Yılbaşından beri sürekli yeni rekorlar deneyen enflasyonun, Eylül Ayı’nda zirve yapması bekleniyordu. Ancak beklenenin çok ötesinde bir gerçekleşme çıktı karşımıza. Bir diğer anlatımla, yukarıda aktardığımız oranlar, enflasyonu yüksek sayılan ekonomilerin “yıllık” enflasyonu tutarında “aylık” artışlar çıktı karşımıza.
TÜFE ORANLARINDAKİ DEĞİŞİM
TÜFE oranındaki ki aylık ve yıllık değişimi, 2018 ve 2017 olarak aşağıdaki tabloda topluca izleyebiliriz.
Buna göre, TÜFE’de (2003=100) 2018 yılı Eylûl ayında, bir önceki aya göre yüzde 6.30; bir önceki yılın Aralık ayına göre (9 aylık) yüzde 19.37; bir önceki yılın aynı ayına göre (12 aylık) yüzde 24.52 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 13. 75 artış gerçekleşti.
AÇIKLANAN ENFLÂSYON SAYILARININ YORUMU
Eylûl Ayı fiyat artışları konusunda TÜİK tarafından açıklanan son rakamlar ışığında yapabileceğimiz yorum ve beklentileri aşağıdaki başlıklarda toplayabiliriz:
1. Kurda yaşanan büyük artışların fiyatlara yansıması kaçınılmaz bir beklentiydi. Sonuçta bu yansıma, gecikmeli de olsa artan oranda yaşanmaya başladı. TCMB’nın da, gecikmeli yansımaya güvenip faiz artışında gecikmesi nedeniyle, bu sıçramanın durdurulması mümkün olamadı.
2. Türkiye’nin, dünyada enflâsyonun bir süredir düşük seyrettiği bu dönemde, bu kadar yüksek düzeyde fiyat artışları yaşaması, bu konuda gerçek anlamda mücadele edilmediği anlamına gelmektedir. Başka hiçbir açıklama, yüzde 25’e gelmiş manşet enflâsyonu ve yüzde 46’yı aşmış üretici enflâsyonunu izah edemez.
3. Bu sayılardaki büyük artış, TCMB’nın para politikası uygulamasının işlevsiz kaldığını ve çok geç kalınmış önlemler olduğunu ortaya koymaktadır.
4. Aylık ve yıllık üretici ve çekirdek enflasyonun, yine aylık ve yıllık TÜFE’den daha fazla artmış olması, önümüzdeki aylarda enflâsyondaki artışın yüksek düzeylerde seyretmeye devam edeceğine işaret etmektedir.
5. İlâveten, talebin daraldığı ortamda üreticiler, bu fiyat artışını tüketiciye yansıtmakta zorlanacaklar. Bu yöndeki bir gelişme, toplu iflasların ve devamında da kitlesel işsizliğin kapıda olması anlamına geldiği söylenebilir.
6. Ülke ekonomisi, yanlış ekonomi politikaları sonucu tam bir “kısır döngünün” içine girmiş gibi durmaktadır. Gelinen bu noktada TCMB, faizi bir kez daha yüklü biçimde artırmak açmazıyla karşı karşıya gelmiş durumdadır.
7. Yeni açıklanan “gerçekçi (!)” YEP tahminlerinde, Ağustos’tan yıl sonuna kadar olan ilave enflasyonun 7.5 puan olması öngörülüyordu. Yüzde 6.3’lük Eylûl Ayı fiyat artışından sonra, kalan üç aya 1.2 puanlık bir pay kalmışolması da (!), ayrı bir garabet olarak durmaktadır.
8. TCMB’nın son yaptığı “politika faiz artışı” kadar bir enflâsyon geldi. Bu da, telifi Ümit Akçay’a ait olan ve sevgili Reha Çobanoğlu’nun hatırlattığı FSEN Teorisi’nin (faiz sebep, enflâsyon neticedir) doğruluğunu (!) kanıtlamaktadır.
Özün özü: Türkiye;
* IMF yerine, “tribünler” için ABD’li McKinsey gibi danışman firmalarla anlaşma yapmak ve ekonomi yönetimini bu kuruluşa teslim etmek,
* Ne kadar gerçekçi olduğu, ilk fiyat artışlarından ayrışmasıyla belli olan (!) YEP’için “kurtarıcı” algısı yaratmaya çalışmak,
yerine, enflâsyonla gerçekten mücadele etmek ve o arada ekonomiyi de fazla küçültmeden bu işin içinden çıkmak için, “yargı, denetim reformu” başta olmak üzere, bir takvime bağlı olarak “yapısal reformları” ilân edip, bir an önce yaşama geçirmeye başlamalı; örtük ve oy kaygısına dayalı, ulusal olmayan çözüm ve önlemlerle zaman harcamamalıdır.