Eskişehir Tekel Başmüdürü olarak atanmıştım. Halen evim ailem Çanakkale’de ve Hazırlık sınıfı okuyan kızımın okulu devam ediyordu. Yer değiştirme Yönetmeliği uyarınca hakkım olan iznim vardı. Ancak, Özel Kalem hemen Eskişehir’e gitmemin istendiğini, Hamdi Üçpınarlar ve diğer siyasilerin, Çanakkale’ye gitmemi istemediklerini söyledi. Aileme bu tartışmaları yansıtmamaya çalıştığım için, evden küçük bir valiz yaparak ayrıldım. Okullar kapanınca onları Eskişehir’e taşıyacaktım.
Eskişehir, sorunsuz bir satış ünitemizdi. Son yıllarda da hep iyi yöneticiler görev yapmıştı. Gönül rahatlığıyla gittim. Başmüdür Yardımcısı Metin Öztürk de daha önce yakından tanıdığım bir arkadaştı.
Başmüdürlük, alışılagelmiş Tekel binalarındandı. Kentin merkezinde, Valilik, Ziraat Bankası, PTT ve Adliye ile komşu tarihi bir binaydı. Başmüdür odası ikinci katta, üçüncü kat ise Başmüdür lojmanı idi. Üç odalı, yüz metrekare balkonu vardı.
Fakat, bu muhteşem bina bakımsızlıktan harabeye benzemişti. Bu nedenle, evi hemen taşımamakla iyi etmişim diye düşündüm. Altınser’in ataması , Güneş’in okul tatili derken, ben de lojmanı oturulabilir hale getiririm diye düşündüm. Başka lojman olmadığı için diğer yetkililer kendi evlerinde veya kirada oturuyorlardı. Başmüdürlük hizmet binası dışında, büyük bir stok deposu ve Başmüdürlüğe bağlı olarak faaliyet gösteren ispirto fabrikası vardı. Metin Beyle birlikte bütün üniteleri inceledik. Bağlı idarelere ertesi gün gitmek üzere mesaiye son verdik. Harabe halindeki lojmana, stok deposu girişindeki konuk evinden bir yatak getirdik. Ben lojmanda kalacaktım o gece. Akşam yemeği için yakındaki Ordu Evine gittim. Porsuk kenarında şirin bir tesisti ordu evi. Ortam gerilen sinirlerimi biraz olsun sakinleştirmişti.
Başbakan olan Süleyman Demirel hükümetinden halk çok şeyler bekliyordu. Koalisyon ortağının SHP olması, Başbakan Yardımcısının Erdal İnönü olması bu beklentileri daha da artırıyordu. Hükümet programında, büyüme hızının yüzde 5,5 e, enflasyonun yüzde 50 lere düşürüleceği, kamu borçlarının indirileceği açıklanmıştı. Ancak, yıl içinde meydana gelen doğal afetler, artan terör hedeflerin gerçekleşmesini engelliyordu.
Lojmana geldim. Kabaca bir inceleme yaptım. Oturulacak hale getirilmesi için ciddi bir onarım gerektiriyordu. Mevzuatımız uyarınca, bunun İnşaat Tesisler tarafından yapılması halinde, benim en az bir yıl kirada oturmam gerekecekti. Eskişehir gece çok güzel görünüyordu. Fazla üzülmeye gerek yok diye düşündüm. Gündüz, İspirto Fabrikasında tanıdığım işçilerle onarımı yapmaya karar verdim.
Sabah olunca İspirto Fabrikasına gittim. İşçilerle çay ocağında çay içtim. Bir kaçını gözüm tuttu. Çanakkale Fabrikasında onarımlardan deneyim sahibi olmuştum. Öğleden sonra bana gelmelerini söyledim.
İşçiler onarıma başladılar bir süre sonra, olağan teftiş için bir sevdiğim bir müfettiş arkadaşımız teftiş için geldi. Doğal olarak onu da lojmanda misafir etmeye karar verdim. Bir yandan da gündüzleri bakım – onarım çalışmaları devam etti. Teftiş biterken, lojman da oturulacak hale gelmişti. Çanakkale’ye gidip eşyaları alıp geldim.
Eskişehir Valimiz Ali Fuat Güven, Belediye Başkanımız Selami Vardar gerçek devlet adamı idiler. Selami Bey Belediye Başkanından çok kentin ağabeyi idi. Yılmaz Büyükerşen hocamızın katkıları da çok büyük olmasına rağmen, Eskişehir’in , modern şehirleşme girişimlerinin Selami Vardar Başkanın döneminde başlatıldığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Müfettiş arkadaşımızın kızının Anadolu Üniversitesini kazanması üzerine Yılmaz Büyürkerşen Hoca ile tanışmıştım. Eskişehir’de nasıl vakit geçirdiğimi, akşamları ne yaptığımı falan sormuştu. Birkaç gün sonra, sekreter Rektörlükten arıyorlar dedi. Arayan Yılmaz Hoca idi. Yüksek Lisans için gece bölümü açtıklarını, haftaya yabancı dil sınavı olduğunu, belgeleri göndermemi istiyordu. İstanbul Üniversitesinde yarım bıraktığım doktoram için üzülürdüm hep. Böyle bir fırsat beni çok sevindirmişti. Anadolu Üniversitesi İktisat Politikası yüksek lisans öğrencisi olmuştum.
Türkiye gündemi çok yoğundu. 18 Nisan 1993 tarihinde, Cumhurbaşkanı Turgut Özal öldü. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı oldu. Kısa bir süre Erdal İnönü Başbakan Vekili görevi yaptı. Daha sonra Başbakanlığa Tansu Çilleri getirildi. Bir Eskişehir ziyaretinde, Tansu Hanımla tanışmış, halka hitabında kürsüde yanında bulunmuştum. Türkiye terör olaylarını yaşamaya devam ediyordu. Sivas’ta Temmuz 1993 te 37 kişi yanarak can verdi. Aynı yıl Murat Karayalçın CHP Genel Başkan seçildi. Erdal İnönü, Başbakan Yardımcılığını ona bıraktı.
Tekel hemen bütün büyük merkezlerinde personeline öğle yemeği veriyordu. Eskişehir bu imkandan yararlanamıyordu. Sebebini araştırınca, yemekhane olmadığını söylediler. Hemen kollara sıvadık. İspirto işçilerine yine iş çıkmıştı. Kısa sürede yemekhanemizi de yapmıştık.
Altınser ve Güneş de Eskişehir’e alıştılar. Eskişehir Anadolu Lisesi Türkiye’in ilk Maarif Kolejlerindendi. Güçlü bir eğitim kadrosu vardı. Akşamları, yüksek lisans derslerine gidiyordum. Lojmanın geniş balkonuna DSİ’den kanaletler getirmiş, onlarda sebzeler yetiştirmiştim. Hafta sonları civar ilçeleri, mesire yerlerini keşfederek 1994 yılı Ağustos ayna ulaşmıştık.
İspirto Fabrikasının ürettiği alkolü, sözleşmeli nakliyeci dağıtıyordu. Nakliye müteahhidinin sözleşmesi bitiyordu. Mevzuatımıza göre, aynı koşullarda sözleşmesinin karşılıklı olarak bir yıl daha uzatılması mümkündü ve bu uygulama içinde bulunduğumuz enflasyon ortamında Tekel lehine olacaktı. Talimat verdim gerekli görüşmeler, hazırlıklar yapıldı. İhale Komisyonu Başkanı Yardımcı arkadaşımız, Müteahhidin uzatmayı kabul ettiğini bildirdi. Doyasını tamamlayıp onay için Alkollü İçkiler Müessese Müdürlüğüne gönderdik.
İspirto, Eskişehir Şeker Fabrikasının yan ürünüdür. Kanun gereği üretim yetkisi Tekel’e ait olduğu için, Turhal, Malatya, Eskişehir gibi büyük Fabrikalar içinde kurulu İspirto Fabrikaları Tekel tarafından işletilmektedir. Üretiminde olduğu gibi satışında da Kanun gereği Tekel söz konusu olduğundan üretilen ispirto Pazarlama Dağıtım Müessesi tarafından bildirilen Başmüdürlüklere bu sözleşme ile kiralanan tankerlerle sevk edilmektedir.
Biz onaya kesin gözü ile bakıyorduk. Ancak, bir gün Yardımcı ve Satış Şefi ellerinde sözleşmenin uzatılmasının reddi, yeniden ihale çıkılması talimatı yazısıyla geldiler odama. Gerekli telefon görüşmelerini yaptım. Evet, yukarıda böyle bir karar alınmıştı. Gerekçeleri de “belki daha ucuz bir fiyat teklifi olabilir idi. O günün enflasyonist ortamında bu mümkün değildi. Israr ettim. Müessese, müteahhidin yazılı beyanını yetersiz bulduğunu, noter onaylı uzatma teklifi alınmasını istedi. Bunu da yerine getirdik. Yeniden, uzatmanın reddi, ihalenin Müessese Müdürlüğünde yapılması yazısı geldi. Başmüdür, müfettiş kökenli falan olsak da, Müessese bizim amirimizdi. Dediklerini yaptık. İhale hazırlıkları yerine getirildi, Müessese Müdürlüğünde yapılan ihale sonuçlandı. İhaleyi yine aynı Müteahhit, noter onaylı teklifinin çok üzerinde bir fiyatla kazanmıştı. Mevzuat gereği, ihalenin Başmüdür olarak benim tarafımdan da imzalanması gerekiyordu.
Konuyu bilmeyen yoktu Genel Müdürlükte. Yeniden konuşmalar yapmamın bir anlamı olmayacaktı. Masamı topladım. Vali Beye, Belediye Başkanına, Rektörümüze veda ettim. Müteahhidi çağırttım. Aslında iyi bir adamdı. Kendisini iki kez görmüştüm. Uzatma teklifinde samimi olduğuna da inanıyordum. Geldi. Durumu anlamıştı. Uzatmadan konuştu. “Bamüdürüm, sözüm söz. Seninle sözleme yaparsam, uzatma fiyatından. Müessese ile yaparsam ihale fiyatından. Centilmen anlaşmalarım böyle” Dedi ve çıktı gitti. Ben zaten tren biletimi almıştım. Dilekçemi yazmış imzalamıştım. Çantamı aldım, İstanbul’a gittim. Ertesi sabah, görülen lüzum üzerine Teftiş Kuruluna atanmamı arz ederim yazılı dilekçemi takdim ettim. Bir kez daha kaybetmiştim. Ama galip sayılır bu yolda mağlup diyerek, ailemi okullar tatil olana kadar Eskişehir’de Yardımcı arkadaşa emanet ederek, Genel Müdürlük Müfettiş odasında boş bir masaya çantamı zevkle yerleştirdim. Müfettişlik benim mesleğimdi. Seviyordum. Genel Müdürlüğün penceresinden, Haliç ve Boğaz bir başka güzeldi bu Ağustos gününde.