Türkiye'de her yıl Kasım ayının 24'ünde öğretmenler günü kutlanmaktadır.
Diğer dünya ülkelerinde, kültür ve dönüm noktalarına göre her ülkede farklılık gösteren öğretmen günü, 12 Arap ülkesinde (Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Fas, Katar, Libya, Mısır, Suudi Arabistan, Tunus, Umman, Ürdün, Yemen) 28 Şubat, İran'da 2 Mayıs’ta, Avrupa ülkelerinde 5 Ekim tarihinde kutlanmaktadır.
Öğretmenler gününün Türkiye'de 24 Kasım'da kutlanmasının nedeni Bakanlar Kurulu'nun Mustafa Kemal Atatürk’e "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" unvanını 11 Kasım 1928'de yaptığı toplantıda vermesidir.
KUTLU OLSUN.
GAZETE İTANBUL/ŞAHABETTİN KÜÇÜKYAZICI
CUMHURİYET DÖNEMİNDE EĞİTİM DEVRİMİ.ÖZET BİLGİ
Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
KÖY ENSTİTÜLERİ
“Bir Devrimin Öyküsü”
Bir zamanlar Köy Enstitüleri vardı. Yurdun dört yanına ışık saçardı.
Orada çocuklar vardı ki, 3 numaraya vurulmuş saçları, ellerinde tahta bavulları ve o bavulların içinde biraz kuru ekmek, birkaç da kitap... Umutlarını yeşertemeden kundaklandı o tahta bavulluların ormanı...
Eğitim alanında Türkiye Cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en önemli değerlerinden, ülkemizi karanlıktan aydınlığa taşımasını sağlayacak çok önemli bir eğitim girişimiydi "Köy Enstitüleri "
Bu ülkenin kara bahtını değiştirmek için ortaya atılmış ve her iyi şey gibi bizi çok erken terk etmiş, Türkiye'nin asla kapanmayacak yarasıdır!
Türkiye’nin bu yarım kalmış gelişme öyküsüdür bu hikaye. Bir anlamda hepimizin hikayesidir. Dikkatle okuyun derim.
“Ülkemiz daha yeni Kurtuluş Savaşı'ndan yeni çıkmıştır. Türkiye nüfusu 16 milyon olarak sayılmıştır. İnsanlarımızın yüzde 75'i köylerde yaşamaktadır. Halkın çoğunluğu, yani 13,5 milyonu okuma-yazma bilmemektedir. (yüzde 92'si kadın olmak üzere). Toplam 40 bin olarak tahmin edilen köylerimizin, 35 bininde okul ve öğretmen yoktur. Sayıları yaklaşık 1 milyon 700 bin olan çocuktan sadece 300 bini okula gidebilmektedir.
KÖY ÇOCUKLARI KÖYLERİNDE EĞİTİLMELİYDİ:
Köylerdin tek gelir kaynağı ziraattı ve köy çocukları aynı zamanda birer tarım işçisi idi. Bu nedenle kırsal kesimin çocuklarının yerinden yurdundan ayırmadan eğitilmeleri gerekiyordu. Bu koşullarda, köylere aydınlığı taşıyıp, dönemin zor ve olumsuz şartlarında, köylere öğretmen yetiştirip, cehalete karşı açılan en büyük savaşın öyküsüdür Köy Enstitüleri.
Bu Enstitülerin kuruluş öyküsü ise, Atatürk'ün 1935 yılında, Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan'a, askerlikleri sırasında okuma-yazma öğrenmiş çavuşlardan eğitmen yetiştirmesini önermesiyle başlar.
Atatürk "Bu memleketin asıl sahibi ve toplumsal varlığımızın asıl nedeni köylüdür. İşte bu köylüdür ki bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle bizim takip edeceğimiz eğitim siyasetinin temeli, evvela mevcut cehaleti yok etmektir" şeklinde eğitim seferberliğinin hedefini açıklamıştır. Atatürk’ün hedefi, feodal toplumun yerine çağdaş ve sanayi toplumu yaratmaktı. Cumhuriyet İdeolojisi ise, kişiyi kul olmaktan çıkarıp, özgür yurttaşlar konumuna çıkarmaktır.
Atatürk'ün himayesi altında, 1936'da Enstitülerin ilk adımı olan "Eğitim Kursları" açılır. Saffet Arıkan bunun üzerine, köyde eğitim konusunda bilgi ve yeteneğine güvendiği İsmail Hakkı Tonguç'u İlköğretim Müdürlüğü'ne getirir. Daha sonra bu çalışma Hasan Ali Yücel’in (1938 itibari ile) Milli Eğitim Bakanlığına üstlenmesiyle birlikte daha da genişletilir. Atatürk 1938'de vefat ettiği için, bu "eğitim devrimi" İsmet İnönü'nün himayesi altında devam etmiştir.
Öğretmen yetiştirmek üzere, 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri 21 ayrı bölgede faaliyete geçer.
Okulların, demiryoluna yakın, geniş arazili yerlerde olmasına dikkat edilmiştir.
"Eğitim içinde üretim" anlayışını benimseyen bu okulların özü, köylerinde ilkokuldan sonra okuyamamış, zeki ve hevesli çocukların devlet tarafından okutulması, çağdaş, iş içinde eğitim gören, zorluklara karşı dirençli, kültürlü, bilinçli, çevresine yararlı, Atatürkçü ve demokrat, kendilerine güvenen insan yetiştirmekti.
Burada belirtmesi gerekli bir önemli husus şudur:
Köy Enstitüleri hiçbir zaman devlete yük olmamıştır. Bu okullar ekonomiye katkısı bulunan tarım, teknik ve kültür yuvalarıdır. Kurulan her Enstitünün binası, o bölgenin köylülerinin yardımlarıyla yapılmış, böylece halkın bu kurumları sahiplenmesi ve benimsemesi sağlanmıştır. Her okula ayrılan yaklaşık bin dönümlük arazide öğrencilere pratiğe yönelik eğitim verilmiş ve kendi ürettikleri ürünlerin gelirleriyle okullarının gereksinimlerini karşılayabilmişlerdir.
Öğrenciler yalnız bir dalda değil, kendi köylerine yararlı olabilecekleri her dalda eğitilmişlerdir. Kültür ve sanatın her dalı, spor, folklor, tiyatro, edebiyat olmak üzere, Enstitülerde teorik ve pratik dersler eşit ağırlıklıydı. Derslerin yarısında genel kültür ve meslek dersleri, diğer yarısında ise uygulamalı tarım ve teknik dersleri vardı. Gündelik yaşamda işlerine yarayacak (yöresel özellikler göz önünde bulundurularak) konservecilik, balıkçılık, halıcılık, kantin ve kooperatif kurma, hayvancılık, bina yapma, bitki yetiştirme gibi konularda kurslar açılarak eğitim verilirdi. Spor faaliyeti olarak yüzme, ata binme, kürek çekme, tırmanma, kayak gibi faaliyetler gerçekleştirilirdi.
Öğrencilere bilimin ve tekniğin önemi öğretilirken, kendi kültürlerinden de koparılmamışlardır. Her Enstitü, kendi çevresini incelemek, türküler, ulusal oyunlar ve yerel masallar gibi geleneksel kültür değerlerini ortaya çıkarmakla yükümlüydüler.
Sabahın erken saatlerinde uyanan öğrenciler, kızlı ve erkekli zeybek ve halk oyunları oynayarak sabah sporlarını da yapmış oluyorlardı Daha sonra kahvaltı, ardından zorunlu okuma saati vardı. Kahvaltıyı bu arada kendilerinden önce kalkıp fırında ekmek pişiren öğrenci arkadaşları hazırlıyordu.
Efsane Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, döneminde Dünya Klasiklerini Türkçeye tercüme ettirmiştir. Bu konuda, gazeteci, şair, yazar Sabahattin Ali'nin de çok emeği geçmiştir. O günlerde Köy Enstitü öğrencileri her sene 25 tane klasik romanı okumakla yükümlü tutulmuş, böylece zeki köy çocuklarından engin, entelektüel birikimleri olan aydınlar oluşması sağlanmıştır. Bu aydın köy öğretmenleri, aynı zamanda en az bir tane müzik aletini çalmasını da öğreniyor, hatta Aşık Veysel Köy Enstitülerini tek tek gezip, müzik derslerinde öğrencilere bağlama çalmasını öğretiyordu.
ÖĞRENCİ FORUMU :
Enstitülerde, eleştiriye ayırılan "Cumartesi toplantıları" yapılırdı. Toplantıda çocuklar kürsüye çıkar ve sonsuz bir özgürlük içinde konuşurlardı. Sorunlarını dile getirerek, okul müdürünü, hocalarını, okul personelini, eğitim politikasını eleştirme hakkına sahiplerdi. (düşünsenize, bu günümüzde bile mümkün değil).
UYGULAMALI EĞİTİM :
Okulu bitirenler, çalışmak için önce kendi köylüsünü eğitmek ve bilinçlendirmek amacıyla köylerine gönderilirdi. Bir Köy Enstitüsü mezunu köyüne döndüğünde bölgenin veterineri, ziraat mühendisi, sağlık görevlisi ve doğal olarak eğitimcisi olurlardı. Halkı eğitmek, bilinçlendirmek ve düşünen bir toplum haline getirmek Atatürk'ün de en büyük hayaliydi ve bu hayal bu şekilde gerçekleşiyordu.
Aydınlanma hareketi domino taşları gibi birbirini tetikleyecekti, ama köylünün aydınlanmasının çıkarlarına ters düştüğünü gören toprak ağaları ve oy kaybetmek istemeyen DP hükümetinin tavizleri ne yazık ki bu meşaleyi söndürdü.
Cumhuriyet devrimlerinin en büyük zaferlerinden biri olan Köy Enstitülerini, akıllara durgunluk veren, kız-erkek karma eğitim yapıldığı için ahlak bozulduğu propagandası ile "dinin elden gittiği, komünist ve Türk düşmanı yetiştiriliyor gibi hiç bir gerçeklik payı taşımayan, akıl almaz, tartışılması bile söz konusu olamayacak hayal ürünü iddialar ortaya atılarak, bu büyük eğitim seferberliğine karşı bir karalama kampanyası başlatılmış ve Köy Enstitüleri'nin sonunu kapatılması süreci başlatılmıştır.
Nihayet, 1947 ve 1948 yıllarında buna yönelik çeşitli kanunlar çıkartılmış, 1954 yılında da tamamen kapatılmıştır.
Faaliyette kaldığı 14 yılda Köy Enstitüleri, 17.342 köy öğretmeni, 7300 sağlık memuru ve 8756 eğitmen ve teknik eleman yetiştirmiş, köyü ve köylüyü aydınlatma yolunda büyük başarı sağlamıştır.
EĞİTİM DEVRİMİ SONLANDIRILIYOR:
Öğretmene toprak verilmesi güçleştirilmiş; dağıtılmış kitaplar, aletler, hayvanlar ve malzemenin geri alınmasına karar verilmiş; öğretmenler yeni Türk köyünün yapıcısı değil, sadece okuma yazmayı öğreten tutucu bir bürokrat haline getirilmiş; köylü, okul yapma yükümlülüğünden çıkartılmış; Köy Enstitüleri'nin beyin kadrosunu üreten Yüksek Köy Enstitüleri kapatılmış; kız ve erkek öğrenciler birbirinden ayrı eğitim görmelerine karar verilmiş; dünya klasiklerinden yapılmış çeviriler toplatıp yakılmış; öğretim programı değiştirilmiş; iş eğitimi ilkeleri kaldırılarak, Enstitüler klasik okullara dönüştürülmüş, Demokrat Partisi hükümeti tarafından açılan İmam Hatip Okulları yaygınlaştırılmıştır.
1951 yılında 11 tane Kuran kursu var iken, 70'li yıllara kadar 100 İmam Hatip Okulu açıldı. 90'larda 400'e ulaştı ve 2001 itibari ile 450'ye ulaşan imam hatip okullarının sayısı, AKP döneminde sürekli artmış, nihayet 2018 yılında okulların büyük çoğunluğu bu statüye kavuşturulmuş bulunmaktadır.
Zamanla Enstitülerden mezun olan gençlerin bölgelerindeki toprak ağalarının, yerel yöneticilerin karşısına dikilmeleri ve CHP'nin sağcı kanadının rahatının kaçması, Köy Enstitüleri'nin önce uzun bir sürgün dönemi geçirmesine ve ardından da Enstitüler 1954 yılında tamamen kapatılmasına yol açtı.
Yürüyüş durdu(ruldu) ve 17.342 köy öğretmeni yetiştiren (bunun haricinde 7300 sağlık memuru ve 8756 eğitmen ve teknik eleman) ve o öğretmenlerle köyü aydınlatmayı amaçlayan Köy Enstitüleri kurulduktan tam 14 yıl sonra 1954'de tarihe gömüldü.
SONRA NE OLDU?
Hasan Ali Yücel tamamen gücünü yitirdi ve komünist suçlamalarını göğüslemek üzere yıllarca mahkemelerde savaş verdi, ardından kenara çekilip, 26 Şubat 1961 de hayatını kaybetti.
Ismail Hakkı Tonguç Yücel'den sonra gelen bakanlar tarafından oradan oraya sürülerek, 31 yillık meslek hayatına son verilmek üzere, Haziran 1960 yılında vefaat etti.
Enstitü mezunları ise farklı kaderler paylaştı. Kimileri köylerine öğretmen olarak atandılar, çoğu ise yıllarca polis takibi altında yaşayıp, evleri basıldı, hapse atıldı, sürgün edilip, "Milli Eğitim Zencileri" olarak itilip kakıldılar. Bazıları ise yazdıkları şiir, kitap ve romanlarla ün'e kavuştular ve her şeye rağmen "köylü aydınlar kuşağının" öncüleri oldular.
Köy Enstitüleri'yse bakımsız, kırık dökük birer beton mağarası halinde kaderlerine terk edildi.
Dönemin Cumhurbaşkanı ismet İnönü: "Köy Enstitüleri Cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetlisi ve en sevgilisi sayıyorum. Köy Enstitülerinden yetişen evlatlarımızın başarılarını ömrüm oldukça yakından, candan takip edeceğim" demişti, ama sözünü yerine getiremedi.