ONDOKUZUNCU BÖLÜM
Anılarımın tarih notunu düşmek için, kütüphanemde bulduğum gri pasaportumu giriş-çıkış damgalarını inceledim. Yeşilköy, 30.01.1988 çıkış ve kırmızı mühürle 31.01.1989 giriş kaydı dışında Pasaportumda kayıt yok. Avrupa’da giriş çıkış yaptığım onca ülkenin yalnız kendi bilgisayarlarına kayıt yaptığını, benim pasaportum üzerinde işlem yapmadıklarını gördüm. Bir de Lausanne polisinin oturma izni ile GATWICK muhaceret ofisinin altı ay oturma izni. O yıllarda, Fransa ile karşılıklı vize uygulaması olduğundan bir de Fransız vizesi.
Ocak/1988 ayının son günü kısa süren Cenevre – Lozan tren yolculuğu sonunda, Leman gölü kıyısındaki tarihi Aulac otelindeki odama yerleştim. Daha önce Kıbrıs dışında yurt dışında başka ülkeye gitmemiştim. Oldukça heyecanlıydım. Turizm bürosundan temin ettiğim bir Lozan haritası yardımıyla şehirde kısa bir keşif yaptım. Yol yorgunluğu, heyecan ilk günün sabahını beklemeye başladım.
O yıllarda bu gün olduğu gibi cep telefonları yok. Otel telefonu ve lobideki paralı telefonla ulaşabilirim aradığım yerlere.
Öncelikle ikamet konusunu çözmem gerek. Bir müfettiş arkadaşımızın Lozan’da yerleşik olduğunu biliyorum. Onu aradım. Ayrıca Vevey’deki Tekel Ortaklığı Tabac Turc firması yetkilisi ile görüştüm. Her ikisi ile de ev konusunu görüşmek üzere sözleştik. Sonunda, bir emlakçı aracılığıyla bir odalı balkonlu güzel bir apart daire bulup yerleştim.
Mevzuatımıza göre Müfettişler, Genel Müdür tarafından onaylanmış yurt dışı inceleme programlar ili ilgili çalışmalarını kendileri planlamaktadır. Üçer aylık dönem raporları ve, yıl sonunda yurt dışı raporlarını düzenleyip vermek zorundadırlar.
İkinci olarak yurt dışı incelemelerimi yapacağım firmalarla görüşmeler yapmalıdım. Önce firma yetkililerinden randevuları aldım. Ancak, ilk görüşmelerde dil konusunda sorun yaşamamak için, Lozan’da yaşayan bir Türkçe tercümanla da anlaştım. PM Avrupa Merkezi yeni kiraladığım eve çok yakındı. Randevu günü PM Avrupa Genel Müdürü odasında kabul etti. Benim, talebim üzerine Türkiye’yi aradıklarını, Bakan ve Genel Müdürümüzle görüştüklerini, Genel Müdürün “çok kapsamlı bir program yapılmasını rica ettiğini” buna göre bir yıllık plan hazırladıklarını söyledi. Bu arada, Türkiye’de görevlendirecekleri personel için düzenlenmiş olan bir seminere benim de katılabileceğimi bildirdiler.
Philip Morris Avrupa
Philip Morris Avrupaçok büyük bir organizasyondu.. Lausanne Merkezden başka, Neuchatel Sigara Fabrikası, aynı yerde büyük AR-Ge Merkezi, Onnen’da kayıtlar7ı ve yükleme boşaltması bilgisayarlarla idare edilen dev depoları vardı. Depoların içine kadar demiryolu ulaşımı vardı ve Avrupa’daki fabrikalarda üretilenlerden başka, Amerika’dan gemilerle limanlara gelen ürünlerin tamamı burada depolanıp, satış merkezlerine sevk ediliyordu. Hem Lausanne, hem de Neuchatel için ofis giriş kartımı verdiler, çalışma saatleri ve günleri konusunda planlamanın benim tarafımdan yapılacağını söylediler.
Aynı şekilde, Vevey’de faaliyet gösteren Rinsoz-Ormond firması yetkilileri ile de planlamalar yapıldıktan sonra incelemelerime başladım.
Daha önce planladığımız gibi, okullar kapanınca Altınser, Bora ve Güneş’i alıp gelmişti.
Dünyalar benim olmuştu. Bu yaz havalar çok güzel geçiyordu Lausanne’da.
İki yüz bin kişilik şehir. Ama her şeyi vardı. Ulusal bayramları, bağımsızlık günleri, hasat bayramı, bağ bozumu. Dolu dolu her şey. Ertesi günü marş marş işe.
Konfederasyonun 700. Yıl kutlamalarına denk geldik bu yıl. Geneve’de büyük şenlik var dediler. Biz de gittik. Saat 22.00 de tüm şehrin ışıkları söndürüldü Büyük bir havai fişek gösterisi nefeslerimizi kesti. Muhteşemdi. Aradan geçen otuz yıla rağmen hatırladıkça hala heyecanlanırım.
Eşimin hastane serüvenini anlatmadan geçmemek gerek. Aslında onu Altınser’den dinlemek gerek. Sigortanız yoksa işiniz biraz zor ama. Ödeyeceğimizi söyleyince sorun kalmadı. Böylece eşimin alerjlerinin nelerden kaynaklandığını, astımının tedavi yöntemini öğrenmiş olduk.
Çocuklarla bol bol gezmek imkanımız oldu. Deniz yerine bu yıl gölde yüzdüler. Feribotla Evian’a geçtik. Fransa ziyareti de yapmış oldular.
Sonra tatil bitti. Onları Türkiye’ye uğurladım.
İtalya:(Florance-Bologna-Roma)
Philip Morris Avrupa incelemelerim çok iyi gidiyordu. An-Ge bölümünde, harmanlara katılan onlarca değişik malzemeyi şaşkınlıkla izlemiş, rakip firmalara ait markaların analiz sonuçlarının değerlendirme toplantılarına katılmıştım. Ancak, PM Avrupa benim yurt dışı için planladığım incelemeler için yeterli değildi, Ben, öğrencilik yıllarından bu yana , “fabrika yapan fabrikalar”görmek hayalindeydim. ABD’ne gitmeyi de bu nedenle çok istemiştim. Bu konudaki düşüncelerimi paylaştığım PM Avrupa Satış Direktörü Mr. Watt, “İtalya’da da bunları görebileceğimi”söylemişti.
Merkezi İsviçre’de bulunan, Tekel’de kullanılan sigara makinelerinin temini konusunda ihaleler kazanmış TMC firması ile temasa geçtim. Onlar bana İtalyan Sa-sib firması ile görüşmeler sağladılar. Sa-sib, sigara makineleri yanında, demiryolu sinyalizasyonu da üretmekte ve fabrikalarında robot nüfus çalıştırmakta idi.
Sa-sib fabrikalarında incelemeler için İtalya’ya gitmeden önce, TMC ile de bir planlama yaptık. Bologna sigaramakineleri imalatı ve Tristina’da tütün işleme fabrikalarında incelemeler yapacaktım. Ben daha sonra serbest kalacaktım. Bologna’da on bin devirli sigara makinesi ALFA’nın deneme üretiminde bulundum, Sa-Sib Fabrikalarının (Olivetti’nin de içinde bulunduğu bir grup) üretim tesislerini gezdim. Robot nüfusun, üretimde fiilen çalıştığını izledim.
Bologna’dan, Tristina’ya geçecektim, ama bu kadar yaklaşmışken,Florance’da Leonardo da Vinci ile tanışmadan olmazdı. Bir gün de Frenza için ayırdım.
Daha sonra Tristina’da dev bir tütün işletmesinde, damar ve yaprakları ayıran ayrı paketleyen sistemi büyük bir heyecanla inceledim. Burada İtalyan görevlilerden çok büyük bir ilgi ve hüsnü kabul gördüm. Her soruma ince ayrıntısına kadar cevap verdiler. Tristina’da küçük bir otelde kaldım. O da ayrı bir zevkti.
İtalya’da mesleki incelemelerim bitmişti. Ancak, bilgi ve görgü artırılması için birkaç gün turist olabilirdim.
Roma’dayım. Birinci gün, gelişi güzel dolaştım. Aylardan Ekim olmasına rağmen, Roma turist kaynıyordu. Caddelerde Türkçe konuşanlara bile rastladım. Yıldızsız olursu bütçeme uygun olacağını düşündüğüm, merkezde bir otele yerleştim. Fakat, hem dil sorunu, hem zaman bakımından bir günlük tur almanın uygun olacağını düşündüm. Böylece, roman Forum, Palatine Hill, Capitolin Hil, Collosseum, St..Peter ve birkaç Basilica. Ertesi gün, Vatikan vardı tur programında. Papa el öptürüyordu. Ben de girdim kuyruğa. Roma Metrosu, ünlü Aşk Çeşmesi ziyaretlerinden sonra, Roma Garından trenle Milano’ya orada bir gece konakladıktan sonra da, Lausanne’a döndüm. Çok heyecanlı, güzel bir gezi olmuştu.
Venedik
Venedik'i İtalya'dan ayrı değerlendirip, daha sonra ziyaret ettim. Bir kaç gün kaldım.
Gondollarda Napoliten şarkılar söyleyenlere tesadüf etmedim ama, kanallar arasında TAXİS tabelalarıyla dolaşan gondolları gördüm. Bütün kara taşıtları istasyon ve yakınındaki garajda. Dar, çıkar-çıkmaz kanal sokaklar, medeniyet ve tarih yan yana. Şehir turu yapan motorlar. Denize girmek isteyenler için Lido motorları. Lido ada. Denize girmek şart değil, nefis İtalyan yemekleri de yiyebilirsiniz.
Suların içine büyük ustalıkla mı inşa edilmiş, yoksa, yapıldıktan sonra mı sular altında kalmış tam olarak bilgi edinemedim. Ancak, medeniyet, tarih, sanat, su içinde birlikte. Bazilikalar, kiliseler, hastane, su kuyuları. Evet denizin ortasında tatlı su kuyuları.
İdare binaları, adliyesi, polisi, ticaret merkezleri. İşte size Venedik.
Kanton Bex Tuz İşletmesi
Avrupa’da bulunduğum süre içinde, Makam onaylı inceleme programımda bulunmada da zaman buldukça, Tekel iştigal konularına giren işletmelerde inceleme yapmaya çalıştım. Bunlardan birisi de Bex Tuz İşletmesidir.
Bir tatil ünü Zermat Kayak Merkezine giderken varlığını öğrendiğim İşletme çok ilginç gelişmişti bana. Hemen İşletme Müdürüne bir yazı ile baş vurup, ziyaret için izin istedim. Esasen, Avrupa’da işletmeler tanıtım amacıyla ziyareti teşvik bile ediyorlardı. Tekel’in iştigal konuları arasında tuz bulunması ilgilerini çekmişti. Hemen bir davet aldım.
İşletme büyük bir tuz dağının üzerinde kurulmuştu. Madende açılan galerilerde su dolaştırılarak, suyun tuz yüklenmesi, daha sonra bu tuzun rafine edilmek suretiyle alınması esasına dayalı bir üretim sistemi vardı.
Daha ilginç olan, İşletmenin bir barajı vardı. Kedi su veelktrik ihtiyacını kendisi karşılıyor, hatta elektrik fazlasına Devlete satıyordu
Arkadaşları Ziyaret- Londra
Çocuklar gitmişti. Lausanne’da yalnız günler başlamıştı yine. Bir gün, gazetede bir ilan gördüm. Üniversite bir yabancı misafir öğretim üyesi için bir aylığına kiralık stüdyo arıyordu. Telefon ettim. Sekreterden tarihleri aldım. Oturdum bir plan yaptım. Benim evi bir aylığına kiralarsam, bu bir ay için de ben de yıllık izin yapabilirim. PM Avrupa ile konuştum. Sen bilirsin dediler. Biraz sonra, reklam müdürü Fabrika işçileri için tatillerde karavan tahsis edildiğini, Genel Müdürün onlardan birisini alabileceğimi söyledi. Üzerinde, sigara reklamı olduğu için genellikle işçilerin pek rağbet etmediğini de ekledi. Aslında büyük bir olanaktı. Fakat benim planım daha farklı idi.
Bizim grup arkadaşları dört kişi Londra’ya gitmişlerdi. Onlara bir sürpriz yapacaktım. Zaman zaman mektuplaşıyorduk. Adreslerini biliyordum. Ertesi günü bir tur şirketine gittim kiralama gününe denk gelen, bir İspanya turu vardı. Fakat iki hafta idi. Kiralama halinde iki hafta daha zaman geçirmem gerekiyordu. O zaman içinde Londra’ya gidebilirdim. Üniversiteyi aradım. Tamam dedim. Sekreter geldi, evi gördü. Bir aylık sözleşme imzaladık. Kira paramı eşin yatırdılar hesabıma. Ben Londra’ya uçtum.
Öğleden sonra, Getwik’e inmiştim. Uçakta bir form dağıttılar. Herkes buruşturup attı. Ben de attım. Hava Alanından çıkarken, yol ikiye ayrılıyordu. Oklardan birisi CEU and Swetlzerland. Diğeri ise Other Country.
Pek tabii olarak, diğer ülke vatandaşı yazan yönden tek başıma ilerledim. Polis formu sordu. Yok dedim. Form verdiler, doldurmamı beklediler. Bu kez de başka sorular sormaya başladılar. İngilizcem zayıf Fransızca konuşalım dedimse de, devam etmemi istediler. Nerede kalacaktım. Neden gelmiştim. Falan. Sonunda altı aylık ikamet kaşesini vurdu pasaportuma. İngiltere’de idim.
Yola çıkmadan, Londra haritalarımı temin etmiş, üzerinde çalışmıştım. Nahit’lerin evine siyah hattan sonra, bir otobüsle gidiliyordu. Evi akşama doğru buldum. Kapılarını çaldım. Hoparlörden bir ses “Who is that? “ Muziplik olsun diye, “Police İnspector”cevabım üzerine kapı kapandı. Yeniden çalıp, durumu anlattım. Açtılar. Fakat, Nahitler oradan taşınmış, başka bir mahalleye gitmişler.
Çaresiz o gece yakında bir otelde kaldım. Sabah, mahalle karakolundan, Nahitlerin yeni adresini aldım. O yıllarda cep telefonları falan yok. Yeni evlerinin telefonu da poliste yok. Çaresiz, polisin de yardımıyla, yeni evlerine giden otobüs, metro tariflerini izleyerek arkadaşları buldum.
Manzara görülmeye değerdi. Rahmetli Postacı, Rahmetli Nahit, Nejat ve Hikmet gözlerine inanamıyorlardı. Ne cesaret çıkıp geldin diyorlardı. İlk şaşkınlık geçtikten sonra, bana kalacak yer ayarlamaya geldi sıra. Otele göndermeye gönülleri razı olmadı. Evleri dört odalı idi. Her odada birisi kalıyordu. Salon ortak kullanılıyordu. İki katlı bir evdi. Bir de bahçede garaj vardı. Beni iki hafta salonlarında misafir ettiler. Ve Londra günleri başladı.
Çok güzel günlerdi. Bir daha yeniden yaşanması mümkün olmayan. İki hafta kaldım Londra’da. Her gün bir yere gittik. Çoğu zaman Hikmet Doydum ve Necat Kırıkçı ile bazen beşimiz birden. Covent Garden’a her gün uğrardık. Covent Garden o tarihlerde gündüz kapalı idi. Ancak saat on altıdan sonra açılırdı. Harods mağazası başta olmak üzere, AVM’leri, Hyde Park, Tower Bridge ve niceleri. Gezilecek her yeri gezmiştim.
İspanya Tatili
Londra programını bitirmiş, Lausanne’a dönmüştüm. Fakat, tur otobüsüm ertesi günü hareket edecekti. Evimi dolaştım. Geceyi bir otelde geçirdim. Sabah, çoğunluğu öğrencilerden oluşan bir grupla ispanya’ya doğru yola çıktık. On iki saatlik bir yolculuktan sonra Costa Brava’da idik. Otelimize yerleştik. İki hafta sonra buluşmak üzere tur yetkilileri ayrıldı.
Costa Brava olağanüstü güzeldi. Sahil, kumsal, kasaba her şey mükemmeldi. O günün koşullarında küçük bir kasabada diskolar, eğlence merkezleri harikaydı.
Paris
Bayram tatillerini birleştirip, Paris tatili yapabilirdim. Yurt dışı görevin asıl amacı bilgi ve görgü artırmak olduğuna göre, Paris görülmeden eksik kalırdı. Zaten, hızlı tren ile Lausanne – Paris altı saat idi. Birkaç kez, akşam binmiş, sabah Paris’te olmuş, ertesi gün akşam dönmüştüm. Öğrencilik yıllarımın ders kitaplarının gözdesi, romanların, şiirlerin vaz geçilmezi Paris’i görmüş kadar biliyordum.
Ancak günü birlik ziyaretler yetmiyordu. Bu kez, biraz uzun kalmak üzere plan yaptım. Place Nation’da uygun bir otel buldum. Her gün plan yapıp önce değişik yerleri gezer, sonra akşama doğru, Seine Nehri kıyısındaki dinlenme yerlerine dönerdim. George Pompidou Kültür Merkezi çevresindeki etkinlikleri izlerdim. Eifell ve Louvre cok heyecanlandırdı beni. Champ Elise, Jardin Tuileri uğrak yerlerimdi. Çocukluğumdan aklımda kalan Zafer Takı (L’Arc de Triumph) o yıllarda büyük bir onarımda etrafı kapalı idi. St Denis caddesinde giderken sıra sıra dönercileri Türk zannedip, Türkçe konuşmaya çalışmak, Strasbourg caddesinden geçerken, Türkçe olarak yazılmış “eleman aranıyor” veya “sıcak ekmek” yazılarını görmek, Caddenin başındaki İstanbul Restaurant’ta imam bayıldı yemek kolay unutulamazdı. Özellikle, Lion’da bir arkadaşımı ziyarete gitmek için trene binerken onu arayıp, hareket saatini söylediğimde ‘”iki saat sonra Lion Gar’dan alırım seni” dediğinde çok şaşırmıştım. Paris - Lion arası 580 km. idi. Gerçekten saat 13.01 ve ben Linon Garında idim.
Sacre Coeur’ün merdivenlerinde başka heyecan duyar, metro Bastill durağından geçerken ihtilalcilerin trene bineceğini sanırdım. Eifell Kulesinin katlarında yükselirken bir başka dünyadasınızdır. Seine nehrinde gemi ile seyahat ederken, sanki dünya durmuş gibidir. Paris’te hayat başkadır.
DEVAM EDECEK (Türkiye’ye dönüş)