972 yılında İsveç’in Stokholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda alınan bir kararla, 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. İlk kez gelişmiş ülkeler tarafından gündeme alınan çevre toplantısında 113 ülke bir araya geldi ve sürdürülebilir kalkınma, insan yaşamının devamı için gereksinim duyulan doğal kaynakların yenilenebilir biçimde kullanımı ve gelecek kuşaklar için yaşanılabilir bir dünya bırakma kararı alındı.
Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) kurularak çevre konusunda uluslararası işbirliğine öncülük etme görevi bu örgüte devredildi.
Türkiye’de de bütün bu tartışmalar doksanlı yıllardan itibaren ivme kazandı ve ekolojist akımlar oluştu. Doksanlı yıllardan itibaren oluşan bu dinamik, gün geçtikçe toplumun her kesiminden ilgi görmeye başladı.
WWF tarafından 2014 yılında yayınlanan rapora göre, dünyada 1972 yılından itibaren memeli, kuş ve balık türü son 40 yılda yüzde 52 oranında azaldı.
Dünyada çevrecilik 1972 yılında gelişmiş ülkelerin gündemine aldığı bir konu iken Mustafa Kemal Atatürk, bir ağacı kestirmemek adına tarihe ‘Yürüyen Köşk’ olarak geçen bir olaya imza attı. Çınar ağacının dallarının köşkün duvarlarına zarar vermesi nedeniyle, binanın tramvay rayları üzerinde biraz ileriye alınmasını emreden Gazi Mustafa Kemal, sonrasında şu sözü söylemişti: “Ağaç çınardır. Çınar ise devlet!”
Atatürk’ün doğaya ve ağaca olan sevgisinin bir diğer örneği ise kuşkusuz kendi aylığından ödeyerek kurduğu Atatürk Orman Çiftliği. Ankara’yı Türkiye Cumhuriyetinin başkenti yapan ve bir bozkır kasabasından modern bir şehir kuran Atatürk, günümüzdeki, şehircilik, çevre ve doğa kavramlarına ışık tutan bir deha.