Euro başta olmak üzere bazı ulusal veya birlik paralarının bu anlamda pay alma çabalarına karşın, $ halen “açık ara” önde bir konumdadır. IMF, BIS ve Swift raporlarına göre, uluslararası rezervlerin yaklaşık yüzde 64’e karşılık gelen 5 trilyonluk bölümü, uluslararası ticaretin de yüzde 42,1’i $ para birimi üzerindendir. Toplam uluslararası işlemlerin ilk sekiz para birimi arasındaki dağılımı aşağıdaki grafikte gösterilmiştir.
GLOBAL PARA SİSTEMİNİN TARİHSEL YOLCULUĞU
Günümüz parasal ekonomisinin konumunu tam değerlendirebilmek için, konuya yüz yıllık “paylaşım tarihi” akışı içinde bakmak ve ana hatlarıyla kısaca özetlemek faydalı olacaktır.
* Dünya’da yaşanan ilk paylaşım savaşı, Birinci Dünya Savaşı (I.DS)’nda İngiltere ile Almanya ve müttefikleri arasında, kara hakimiyeti üzerinde olmuştur.
* İkinci Dünya Savaşı (II:DS) ise, ABD ile Almanya arasında “dünya hakimiyeti”, ABD ile Japonya arasında ise “Pasifik deniz egemenliği” üzerindeki paylaşım anlaşmazlığından çıkmıştır. Anılan savaşın bir diğer özelliği de, “petrol hakimiyet savaşı” olmasıdır.
* I.DS sonrası $ üzerinden “dünya para dolaşım hakimiyetini” ele geçiren ABD, II.DS sonrasında da “dünya petrol hakimiyetini” elde etmiştir.
* Truman’ın ABD Başkanlığı döneminde, 1945 yılında, 44 ülke arasında yürürlüğe sokulan Bretton Woods anlaşması sonrasında, Amerikan İmparatorluğu ile sembolleşen Amerikan Yüzyılı başlamıştır.
* Bu anlaşma ile, dünyadaki ulusal paraların $’a, $’ın ise “altın”a endekslenmesi karara bağlanmıştır. ABD, yaratmış olduğu $’ın karşılığının en az %25’inin, sahip olduğu altın rezervleri olacağını ayrıca taahhüt ediyordu.
* Nixon’ın başkan olduğu 1971 yılında ABD, sisteme üye diğer ülkelere danışmadan, 35 $’dan altına dönme olanağı sağlayan sabit kur uygulamasına olan taahhüdünü, tek taraflı iptal etti ve para birimini serbest dalgalanmaya bıraktığını açıkladı.
* Bu şekilde, 70’li yılların sonlarında ABD’de uygulamaya geçilecek, Milton Friedman ve Friedrich Hayek’in başını çektiği “neo-liberal” sistem için yol açılmış oluyordu.
* Neo-liberal, borç-tüketim ekonomisi sarmalının kaynağı artık, “karşılıksız $ basımı” olmaktaydı. Buna, 1973 yılındaki “petrol krizi” sonrasında (fiyatların dört katına çıkması) Arap petrolünün $’a yönlendirilmesi sonucu ortaya çıkan “petro-dolarlar” da eklenmişti.
* Bu arada, ABD-Suudi Arabistan işbirliği ile petrol fiyatlarında yaratılan düşmeye ve yıldız savaşları rekabetine fazla dayanamayan SSCB ve Doğu Bloku’nun 1989 yıl sonunda çökmesi ile, Yirminci Yüzyılın sonunda Amerika’nın tek kutuplu hegemonyasının iyice pekiştiğini görmekteyiz.
* Clinton döneminde alınan kararlar ve Bush döneminde devam eden politikalar sonrası dünya ekonomisi, “kontrolsüz/kuralsız kapitalizme” dönüşmüş ve “tekelci finans kapital” in önünü sonuna kadar açmıştır. Sonuçta, 70 trilyonluk dünya reel ekonomisinin 10 misli büyüklüğünde, 700 trilyon $’lık “sanal ekonomiyle (türev işlemler)” muazzam bir güç ortaya çıkmıştır.
* Global sistemdeki bu dönüşüm 2008’de “Küresel Krizi” yaratmıştır. İlk aşamada ABD’de başlayan krizin ikinci evresi, toksit türev ürünler aracılığı ile Avrupa’da borç krizi olarak yaşanmış; üçüncü evresi de, gelişmekte olan ülkelere bulaşması şeklinde gerçekleşmiştir.
* 2008 Krizi sonrasında da, “genişletici para politikaları (quantitative easing)” sonucu, karşılıksız basılıp piyasalara sürülen trilyon $’lar da, global sistemin hakimi Wall-Street merkezli “finans tekellerinde” toplandı. Keza, kâğıt maliyeti 6 Cent olan bu karşılıksız $’ın dünya dolaşımındaki kümülâtif miktarı, ne tuhaftır ki, kamuoyunda tam olarak bilinmemektedir.
AMERİKAN DOLARI’NIN GLOBAL HÂKİMİYETİ
“Dünya güç liderliğini”, sahip olduğu kara ve akabinde deniz gücü ile, I.DS sonrası İngiltere’den devralan ABD, bu unvanını günümüze dek sürdürmüştür. Soğuk Savaş döneminde SSCB ile de paylaşsa, son on-onbeş yıldır “çok kutupluluğa” evrilme olduğu söylense de, Washington halâ dünyanın lider, belirleyici gücüdür. Etkisi altındaki uluslararası kuruluşların da katkısı ile bu konumunu güçlendirdi.
Yaklaşık 18 trilyon $ tutarındaki ulusal geliri ile, dünya ekonomik büyüklüğünün yüzde 22’sini temsil eden, yine dünyanın en güçlü silahlı gücüne sahip olan ABD’nin, dünya yönetişimindeki liderliğinde, kararlarında etkili olduğu IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumların katkısı yadsınamaz.
Global hegemonik güç konusunda, göz ardı edilmemesi gereken iki unsur daha bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, ABD başta olmak üzere, merkez kapitalist Batılı ülkelerin teknolojik yenilik konusundaki egemen konumu ve onların kontrolündeki büyük ve etkin “çok uluslu şirketler”; diğeri ise, kalkınma gündeminin belirlenmesinde önemli bir rol oynayan, ağırlıklı olarak ABD’deki üniversiteler ve araştırma kurumlarıdır.
ABD’nin, yukarıda saydığımız ve kendisini “hegemonik güç” yapan unsurların ekonomik düzlemdeki başat sonucu, ulusal parası olan $’ın “global kabul edilirliğinin” zirvede olmayı sürdürmesidir. Ulusal parasının karşılığı yönünden bir taahhüdü olmayan ve istediğinde, hiçbir sınırlamaya tabi olmadan para basabilen Washington, bu yönüyle “tek” konumundadır.
$ para biriminin bu denli ayrıcalık ve yaygınlığa sahip olmasının gerisindeki önemli bir etmen de, $ cinsi yatırım araçlarının (hisse senedi, devlet borçlanma senedi-hazine bonosu, türev ürünler, fonlar gibi) oldukça yüksek tutarda olması ve her zaman bulunabilmesidir. Bu olgunun da, Amerikan
ekonomisinin, yukardaki satırlarda açıklamaya çalıştığımız global ölçekteki “kapsayıcılığı ve derinliği” ile doğrudan ilintili olduğunu ayrıca açıklamaya gerek duymuyoruz. Bu bağlamda eklemek istediğimiz bir diğer olgu da, IMF’in “Özel Çekme Hakları (SDR)” isimli “kaydî parasında” $’ın payının halen yüzde 42 olmasıdır.*
AMERİKAN DOLARI KAPSAYICILIĞININ GELECEĞİ
2000’li yıllara girdiğimizde, küreselleşme ile ilgili kavram, uygulama ve değerlendirmelere yönelik çeşitli eleştiriler yükselmeye başladı. Bu eleştirilere, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), “yükselen güçler”, “kaynak rekabeti”, “jeo-ekonomi” gibi kavramların eklendiği ve “jeopolitik” yaklaşımın geri geldiği gözlenmiştir.
$’ın hakimiyetini sarsma bağlamında aşağıdaki hususları da belirtmemiz gerekir:
- Rusya, Irak Savaşı’nın etkisiyle yükselen petrol fiyatlarının yarattığı gelirlerden yararlanarak toparlanmaya ve askeri gücünü onarmaya başlamıştır. Çin ise, “dünyada yeni bir güç” olarak yükselmiş; ekonomisinin hammadde, enerji ve gıda maddesi ihtiyaçlarını karşılamak için, Batılı güçlerin nüfuz alanlarında kendine yer açmaya, “küresel mekân” yaratmaya başlamıştır.
- Böylesi gelişmeler, mevcut “güçler dengesini” “jeopolitik oyunların” içine sokmuştur. ABD, Çin’in genişleme, hegemonya inşa etme eğilimlerini engellemeye, bu amaçla, onu dünya ekonomisinin geçerli kurallarını kabul etmeye, düzenle bütünleşmeye ve istikrar için sorumluluk almaya zorlamaktadır.
- 2000’li yıllarla birlikte AB ülkelerinde yaşanan ekonomik sıkıntılar ve mali kriz, Birliğin “merkez” ve “çevre” ülkeleri arasındaki ayrışmayı su üstüne çıkardı. Sonuçta İngiltere AB’den ayrıldı ve Birlik içinde küreselleşme ve AB karşıtlığı giderek güçlendi. Kısaca, son yıllarda, “sol” dışındaki yorumlarda bile, “jeopolitik”, “emperyalizm” ve “bağımlılık” gibi sorunlar gündeme gelmeye başladı.
SONUÇ YERİNE
Kapitalist dünya sistemi ve ekonomisi çok kırılgan ve akışkan bir dönemden geçmektedir. Belirsizlik ve korku ögelerinin her alanda yaygınlaştığı gözlenmektedir. Mevcut sorunlar ve alınan klâsik önlemlerin “deva” olmaması, mevcut sisteme, bu sistemin egemeni olan ABD’ne olan güveni sarsmaktadır. Hem sarsılan bu güven, hem de ABD’ye özel sıkıntılar, $’ın hakimiyetini sarsacak gibi durmaktadır. Gücün paylaşıldığı ve ayrıcalıkların/üstünlüklerin azaldığı bir ortamda, “tek para egemenliğinin sürmesini” beklemek de gerçekçi durmamaktadır.
Özün özü: Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lâzım….
(*): SDR havuzundaki paylar: $: 41,9 - €: 30,93 – Yen: 10,92 – JPY: 8,33 – Pound: 8,09