleÅŸti.[xxiv] Bu durumda tedarik zincirlerinin Çin'e olan bağımlılığını azaltmaya çalışan Batılı ÅŸirketler, bunu söylemenin yapmaktan çok daha kolay olduÄŸunu göreceklerdir. Bu arada her iki taraf da küresel güneyin “orta güçlerine”, özellikle de yeÅŸil kaynaklarına yönelik ilgi gösterecekleri ortaya çıktı.[xxv]

Temiz enerjiye geçiÅŸ, yeni yeÅŸil süper güçlerin ortaya çıkması veenerji kaynakları haritasının yeniden çizilmesiyle sonuçlandı.[xxvi] Lityum, bakır ve nikel çok daha fazla önem taşırken, petrol ve gaz ile bunların arzına hâkim olan bölgeler daha az önem taşımaya baÅŸladı. Bu durumda yeÅŸil kaynaklara yönelik rekabet, jeopolitiÄŸi ve ticareti yeniden ÅŸekillendirmekte ve bazı beklenmedik kazananlar ve kaybedenler yaratmaktadır. Bu arada, iklim dostu politikaları elitlerin sıradan insanlara karşı bir komplosu olarak gören seçmenler arasında baÅŸlayan bir “yeÅŸil saldırı” da sürmektedir.[xxvii]

SONUÇ

Dünya Bankası, IMF tarafından hazırlanan raporlar, “küreselleÅŸmenin yavaÅŸlaması” saptamasının yanında, 2023'te küresel ticaretteki büyümenin, küresel durgunluklar dışında, son 50 yıldaki en yavaÅŸ düzeyine gerilediÄŸine iÅŸaret etmektedir.

“Batı öncülüÄŸündeki küresel ekonomik düzen için 2023 yılı iyi geçmedi. Amerika’nın liderlik rolü aşınıyor ve sistem genelinde kargaÅŸaya doÄŸru kayma hızlanıyor. Mevcut uluslararası çerçevenin yıkılmasına göz yumulursa yerine, merkezinde Çin’in bulunduÄŸu yeni bir sistem deÄŸil daha küresel bir kargaÅŸa gelecek gibi durmaktadır. Batı yaptırımlarının etrafından dolaÅŸmaya çalışan Rusya’nın destek aldığı ülkelerin sayısı hala düÅŸük olsa da artıyor.” Yaptırım rejiminin beklenen baÅŸarıyı getirmemesi sonrası birçok ülke, Batı’nın ekonomik düzenine dâhil olmaktan baÅŸka çaresi olmadığına eskisi kadar inanmamaktadır.

Çalışmamızın ilk bölümünde aktarılan koÅŸullar altında, 2024’te saÄŸlam küresel büyüme ihtimali zayıf görünmektedir. Giderek kırılganlaÅŸan ekonomik ve jeopolitik ortamın getirdiÄŸi tehditleri yatıştırmak için iki yol bulunmaktadır. Bunların ilki,  politika yapıcılarının ekonomi politikasında büyük çaplı düzenleme/düzeltmeye giderek, hem büyümeyi hem de geleceÄŸin verimlilik dinamolarını besleyecek güçlü yapısal reformlara odaklanmalarıdır. İkincisi ise, uluslararası topluluk daha fazla çaba göstererek, Orta DoÄŸu’daki çatışmanın bölgeyi aÅŸan bir kargaÅŸaya dönüÅŸmesini önlemeleridir. Bu müdahaleler gelmezse bugünün iyimserlerinin yılsonunda büyük bir hayal kırıklığı yaÅŸayacaklardır.

ABD’nin, düzen kurucu hegemon olarak gücü gerilerken açılan boÅŸluÄŸu Çin’in doldurmak istediÄŸi, bunun için de ABD ve Batı’nın geleneksel etki alanlarına girmeye baÅŸladığı açıktır.

DiÄŸer yandan bakış açımızı daha da geniÅŸletirsek, ABD, Almanya ve Çin’i merkez alıp, bu ülkelerin etrafındaki ticaret alanlarını da eklediÄŸimizde ortaya çıkan üç kutup arasındaki iliÅŸkiler, önümüzdeki dönemi ÅŸekillendirecek temel dinamiklerden biri olacağı da düÅŸünülebilir.

Bu “büyük belirsizlik” içinde 2024 yılına girerken öncelikle, üç grup sorunun yıl boyunca küresel bir meÅŸguliyet getireceÄŸi anlaşılmaktadır. Bunlar: (1) Ukrayna savaşı biterken Avrupa ile Rusya arasındaki iliÅŸikler/dengeler nasıl ÅŸekillenecek? Trump kazanırsa bu ÅŸekillenme/dengeler ne yönde etkilenecek? (2) Gazze savaşı nasıl bitecek? Sonrasında, ABD-İsrail ittifakında, İsrail ile Körfez ülkeleri arasındaki iliÅŸkilerde yeni ÅŸekillenmeler yaÅŸanacak mı? (3) Çin süper güç olarak yükselirken, ABD merkezli düzen dağılırken, bir ABD-Çin savaşı olasılığı güçlenecek mi? Küresel çapta daha belirgin ve “Küresel Güney’i” de içeren, biri ABD merkezli diÄŸeri Çin merkezli bir bloklaÅŸma ÅŸekillenecek mi?

ABD seçimleri dünyadaki geliÅŸmeleri derinden etkileyeceÄŸi ÅŸüphesizdir. İçinden geçtiÄŸimiz zamanın dünya siyaseti ile ilgilenenler bu dönemi, özellikle 2024 seçimlerini, birçok ülkede yeni tarz popülist otoriter liderler ile onlara karşı farklı demokratik, sol veya muhafazakâr grupların kurduÄŸu ittifaklar arasında küresel bir mücadele olarak görüyorlar. Trump-Biden seçimi tam da bu cephenin en önemli, en baÅŸat sahnesi olarak durmaktadır. Bir yanda, toplumların kızgınlıklarını, hayal kırıklıklarını, geçmiÅŸe özlemlerini ve gerçekçi olamayan büyük düÅŸlerini, demagoji ve farklı performanslar ile siyaset sahnesine taşıyan, kurulu düzene baÅŸkaldıran ya da baÅŸkaldırıyormuÅŸ gibi yapan liderlikler. DiÄŸer yanda ise, kurulu düzenin radikalce yıkılmasını istemeyen, reformcu olsa da bir yönüyle statükocu, ama belli ÅŸekillerde demokratik deÄŸerlere de sahip çıkmaya çalışan liderler, partiler, ittifaklar, koalisyonlar.

Bu aÅŸamada Batılı güçlerin yapması gereken, bu tehdide peÅŸinen müdahale etmek olmalıdır. Åžüphesiz ki ÅŸu ana kadarki hasarı gidermek bile zaman alacaktır. Öte yandan siyasi liderler yeni parçalanma risklerini hafifletmeye odaklanmalı ve mevcut çok taraflı mimariyi güçlendirerek olası uluslararası kargaÅŸanın önünü almalıdır. Bu çabaya, IMF ve Dünya Bankası baÅŸta olmak üzere, kilit kurumlardaki geçmiÅŸ “reform inisiyatiflerini” canlandırmakla baÅŸlanabilir. Bu baÄŸlamda yapılacakların odak noktasına da, “söz hakkı ve temsil”, sadece Batı’nın çıkarına yönelik olan demode görevlendirme süreçlerinin kaldırılması ve faaliyet süreçlerinin modernizasyonu alınmalıdır.

Aksi halde, yeni sistem oluÅŸturmadan mevcut uluslararası çerçevenin yıkılmasına göz yumulursa,  yerine merkezinde Çin’in bulunduÄŸu yeni bir sistem deÄŸil, daha küresel bir kargaÅŸa geleceÄŸi açıktır.

Ersin Dedekoca                                                                                                  



[i] Burak Çakırca “SAVAÅžI SİYASET İLE OKUMAK: CLAUSEWITZ PARADİGMASI NE SÖYLER?”, Dergi Park, sayı:56  Ocak-Haziran 2019, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/766432

[ii] Statistics, UNCTAD, https://unctad.org/statistics

[iii]  The_Global Risks Report 2024, WEF, 10 Ocak 2024, https://www.weforum.org/publications/global-risks-report-2024/   

[iv] EURASIA GROUP'S TOP RISKS FOR 2024, Eurasia Group, 8.01.2024, https://www.eurasiagroup.net/issues/Top-Risks-2024

[v] Global Economic Prospects, World Bank, Ocak 2024, https://thedocs.worldbank.org/en/doc/661f109500bf58fa36a4a46eeace6786-0050012024/original/GEP-Jan-2024.pdf                            

[ix] Mohamed A. El-Erian, “The Growing Risk of Global Disorder”, Project Syndicate, 14.12.2023, https://www.project-syndicate.org/commentary/protecting-rules-based-western-international-order-by-mohamed-a-el-erian-2023-12?barrier=accesspay

[x] Mohamed A. El-Erian, “Don’t Extrapolate Last Year’s Trends for the Global Economy”, Project Syndicate, 11.01.2024, https://www.project-syndicate.org/commentary/too-soon-for-global-optimism-by-mohamed-a-el-erian-2024-01?barrier=accesspaylog

[xi] Tayvanlı seçmenler Çin'e ve onun son haftalardaki tüm savaÅŸ konuÅŸmalarına karşı çıktı. Tayvanlılar, Komünist Çin hükümdarı Xi Jinping'in tehditlerini duydular, daha da meydan okumaya baÅŸladılar ve ÅŸimdi Lai Ching-te'yi bir sonraki baÅŸkanları olarak seçerek onu küçülttüler., Gordon G. Chang, ”Taiwan Voters Just Cut China's Xi Jinping Down to Size”, Gatestone, 14.01.2024, https://www.gatestoneinstitute.org/20302/taiwan-voters

[xii] Thomas Carothers, “Democracy and Geopolitics Are on the Ballot in 2024”, Carnegie Endowment for International Peace, 10.01.2024, https://carnegieendowment.org/2024/01/10/democracy-and-geopolitics-are-on-ballot-in-2024-pub-91357

[xiii] “Who will be the next president of Indonesia?”, The Economist, 30.01.2024, https://www.economist.com/interactive/2024-indonesia-election-tracker

[xiv] Vanessa Rubio-Márquez, “The stark choice of Mexico’s elections: democracy or autocracy?”, Chatham House, 1.12.2023, https://www.chathamhouse.org/publications/the-world-today/2023-12/stark-choice-mexicos-elections-democracy-or-autocracy

[xvi] Stephen Collinson, “What’s at stake in 2024”, CNN Politics, 1.01.2024, https://edition.cnn.com/2024/01/01/politics/2024-whats-at-stake/index.html

[xvii] “24 things we think will happen in 2024”Donald Trump Beyaz Saray'a dönecek (yüzde 55), Cumhuriyetçiler Senato'yu geri alacak (yüzde 85), Demokratlar Meclisi yeniden ele geçirecek (yüzde 55), Future Perfect, Vox, 1.01.2024, https://www.vox.com/pages/about-us      

[xviii] Küresel ısınma sonucunda oluÅŸacak felaket senaryolarının gerçekleÅŸmemesi için küresel sıcaklık artışının 1.5°C derecenin altında kalması gerekiyor. Bugünkü durumu koruyabilmek için, küresel sıcaklık artışının yıllık 1.5 derecenin altında kalması gerekiyor. Bunun için 2030 ya da en hiç olmazsa 2050 yılına kadar, yıllık karbon emisyon artışı “0” düzeyine inmelidir. Üretimi ve tüketimi atmosfere CO2 ve çeÅŸitli zehirli gazlar salan fosil yakıtlara aÅŸamalı olarak son vermek, yoÄŸun tarım ve hayvancılıktan kaynaklanan CO2 ve metan gazı emisyonlarını hızla azaltmaya baÅŸlamak gerekiyor.

[xix] Anthony  Dworkin, “Multilateral development in flux: Strengthening European cooperation with the global south”, ecfr.eu, 22.11.2023, https://ecfr.eu/publication/multilateral-development-in-flux-strengthening-european-cooperation-with-the-global-south/

[xx] Daha fazla bilgi için: “What is the Red Sea crisis, and what does it mean for global trade?”, The Guardian,3.01.2024, https://www.theguardian.com/world/2024/jan/03/what-is-the-red-sea-crisis-and-what-does-it-mean-for-global-trade

[xxi] The World Ahead 2024, The Economist, “From the editör-Tom Standage”, s.9

[xxii] Matt Steinglass, “Ukraine has brought Nordic and Baltic countries together”, The Economist, 13.11.2023, https://www.economist.com/the-world-ahead/2023/11/13/ukraine-has-brought-nordic-and-baltic-countries-together  

[xxiii] Anton La Guardia, “With crises in Ukraine and Israel, can America still defend Taiwan?”, The Economist, 13i11i2023, https://www.economist.com/the-world-ahead/2023/11/13/with-crises-in-ukraine-and-israel-can-america-still-defend-taiwan

[xxiv] Niall Ferguson ve Condoleezza Rice, “Niall Ferguson and Condoleezza Rice on the new cold war”, The Economist, 13.11.2023, https://www.economist.com/the-world-ahead/2023/11/13/niall-ferguson-and-condoleezza-rice-on-the-new-cold-war

[xxv] Mike Bird, “Can hi-tech supply chains binding China and America be untangled?”, The Economist, 13.11.2023, https://www.economist.com/the-world-ahead/2023/11/13/can-hi-tech-supply-chains-binding-china-and-america-be-untangled

[xxvi] Matthieu Favas, “The green transition will transform the global economic order”, The Economist, 13.11.2023, https://www.economist.com/the-world-ahead/2023/11/13/the-green-transition-will-transform-the-global-economic-order

[xxvii] Ana Lankes, “Latin America could lead the way on green power”, The Economist, 13.11.2023, https://www.economist.com/the-world-ahead/2023/11/13/latin-america-could-lead-the-way-on-green-power