İLK KURŞUN
Osmanlı İmparatorluğu, yenilgiyi kabul etmiş Anadolu’nun paylaşılması demek olan Mondros Mütarekesini imzalamıştı.
Ancak, Türk Ulusu ne yenilgiyi ne işgali içine sindiremiyordu.
Mondros uyarınca, 15 Mayıs 1919 tarihinde işgal başlatan Yunan kuvvetlerine, İzmir rıhtımında Hasan Tahsin ilk kurşunu sıktı ve şehit oldu. Gazeteci Hasan Tahsin’in işgal askerlerine sıktığı ilk kurşun, Türk Kurtuluş mücadelesinde diğer yerlere de örnek teşkil etti.
İstanbul gazetelerinin çoğunun başyazıları beyaz çıktı...
Sarayın denetiminde olan "bir kısım basın", işgal yokmuş gibi o günkü baskılarında günlük yaşamdan kesitlere yer veriyordu: "Konut kiralarının 5 kat artması protesto edildi!", "Amerikan kunduraları gelmiştir. Reklam fiyatına satılmaktadır!" gibi.
İstanbul değişmekte, kunduralar gelmişti. Ama bunlar, Amerikan kundurası giyen Yunan işgal askerleri idi!.. "Bir kısım basın", işgal askerlerinin postal seslerini duymuyor, Amerikan kundurasının reklamını yapıyordu!..
İzmir'li Rum kızlar yol kenarlarına dizilmiş, Yunan bayrağının rengi olan mavi-beyaz elbiseler giymişlerdi. Binlerce Rum, ellerinde çiçekler ve Yunan bayrakları ile büyük sevinç gösterileri yapıyordu. Kızlar çığlık atıyordu.
Başta Vakit Gazetesi olmak üzere, pek çok gazete işgale karşı çıkmak yerine, işgalin itilaf devletlerinin masum bir önlemi olarak görünmesine gayret gösteriyorlardı.
19 MAYIS
Tarihler, 30 Ekim 1918 i gösterdiğinde, Osmanlı ile İtilaf Devletleri arasından Limni Adası’nın Mondros Limanında imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması, iki taraf arasındaki savaşı sona erdirdi.
Mondros Ateşkes Antlaşması; içerdiği hükümler itibariyle bir ateşkesten daha fazlasıydı. İtilaf Devletleri tarafından İstanbul Hükumetine imza ettirilen antlaşmanın özellikle 7. ve 24. Maddeleri Osmanlı Devleti’nin siyasi egemenliğine gölge düşürür durumdaydı. Antlaşmanın 7. Maddesine göre, İtilaf Devletleri kendi güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir noktayı işgal edebilecekti. Yine antlaşmanın 24. Maddesine göre İtilaf Devletleri Anadolu’nun doğusundaki altı ilde (bu madde antlaşmanın İngilizce metninde altı Ermeni ili şeklinde yer almıştır) bir karışıklık çıkarsa işgal edeceklerdi. Bu iki madde Anadolu’da ve Osmanlı coğrafyasında yapılmak istenileni açıkça ortaya koyuyordu. İtilaf Devletleri, artık istedikleri yeri bir bahane ile işgal edebilirlerdi. Savaş boyunca desteklerini gördükleri Ermenileri kullanmaya devam etmek amacıyla da 24. maddeyi antlaşmaya eklemişlerdi.
İtilaf Devletleri, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imza edilmesinden bir hafta sonra İstanbul’u işgal ettiler. 12 Kasım'da ise, 61 gemiden oluşan İtilâf filolarının Çanakkale Boğazı'ndan geçerek İstanbul'a geldiği duyulunca, Rum cemaati büyük hazırlıklara girişmişti. Rum gazeteleri de, artık Türkçe kullanmayı bırakarak tamamen Rumca yayınlanmaya başlamıştı. Türk Parlamentosu'nda 10 Rum milletvekili bir teklif vererek, son beş yıl içinde Türkiye'den 250 bin Rum'un sınır dışı edildiğini ileri sürerek, bunların Türkiye'ye yeniden yerleştirilmesini istemişlerdi. Bu arada, İzzet Paşa Hükümeti'nin istifa ederek, Tevfik Paşa'nın hükümete gelmesi Rum gazetelerini sevince boğmuştu.
Bu işgalin ardından İngiltere Musul ve çevresini, Fransa Suriye’yi, İtalya ise Anadolu’nun güney sahillerine asker çıkardı. İzmir başta olmak üzere Batı Anadolu, Rumeli ve Doğu Karadeniz’de Rumlar örgütlenmeye ve çeteler kurup Türklere saldırmaya başladılar. Diğer taraftan Doğu Anadolu’da Erzurum, Van, Bitlis gibi şehirlerle Adana, Maraş, Antep ve Urfa’da Ermeniler örgütlenmeye ve çeteler kurmaya başladılar. 1915’te Türk askerinin ikmal yollarını kesen çeteler kurmak, savaşa gerisindeki bölgelerde Müslüman ahaliye saldırmak, düşmana istihbarat ve lojistik destek vermek gibi suçları işleyenler için çıkarılan Tehcir Kanunu ile başka yerlere göç ettirilen Ermeniler, geri dönüp olaylar çıkarmaya başladılar.
İtilaf Devletleri, zaman ilerledikçe işgal sahalarını genişlettiler. Bu süreçte önemli maden yataklarının olduğu bölgeler, stratejik değeri olan noktalar birer birer işgal edildi. Bu işgal sürecinde bir müddet sonra Maraş, Antep ve Urfa şehirleri İngilizler tarafından işgal edildi.
TÜRKLER'İ ANADOLU'DAN ATMAK!..
1071'DEN BU YANA süregelen "Türkler'i Anadolu'dan atmak" düşüncesi hiçbir zaman unutulmuyordu. Rum gazeteleri artık azıtmış, gemi azıya almış ve dizginlenemiyordu: "Türkler geldikleri yerlere artık dönmelidir” kampanyası başlatmışlardı.
MUSTAFA KEMAL, KARARINI VERDİ
Vatanı kurtarmayı düşünen Mustafa Kemal Paşa, kendisinin 9. Ordu Müfettişliği'ne atanmasını sağlamıştı.
Akaretler'deki evinde annesine vedaya gitti. Sevgili annesinin elini öptü, kız kardeşi Makbule'nin hatırını sordu ve yer sofrasına bağdaş kurup oturdu.
Ertesi gün Samsun'a hareket edeceğini annesine nasıl söyleyecekti?.. Bu heyecanla yediği yemekten zevk almıyor, annesini üzmemeyi düşünüyordu. Birdenbire söze başladı:
"Anne, ben yarın Anadolu'ya gidiyorum. Buraların hâli malûm değil. Selânik nasıl elden gittiyse, buralar da öyle olabilir. Ben, kurtarmaya çalışacağım. Ne elimden gelirse onu yapacağım. Fakat bu işte tehlike çoktur. Hesapta ölmek, gidip gelmemek vardır. Bana hakkını helâl et!.. Sen de bunları iyi dinle Makbuş (=Makbule). İşler fenaya dönerse, sakın buradan ayrılmayın. Bütün paranızı sarfedersiniz, paranız biterse halılarınızı, kıymetli eşyalarınızı satarsınız. Bir kere daha söylüyorum. Ne olursa olsun yola çıkmaya kalkmayacaksınız. Muvaffak olamazsam zaten sizi öldürürler, o zaman elbet, ben de ölmüş olurum."
Samsun'a gitmek için bindikleri Bandırma Vapuru işgal kuvvetlerince arandı.
Paşaya eşlik edecek 18 kişilik "müfettişlik kadrosu" rıhtımdan sandallarla hareket ederek açıkta bekleyen vapura çıktı. Rıhtımda hiçbir tören yapılmaması planlanmıştı. Öyle de oldu.
Bandırma Vapuru Kız kulesi önüne geldiğinde İngilizler tarafından durduruldu ve bir binbaşı eşliğindeki işgalciler tarafından tepeden tırnağa arandı. İtilaf Devletleri'nin emirlerine göre hareket eden İngiliz Binbaşının kontrolleri, uzun bir töreni aratmamıştı..
Daha önce de, gemisinin Karadeniz'de batırılacağı istihbaratını alan Mustafa Kemal kuşkuya kapıldı. "Acaba bunlarla şehirdekiler arasında bir haberleşme mi vardı? Maksat kendisini tutuklamak ise, bütün bunlara gerek yoktu." Sıkılıyordu. "Bir kararsızlık da olabilir" diye düşündü. Kaptana hızlanmasını söyledi. demir aldırmaya başladı.
Vapur, düşman zırhlıları arasında ilerlemeye başlayınca Mustafa Kemal güvertede arkadaşlarına döndü ve "Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silâh kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız madde! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz, Anadolu'ya ne silâh, ne cephane götürüyoruz; biz ideali ve imanı götürüyoruz!" dedi.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Samsun'a götürecek Bandırma'yı Karadeniz'de şiddetli bir fırtına bekliyordu. 27 yıllık kaptan "Ne aksi, bu denizi pek iyi tanımam. Pusulamız da biraz bozuk" diyordu. Mustafa Kemal kaptan yerinde idi. Subaylar ve askerler dışarı çıktılar, gemi hareket etti. Millî direnişin lideri, geminin kaptanına tehlikeleri anlattı ve emir verdi:
"Düşman devletlerinin herhangi bir aracının zararlı girişimine uğramamak için sahile yakın bir rota tutunuz! Eğer kesin tehlike görürseniz gemiyi karaya, en yakın sahile oturtunuz!"
"ÜLKENİN GENEL DURUMU VE GÖRÜNÜŞÜ!"
Mustafa Kemal Samsun'a çıktığında Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul'da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya İtalyan, Merzifon, Samsun İngiliz, askerleri tarafından işgal edilmiş, 15 Mayıs 1919'da, İtilâf Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir'e çıkartılmıştı.
Vahdettin ve Damat Ferit Hükümeti, tahtı ve kendilerini korumaktan başka bir şey düşünmüyorlardı. Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, 1.Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı Ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumdaydı.
Bundan başka, memleketin her tarafında Hıristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlardı.
Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Hey'eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşguldü.
Bandırma Vapuru, fırtınalı bir havada, zor bir yolculuktan sonra 19 Mayıs 1919 günü Samsun Limanına yanaşmış, Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki yurtseverler Samsun'a ayak basmışlardı.
İSTANBUL’DA 80 BİN KİŞİ MİTİNGTE...
19 Mayıs: Yeni Bir Ergenekon..
İSTANBUL'DA 80 bin kişinin büyük bir protesto mitingi yaptığı saatlerde Mustafa Kemal Samsun'a çıktı. "Son yüzyıl Türkler'i için yeni bir Ergenekon'un kapısı açılıyor ve yeni bir devrin tarihi başlıyordu."
Dokuzuncu Ordu Kıt'aları Müfettişi Paşa'nın görevi, hem askerî hem de mülkî idi. Görevleri arasında bölgede asayişin sağlanması ve dağınık silah ve cephanenin belirlenen depolarda emniyet altına alınması da vardı. General Kâzım Karabekir Komutanlığındaki 15. Kolordu'ya bağlı 4 tümen ile 3.Kolordu'ya bağlı 2 tümen Mustafa Kemal'in emrine verildi.
Türk Milli Kurtuluş Savaşı fiilen başlamıştı. Milli Kurtuluş Savaşından sonra, 19 Mayıs Bayram olarak kabul ve Türk Gençliğine emanet ve armağan edilecektir.
KUTLU OLSUN.