Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
TURMOB Genel Kuruluna gitmeden önce, Cibali’de bulunun Pazarlama ve Alkollü İçkiler Müessesi Müdürlüklerine uğramış arkadaşları ziyaret etmiştim. Pazarlama Müessese Müdürlüğü için müfettiş kökenli bir arkadaş ile yardımcılardan birisinin adının geçtiği anlatılıyordu. Ankara’daki hava ise başkaydı. Ankara dönüşü, Sirkeci Başmüdürlük binasındaki Müfettiş odasında idim, Genel Müdürlük özel kalemi arıyor dediler. Özel Kalem Müdürü “Bakan geliyor. Toplantıya sende katılıyorsun”dedi. Daha önce de yeni Bakanlar, Daire Başkanları ve Müessese Müdürleri ile toplantı yapardı, bu toplantılara, yöneticiler dışında katılan olduğunu duymamıştık. Tekin Kaymakoğlu bu konuda ciddi idi, toplantıya gittim. Bakan tek tek herkesle tanıştı. Benim Pazarlama ve Dağıtım Müessese Müdürlüğüne atanmam da orada gerçekleşti.
Toplantı sonunda, Unkapanı - Cibali arasını her zaman olduğu gibi yürüyerek gittim. Nalıncı Mimi Dede’nin önünden geçerken haydi hayırlısı diye geçirdim içimden.
Müesseseye vardığımda, haber benden önce ulaşmıştı. Müessese Müdürlüğünün tamamlayıcısı, özel kalemi Selma ve Nigar Hanımlarla birlikte göreve başladım. Onların varlığı benim için de güvence idi. Yardımcılarım Cevdet Terliksiz, Alaaddin Oraloğlu, Hikmet Deniz, Şükran Gündoğmuş ve bütün şube müdürleri görevlerinin ehli, yıllardır tanıdığımız takdir ettiğimiz kişilerdi. Hepsi, az sonra kutlama için odamdaydı. Çok sıcak bir ortamda yeni görevime başlamıştım. Selma ve Nigar 81 Başmüdürlükten gelen telefonları da en iyi şekilde yönlendiriyorlardı.
Bakan Beyin teklifinden bu yana düşünüyordum. Pazarlama ve Dağıtım Müessesesi aslında ateşten gömlek miydi? Tekel’in özelleştirilmesi gündemde olduğu bir dönemde neler yapılabilirdi? 12 Eylül’den sonra gelen Bakanlar, Recai Baturalp, Vural Arıkan bakanlarımızın, Tekel’in özelleştirilmesine, Türkiye pazarının yabancı sigara tekellerine açılmasına karşı çıktıkları için bakanlıklarından olduklarını biliyordum. Müfettiş olarak 1984 yılında yaptığım bir inceleme sırasında gözlemlediğim Tekel’in yok edilmesine yönelik çalışmalar, sigara kaçakçılığının önlenmesi gerekçesiyle Tekel’e ülke genelinde yabancı sigara ithal ettirilerek, kendisine rakip firmaların ürünlerinin dağıtım ve satışının yaptırılması sağlanmış, bu şekilde yabancı şirketlerin ulaşmalarının mümkün olmadığı en uzak yurt köşesinde bile ithal markaların satılmaya başlaması, kafamı kurcalamaktaydı.
Öncelikle kendim için yol haritası belirlemem gerekiyordu. Elbette işin başında, Bakanla, Genel Müdürle ters düşmek, hükümet politikasıyla çelişmek olmazdı. Ama göz göre göre de Tekel’in yok olmasına seyirci kalamazdım. Geceleri çok az uyuyor, uyku aralarında kalkıp notlar alıyordum. Sabah ilk işim bu notlarımı idari emir haline getirmek, sonra olağan işlere başlamak oluyordu. Bu konuda çalışma arkadaşlarımdan büyük destek gördüm. Kısa zamanda Tekelcilik ruhu yakalamıştık.
Kutlamalar falan derken, Aralık ayı gelmişti. 1999 Pazarlama Müessesesi için yoğun bir aydı. On yıl önce Müessese Müdürlüğü olarak yapılandırılmıştık. Bütçemiz, bağlı kuruluşlarımız, iş hacmimiz, personel sayımız Türkiye’deki pek çok Genel Müdürlükten daha büyüktü. Çalışma düzenimiz de genel müdürlük gibiydi. Yönetim Komitesi diyorduk adına, Komite benim başkanlığımda dört yardımcımdan oluşmakta ve her toplantı gündemi uzun inceleme ve görüşmeler gerektiriyordu. Toplantı gündemi önceden üyelere iletilir hazırlık yapmaları sağlanırdı. Teklif sahibi şubenin bağlı olduğu Müessese Müdür Yardımcısı, teklifini anlatır, diğer üyeler görüşlerini bildirir ondan sonra karar alırdık. Bütün kararların oy birliği ile alınması konusunda kendi kendime prensip kararı almıştım. Ayrıldığım güne kadar da buna uydum.
Yabancı menşeli İçkiler için de ithalat serbestisi getirilmiş olmasına rağmen, Türk Rakısının lokomotif rolü nedeniyle, yerli içki sektöründe önemli bir gerileme görülmemiş olmasına karşılık, yıllar boyu kaçak olarak yurda getirilen Amerikan Menşeli sigaralara olan talep, Türk Sigaralarının Pazar payında önemli düşüşlere neden olmuş durumdaydı. Her geçen yıl de düşüş devam etmekteydi. İlk olarak, Tekel sigaralarının satışındaki düşüşün durdurulması hatta artırılmasını hedef olarak belirledim. Tüketici tercihleri, Amerikan tütünlerinin de bulunduğu harmanlara doğru yönelmiş olduğu için, bir yandan da Amerikan Tütün ithalatımız vardı. Bununla ilgili olarak da, Türk Tütünü ağırlıklı yeni harmanlarla yeni markalar altında üretimle Türk Sigaralarının Pazar payını korumayı amaçlamıştık. Bu konularda Genel Müdürümüzün destekleri tamdı.
Oğlum, Antalya Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra, atanmak için kuralara katılmış, Tosya Devlet Hastanesine tayini çıkmıştı. Bu ailece bizi rahatlatmıştı. Hem terör ortamından uzak güvenli bir bölgede çalışacak, hem de uzmanlık sınavlarına hazırlanabilecekti. Hastane yönetimi kendisine bir de lojman tahsis etmiş yeni bir hayata başlamıştı. Kızım da üniversite giriş sınavlarında başarı sağlamış, Yıldız Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Fakültesine kayıt olmuştu. K.Çekmece’den gidip gelmesinin zorluğu açıktı. Buna da bir çözüm ararken, Genel Müdürümüz Bomonti Bira Fabrikası bünyesindeki lojmanlardan tahsis yaptı. Bu da benim çalışma koşullarımda rahatlama ile birlikte Kızım için okul döneminde kolaylık demekti. Eşim emekli olmuş işe gidip gelme sorunu kalmamıştı. Diğer bir deyişle, Müessese Müdürlüğüne atanmam ile birlikte pek çok konuda da yaşamımda olumlu gelişmeler olmuştu. Eşim bir yıl önce emekli olmuş, hatta ikramiyesi ile İstanbul’a yakın olduğu için, Tekirdağ sahilinde bir yazlık satın almıştık.
Müessese Müdürleri genellikle, Tekel ortaklıklarında yönetim kurulu üyesi olarak ek görev almaktaydı. Benim de İsviçre’de bulunan Tabac Turc S.A. yönetim üyeliğine onayım çıkmıştı.
Genel Müdürümüz, iyi bir yönetici ve devlet adamıydı. Her konuda Tekel ve kamunun yararını ön planda tutar, o yönde karar ve uygulamaları desteklerdi. Bu açıdan kendisi ile uyum içinde çalıştık.
Bölge Toplantıları
Müessese Müdürlüğüm dönemimde bana göre etkili olan çalışmalarımdan birisi de Bölge Toplantılarıdır. Avrupa’da kaldığım süre içinde, katıldığım seminerlerden aklımda kalan, satışlarda pazarlama elemanlarının etkinliğinin yüksek olmasıdır. Buradan hareketle, Tekel’in yeni kavuştuğu Toptan Satıcılık sisteminin iyi kullanılması, Tekel ürünlerinin, rekabet ortamında satışlarında başarı sağlamamızda etkili olacaktı. Aslında, sistemin kurucusu Genel Müdürümüz Mehmet Akbay idi. Bana göre o koşullarda uygulanabilecek uygun yöntemlerden biriydi. Toptan satıcı uygulaması. Özellikle Esnaf Odalarının içinde bulunduğu ticari şirketlerin öncülüğü, çok yerinde ve Tekel’in yok edilmesini geciktirecek bir uygulamaydı. Fazla konuyu dağıtmadan, hafta sonları Esnaf Odalarının ev sahipliğinde toptan satıcıların katılımıyla toplantılar düzenledim. Bu toplantılarda, Tekel ürünlerinin satışı konusunda bayileri yönlendirdik. Genel Müdür Akbay ve Esnaf Odaları Başkanı Bendevi Palandöken bu toplantılarımıza destek verdiler. Ankara Bölge toplantımızda Bakan ve Genel Müdürümüz bizzat katılarak destek verdi. Bütün Başmüdür arkadaşlarımız da heyecanımızı paylaştı. Çok güzel sonuçlar, tepkiler aldık. Müessese Merkezindeki arkadaşlarımız için, her hafta sonu bir bölgede toplantı yapmak yorucu idi. Bunun farkındaydım. Onlardan da bir gün olsun şikayet duymadım. Yirmi yıl sonra bu özverili çalışmalarından ötürü hepsine tekrar teşekkür ediyorum..
Adana Bölge toplantımız sonunda, Baraj gölünde gemide yediğimiz öğle yemeği, Erzurum Bölge toplantımızı yaptığımız Kayak Merkezini unutmak mümkün değildir. Trabzon, Gaziantep, Antalya, Muğla, Balıkesir, Kayseri, Konya , Samsun toplantılarımızın hepsinin çok güzel anıları bulunmaktadır. Asıl daha önemlisi, bu toplantılar toptan satıcılarımız ile bölge yöneticilerini buluşturarak ortak bir hedefte birleşmelerini sağlamıştır.
Sonuç olarak de beklediğim “Tekel ürünlerinin satışlarında artış sağlanmış, yabancı sigara ve içkiler karşısında gerilemesi durmuştur” Hatta bazı marka bazında artışlar sağlanmıştır.
Amerika Gezisi
Ağustos/1999 yoğun bir gün. Pazarlama Müessesesinde her gün diğerinden yoğun. Genel Müdürlük özel kalemi arıyor.” Üstat, pasaportunu gönder. Amerika vizesi için”Şaka gibi algılayıp önemsemedim. Akşama doğru yeniden pasaport gelmedi diye arayınca gönderdim. Akşam uğradığımda öğrendim, Genel Müdür, Muzaffer Arısoy üstat ve ben Amerika yolcusuymuşuz. Her gün akşam, Genel Müdürlüğe mutlaka uğrardım. Pazarlamadan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı da ben gitmesem, mutlaka bir gerekçe bulup çağırırdı. Onun tutkusu da buydu. Eski Müessese Müdürü olarak kendisinde bu hakkı görüyordu. Kendisine yakın bir iki daire başkanı, genel müdür yardımcıları durum değerlendirmesi yaparlardı her akşam üzeri.
Bu arada, gün boyu gözden kaçmış unutulan bir şey olup olmadığını kontrol için de Genel Müdüre uğrardım. Esasen göreve başladığım günlerde, Genel Müdür, Özel Kalem Müdürüne ve bana, Müessese Müdürleri randevu almadan beklemeden odama girecekler diye talimat vermişti. Her yıl A.B.D.den alınacak tütünler için görevlendirilen heyet bu üç kişiden oluşmuş.
Yol arkadaşlarım, daha önce gittikleri için ABD konusunda deneyimli idiler. Ben ilk kez okyanus ötesi bir yolculuğa çıkacaktım. Frankfurt hava alanında, Newyork uçağını bekledik. Oradan da . Washington DC’ye uçacaktık. Aktarma sırasında, yer durumu nedeniyle ben tek başıma uçtum. Washington DC’de hiç tanımadığım ABD Tütüncüler Birliği yetkilisi beni buldu. Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcımızı bekledim. Sonra birlikte Wirginia’daki otelimize gittik. Ertesi günü, ABD Tütün Üreticileri ziyareti, Beyaz Saray önünde fotoğraf. Washington turu.
Winston Salem Farikasında robotların çalıştığı on bin devirli sigara makinelerinin üretimini izlerken ister istemez heyecanlanıyor insan. Hafta sonu Disney Word. Amerikan sinema dünyasının ünlü stüdyoları. Büyüleyici idi.
N. Carolina’da tütün borsasını ziyaret, Tarım Bakanı tarafından tütün tarlaları ortasında verilen piknik ziyafeti. Yıllar önce bir Türk firmasının Gölbaşı’nda piknik davetini hatırlattı. Ben, ağaçlar arasında mangalla uğraşacağımızı beklerken, Chez de Belgique’de yaptığımız kahvaltıda olduğu gibi sürprizle karşılaştım. Bir catering firmasının mobil aracı ile getirilen yiyecek-içeklerle tütün tarlalarının ortasında kahvaltı yaptık.
Ertesi günü, N. Carolina’da otelimizde bize ayrılan toplantı salonunda, tütün üreticileri ile ihale görüşmelerimizi yaptık. Genel Müdürümüz ve Genel Müdür Yardımcımız bu konuda deneyimli idiller. Ben ilk kez böyle bir toplantıda bulundum.
Görüşmelerimiz sonunda, en uygun fiyatı veren N. Carolina Tütüncüler Kooperatifi ile sözleşme imzaladık. Tekel lehine bir anlaşma olmuştu.
Ancak, daha sonra Sigara Sanayii Müessese Müdürünün,” bu yıl tütünümüz yeterli” şeklindeki raporu üzerine, Kooperatifle yapılan anlaşma uyarınca uygun fiyatla alınan tütünlerin satın alınmadığını hayretle öğrendim.
Bu arada gezimizin bitmesine birkaç gün vardı. Fakat, 19 Ağustos sabahı kahvaltıya indiğimde, mahalli Amerikan TV haberlerinde bir deprem haberi gördüm. Dikkatle baktığımda, ekran köşesinde “Avcılar” yazıyordu. Daha dikkatle dinledim. Türkiye’de deprem olmuş ölenler, yaralananlar vardı.
17 Ağustos Depremi
Deprem haberi üzerine, Genel Müdürümüz Mehmet Akbay, bütün programları iptal ederek, uçak biletlerimizin tarihlerin değiştirilmesi sağladı. Ailemiz ile yaptığımız telefon görüşmelerinden sorun olmadığını öğrendik. Ancak, Marmara Bölgemizde durum iyi değildi. 45 bin can kaybından bahsediliyordu. 16 saat sonra İstanbul Hava Alanındaydık. Ben Müessese Müdürlüğüne kısa bir süre uğrayıp, yardımcı ve şube müdürü arkadaşlarımla kısa bir toplantı yaptım. Burada bağlı idarelerimizden zarar görenlerin ziyaretleri için işbölümünden sonra, ben Başmüdürlük hizmet binamızın yıkıldığı Sakarya’ya hareket ettim. E-5 Karayolu depremde meydana gelen büyük tahribat nedeniyle kapalıydı. Çok tecrübeli bir şoförüm vardı. Eski dağ yolunu kullanarak Adapazarı’na ulaştık.
Binamız tamamen yıkılmıştı. Deprem gecesi teftiş dolayısıyla konuk evinde bulunan müfettiş ayrılmıştı. Başmüdür lojmanı da yıkılmış fakat can kaybı yoktu. Ambarlarımız içki ve sigara ile dolu olduğu için hemen gerekli emniyet tedbirlerinin alınması konusunda Başmüdür arkadaşımız gerekli önlemlerini almıştı. Şehirde depremde hasar görmeyen diğer depomuza ürünlerin taşınmasını sağladı.
Marmara Bölgesinde depremin hasarı çok büyüktü. Kurtarma çalışmaları başlayıp, Valilik görevlileri kentte hakimiyeti ağladıktan sonra ben İstanbul’a döndüm.
İstanbul’a döner dönmez, Pazarlama Müessesi bünyesinden oluşturduğumuz “Deprem Kurtarma Ekibi”ni derhal Kocaeli bölgesine sevk ettik. Tekel olarak Gölcük bölgesinde uzun süre depremzedelere sıcak yemek sağlayan bir organizasyon gerçekleştirdik.
Yurt Dışı Fuarları
Tekel, dış pazarlarda da etkin faaliyeti olan bir kuruluştu. Bu nedenle, yurt dışında faaliyet alanı ile ilgili etkinliklere katılmaktaydı. Genel Müdürümüz, 1999 başında Berlin’de her yıl düzenlenmekte olan Yeşil Hafta Fuarına Tekin Kaymakoğlu ile birlikte katılmamızı uygun görmüştü. Gündüzleri fuardan ayrılmıyorduk. Akşamları Berlin’i tanımak imkanı bulduk. Fuarda çeşitli ülkelerin ürünleri sergileniyor, folklor ekipleri, firmaların standları ilginç manzaralar oluşturuyordu.
Fuar öncesinde, Hamburg kentinde bir gün kalıp orayı da tanımak imkanı bulduk. Fuar, çok değişik bir ortam. Kış olmasına rağmen, kapalı alan olduğu için soğuk değildi. Çok ilginç bir fuardı. Kadehle ikram yapılabiliyordu. Aynı zamanda beğenenlerin satın alma taleplerini de karşılayabiliyorduk. İki hostesimiz vardı. Onlar yardımcı oluyordu. Yeterli ürün de getirmiştik. Almanya Toptan Satıcımız da fuar boyunca bize çok yardımcı olmuş, Berlin’i kısa zamanda tanımamıza da katkısı olmuştu.
Gıda ve kültürel etkinlikler açısından çok zengin bir fuar. Her yıl düzenlenmekte. Yolu düşenler mutlaka uğramalı.
Sonraki yıllarda Yeşil Hafta fuarlarına yardımcı arkadaşlarımız katıldılar.
Yeşil Hafta fuarı gibi, diğer ülkelerde düzenlenen fuarlara da katılıyorduk. Hindistan, Küba fuarlarına da değişik arkadaşlarımızla katılım sağladık.
Irak Gezisi
Orta Doğu ülkeleri sigara tüketiminin yüksek olduğu bir nüfusa sahip oldukları halde bizden yaprak tütün talepleri yetersiz kalmaktaydı. Bu konuda Irak Sigara Fabrikası yetkilileri ile görüşmeler yapmak üzere, giden heyete ben de dahil edilmiştim. Bağdat’ta El Reşit otelinde kaldık. El Reşit, kapı girişinde Baba Bush’un mozaik fotoğrafının pas pas olarak kullanıldığı meşhur oteldi. Daha sonra, otelin ABD tarafından vurulduğunu, mozaik resmi yapan ressamın da evinde füze ile öldürüldüğünü okudum.
Saddam’ın güçlü olduğu bir dönemdi. Fakat ambargo etkileri hissediliyordu. Polis otolarının lastikleri bile kabaktı. Yollarda arızalı araçlara sık rastlanıyordu.
Mahalli yemekler verilen lokantalar damak zevki bize uygun olmadığı için genellikle, otelde veya şehirdeki İngiliz Pub’da yiyorduk. Bir kaç kez Dicle sahilinde bulunan, özellikle geceleri İstanbul Boğazı hissi veren gazinolara gittik. Bir keresinde Katar Emiri bizim heyeti misafir etti. Bağdat çarşısı çok ilginçti. Bir günde, Bağdat’a 90 km uzaklıkta bulunan Babylon’a gittik. Orada da bir Saddam Sarayı vardı. Yaklaşmak mümkün değildi elbette. Milattan önce yapılmış asfalt, asma bahçeleri , müze harikaydı. Hava o kadar sıcaktı ki, tercüman buradan sağlıklı dönersek, yakınlarda ölmeyiz dedi. Bağdat’a kadar sağlık tesisi yoktu. Amerikan istilası sırasında, bu müzenin yağmalandığını üzülerek gördüm TV’de.
Tütünler konusunda, Sigara Fabrikası Müdürü hanımla ve Saddam’ın oğlu Uday’la görüştük. Fabrika’nın Türk Tütününe çok ihtiyacı vardı. Fakat bir satış anlaşması yapamadan ayrıldık. Daha sonra görüşmeleri, Tekel’den satış temsilciliği almış olan RAM Dış Ticaret devam ettirecekti.
Moskova ve Hartum Gezileri
Müessese Müdürü olarak görev yaptığım dönemde, Dış Ticaret Genel Müdürlüğü tarafından, yurt dışında çeşitli ülkelerde Türk İhraç Ürünleri Fuarları düzenlenmekte idi Bunlardın Moskova Ve Hartom fuarlarına Genel Müdür beni görevlendirmişti.
RUSYA - MOSKOVA: Fuara katılanlar, Kürşat Tüzmen’in de bizzat bulunduğu özel bir uçakla Moskova’ya hareket ettik. Fuar İçin görevlendirme olurum ile heyetin hareketi arasındaki süre çok kısa olduğu için fuarda sergilenecek ürünlerin kargo ile gönderilmesi için zaman yoktu. Tekel standında ürünlerin sergilenmesi bizim için çok önemliydi. Resim, broşür şeklinde bir katılım çok yavan kalacaktı. Bir bavula yeteri kadar sigara ve içkiyi doldurdum. Arkadaşlar bunları Hava alanından geçirmen mümkün değil diyorlardı. Şansımı denemek istedim. Olmazsa, Elçilikle görüştüm, hava alanında onlara hediye için hazırlık yapmıştım..
Uçaktan kocaman bavulumla indim, toplu halde gümrükten geçmek için sıra olduk. Kalabalık nedeniyle, görevliye ben yeşil pasaportumu gösterip diplomatık kapıdan geçebilir miyim? diye sordum. Kırmızı ceketli, genç polis olur dedi. Bavulumu sürükledim, gümrükten geçtim. Tekel içki ve sigaraları Moskova Fuarında sergilenebilecekti.
Cosmos Otel, fuar alanına çık yakındı. Oraya taşınması sorun olmadı. Diğer firmalarla birlikte ben de Tekel Standını yerleştirdim.
Otel girişinde bir öğrenci genç, daha önce gelen Tekel yetkililerine tercümanlık yaptığından bahisle beni bulmuştu. Kendisine ihtiyacım olmadığını söyledim. Şaşırdı. Fuar satışlı değildi. Güvenlik sistemi güzeldi. İlk günler ürünleri konuklara ikram ettim. Kutular standı dolduruyordu. Otelin önünden metroya bindiğimde 7. İstasyon Kızıl Meydan oluyordu. Oradan sonra her yeri gezdim. Hatta bir gün tiyatroya bile gittim.
Şansımızdan beyaz gecelere rastlamıştık. Bir akşam arkadaşım telefon etti. Yemeği çıkmıyor musun? diye. Daha hava kararmadı acele etmeyelim dedim. Saat 23 oldu ben acıktım dediğinde hava daha kararmamıştı. Çıkışta taksi şoförü Türk olduğumu anlayınca, başladı Türkçe konuşmaya. İstanbul’dan gelmiş, Ermeni asıllı bir ailenin çocuğuymuş. Kaldığımız sürece ihtiyaç halinde onu çağırdık.
SUDAN-HARTUM :Bu kez yine TÜİK ile ve Kürşat Tüzmen Başkanlığında Mısır semalarından geçiyorduk. Uçağımız iyice alçalmış, Kürşat Bey, pilot kabininden anlatıyordu. İşte Keops. Şu öteki Kefren. Heyecanlı muhteşem bir yolculuktu. Hartum Hilton’da kalıyorduk. Fuar alanına özel otobüsle gidip gelecektik. Gündüz, RAM Dış Ticaret yetkilileri ile birlikte standı yerleştirdik. Ziyaretçilere ikram etmek üzere yeterli ürünümüz de vardı.
Hartum, Mavi Nil ile Beyaz Nil’in kesiştiği bir vadide muhteşem bir manzarada kurulmuş tarihi bir şehirdi. Gece Türk Büyükelçiliğinde bir resepsiyon vardı. Rezidansın bahçesindeki davet unutulmazdı.
Ertesi gün, fuarda favori ürünümüz, TEKEL 2000 ikram ettiğimiz yerli halk çok beğeniyor, paket hediyemizden mutlu oluyorlardı. Ertesi günü, MALTEPE günümüzdü. Bir gün önce fuarı ziyaret edenlerden birisi, dünkü sigaradan yok mu? diye soruyordu. Harman farkını anlaması bana ilginç gelmişti. Gün öylece bitti. Sonra bir gün yine, mahalli kıyafetlerle gelen bir Sudanlı, gayet güzel bir Türkçe ile, “Ben yine TEKEL2000 istiyorum“ diyordu. Genç Türkiye’de öğrenim görmüş olduğunu ve İstanbul’u çok sevdiğini anlattı. Yanında bir de Türk vardı. Hartum’da fırıncılık yapıyormuş. Gerçek çılgın şu Türkler.
Bir gün Fuar alanından erken ayrıldım. Şehre dolmuş yapan 3 tekerlekli mobiletler vardı. Onlarla gittim. Romanya hükümeti tarafından hibe olarak yapılmış Parlamento binasını gezdim, Hartum Ticaret Odası Başkanını ziyaret ettim. Başkan yalnız gezmemin tehlikeli olduğunu söyleyerek, yanıma görevli birisini verdi. Alış-veriş yaparken bir dilenciden beni görevli kurtarınca anladım, Başkan haklıydı. Halk çok fakirdi. Nil vadisinde, bu kadar verimli topraklarda nasıl bu kadar fakir kalınabilir ? diye düşünürken, Fakülte yıllarımda, İktisadi Coğrafya Hocam Abdullah Türkoğlu’nun açıklamalarını bir kez daha hatırlıyordum.
Son gün Cuma idi. Şehirde tek bir erkek nüfus kalmadı. Tamamı camilerde idi.
İhracat
Tekel, yeri kolay doldurulamayacak önemli bir Kuruluştu. Uluslar arası bir değere sahipti. Çok güçlü kadroları vardı. Çalışanlarına fırsat verilmiş olsaydı bir o kadar daha güçlü olabilirdi.
Müessese Müdürü olarak görev yatığım dönemde, Dış Satış Şubemiz, ABD , Japonya, Kanada gibi deniz aşırı ülkelere ve Avrupa’ya, hatta Avustralya’ya ürünlerinin ihracatını kendi personeli ile gerçekleştirmiş, gerektiğinde acentelikler tesis etmiştir.
Müessese Müdürlüğünden Ayrılıyorum
Rüştü Kazım Yücelen Bakanımız, Tekelden Sorumlu Devlet Bakanlığından ayrılmış, İç İşleri Bakanı olmuştu. Hükümet, IMF niyet mektubunda Tütün Kanunu 2001 Ocak ayı sonuna kadar çıkaracağını taahhüt etmiş, Şubat 2001 de ise Tekel Genel Müdürlüğü özelleştirme kapsam ve programına alınmış, üç yıl içinde özelleştirmenin tamamlanacağı taahhüt edilmişti. Haziran 1999 seçimlerinde, Türkiye siyasetinde mevcut duruma çözüm getirecek bir sonuç alınamadığından istikrarsızlık sürüyordu. Piyasalar allak bullaktı. Ecnebi sigara markaları bütün çabalarına rağmen yüzde 17 Pazar payını aşamamışlar, Tekel bu nedenle de hedef haline gelmişti. Anti-sigar kampanyalar kullanılarak, Tekelin özelleştirilmesini savunanlar seslerini yükseltmiş, kurtarıcı olarak Türkiye’ye gönderilmiş olan Kemal Derviş, Ecevit tarafından Ekonomiden Sorumlu Bakan olarak atanmış, Tekel’den sorumlu Devlet Bakanı Tekel üzerine oynanan oyunlara izin vermediği için Kemal Derviş tarafından istifaya zorlanmıştı. Bir grup yurtsever tarafından Tekel’in özelleştirilmesinin yanlış olduğu yolundaki çıkışları zayıf kalacak ve örgütsüz üreticiler tüccarın ve yabancı firmaların insafına terk edilecekti.
Bütün bunlar, Tekel Genel Müdürlüğü yönetimini de etkiliyordu. Yüksel Yalova’nın istifasının ardından, Tekel’den Sorumlu Devlet Bakanlığına Yılmaz Karakoyunlu getirilmiş, Bakan, Yönetim Kurulu üyelerinde değişiklik yapmıştı. Yönetim Kurulu toplantı düzeni bozulmuş, toplantılar çoğunlukla Ankara’da yapılmaya başlamıştı. Daire Başkanları, Müessese Müdürlerinden istenenler Ankara’ya çağırılıyordu.
Yönetim Ankara’da olduğu bir gün, yeni üyelerdin birisi beni aradı, “Şahabettin, bütün müessese müdürlerini görevden aldık. Senin için bir gerekçe bulunamadı. Seni de Sigara Sanayiine kaydırdık. “ Dedi. Şaşırmıştım. Bazı müdürleri çağırdım. Dört yıldır birlikteydik. Yeni durumu anlattım. Onlar çıkınca, yeniden Ankara’yı aradım. Bakan’a, boş bir genel müdür yardımcısı kadrosu bulunduğunu, benim oraya atanmam halinde bütün müesseselere yeni müdür atanması prensip kararlarının uygulanmış olacağını anlattım.
İki saat sonra, Genel Müdür Yardımcısı olarak atandığımı öğrenmiş, odamdaki özel eşyalarımı topluyordum.
DEVAM EDECEK