Beş gün önce, Kıbrıs Barış Harekatı KKTC'nin, 45. Yıldönümünü kutladık. 20 Temmuz KKTC’nin kuruluşunun temelidir. Kıbrıs Türkünün bağımsız yaşamı, bugün sahip olduğu bütün değerler, bağımsız Türk Cumhuriyetinin başlangıç tarihi bu gündür.
Kıbrıs Harekatı ile birlikte Ada'da, İngiliz veya BM koruma beklentilerinin yerini, Türkiye Cumhuriyetine güvenen, bağımsızlık ruhu ve düşüncesi almıştır.
Yirmi Temmuz öncesinde Türk mahalleleri, Rum Yönetiminin demir ve çimentoyu askeri malzeme ilan etmesi sonucu, harap görünüşlü ve kerpiç evlerden oluşmakta olmasına karşılık, bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, modern villa ve yükseldiği , alt ve üt yapısı mükemmel yerleşim merkezlerinden oluşmaktadır. Modern hastane ve okulları, tüm dünya tarafından tanınan üniversiteleri hareketli alış-veriş merkezleri mevcuttur. KKTC Başkenti Lefkoşa, bir uçtan diğerine yüksek nitelikli yollarla bağlanmış bulunmaktadır. En önemlisi, Kıbrıs Türkü mutlu ve onurlu bir yaşam sürmekte, geleceğe umutla bakmaktadır.
Bugün 45 yıl sonra gelinen ikinci aşamada, yapılması gereken;
Hiçbir haklı gerekçesi bulunmayan ve içi boş ambargonun yok sayılması, Gazi Magosa’nın bir mahallesi olan Maraş bölgesinin KKTC yönetiminde yerleşime açılmasıdır.
Bu satırlarımı okurken, bu nasıl olacak diye görüşüme kuşku ile yaklaşıldığını da görür gibiyim. Bu düşüncemin kaynağı, geçen hafta okuduğum bir hatıradır. Barış Harekatı öncesinde, Magosa Lisesi Tarih öğretmeni olarak bilinen, TMT Komutanın anlattıklarını okurken, bin Kırıs Türkü’nün sadece ambargoyu yok saymakla kalmayacağını, sahip olduğu Kıbrıs Adası sahilinin yüzde 50 den fazlasını kullanarak, denizcilik ve balıkçılıkta büyük bir hamle yapabileceğine, Çukurova, Gaziantep, Konya, İçel, Antalya merkezlerine yakınlık avantajlarını kullanarak, büyük bir zirai işlem hacmine ulaşacaklarına, Maraş’ın açılması ivmesiyle birlikte turizmde büyük bir uluslararası potansiyele ulaşacaklarına inanıyorum.
Elbettiki, Türkiye tarafından kararlılıkla sürdürülen doğal gaz ve petrol aramalarında beklenen sonuca ulaşılacak, bu çalışmaların sonucu Kıbrıs Türkü için olduğu kadar, Türkiye için de çok önemli ve olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Bu potansiyel gücün kaynağı, Kıbrıs Türkünün yüreğinde saklıdır. Bu inancımın kaynağı olan yaşanmış kahramanlık destanını sizlerle paylaşmak istiyorum.
“… Barış Harekatının başladığı tarihte, Magosa ve civarında yaşayan yaklaşık 10 bin kahraman soydaşımız Magosa Kalesine sığınarak, 20 Temmuzdan 16 Ağustosa kadar 27 gün hiç bir yardım alamadan, kendi yağları ile kavrularak direnmişlerdir. 20 Temmuzdan önce kale dışında Sakarya, Baykal ve Karakol bölgelerinde yaşayan soydaşlarımız, Rumların taarruzu üzerine bin bir zorlukla Magosa Kalesi içine çekilebildiler. Açlık ve susuzluk içinde yağmur gibi yağan düşman mermileri altında ırklarına yakışır bir şekilde düşmana karşı koydular. Magosa mücahitleri; karşılarında 8 piyade, 1 topçu ve 1 tank taburundan ibaret 8500 kişilik Rum kuvvetlerini düşük mevcutlu bir mücahit taburu ile 27 gün Magosa Kalesi önünde kımıldamadan tutmayı başarabilmişlerdir. Bu suretle Lefkoşa bölgesine havadan inen ve denizden çıkan birliklerimizin tutunmalarına ve başarılarına büyük bir katkı sağlanmıştır. Magosa mücahitlerinin sadece 300 piyade tüfeği, üçer tane 81 mm'lik havan ve geri tepmesiz top ve bu silahların fevkalade yetersiz mühimmatı ile 25-30 kat güçlü düşmana adım attırmayarak gerçekleştirdikleri müdafaa; tarihimizdeki Kanije müdafası, Erzurum, Gaziantep, Kahramanmaraş savunmaları kadar şanlıdır. Magosa mücahitleri; kadınları, çocukları, yaşlı nine ve dedeleri ile bir destan yazdıklarından, daha sonra şehre GAZİ ünvanı verilmiştir. 35 yıl önce kahramanca savunan Gazi Magosa halkı; tarihi, denizi ve sahip olduğu doğal güzellikler içinde; bu şanlı Magosa müdafaaları ile ne kadar övünse azdır. Kıbrıs meselesinin çözümü için yoğun görüşmeleri yapanlar için tabii ki gerçekler, bu yaşanan olaylar ve Kıbrıslı soydaşlarımızın bu muhteşem direnişleridir. Bu vesile ile kahraman şehitlerimiz, ebediyete intikal eden gazilerimizi saygı ile anıyorum, mekanları cennet olsun…”
Bu kahramanların harekata katkıların bununla da sınırlı değildir. Direniş sırasında Yunan Birliklerinin çıkartmanın Magosa’dan yapılacağına inandırılması konusunda , Türk Deniz Kuvvetleri ile yakın işbirlikleri de unutulmamalıdır.
Rumlarla birleşmeyi öngören Annan Planı, Rum tarafının yüz 65 oyla kabul etmemesi nedeniyle uygulamaya konulmamıştır. Maraş Bölgesinin Rum tarafına verilmesini de öngören bu Planın kabul edilmemesi belki de daha iyi olmuştur.
Zira, artık görüşme masalarında Kıbrıs için, iki bölgeli değil İKİ DEVLETLİ çözümlerin konulması mümkün görünmektedir.
Bize göre de, üzerinde çalışılacak doğru çözüm ön koşulu olan da budur.