Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
Coronavirüs sorunu başladığından bu yana, Devlet ve Hükümet yetkilileri konu ile yakından ilgilenmişler ve devam etmektedirler.
Öncelikle, kısmi sokağa çıkma yasakları ile birlikte okulların tatili gerçekleştirilmiş, AVM ve diğer toplu satış yapılan pazarlar ve benzeri yerlerin çalışmaları kısıtlanmıştır. Bu çerçevede kapalı tutulan camilerin belirli kurullarla hizmete açılması gerçekleşmiş, düğünlere belli kurallarla izin verilmiş, ancak eğitim kurumlarının açılması konusunda karar alınamamıştır. Daha önemlisi, eğitim kurumları ile ilgili olarak, yetkili bilimsel kurullar oluşturulmamış, araştırmalar gerçekleştirilmemiş olması nedeniyle, esasen ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunan eğitim camiası yeni bir sıkıntılı döneme girmiş bulunmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı sağlam gerekçelere dayanan kararlar yerine, geçici ve tereddüt yaratan kararlar almaya devam etmektedir.
Eğitim kurumlarının, yüz yüze eğitime başlaması demek, çocuk ve gençlerin kaynaşması demek olacaktır. Bu da salgın hastalığın bulaş riskini artıracak, çocuklarla virüs evlere taşınmış olacaktır.
Bunun yanı sıra, çalışan anne ve babaların çocuklarını dede ve ninelere taşınmasının da önüne geçilemeyecektir.
Halbuki, nine ve dedeler hastalığın birinci derecede risk grubuna giren kronik hastalık sahibi kişiler olduğu da sık sık gündeme getirilmektedir.
Maske üretim ve dağıtımı ile başlayan, hangi hastanelerin pandemi hastası kabul edeceği, yoğun bakım servisleri kapasitesi tartışmaları ile çözüm arayışları sürmektedir.
Bunların yanı sıra, halkın da tutumu çok ilginçtir. Kendilerinin ve yakınlarının sağlıkların önemsemeyen gruplar, ilk fırsatta AVM lere koşmakta, toplu taşıma araçlarına hiçbir kurala uymadan binmeye devam etmektedir. Yasaklarla bu tutum ve davranışların önüne geçilmesi pek kolay görünmemektedir.
Benim yaşımda olanlar iyi hatırlayacaklardır. Bizler, sıtma, çiçek, tifo ve verem salgınların yaşadık. Üstelik o yıllarda Ülkemizin ekonomik ve sosyal koşulları günümüzle kıyaslandığında çok daha kısıtlı idi. Buna rağmen, sokakları gezen çamaşır yıkama araçları (atlı), BCG aşıları, ücretsiz dağıtılan kinin, etanbutol ve benzeri ilaçlarla Devletimiz salgınların önüne geçmiş o hastalıkların kökünü kazımıştır. Covit 19 için de yakında her türlü önlemin alınacağından kuşkumuz yoktur.
Burada dikkat çekmek istediğimiz konu eğitim ve çocuklarımızdır.
Yetkililerin açıkladığı, uzaktan eğitim veremediği öğrenci sayısının, bir milyon beş yüz bin olduğunu duyduğumda oturduğum yerden fırlamıştım. Hani ne oldu, her öğrenciye bilgisayar projeleri?
Her köyde bir cami ve personeli görev yapmakta iken, 16 bin okulu okulsuz ve öğretmensiz bırakarak, saatlerce çocukları minibüslere mahkum eden uygulamaları ne zaman tartışabileceğiz?
Köy okullarının açılması, hatta artırılması suretiyle, uzaktan eğitim araçlarından öğretmen nezaretinde çocuklarımızın yararlanmasının önü açılabilir. Bu çerçevede, her okula bir sağlık odası ve personeli uygulamasının başlatılması de gereklidir. “Bizim gençlik yıllarımızda, öğrencisi olduğum Kabataş Lisesi ve diğer köklü okullarımızda Revir ve sağlık görevlileri bulunmaktaydı.”
Bununla birlikte, salgın hastalık gölgesinde eğitim sistemimizin olumsuz etkilenmemesi konusunda ve diğer konularda, Atatürk döneminden bu yana hizmet vermekte olan Talim-Terbiye Kurulu’nun yetkilerinin artırılarak, üniversiteler ve öğretmen kuruluşlarının katkı vereceği, yoğun bir çalışma ile önlemler belirlemesinin uygun olacağını düşünüyorum.