Şahabettin Küçükyazıcı ONALTINCI BÖLÜM Diyarbakır Uçağımız Diyarbakır’a doğru yol alırken, oldukça heyecanlıydım. 1976 turnesinde Bitlis ve Van’da iki aya yakın zaman kalmış olmakla birlikte, henüz Müfettiş Yardımcısı olmam nedeniyle, gençlik yıllarımın Güneydoğu Anadolu gerçeği ile daha yakından tanışamamıştım. Hem teftiş yapacak, hem de yurdumun efsane bir bölgesini yakından görecektim. Diyarbakır Hava Alanı büyük bir askeri üs olan pirinçlik içinde, bir bölümdü. İstanbul’un iki katına yaklaşan bir sıcaklıkta meydana indiğimde yangın var zannetmiştim. Başmüdürlük binasına gittim, Teftiş sayımla başlar ilkesinden hareketle, kasa, ambarlar sayımını yaptım. Kıymetli evrak, demirbaş, ham madde ambarları sayımları için ekipler hazırladım. Diyarbakır büyük bir Başmüdürlük o tarihlerde. Bölgede, satışlardan başka, tütün alımları, kuru üzüm alımları yapılıyor. Üç yüz km. uzaklıktaki Habur Vergisiz Satış Mağazaları da teftiş programına dahil. Kentte ayrıca, İçki Fabrikası bulunmakta olup, çok geniş bir bölgenin ihtiyacını karşılamaktadır. Başmüdürlük bünyesinde de konuk evi bulunmakta, ancak ben İçki Fabrikası konuk evinde kalacaktım. Sayımlar sırasında, yeni Fabrika ambarlarında depolanmakta olan kuru üzüm mevcutlarında ciddi bir noksanlık tespit edilmişti. Keza, bağlı depolardan Ömerli ve Midyat alımları ile ilgili önemli ihbarlar alıyordum. Sayımların, tartışmaya meydan vermeyecek şekilde geniş bir heyetle yeniden yapılması sırasında, noksanlıkla ilgili olarak Başmüdür, noksan üzümlerin “kuşlar tarafından yendiğini” söylüyordu. Şaka yapılacak bir konu değildi. Miktar fazla idi ve soruşturma konusu olarak Başkanlığa bildirdim. Ama , o hala siz buranın kışlarını bilmezsiniz, ambara her girdiğimizde kaçarken yüzlerce kilo üzüm götürüyorlar diyordu. Fabrika Müdürü Turan Gençtürk ve Başmüdür Malik Bey ilginç insanlardı. Turan Bey, askerler ve her kademede bürokratlar tarafından çok sevilirdi. Malik Bey sıkıyönetim çalışmalarında askerlere yardımcı olmuş geniş bir çevreye sahipti. Ayrıca, kendisini Tekirdağ’dan tanıdığım Fabrika Müdür Yardımcısı K.A. ın orada olmasına çok sevinmiştim. Çok çalışkan, teknik bilgisi yüksek bir idareci idi. Mesai saatleri dışında arkadaşlık edebileceğim birisiydi. Bir süre sonra eşim ve çocuklarım geldi. Diyarbakır onlar için çok zor bir bölgeydi. Ama birlikte olduğumuz için mutluyduk. Bütün yasaklamalarımıza rağmen Bora, Fabrikanın yangın havuzuna serinlemek için girmek konusunda Annesini ikna etmişti. Ancak, İstanbul’a döndüklerinde çok ağır bir tifo geçirmekten kurtulamadı. Güneş, daha küçüktü Annesi ile konuk evinde zaman geçiriyordu. Hafta sonları civarda gezi yapmak imkanı da sınırlı olduğundan onları İstanbul’a gönderdim. Ben onlar gittikten sonra, hem akşamları zaman geçirmek, hem de yaklaşan yurt dışı stajım için destek olsun diye İngilizce Kursuna başladım. Şehirde bir dershane kurs açmıştı. NATO’ üssünde çalışan hocamız vardı. Çoğu gençlerdi. Fabrika Müdür Yardımcısı ile birlikte kayıt olduk. Biz de uyum sağladık. Bir gün akşam, Fabrika Müdürü bizi yöredeki ABD üssüne götürdü. Pirinçlik Üssünün çok özel bölümleri vardı. Askerlerin her türlü sosyal ihtiyaçları için, yer altında tesisler kurulmuştu. Orada, her gün tüketilen ekmeğin dahi kargo uçakları ile Amerika’dan getirilmekte olduğu söylenmişti. Diyarbakır Teftişim çok yoğun geçiyordu. Hem işler açısından hem de Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal durum açısından. 1983 seçimlerinde, Turgut Özal’ın Anavatan Patisi tek başına iktidar olmuştu. Özal, daha önce Müsteşarlığı döneminde Demirel’in direktifiyle başlattığı, 24 Ocak Kararları çerçevesinde Uluslararası Para Fonu IMF talimatlarına uygun politikalar izliyor, özelleştirmeden yana, liberal politikalar uyguluyordu. Bu politikalar siyasal ortama da yansıyordu. Ayrılıkçı politikalar izleyen grupların güçlenmeye başladığı haberleri yaygındı, hatta Eruh’ta kızıl bayrak çekilmiş, siyaset dünyası alt-üst olmuştu. Üzüm alımları konusunda noksanlık dışında, alımlarda usulsüzlükler de tespit etmiştim. Üretici belgesi olmayan toptancılardan alım yapıldığı iddiası yaygındı. Bu soruşturma kapsamında, Bismil, Ergani, Midyat ve Ömerli köylerinde ifadeler alıyordum. Köylülerin gelmesindeki zorluklar yanında, bölgeyi de yakından görebilmek maksadıyla üreticileri mahallinde dinliyordum. Çoğu zamanda uygun ortam bulamadığımdan, idare aracının bagajındaki daktilomu kullanıyordum. Bir hafta sonu, bölgede bulunan Müfettiş İsmail Arslan ve Ünal Kılınç ile birlikte Çermik kaplıcalarını görmeye gittik. Orada, anlatılanları yerinde görmek üzere Kaplıca yakınında, köylülerin çocukları olması için ziyaret ettikleri deve şeklindeki bir taşı incelerken, köylünün birisi bize yardımcı olmak için, “sen değil, hanımını getireceksin” diyordu Kürtçe. Bu olayı, Fabrika Müdürünün arkadaşı olan, Üniversitede öğretim üyesi bir doktora anlattığımızda, bunun mümkün olabileceğini söyledi ve olayı yerinde inceledi. Daha sonra, bir konferansta bu konuda sunum yaptığını duyduk. Bir hafta sonu, Ergani’de bulunan yüksek bir dağda adak kurbanlar kesildiğini duymuştum. Görmek istedim. Bölgeyi çok iyi tanıyan, bir şoförümüz vardı. Dağın yarısına kadar otomobille çıktık. Fakat kalan kısma yürüyerek tırmandık. Burası Zülküf Peygamberin türbesi idi. Turgut Özal, Başbakan olarak geliyormuş. Vali Bey, “bütün memurlar katılacak” demiş. Çaresiz karşılama törenine biz de katıldık. Çok rahat bir insandı. Hava sıcak olduğu için kısa kollu gömlekle protokolü denetledi. Alandan gelirken şehirde kendi kullandığı otomobil ile tur attı. Herkes hayretler içindeydi. Bismil Kaymakamı, bir akşam yemeğe davet etmişti. Yanımda oturan DSİ Bölge Müdürü ile Karayolları Bölge Müdürü yemek boyunca Kürtçe konuştular. Sona doğru tartışır gibi oldular. Bizim şoföre sordum ne oluyor diye. Önemli değil dedi. Hangisinin köyü daha çok onu konuşuyorlar. Meğer aynı zamanda köy ağısı imiş ikisi de. Silvan işletmesine giderken anlatıyordu şoför, “bak müfettiş bey. Şu taraf Kepoğlu Mahmut Ağa’nın, bu taraf Yusuf Azizoğlu’nun” diyordu. Arazi kilometrelerce sürüyordu. Toprak Reformu geldi akllıma. Çok saygı duyduğum Bakanlık Müsteşar Yardımcısı üstadım Diyarbakır’a gelmişti. Onu gezdirmek için ne yapabilirim diye düşünürken, kendisi surları merak ettiğini söyledi. Diyarbakır Surlarını, baştan sona yürüyerek, gün boyu dolaşmıştık. Sonra da yemek için Kasaplar Çarşısında, bir ciğerci dükkanında, ciğer kebap yemiştik. Diyarbakır modern Ofis Mahallesi ile Bağlar semti ile Dağ Kapı, Mardın kapı sur kapıları ile görülmeye değerdi. Teftiş sona yaklaşırken, tütün depolarına ağırlık verdim. Lice Yaprak Tütün işletmesine gittiğimde, daha sonra başka maksatlarla kullanıldığını duyduğum derin mağaraları ziyaret etmiştim. Mardin yolu üzerinde bir türbe vardı. Burada kesilen kurban sayısının çok fazla olduğunu söylemekle yetineceğim. Bu mezarda yatan ermiş kişi, türbesinin olduğu yerde yaşarmış, bir gün Mardın’de yangın çıktığını duymuş, bastonunu atıp yangını söndürmüş diye anlattı görevli. Midyat’a gidip gümüşçüleri görmeden, Mardin’de kalıp Deyr-ül Zahfaran’ı ziyaret etmeden, Habur’a giderken, Nezirhan Tesislerinde dinlenmeden olmaz dediler. Biz de bunlara uyduk. Midyat’tan eşime, yakınlarıma gümüş hediyelikler aldım. Kızıltepe’de idare binasında kaldım. Sabah uyandığımda çevredeki binaların çatısında bulunan tahtların dolu oluğunu gördüm. Sıcaktan evler içinde yatmak hemen hemen imkansızdır dedi Müdür. Hasat zamanı gelmişti. Bir gün çarşıda gördüğüm karpuzun büyüklüğüne hayret ettim. Satın alıp İstanbul’a göndermiştim. Karpuz Kızımla aynı boyda idi. Şimdilerde yine aynı karpuzlar yetişir mi bilmiyorum? Bunun sırrının Dicle vadisinde milli toprak ve güvercin gübresi olduğunu anlatmışlardı. Her sabah, Fabrika’nın karşısındaki seyyar ciğerciden hemen bütün işçiler ciğer alır öyle Fabrika’ya girerdi. Bir süre sonra biz de arada bir seslenip ciğer kebap istiyorduk. Teftiş boyunca, müfettiş arkadaşlardan çoğu Diyarbakır’a uğradı. Onlar geldiğinde konuk evi şenlenirdi. Akşam yemekleri Fabrika bahçesindeki havuz başında sohbetle devam ederdi. Turan Bey , uzun yıllar orada görev yaptı. Müdür Yardımcısı ile birlikte Yeni Fabrika kuruluşunda da çok emekleri geçti. Temeli 1976 yılında atılmış, bir türlü yapımında ilerleme kaydedilememiş Diyarbakır Sigara Fabrikası dev binaları terkedilmiş durumda insanın içini sızlatıyordu. DEVAM EDECEK