dakika dakika tekirdağ çorlu haberleri

gazete tekirdağ
ANA SAYFA   |  HAKKIMIZDA   |  GÜNDEM   |   POLİTİKA    |   EKONOMİ    |   SPOR   |     İLETİŞİM  

DÜNYA TİCARETİ ÜZERİNE

Ersin DEDEKOCA

Dünya ticareti bir yandan, 103 milyon hastaya, 2.3 milyon can kaybına ulaşan Covid-19 salgını ve beraberinde getirdiği ekonomik ve ticari gerileme; diğer yandan da,

 ülkelerin refah bir hayat için girmeye can attıkları dünyanın en zengin kulübünden, neredeyse 40 yıllık bir kulüp üyesinin ayrılması – Brexit;

 Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) yayınladığı son rapora göre, salgın öncesinde düşüş eğilimine giren dünya ticaretinin 2020 ikinci çeyreğinde, yani salgının ilk dalgasının yoğun yaşandığı dönemde, 2019’un aynı dönemine göre yüzde 21 oranında daralması,

 Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık/Rehensive Economic Partnership Agreement (RCEP)olarak adlandırılan, 1.5 trilyon Amerikan Doları ($) ticaret hacmi ile dünya ticaretinden yüzde 9 pay alan 10 ülkenin içinde yer aldığı ASEAN (Güneydoğu Asya Milletler Birliği) ülkeleriyle, 4 trilyon $’dan fazla bir hacimle dünya ticaretinin dörtte birini oluşturan 5 ülke (Çin, Japonya, G.Kore, Avustralya, Y. Zelanda) arasında 15 Kasım 2020’de imzalanması,

 30 Aralık 2020’de AB ile Çin arasındaAB-Çin Kapsamlı Yatırım Anlaşması /EU–China Comprehensive Agreement on Investment (CAI) isimli, AB’nin, dünyanın ikinci en büyük ekonomisi Çin ile ekonomik ilişkileri modernize etme yönündeki en kapsamlı teşebbüsü olma niteliğini taşıyan anlaşmanın bağıtlanması… gelişmelerini yaşarken, globâl ticaretin geleceği de, en azından kısa dönem için parlak durmamaktadır.

Bu haftaki yazımızda, dünya ticaretinin kısaca son durumu ve geç de olsa RCEP ve CAI anlaşmalarını ele almaya ayırdık.

DÜNYA TİCARETİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER

Salgın öncesi küresel ticaretin ana gündemini, ABD ve Çin arasında yaşanan “ticaret savaşları” ve “korumacılık eğilimleri” oluşturmaktaydı. Salgın öncesi dönemde başlayan küresel ticaret hacminin ciddi oranlarda azalması, salgın sonrasında da sürdü. Yaşanan bu olgu, Ocak 2010’dan Kasım 2020 arasındaki süreyi “aylık” olarak kapsayan aşağıdaki grafikte açıkça görülmektedir.

 Keza, 2017 başı ve 2020 sonu (son çeyrek tahmindir) arasında “yıllık” ve “üçer aylık”  dünya dış ticaretinin “bir önceki yıl ve üç aya göre değişimini” gösteren aşağıdaki grafikte de aynı çıkarım teyid edilmektedir:

Kaynak: UNCTAD/ Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (United Nations Conference on Trade and Development).Grafikte mavi çubuklar “yıllık dünya ticaret tutarını ($)”, “kırmızı grafik” yıllık, “mavi grafik” üçer aylık değişim oranlarını göstermektedir.

UNCTAD tarafından yapılan tahminde, 2020’nin son çeyreğinde de negatif trendin sürdüğü ve 2019’un aynı çeyreğine göre yüzde 3 daralma beklendiği açıklanmaktadır. Yine UNCTAD 2020 yılının tümü için, 2019 yılına göre yüzde 7 küçülme (en fazla yüzde 9) beklemektedir.* Yılın ilk aylarında beklenen yıllık daralma yüzde 25-30 aralığındaydı. Ancak yılın üçüncü çeyreğindeki güçlü düzelme tüm yıl için beklenen küçülmeyi azaltmıştır.

Salgın sonrası küresel ticaret hacminde, beklenene koşut olarak ve yukarıda belirtildiği gibi keskin bir ivme kaybı yaşanmakta, ticaret savaşlarıyla ilgili bazı hususlarda geleceğe dönük belirsizlikler halen sürmektedir.

Son dönemlerde küresel ticarette “korumacılık eğilimler” sıklıkla küresel ekonomi gündeminde öncelikle yer almıştır. İkinci dünya savaşı sonrasında güç bulan “serbest dış ticarete” dayalı anlayışın kademeli olarak değişebileceğine yönelik söylemler, uluslararası kamuoyunda en üst seviyedeki politika yapıcıları tarafından da dile getirilmektedir.

ABD tarafından 2018 yılında Çin’den ithal edilen mallara yönelik başlatılan soruşturmalar, dış ticaretteki korumacılık eğilimlerini yeni bir evreye taşıyarak, “ticaret savaşları” olarak gündemde yer almasına yol açmıştır. Bu tarihten itibaren ABD, ticari gerilimleri tırmandırma eğilimleri göstererek, AB’den ithal edilen mallara yönelik olarak da “korumacı önlemlerin” alınma girişimlerinde bulunmuştur.

2020 yılı başında ticaret savaşlarının ön plana çıkan iki taraf olan ABD ve Çin, yapılan bir dizi görüşmeler sonrası “Birinci Safha Ticaret Anlaşmasını” imzalamıştır. Bu anlaşmayla iki ülke arasındaki ticaret savaşı kaynaklı gerginliğin kısmen azalması sağlanmış olmakla birlikte, gümrük vergilerinin indirilmesi gibi daha güç başlıkların “İkinci Safha” kapsamında değerlendirilmesi plânlanmıştır. Ancak, Covid-19 salgının öne çıkmasıyla 2020 yılında bu konuda fazla bir çalışma yapılamamış ve ilerleme sağlanamamıştır.

CAI: AB-ÇİN KAPSAMLI YATIRIM ANLAŞMASI

30 Aralık’ta AB ve Çin, yedi yıl süren müzakerelerin ardından, geleceğe yönelik yatırım anlaşmasının şartlarına ilişkin nihai mutabakata vardı. Anlaşma kapsamında, Avrupalı şirketlerin Çin pazarına girmesinin kolaylaşması öngörülmektedir. Aynı zamanda anlaşma ile birlikte daha adil rekabet şartları ve yeni iş fırsatları mümkün olacağı belirtilmektedir.

6 yıl süren görüşmelerin ardından varılan mutabakatla sonuçlanan Çin ve AB arasında prensipte varılan anlaşmanın neticelerinin 2022’den itibaren alınacağı beklenmektedir.

CAI ana hatlarıyla, iki tarafın birbirinin pazarına erişiminin önünü açmaktadır. Anlaşma ile AB’nin, dünyanın yeni süper gücü olarak adlandırılan Çin ile ekonomik ilişkileri ilerletme yönündeki en kapsamlı teşebbüsü hayata geçirme olanağını sağladığı değerlendirilmesi yapılmaktadır. CAI anlaşmasıyla, belli sektörlerde (başta bankacılık, finans ve hizmet), bürokratik prosedürlerin azaltılmasını, yasaların yorumlanmasından kaynaklanacak hususların kolaylıkla çözülebilmesini ve Avrupalı şirketlerin Çin pazarına erişiminin rahatlatılmasını öngörmektedir.

Pekin yönünden “liberalleşme” diyebileceğimiz adımları atabilmesi için Çin’in “Yabancı Yatırım Yasası”nı Komünist Parti Politbüro’sundan geçirebilmesi gerekmişti. Anılan yasa 1 Ocak 2020 tarihinde yürürlüğe girdi. Buna göre Çin, önceki yatırım düzenlemeleri kaldırdı, yabancı yatırımcının hukuki haklarının korunması ve fikri mülkiyet haklarıyla ilgili maddeler eklenmiş oldu.

RCEP: TARİHTEKİ EN BÜYÜK TİCARET ANLAŞMASI

 

Giriş bölümünde de belirttiğimiz gibi RCEP Anlaşması 15 Kasım günü imzalanarak yürürlüğe girmişti. 15 Asyalı ülkenin imzasıyla yürürlüğe giren anlaşma, dünyanın en büyük ticari anlaşması olma özelliğini taşımaktadır. Bu anlaşma yaklaşık 2.7 milyar insanı ve 26 trilyon $ ekonomik büyüklüğü kapsamaktadır. Bu değerler, hem nüfus hem de milli gelir olarak aşağı yukarı dünyanın üçte birini temsil etmektedir.

Anlaşmanın özü gümrük duvarlarına takılmadan ticaret yapabilmek ve tedarik zincirlerini güçlendirmekten geçmektedir. 

Anlaşmanın görüşme safhası tam 8 yıl gibi uzun bir zaman almıştır. Bu sürede 46 büyük müzakerede 19 farklı kurum/kuruluş temsilcileri anılan anlaşmayı hazır hale getirdiler. Görüşmelerin belli bir bölümünde ABD ve Hindistan’da bulunmaktaydı. Ancak ABD, Trump’ın işbaşına gelmesinden sonra 2017 yılında görüşmelerden çekildi. Hindistan ise 2019’da, çiftçilerini korumak için anlaşmadan çekildiğini açıkladı. Keza Trans Pasifik’te olduğu gibi çevresel kısıtlar, emek haklarına özen gösterme gibi modern değerlerin katı şekilde uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

RCEP ile ilgili ticari veriler ve yapılan değerlendirmeler dünya ticaretinde “yeni bir oluşuma” işaret etmektedir. 2019 yılında dünya ticaretinden %8,5 pay alan ASEAN ülkelerine Çin, Japonya, Kore, Avustralya ve Y. Zelanda (RCEP-5) yüzde 24,5’luk dünya ticareti payı ile eklenince, yüzde 32,8’lik bir dev sistem ortaya çıktı.  RCEP’i oluşturan 15 ülkenin “ihracat” boyutları son üç yıl bazında aşağıda tablolaştırılmıştır (000):

Bu arada bir diğer önemli noktayı, Çin, Güney Kore ve Japonya arasında ilk kez bir serbest ticaret anlaşması imzalanmış olduğu gerçeğini de zikretmeliyiz.

Strateji uzmanları, yeni bir dünya ticareti sistemin kurulmakta olduğunu, bunda da Çin’in önderlik ettiğini, dünya ekonomisi ve ticaretini tek başına kontrol edecek bir oluşuma doğru gideceğini belirtiyorlar. Uzun bir süredir Uzakdoğu bölgesine kaymakta olan “üretim ve ticaretin odaklığı” konusu, bir bakıma böylelikle tescillenmiş olmaktadır.

RCEP’in getireceği en büyük yeniliklerden biri “malın orijini” konusunda olacaktır. Bunun için tek bir “dolaşım evrakı” yeterli sayılacaktır. Normal şartlarda -Hindistan’ın da bu çekinceyle 2019’da anlaşmadan çekildiği gibi- Çin’in bölgeye daha fazla dışsatımına yol açacağı düşünülse de, sonuç farklı olabilir. Çin’in dual circulation / ikili dolaşım plânı gereği daha fazla iç tüketime döneceği ve ileride Çin dışında kalan üretici ülkeler için Çin’e daha fazla mal satma fırsatı yaratabileceği de tutarlı bir fikir olarak durmaktadır.

RCEP serbest ticaret anlaşmasının, dünyanın en hızlı ekonomik büyümesine sahip olan bölgesinde Çin’in konumunu ve nüfuzunu güçlendirmesi beklenebilir. Bir diğer ifadeyle RCEP bloğu, Çin’in bölgede büyüyen nüfuzunun bir parçası olarak görülmektedir.

 

Türkiye yönünden de, salgın ve Brexit’in sonuçlarının belirsizliğini koruduğu bir ortamda, RCEP’in ortaya koyduğu fırsatlar ve AB ile ilişkiler üzerine çalışmak en doğru seçeneklerden biri olarak durmaktadır

Yapılan Yorumlar
BACAKLARINIZI GÜÇLÜ TUTUN