dakika dakika tekirdağ çorlu haberleri

gazete tekirdağ
ANA SAYFA   |  HAKKIMIZDA   |  GÜNDEM   |   POLİTİKA    |   EKONOMİ    |   SPOR   |     İLETİŞİM  

 PETRO-DOLARIN SONU MU? 

Ersin DEDEKOCA

Son zamanlarda bazı yazılı basında ve epey sosyal medyada, 1944 yılında imzalanan Bretton Woods anlaşması ve 1973 küresel petrol krizi sonrasında “altın standardının kaldırılması” kadar önemli olan ABD ile Suudi Arabistan arasındaki 50 yıllık “petro-dolar anlaşmasının” 9 Haziran’da sessizce sona erdiği yer almaktaydı.[1] Ki yenilenmeyen bu anlaşması ile Riyad’ın, petrol fiyatlarının Amerikan Doları (USD) olarak belirlenmesini ve satıştan oluşan hasılat fazlalarının da Amerikan bonolarına yatırılmasını kabul ettiği şeklinde bir bilgi de söz konusuydu.

Bu haber özellikle USD’nin “uluslararası rezerv para” olarak sonunun yaklaştığını düşünen kesimde heyecan yarattı.

Söz konusu kaynaklarda yer alan haberlere göre Suudi Arabistan’ın bu yenilememe kararıküresel finans dinamiklerinde ve güç ilişkilerinde çok başat değişimleri işaret etmekteydi. Bir başka anlatımla bu gelişme, küresel finans paradigmasının, rezerv para birimi olarak USD’den kayması anlamına gelmekteydi ve söz konusu bu sonlandırmanın ABD için de sonuçları ve etkileri olacaktı. Çünkü 2022 rakamlarıyla Suudi Arabistan’ın toplam ham petrol ihracatı 236 milyar USD (günlük 7 trilyon varil) olup, bunun 56.1; 24.3; 32.7; 32.5; 16.6 milyar USD’lik kısmı sırasıyla Çin, Japonya, Hindistan, G.Kore ve ABD’ye yapılmaktaydı.

Konu daha derinden inceleyince, olayın gerçek yanının böyle olmadığı anlaşıldı. Çünkü her iki ülkenin de 50 yıl öncesine göre içinde bulundukları karşılıklı konum ve koşullar çok değişmiş; buna bağlı olarak da, 9 Haziran’dan bu yana neredeyse bir ay süre geçmiş olmasına karşın, USD değer ve gücünde önemli bir değişim yaşanmamıştı.

Amerikan Doları egemenliğinin bir süredir çeşitli siyasi ve ekonomik sebeplerle düşüş eğiliminde olduğu bir gerçektir. Ancak bu ayrı bir tartışma ve yazı konusudur. Bu yazımızda, Suudi Arabistan’ın ABD ile arasında olduğu iddia edilen “petro-dolar anlaşmasının” gerçekte ne olduğunu irdelemeye ve haberin gerçekliliğine bakmaya çalışacağız.

Şunu baştan söyleyelim; Suudi Arabistan’ın petro-dolar sisteminden çıktığı bilgisi “tam olarak doğru değil”. Suudilerin bu yönde bir açıklaması olmadığı gibi, ortada iptal edilebilecek “resmi” bir petro-dolar anlaşması da mevcut değil.

Bu durumda son dönem petro-dolar tartışmalarında adı geçen 1974 tarihli anlaşma nedir? Peki, 50 yıl önce, 1974 yılında ABD ile Suudi Arabistan arasında bir anlaşma oldu mu, olduysa neydi? Kamuoyuna açılan resmi kayıtlarda bu konuyla ilgili bilgi ziyadesiyle mevcut. Söz konusu anlaşma aslında, ABD’nin Suudilere askeri yardımda bulunması ve bunun karşılığında da petrol ihracatından elde edilen dolarların Amerikan tahvillerine yatırılması konusunda “varılan bir mutabakat”tır.  Kısacası, 1974 yılı Haziran ayında söz konusu iki ülke arasında varılan bir uzlaşı vardır. Ancak bunun para birimleriyle veya daha öznel olarak “petrolün dolarla satılmasıyla” hiçbir ilgisi yoktur. Nitekim Suudilerin bu mutabakattan sonra sterlin üzerinden petrol satışı yapmaya devam etmiş olması da, bu görüşümüzü desteklemektedir.

Söz konusu mutabakatın arka plânında, 1971’de altın konvertibilitesine son verilmesi ve 1973 petrol krizi gibi faktörler bulunmaktadır. 1974 uzlaşması önemli olmakla birlikte, doların “uluslararası rezerv statüsü” için gerekli ya da yeterli bir koşul değildir.

Günümüzde petrol ticaretinin büyük kısmının USD ile yapılıyor olmasının temel nedeni, USD’nin hâlâ uluslararası ödemelerde en çok kullanılan para birimi olmasıdır. Başka bir ifadeyle, ülkeleri bu yönde zorlayan tarihi anlaşmaların varlığı değil, USD’nin hâlâ en “yaygın rezerv para birimi” niteliği taşımasıdır. Kısacası, Suudi Arabistan’ın veya bir başka petrol üreticisinin dolar dışında bir para birimi kullanmasının önünde teknik veya yasal bir engel yoktur.

Bu bir tür network etkisi. Nobel ödüllü iktisatçı Paul KRUGMAN’ın deyişiyle, “insanlar dolar kullanıyor çünkü diğer insanlar dolar kullanıyor” veya “daha iyi bir alternatifi olmadığı için doların egemenliği sürüyor”.[2]

Elimizdeki bilgiler ışığında konuya biraz daha açıklık getirmek için, iki ülke arasında 1974’te varılan mutabakata biraz daha yakından bakalım.

ABD-Suudi Arabistan ilişkisi, Krallığın resmen kurulmasından bir yıl sonra, 1933’te başladı. Suudi monarşisi, Standard Oil’e ülkenin Doğu Bölgesi’ni keşfetmesi için özel haklar verdi ve bu ortaklık, 1938’de ARAMCO’nun (Arabian American Oil Company) kurulmasına ve ardından geniş rezervlerin keşfedilmesine yol açtı. Sonraki yıllarda, petrol, tanklara, gemilere ve uçaklara güç vererek II. Dünya Savaşı’nda ABD liderliğindeki zaferi körükleyecekti.

ABD-Suudi Arabistan Ekonomik İş Birliği Ortak Komisyonu /The United States-Saudi Arabian Joint Commission on Economic Cooperation resmi olarak 8 Haziran 1974 tarihinde, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry A. KİSSİNGER ile Kral Faysal bin Abdülaziz El SUUD‘un yönetimi sırasında, Veliaht Prens ve Başbakan Yardımcısı olan Prens Fahd İbn Abdel AZİZ tarafından yayınlanan ortak bildiriyle kuruldu.[3]   

ABD hükümeti tarafından kamuoyu ile paylaşılmış olan resmî belgeye göre, o dönem yapılan ortak açıklamada “ülkelerin Suudilerin sanayileşme, ticaret ve teknoloji programlarını desteklemek için birlikte çalışma arzuları” ifade edildi. Ayrıca ABD Hazine Bakanlığı ve Suudi’nin ilgili bakanlığı, finans alanında iş birliği için de anlaşmaya vardığı belirtilmektedir.[4]

Anlaşmayla ilgili o dönemde yazılanlar, Prens Fahd’ın, anlaşmanın “Suudi Arabistan ile ABD arasındaki ilişkilerde yeni ve görkemli bir bölümde mükemmel bir açılış” olduğunu söylediğini aktarmaktadır. Dönemin ABD Başkanı Richard NİXON’la birlikte Orta Doğu’ya yapacağı gezi öncesinde Kissingeranlaşmanın ABD için bir dönüm noktası olduğunu söylemektedir.[5]

Keza resmi belgenin “ABD’nin beklentileri” başlıklı bölümünde de, ABD’nin söz konusu Ortak Komisyon’a katılımının, “ülkenin bir Orta Doğu ülkesi ile arasında türünün ilk örneği” olduğu belirtildiği gibi, “Petro-dolar” tanımının da geçtiği izleyen bölümde şu ifadeler yer almaktadır:[6]

Komisyon, Arap petrol ambargosu ve fiyat artışlarının hemen ardından kurulmuşturAmbargo, daha yakın ABD-Arap ilişkilerine ihtiyaç olduğunu gösterdi. Petrol fiyatlarındaki artış Suudi Arabistan’a kalkınma amacıyla kullanılabilecek önemli miktarda petro-dolar sağladı.

Komisyon, (1) ekonomik işbirliği yoluyla iki ülke arasında daha yakın siyasi bağları teşvik etmek, (2) petro-dolarları geri dönüştürürken Suudi sanayileşmesine ve kalkınmasına yardımcı olmak ve (3) 

Amerikan mallarının, hizmetlerinin ve teknolojisinin Suudi Arabistan’a akışını kolaylaştırmak için önemli bir mekanizma olarak görülmektedir.”

Kısaca metin, ABD’nin Suudi Arabistan’ı dünya talebini istikrarlı düşük fiyatlarla karşılamak için gereken miktarda petrol üretmeye devam etmesi için teşvik etme çabalarını ele alıyor ve siyasi bağları geliştirmede stratejik çıkarlara işaret ediyor. Ancak anılan uzlaşı, Suudi petrolünün dolarla ödenmesinden veya Suudi Hazine yatırımları karşılığında ABD’nin petrol alımlarından bahsetmemektedir. Metnin karşılıklı güvenlik garantilerini açıkça tartışmamasına karşın, içerdiği petro-dolar ifadesinden, ödeme ve bunun ABD’ye dönüşümünün USD cinsinden olmasını “zımnen ifade” ettiği görüşündeyiz.

Bu arada yeri gelmişken “petro-dolar” tanımından da kısaca bahsetmekte yarar vardır. “Dar anlamda petro-dolar”, petrol satışlarından elde edilen geliri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. “Geniş mânâda” ise kısaca, Suudi Arabistan’ın ABD’ye petrol satışlarından elde ettiği USD cinsi gelirlerini, ABD Hazine Bonoları satın almak için kullanması (petro-dolar geri dönüşümü) taahhüdü anlamına gelmektedir. Yani bir tür “finansal döngü” için kullanılmaktadır.[7]

Böylece bu yolla ABD’ye yüklü miktarda ve devamlı yabancı sermaye girişi olacak, ülkedeki faiz oranları düşük seyredecek, verileri gören diğer ülkeler de ABD’ye yönelecekti. Günün sonunda USD ‘ye sürekli bir talep oldu ve bu da onun istikrarlı bir para birimi olmasını sağladı.

Bu zaman diliminde yaşanan ve oldukça karmaşık olan siyasi ve ekonomik yaşanmışlıklara kısaca bir göz atalım.

1969’dan 1974‘e kadar görev yapan Nixon yönetimine baktığımızda ABD, Vietnam’daki devam eden bir savaş sırasında yüksek enflâsyon ve büyük cari denge açıklarıyla boğuşmaktaydı. Bu durum dolara “aşağı yönlü baskı” yapıyor ve ABD’nin “altın rezervlerine hücum tehdidi” oluşturuyordu.

1971’de Washington, uluslararası para sisteminin temel taşı olan ve doların altına dönüştürülebilirliğini simgeleyen “sabit döviz kurları/ Bretton Woods” uygulamasını sona erdirmişti. Bilindiği gibi bu sistem İngitere ve ABD önceliğinde hazırlanmış, Temmuz 1944’de açıklanmıştı.[8] Bretton Woods’ın kalkmasıyla 1973 yılında, başlıca para birimleri birbirlerine karşı dalgalanmaya başladı.[9]  

Ardından, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC)’in, Yom Kippur savaşı sırasında petrol üretimini azaltması ve “ABD’ye yapılan sevkiyatlara ambargo” koymasıyla Sonbaharda “petrol şoku” gelmişti. Libya 19 Ekim, Suudi Arabistan ise ertesi gün ABD’ye ve İsrail’in diğer müttefiklerine “petrol ambargosu” kararı aldı.

Kesinti ve ambargo kararları ortalama ham petrol fiyatını varil başına Eylül ayından Kasım ayına kadar 2.70 den 4.10 USD’ye fırlattı. 1974 yılının Ocak ayında ise ortalama ham petrol fiyatı varil başına 13 USD’yi bulacaktı. Ancak petrolün siyasi bir silah olarak kullanımının etkisi çok daha çabuk oldu. 22 Ekim günü ABD ve Sovyetler Birliği, savaşın taraflarına tek taraflı olarak ateşkes kararı empoze etti.

Kral Faysal, dünyanın en büyük petrol üreticisi olan ülkenin kralı olarak elbette petrol ambargosunda önemli bir rol oynadı. Zira Suudi Arabistan’ın katılmayacağı bir petrol kesintisi veya ambargonun etkinliği son derece sınırlı olacaktı. Ancak bu role zorlandı. Kendisi “ambargoya” karşı olup, sadece “petrol kesintisini” savunuyordu. İsrail’in ABD’den 850 milyon dolar yardım istediği günlerde dışişleri bakanı Ömer SAVVAF’ı bir heyetle Washington’a yolladı ve Amerika’yı uyardı. Nixon’ın yardım paketini 2.2 milyar dolara çıkardığını öğrenince ise ambargoyu uygulamaya koydu.

Büyük ekonomik ve politik belirsizlik ortamında, Watergate duruşmaları sona ererken, Nixon yönetimi küresel enerji ticaretinin merkezinde yer alan Suudi Arabistan ile ekonomik ortaklığı pekiştirecek diplomatik bir girişime başladı. Riyad’ın petrol satışları için değişim aracı olarak doları kullanmasını teşvik etmek (ve böylece bu dolarları ABD mali açıklarını finanse etmeye yardımcı olmak için Hazine tahvil piyasalarına geri yönlendirmek) için Washington, Suudi Arabistan’a askeri teçhizat tedarik etme ve ulusal güvenliğini koruma sözü verdi.

İşte ABD ile Suudi Arabistan arasında, “türünün ilk örneği” olduğu belirtilen Ortak Komisyon, bu dönemin bir ürünü olarak yaklaşık bir sene sonra geldi.

İki ülke, 1974 itibarıyla Washington başta olmak üzere İsrail’in müttefiklerine yönelik Riyad liderliğindeki petrol ambargosunu sona erdirmek üzere görüşmelerde bulunmuş olsa da, 50 yıl ömrü olan ve petrol ticaretinde doları dayatan bir anlaşmanın varlığına dair herhangi bir somut kanıt bulunmamaktadır.

O dönemde ABD’nin, ülkedeki kargaşa ve istikrarsızlığa karşın Suudi yönetimiyle gerçekleştirdiği bu uzlaşı, Washington’un uluslararası gündem belirleme gücünü koruduğunu gösterdi. Söz konusu mutabakat, dolara olan talebi sabit tutmanın yanı sıra, ABD Hazine Bonoları için istikrarlı bir talep kaynağı yaratırken, doların petrol ve emtia ticaretinde kullanımını teşvik etti. Bu gelişme ABD’nin, USD’nin dünyanın temel rezerv, finansman ve işlem para birimi olarak konumunu güçlendirmesine yardımcı oldu.

Veliaht Prens Muhammed bin SELMAN yönetimindeki Suudi Arabistan, Biden’ın başkan olmasından kısa bir süre sonra Yemen’deki Husilerin terör listesinden çıkarılması gibi bölgesel güvenlik konularında ABD ile yaşadığı sorunların gölgesindeÇin ve Rusya ile daha fazla yakınlaştı.

Riyad ayrıca ABD’nin ekonomik hegemonyasına karşı bir denge unsuru olarak Brezilya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika tarafından kurulan ve son yıllarda çok sayıda ülkenin de katılımıyla genişleyen BRICS platformuna ilgi gösterdi. Bu noktada Riyad’ın BRICS’e katılım sürecinin henüz tamamlamadığını, bunun muhtemelen ABD’ye karşı bir denge arayışı ve pazarlık kozu olarak görüldüğünü not etmek isteriz. 

 

BRICS’in  mevcut hedeflerinden birinin yerel para birimiyle işlemleri artırmak ve dolar kullanımını azaltmak olduğu bilinen bir gerçek.

Dolar hakimiyetinin küresel ekonomide ivme kaybetmesi ve rezerv para olarak geleceği ayrı bir tartışma konusudur. Acak Suudi Arabistan’ın dolardan tamamen vazgeçmesini beklemek, Vizyon 2030 gibi iddialı bir program kapsamında ciddi yatırım çekme hedefinde olan bir ülkenin ekonomik gerçeklikleri ve ihtiyaçları ile uyumlu değil. Keza Suudi Arabistan Riyalinin uzun yıllardır dolara çıpalanmış durumda ve finansal varlık stokunun dolar odaklı olduğunu da ayrı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.

Riyad’ın, varsayılan bir petro-dolar anlaşmasının süresini uzatmayıp ABD’ye tabiri caizse kafa tutmasını beklemek gerçekçi değildir. Zira iki ülke arasındaki ilişkiler, son aylarda “eşi benzeri görülmemiş” ve artık “çok yakında” olduğu belirtilen NATO benzeri bir savunma anlaşması üzerinde yapılan görüşmelerle bambaşka bir boyuta evrilmektedir. Keza bu tür bir anlaşma şüphesiz ekonomik işbirliğini de daha uzun yıllar canlı ve güçlü tutmayı da beraberinde getirecektir. ABD ile Suudi Arabistan arasında varılması beklenen kapsamlı bir güvenlik anlaşmasının, dünyanın en büyük ham petrol ihracatçısını -son spekülasyonların tersine- dolar kampına geçmişte olduğundan daha da sağlam bir şekilde yerleştirmesiÇin ile ilişkileri daha üst seviyelere taşıma gibi kritik dış politika konularında Riyad’ı Washington’ın çizgisine daha da yakınlaştırması beklemek gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.

Bir zamanlar ABD’nin sahip olduğu “baskın küresel konum” nispeten zayıfladı. Dünya gayri safi yurt içi hasılası (GSYH)’ndaki payı 1960’taki yüzde 40’tan yüzde 25’e düştü. Çin ekonomisi satın alma gücü paritesi açısından Amerika Birleşik Devletleri’ni geride bıraktı.

Petro-dolar sisteminin önemi, uluslararası ekonomik dengelere bağlı olarak zamanla değişti1980’lerde ABD tahvillerinin yüzde otuzunun Suudilerin elinde olduğu bir dönem söz konusuydu. Ancak son 30 yılda ABD’nin ulusal borcunda yaşanan hızlı artışa koşut olarak Suudi Arabistan’ın payı önemli ölçüde azaldı. Günümüzde yaklaşık 34 trilyon USD olan ABD ulusal borcunun sadece 135 milyar USD’lik bir kısmı (yaklaşık yüzde 0.4) Suudi Arabistan’ın elindedir. Dolayısıyla Suudi petro-dolarının ABD ekonomisi için önemi göreli olarak çok daha düşük.

Aynı zamanda, Birleşik Devletler Suudi petrolüne çok daha az bağımlı hale geldi. Şeyl devrimi sayesinde ABD, artık dünyanın en büyük petrol üreticisi ve net ihracatçısı konumundadır. Hâlâ Suudi Arabistan’dan petrol almakta, ancak önemli ölçüde daha düşük (yüzde 7) bir hacimde. Buna karşılık Çin, Suudi Arabistan’ın en büyük petrol müşterisi haline geldi ve Krallığın petrol ihracatından yüzde 22 pay almaktadır. Küresel ölçekte ticaret fazlasına sahip Çin’in Suudi Arabistan’la ticaret açığı vermesinin temel nedeni de petrol ithalâtıdır. Son dönemde sıkça gündeme gelen Yuan üzerinden petrol ticareti arayışlarının Çin açısından temel gerekçesi bu olgudur. Pekin, ABD etkisinin azaldığı Orta Doğu genelinde doğan boşluğu, kurduğu yakın ve ticaret odaklı ilişkilerle doldurdu.

Dolar egemenliği -ABD dolarının dünya ekonomisindeki büyük rolü-, son zamanlarda ABD ekonomisinin sağlamlığı, daha sıkı para politikası ve artan jeopolitik riskin daha yüksek bir dolar değerlemesine katkıda bulunmasıyla odak noktasına geldi.

IMF’nin Resmi Döviz Rezervlerinin Para Birimi Kompozisyonu (COFER) verilerinden elde edilen son bilgiler, merkez bankaları ve hükümetlerin tahsis edilen döviz rezervlerindeki doların payında devam eden kademeli bir düşüşe işaret etmektedir. Doların küresel rezervlerdeki payı, birkaç ikincil para biriminin lehine, 1999’daki yüzde 71’den şu anda yüzde 58,4’e düştü.[10]

Diğer yandan, kopan tedarik zincirlerine paralel olarak oluşan ekonomik parçalanma, küresel ekonomik ve finansal faaliyetin ayrı, örtüşmeyen bloklar halinde potansiyel olarak yeniden düzenlenmesi, bazı ülkeleri diğer uluslararası ve rezerv para birimlerini Örneğin Japon Yen’i, Çin Yuan’ı gibi) kullanmaya ve tutmaya teşvik etmektedir.

Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştirmeyi ve ABD ile kurmuş olduğu asimetrik ilişkiyi daha dengeli bir zemine oturtmayı amaçlayan Suudi yönetimi, Yuan cinsinden petrol ticaretini genişletme önerilerini olumlu karşılamaktadır. Ancak bu durumda Suudi tarafını bekleyen soru, petrol ihracatından elde edilecek Yuan gelirlerin nasıl değerlendirileceğidir. Çin finansal piyasalarının sığlığı dikkate alındığında en makul seçenek, petro-yuan’ın Çin kaynaklı mal ve hizmetlere yatırılmasıdır. Kuşak Yol çatısı altında ilerleyen altyapı yatırımlarının ve ortaklıkların arka plânında da bu gerçek bulunmaktadır.

Öngörülebilir gelecekte, doların egemenliğinin sürecek olması güçlü durmaktadır. Ancak küresel finans manzarasında kademeli bir demokratikleşme de yolda olabilir ve uluslararası işlemlerde daha fazla yerel para biriminin kullanılabileceği bir sisteme yol açabilir. Böyle bir dünyada Dolar yine önemli olmaya devam edecekancak aşırı nüfuzu olmadan, ekonomilerinin uluslararası ayak izine uygun bir şekilde Yuan, Euro ve Japon Yeni gibi para birimleriyle tamamlanacaktır.

Ersin Dedekoca                                                                                                                     10 Temmuz 2024

Kaynakça:

[1] Prabal Basu Roy, “For a few dollars less: The quiet demise of the petrodollar agreement”, The Economic Times, 18.06.2024, https://economictimes.indiatimes.com/opinion/et-commentary/for-a-few-dollars-less/articleshow/111065822.cms?from=mdr; “US-Saudi petrodollar deal ends after 50 years: What are petrodollars?”, India Today, 17.06.2024, https://www.indiatoday.in/business/story/us-saudi-arabia-petrodollar-deal-history-significance-what-is-it-2553088-2024-06-14; Levent Aydın, “Petrol ticaretinde “dolarsız” yeni dönem küresel ekonomiyi nasıl etkileyecek?”, AA, 17.06.2024, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/analiz-petrol-ticaretinde-dolarsiz-yeni-donem-kuresel-ekonomiyi-nasil-etkileyecek/3251805

[2] Dan McCrum, “Krugman gets it”, FT, 31.07.2018, https://www.ft.com/content/f61b0c98-b0cf-35a9-9067-45235f0af5b4; Paul Krugman, “Wonking Out: Why the Dollar Dominates”, NYT, 15.04.2022, https://www.nytimes.com/2022/04/15/opinion/us-dollar-dominance.html

[3] Sarah Kaczmarek ,“The U.S.-Saudi Arabian Joint Commission on Economic Cooperation”, U.S. Government Accountability Office, 29.03.1979, https://www.gao.gov/products/id-79-7

[4] Steven A. Cook ve Martin Indyk, “The Case for a New U.S.-Saudi Strategic Compact”, Council on Foreign Relations, Haziran 2022, Rapor no.94, https://www.cfr.org/report/case-new-us-saudi-strategic-compact?gad_source=1&gclid=Cj0KCQjwv7O0BhDwARIsAC0sjWNhsXBHxRV6Pk6IwMLmhkC5QuZ111FBNObVHCpo5YfWqdWQ1L5sdqIaArbZEALw_wcB 

[5] David K. Harbinson, “The US-Saudi Arabian Joint Commission on Economic Cooperation: A Critical Appraisal”, Middle East Journal,  Vol. 44, No. 2 (Spring, 1990), s. 269-283,  https://www.jstor.org/stable/4328102

[6] “The U.S.-Saudi Arabian Joint Commission on Economic Cooperation”, U.S. Government Accountability Office, 29.03.1979, s.2, https://www.gao.gov/assets/id-79-7.pdf

[7] Carla Norrlöf, “The Decline and Fall of the Petrodollar?”, Project Syndicate, 5.07.2024, https://www.project-syndicate.org/onpoint/saudi-petrodollars-do-they-matter-for-us-currency-hegemony-by-carla-norrlof-2024-07

[8] Bilsay Kuruç, “Bir Bretton Woods vardı: 80. Yıl”, Cumhuriyet, 8.07.2024, https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/bilsay-kuruc/bir-bretton-woods-vardi-80-yil-1-2224877

[9] “The end of the Bretton Woods System (1972–81)”,IMF, https://www.imf.org/external/about/histend.htm

[10] Serkan Arslanalp, Barry Eichengreen , Chima Simpson-Bell “Dollar Dominance in the International Reserve System: An Update”, IMF Blok, 11.06.2024, https://www.imf.org/en/Blogs/Articles/2024/06/11/dollar-dominance-in-the-international-reserve-system-an-upd

Yapılan Yorumlar
BACAKLARINIZI GÜÇLÜ TUTUN