Adana Sigara Fabrikası olayları ve Antakya Bölgesi soruşturmaları nedeniyle uzun süren yaz dönemi çalışmaları Kasım/1979 tarihinde sona erdiğinde, Ankara’da yeni hükümet kurulmuş, Ahmet Çakmak bizim Bakanımız olmuştu. Müfettişler Derneği olarak kendisine bir ziyaret planladık. Başkanlık izni ile İstanbul’a dönüşü Ankara üzerinden yaptık.
Okullar açılmış, Bora Ümraniye İlkokuluna başlamıştı. Kış dönemi programlarımızı almıştık. İstanbul Başmüdürlüğü’nün bazı satış deposu, Karaköy, Yeşilköy Vergisiz Satış Mağazaları, Kordiplomatik Satış Deposu teftişi ile Ahmet Talay üstatla müşterek olarak Topkapı Antreposunun teftişi vardı.
Topkapı Antreposu, bilinen teftiş ünitelerinde çok farklı idi. Her şeyden önce çok büyüktü. 1974 yılında özel sektör vergisiz satış mağazalarının kapatılması sırasında, Tekel tarafından özel sektörden devir alınmıştı. Bir futbol sahasından daha büyük, iki katlı ve kapısına kadar yüzlerce çeşit yabancı içki ve sigara ile dolu olması yanında , Kapıkule’den Habur’a kadar onlarca vergisiz satış mağazasının günlük ihtiyacı için sevkiyat yapılıyor, aynı zamanda gemi ve TIR ile gümrüklenmek üzere her gün mamulat girişi yapılıyordu. Kısaca tesellüm ve sevkiyatın durdurulması olanağı yoktu. Kapıları mühürledikten sonra, Vergisiz Satışlar Şubesi yetkilileri ile bir toplantı yaptık. Antreponun işleyişi yöntemi iyice belirlendikten sonra, her gün sabah-öğle arası müfettiş nezaretinde giriş ve çıkışların yapılması, öğleden sonra, sayımların kaldığı yerden yürütülmesi konusunda anlaştık.
Antrepo sayımları oldukça uzun sürdü. Sonunda, evrakları alıp Müfettişlik odasında incelemek üzere Antrepodan ayrıldık. O yıllarda içki ve sigara gibi ürünlerin tanıtımı için reklam malzemesi olarak dağıtılması yasal eşantiyonların bulunduğu büyük bir bölme vardı. Antrepo içinde kayıtları bize ibraz edilmeyen buradaki eşyalar çok ilginçti. Fakat üstatla bunlara ilişkin kayıtların da bize verilmesi konusunda ısrarcı olmadık. Sonuçta idarenin de takdir hakkı bulunmalı diye karar verdik.
Antrepo Teftişi bitince, satış depoları ve vergisiz satış mağazaları teftişlerime başladım sırayla.
Ecevit’in bana göre, Halkın 1973 ve 1977 seçimlerinde büyük umutlarla Cumhuriyet Halk Partisine yıllar sonra göstermiş olduğu teveccühe rağmen, ara seçimlerde yenilenen milletvekilliklerini kazanamadığı için küsüp iktidarı bırakması uygun olmadı. Ülkemiz büyük bir dar boğazda idi. CHP kadrolarına ihtiyaç vardı. En önemlisi, halk bu dar boğazdan çıkılması görevini Cumhuriyet Halk Patisine vermişti.
Aslında büyük bir olağanüstü durum yoktu. OPEC , petrol fiyatlarına inanılmaz oranda büyük zamlar yapmıştı. Bu halka anlatılabilirdi. Krizden çıkılması için, CHP içindeki ve bürokrasideki kurmaylara yetki ve görev verilmesi yeterliydi.
Fakat Ecevit, Köy Kent Projelerini, Eğitimde Yeniden yapılanmayı, Köy Enstitüleri hayalini, Toprak İşleyenin Su Kullananın vaatlerini bir anda unutarak, iktidarı bırakıyor, Asrkerle işbirliğine gitmiyordu. Bana göre akıl almaz bir karardı. Ben o yıllarda, hem Partideki odasında, hem Başbakanlıkta eski bir CHP Gençlik Kolu Başkanı olarak dilim döndüğü, gücüm yettiği kadar iki kez anlatmaya çalıştım. Özellikle transfer bakanların müseşarlarının iyi seçilmesi, Bakanlık Teftiş Kurullarına aktif yetki verilmesi konusunda yazılı bir raporum da vardır.
Elbette her şey güllük gülistanlık değildi. 1950 yılında iktidarı ele geçiren, bana göre milli bir ekonomi, milli bir eğitim politikası uygulamayan batılı emperyalistlerin etkisinde kadrolar 1973 yılına kadar uyguladıkları, Türkiye’yi piyasa ekonomisine taşıma politikalarında büyük mesafe almıştı. Yeniden kontrollü ekonomiye geçişi sağlamak için sağlam ekonomi bilgisi gerekiyordu.
Elbette sıkıntılı günlerdi. İşsizlik yüzde yirmilere yaklaşmış, enflasyon yüzde ellilere yaklaşmıştı. Temel tüketim maddeleri karaborsaya düşmüştü. İşgal altındaki Anadolu’da yeni bir umut, yeniden ulusal birlik, tüm dünyanın gıpta ile baktığı yeni bir devlet kuran kadroları iş başına getirmek yerine, ekonomiyi yeniden işler hale getirmek görevi, sosyal demokrat olmayan, piyasa ekonomisinden yana bir azınlık hükümetine bırakılıyordu.
Nitekim, Demirel ekonominin başına tam yetkiyle Turgut Özal’ı getirdi. Bu kadro hiç acımadan, meşhur 24 Ocak Kararlarını yürürlüğe koydu. Türk lirası yüzde 48,6 devalüe edildi.
Kasım/1979 yılında MSP ve MHP de sorumluluktan kaçmıştı. Ekonomik durumu çok kötü gördüklerinden, Demirel’in azınlık hükümeti ile başarısız olacağına mutlak gözüyle bakıyorlardı. Demirel azınlık hükümetine güven oyu verdiler. Ancak, tersi oldu Demirel ekonomide kontrol sağladı.
1980 Yaz programlarımızı aldık. Aydın Başmüdürlüğü ve Kuşadası, Selçuk, Söke idareleri vardı.
Bu arada, Haznedardaki tek katlı bahçeli evimizin arsası için, dört daire karşılığında müteahhitle anlaşmıştık. İnşaat devam ediyordu. Taksitle bir Murat otomobil almıştım. Turneye otomobilimiz ile çıkacaktım.
Aydın Başmüdürlük hizmet binası inşaat halinde, Yaprak Tütün işletmesi ve Başmüdürlük iki ayrı kiralık binada hizmet veriyordu. Yaprak Tütün İşletmesi üst katında bir daire konuk evi olarak düzenlenmişti. İki binanın bulunduğu bölgeler, farklı siyasi grupların kontrolünde idi. Yürüyerek gitmeyecek kadar tedirgindim. Sanki,Kıbrıs'ta iki bölge halkı gibi köşe başlarında karakol olarak kullandıkları kahvehaneler vardı. Birgün sabah, otomobilin camında bir not buldum. Arka camdaki süs köpeğini çıkarmamı, yoksa otomobilimi yakacaklarını ikaz ediyorlardı. Ülkemiz ne hale gelmişti? Notun altında "birde kafasını sallıyor. " yazılıydı.
Son aylarda, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, eski Başbakanlardan Nihat Erim, MHP’li eski Bakan Gün Sazak, Maden İş Genel Başkanı Kemal Türkler, çeşitli suikastlarla öldürülmüşlerdi. Herkes tedirgin, Türkiye diken üzerinde idi.
Kasa ve ambarların sayımında bir sorun yoktu. Ancak, sigara karaborsası devam ediyordu, bunu fırsat bilen yetkili bir memurun, piyasaya usulsüz olarak ürün verdiği sigaraları, bayilere satış yapılmış gibi sahte fatura ile çıkış yapıp, bayi karını zimmetine geçirdiğini tespit etmiştim. İnceleme sonunda durumu Başkanlığa bildirip soruşturmaya başlamak zorunda kaldım.
Bundan başka önemli sorunla karşılaşmadım. Eşim ve oğlum tatil için gelmiş, İstanbul’a dönmüşlerdi. Sonbahar gelmişti. Teftiş noksanlıklarını tamamlamak, raporlarımı yazmakla meşguldüm. Bu ortamda, Ordu hükümete önlem alınması için uyarıda bulunmuş, Demirel yeni olduğunu, kendisinin muhatap alınamayacağını ileri sürerek, konuyu askıda bırakmıştı.
Bu arada, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk süresi dolduğundan ayırılmış, kendisine vekaleten TBMM kararı ile İhsan Sabri Çağlayangil’i bırakmıştı.
Meclis yeni Cumhurbaşkanı’nı seçemiyordu. Bülent Ecevit erken seçim için uğraşıyor başarılı olamıyordu. Erbakan Konya mitinginde, irtica meşalesi yakmıştı.
Bir Cumartesi günü henüz konuk evinden ayrılmamıştım. Şehir hoparlör sisteminden kimsenin sokağa çıkmaması duyurusu yapılıyordu. Jandarma Komutanlığını aradım. Telefona cevap veren asker, radyo-televizyon dinlememi söyledi.
Alt kata indim. Bekçiler ihtilal olmuş, ordu yönetime el koymuş dediler. 12 Eylül Askeri hareketi demokratik rejime ara verdiğini ilan etti. Anayasa’yı yürürlükten kaldırdı. Meclisi kapattı. Partileri, Sendikaları, Dernek ve Vakıfları kapatarak çalışmalarına son verdi. AP Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı, Muhalefet partisi liderlerini 11 Eylül gecesi evinden alarak Çanakkale’de bulunan Hamzakoy’a sürgüne gönderdi. Ekim 1981’de AP kapatıldı ve mal varlıklarına el konuldu ve hazineye devredildi.
Siyasetçiler hala, ihtilalin Adalet Partisine karşı yapıldığını ileri sürmektedirler.
Teftiş raporlarımın yazımını bitirip, istanbul’a dönecektim.
Bülent ulusu hükümeti kurulmuş, Gümrük tekel Bakanı Cafer Tayyar Sadıklar olmuştu. Askeri yönetimle birlikte, anarşi durmuş fakat, her konuda büyük bir ihbar ve şikayet furyası başlamıştı.
DEVAM EDECEK