Ekonomi bilimi, aritmetik, rakam, istatistik olduğundan daha fazla psikolojidir, davranıştır, duygudur ve üstelik bu tepkilerin toplumsal olanıdır, yani bireysel tepkilerin toplum içinde birbirinden etkilenerek çoğalmışıdır.
Eğer dünyada 100 birim insanların ihtiyacı olan “şey” olsa idi ve dünyada 100 kişi olsa idi, bu 100 “şey”i 100 kişiye bölerdik adam başına 1 adet “şey” düşerdi ve herkes mutlu olurdu, sorun biterdi.
Hayır bitmezdi. Çünkü insan denilen yaratık böyle düşünmezdi, Bir defa herkese düşen 1 adet “şey” fizik olarak bir kişiye yetse de duygu olarak yetmezdi. Bir insan sahip olduğu “şey”in 2 adedinden 1+1=2 değil, 1+1=2+”daha fazlasına sahip olma isteği” kadar tatmin olurdu ama yine mutlu olamazdı. Çünkü tatmin edilmemiş 1+”daha fazla şey”=”daha daha fazlasına sahip olma isteği” mutsuzluğun kaynağı olurdu.
Böyle hissetmek acaba insanlığın yapısal bir sorunu mudur? Yoksa öğrenilen bir şey midir? Bunun öğrenilen bir şey olduğunu söyleyenler de var, tersini de. Ben önceleri bunun öğrenilen bir şey olduğunu, mülkiyet, sahip olma, başkalarından daha üstün olma dürtülerinin kapitalizmin bir yansıması olduğunu, insanların çoğunluğunun böyle düşünemeyebileceğini, daha paylaşımcı, kanaatkâr ve üretimci bir felsefenin toplumlara hâkim olabileceğini düşünürdüm, artık öyle düşünmüyorum.
Üretilmiş teolojik kuramlar, yasa, ahlak, töre, fazilet, edep, erdem vb. kuralları tersini dayatmaya çalışsa da insan zihniyetinin altındaki dürtünün “tüketirim ya da tüketmem ama başkalarından daha fazlası benim olsun, hatta başkalarında olmayan bende olsun” düşüncesi olduğuna daha fazla yakınım. Neden mi? Dünyayı eskisinden daha fazla izliyoruz ve görüyoruz da ondan.
Zaten insanların ihtiyaç duyduğu “şey”lerin sayısı kısıtlı ve giderek azalıyor, Bunları tüketecek insan sayısı hızla artıyor, daha önemlisi her bireyin tüketim arzusu katsayısı da artıyor. Bu durumda Ekonomi bilimi ne yapsın? Hangi üretim mekanizması, hangi fiyatlandırma teorisi, hangi tedarik stratejisi işe yarayabilir ki? Yaramıyor işte.
Küresel ısınma, dünyanın çölleşmesi vb. gözlemler ve bunlar üzerinden yaratılan teoriler de bir işe yaramıyor. Çünkü hiç kimse tüketim tatmininden vazgeçmiyor. En ciddi, doğru ve heyecanlandırıcı çevre programlarını hazırlayan bir radyoda, program arasında, “…….ile uçun, daha fazla uçun, kazandığınız avantajlarla daha daha fazla uçun” ya da “…… daha güçlendirilmiş otomobil, 4X4 çekerler” mesajları verilmiyor mu? E peki enerji kaynaklarının yok olması, karbon emisyonu filan ne oluyor? Yok olmaya hızla devam oluyor tabii. O radyo dahi o yok oluş sayesinde ayakta kalabiliyor. Hiç birimiz tüketimden vazgeçmiyoruz, ironik bir biçimde bahaneler üretiyoruz. Daha güçlü, yeni arabalarımız olsun, daha çok seyahat edelim, eskimeden mevcut eşyalarımızın yenisine sahip olalım istiyoruz.
Hele, bizi yok edivermesinler diye ucu bucağı bilinmeyen savunma (!) ile ilgili tüketim konusuna hiç girmiyorum.
Evet, insanlar ilk çağlarında komün hayatı yaşamışlar, mülkiyet nedir bilmezlermiş, toplu halde toplar, toplu halde avlar, toplu halde üretir, herkes ihtiyacı kadar tüketirmiş, neden yine aynı zihniyete dönmek neden mümkün olmasın? Aynı zihniyet olmasa dahi benzer bir düzen kurulamaz mıydı?
Biz, ilkel insanların zihniyetini tahmin etmeye çalışırken bu günkü anlayışımızla değerlendirme yapıyoruz ve tabii hata oluyor. Acaba en ilkel insanda mülkiyet duygusu yok mu idi? Acaba avladığı hayvanı hemen diğerleri ile paylaşıyor muydu? Yoksa iyice kendisinin karnı doyduktan sonra –belki bir kısmını da daha sonra yemek için ayırdıktan sonra- başkalarına vermeye razı oluyordu?
Şimdi biliyorum ki; o zamanlar vahşi bir mülkiyet zihniyetinin hakim olmamasının yegane nedeni, gereksinim duyulan kaynakların bol ve hemen ulaşılabilir olmasıdır. Yoksa “benim olsun, başkasının olmasın” duygusu insanlığın ta kendisidir.
Çare ne? Tüketimin azaltılması, hatta minimuma indirilmesi ve bunun yeryüzündeki her bireye uygulanabilmesidir. Yani yaygın fakirleşmedir. Çünkü tüketim zenginliğin kaynağı olduğu kadar, bu tüketimi tahrik eden üretim, kaynakları (dünyayı da diyebiliriz) yok ediyor.
Örnek olarak bir yerden bir yere gitmeyeceğiz, gidersek motorlu araç kullanmayacağız, iletişim aracı kullanmayacağız, eşyalarımızı sonsuza kadar (ömrümüzün sonuna kadar) kullanacağız, yeni eşya almayacağız, ortamı ısıtmayacağız, aydınlatmayacağız vb. vb.
Bundan başka çare bulabilen varsa söylesin.