Seçim sonuçlarının netleşmesiyle beraber son bir yılda dolar karşısında yüzde 20’nin üzerinde değer kaybeden TL’de durum tersine döndü. Dolar ve avro kuru yüzde 3.5’e yakın değer kaybetti. Dolar 2.80 TL sınırına kadar geriledi. Borsa yüzde 5’in üzerinde değer kazandı. Çift hanede olan piyasa faizleri de tek haneye indi. Seçim sonuçlarının piyasaya iyimser yansımasının nedeni, Haziran’dan bu yana geçen çalkantılı dönem sonrası seçimlerden “istikrar’’ çıkması oldu. Ancak Haziran öncesi dönemi hatırladığımızda Türkiye ekonomisinin sorunları daha da ağırlaşmış biçimde yerinde duruyor.
AĞIR BORÇ YÜKÜ
Hazine verilerine göre Türkiye’nin net dış borcu Haziran sonu itibarıyla 245 milyar dolar. Türkiye’nin döviz varlıkları ile döviz yükümlülüklerini gösteren uluslararası net yatırım pozisyon açığı yani döviz açığı Ağustos sonu itibarıyla 371.2 milyar dolar. Bu tutar milli gelirin yarısından fazla. Türkiye’nin bir yıl içerisinde vadesi gelen dış borç ödemesi 170.6 milyar dolar. Bugüne kadar dünyada para bolluğu olduğundan bu borçlar rahatlıkla çavrildi. Ancak son dönemde Türkiye dış kaynak bulmakta zorlanıyor. Bunun en iyi yansıması cari açıkta görülüyor. Cari açığın azalması dış ticaretteki daralmadan kaynaklı. Finansman bulunamadığı ve dış pazarlar sıkıntıda olduğu için üretim azalıyor. İthalata bağımlı ekonomi üretmek için ithalat yapacal dövizi bulamadığından çarklar yavaşlıyor.
Türkiye’de hanehalkı borçluluğu da çok yüksek düzeyde. Tüketici kredilerinin milli gelire oranı 1998-2202 döneminde yüzde 2’nin altında iken, AKP’nin ilk 6 yılında yüzde 6’ya, sonraki 6 yılda yüzde 18’e çıktı. Son 2 yılda ise yüzde 20’yi aştı. Prof. Dr. Korkut Boratav’ın 14 Ekim’de yayımlanan makalesine göre borçlanma, özellikle düşük gelirlilerde hızla artmakta.
TÜİK’in gelir ve yaşam koşulları araştırmasına göre nüfusun yüzde 66.5’i konut alımı ve konut masrafları dışında taksit ödemeleri ve borçları olduğunu belirtiyor. Buna göre 51 milyonyurttaş borçlu. Diğer yandan kredi ve kredi kartı borcundan dolayı takibe alınan kişi sayısı 3.5 milyon kişiye yükselmiş durumda.
BÜYÜME AZALIYOR
AKP’li yıllarda tüketimin milli gelir içindeki payı yüzde 85.4’e yükseldi. Ekonomi özellikle son dönemde yüksek cari açık düşük büyüme sarmalına girdi. Prof. Dr. Güven Sak’ın aynı konuyu ele alan makalesine göre, bir önceki dönemde yüze 6.8 olan büyüme oranı 2008-2014 döneminde yüzde 3.3’e geriledi. 2012-2015 döneminde ortalama büyüme yüzde 3.1’e geriliyor. Ekonomi 2008-2014 döneminde yüzde 1’lik büyüme için 5 kat daha fazla cari işlemler açığı verir hale geldi.
Prof. Dr. Sak, seçim öncesi yayımlanan makalesinde bu durumu şöyle açıklıyor: ‘’Büyüme yalnızca iç talep odaklı oldukça, o büyüme oranını finanse edebilmek için daha fazla yabancı tasarrufa muhtaç oluyoruz. Şirketlerimiz, bankalarımız yabancılara daha fazla borçlu oluyor. Türkiye’de artık denizin bittiği konusunda partiler üstü bir koalisyon olması kötü değil, son derece iyidir.’’
İHRACAT ALARM VERDİ
AKP’nin izlediği dış politika komşularla ilişkileri bozunca Avrupa Birliği dışındaki pazarlara mal satmak güçleşti. Dünya ticaretinde görülen yavaşlama ve AB’nin henüz tam olarak toparlanamaması ve son dönemde de güçlü dolar kuru 2009’dan bu yana ihracatın yerinde saymasına neden oldu. Yüksek teknolojili ihracat için AKP’nin politika üretememesi ihracatçıyı çıkmaza soktu. Son 2 yıldır ise ihracat sürekli düşüyor. İhracatçılar, düzenlenen toplantılarda kendilerini dinleyen Ahmet Davutoğlu’nun sorunları çözmek konusunda adım atmamasından şikayetçi. 2016-2018 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program’da (OVP) net ihracatın büyümeye katkısı 2016 ve 2017 yıllarında negatif, 2018 yılında ise sıfır olarak öngörüldü.
ENFLASYONA ÇÖZÜM YOK
Hükümet ve Merkez Bankası’nın enflasyon hedefleri yıllardır tutmuyor. Yılbaşında yüzde 5 olarak belirlenen hedef bu yıl sonunda da yüzde 8’in üzerinde gerçekleşecek. Enflasyon dar gelirli halkı yoksullaştırıyor. Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar’ın verdiği bilgilere göre, TÜİK’in açlık ve yoksulluk rakamı ile TÜİK’in eşdeğer hane halkı kullanılabilir gelir rakamları karşılaştırıldığında, tüketicilerin yüzde 70’ten fazlasının yoksulluk sınırının altında, 14-15 milyon dolayında tüketicinin ise açlık sınırının altında yaşıyor.
MİLYONLARCA İŞSİZ
Ekonomi son dönemde düşük büyüse de istihdam yaratıyor. Ancak yeterli yatırım olmadığından verimsiz istihdam isşizliği azaltmaya yetmiyor. Resmi işsiz sayısı 2.9 milyon kişi olsa da gerçek isşiz sayısını gösteren geniş tanımlı işsizlik 6 milyona ulaşmış durumda. Resmi işsizlik oranı ise çift haneye ilerliyor.
VAATLER YERİNE GETİRİLECEK Mİ?
AKP Hükümeti geçen yıl açıkladığı ekonomide dönüşüm paketleriyle borçlanma ekonomisinin iflas ettiğini adeta ilan etmişti. Söz konusu mikro reform paketlerine ilişkin herhangi bir gelişme olup olmadığı bilinmiyor. Dönüşüm paketlerinin arkasında neoliberal sermaye çevreleriyle yakın olan Ali Babacan vardı. Ancak Babacan son dönemlerde borçlanma ve rant ekonomisi konularında eleştirel çıkışlar yaptı. Yeni oluşacak hükümette bu ismin yer alıp almaması sermaye çevreleri için kritik önemde. Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere ekonomi kurmayları üretim ekonomisine vurgu yapmaya başladılar. AKP’li yıllarda yaratılan borçlanma ekonomisi ülkeyi düşük büyüme ve krizin eğişine getirdi. Bundan sonra izlenecek politikalar önümüzdeki süreçte belirleyici olacak.
Diğer yandan 1 Kasım seçimleri öncesi ise AKP oy alabilmek için birçok vaatte bulundu. Vaatlerin bütçeye yükünün yüzde 1-1.5 civarında olacağı kaydedilmişti. Yurttaş şimdi bu vaatlerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini merakla bekliyor.
İŞ DÜNYASI REFORM VE HUKUK İSTİYOR
Seçim sonuçlarının kesinleşmesinin ardından birçok iş dünyası temsilcisi de açıklamalarda bulundu. Genel istek ekonomide reformların hayata geçirilmesi ve hukuk güvenliği oldu.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), “Yeni hükümetten beklentimiz, toplumun endişelerini giderecek çözümler yaratılmasıdır. Artık işimize odaklanalım. Kurulacak hükümet göz ardı edilen ekonomiye ve çalışma hayatına öncelik vermelidir” derken, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da “Türkiye şimdi bu fırsatı kullanmalı, ekonomiye ve reformlara odaklanmalıdır’’ çağrısı yaptı. TÜSİAD’dan yapılan açıklamada ise, ‘’İş dünyasının kurulacak hükümetten ve TBMM’den beklentisi; ilerletilmesi ve geliştirilmesi gereken siyasi reform ve kamu yönetimi, kalkınma ve rekabet gücü alanlarında bir dizi düzenlemenin süratle hayata geçirilebilmesi, AB üyelik sürecinin güçlendirilmesi ve bir süredir yıpratıcı düzeyde keskinleşmiş olan toplumsal kutuplaşmanın sona erdirilmesi yönünde, ortak akıl ve uzlaşı anlayışı içinde hareket edilmesidir” denildi.