Türkiye, gıda üretiminde kendi kendine yeterli bir ülke midir?
Bu soru, onlarca yıldır sorula gelmiştir. Güncelliğini ve önemini hiçbir zaman yitirmemiştir. Gıdadan söz açılmaya görsün; basının, sosyal medyanın, dost sohbetlerinin vazgeçilmez tartışmasıdır ve tartışma ancak birinin çıkıp, “Eskiden dünyanın kendi kendine yeterli birkaç ülkesinden biriydik, şimdi öyle mi!..” demesiyle sona erer.
Konu, CHP Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu tarafından hazırlanan ve raporla gündeme geldi. Raporda, AKP’nin yanlış tarım politikasının etkileri rakamlarla ortaya konuldu.
2002’de 1 milyar TL borcu olan çiftçinin borcu 100 kat artarak toplam 100 milyar TL oldu. AKP iktidarında arpa, buğday, mısır, pamuk, soya, ayçiçeği, çeltik, mercimek, tütün gibi Türkiye’de yetiştirilmesi mümkün olan tarım ürünlerine 200 milyar dolar ödendi. AKP iktidarın yanlış tarım politikaları nedeniyle çiftçiler çareyi, köyden kente göç etmekte buldu. Son 16 yılda tarımsal nüfus neredeyse yarı yarıya azalarak 18 milyondan 11 milyona geriledi. AKP’nin özellikle 2010’dan sonra gıdasal ürünlerde üretimi desteklemek yerine ithalata yönelik bir politika izlemesinin yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle Türkiye’de bir kıtlık yaşanmasına neden olabileceği uyarısı yapıldı.
Çiftçiyi ve üretimi önemseyemeyen politikalar nedeniyle tarımsal üretimde kendi kendine yeterli bir ülke olan Türkiye’nin artık gıda ithalatçısı konumuna geldiğini vurgulayan raporda şu tespitlere yer verildi:
"Çiftçinin ne kadar destekleneceği yasa ile belirlenmiş olmasına ve GSMH’nın yüzde 1’i çiftçiye destek olarak verilir denen bir Tarım Kanunumuz bulunmasına rağmen, AKP yasalara uymamış ve çiftçinin yasayla hak ettiği desteğin sürekli yarısını çiftçiye verdi. 2006’dan beri çiftçinin 100 milyar TL’yi aşan alacağı bulunmasına rağmen, AKP bunu görmezden geldi. 16 yıllık AKP iktidarında girdi fiyatlarındaki sürekli artışa karşılık, ürün fiyatları neredeyse aynı kaldı. 10 yıldan beri buğday fiyatları 80-90 kuruş aralığında seyretmekte, 10 yıl önce 2 TL olan mazot fiyatı bugün 6.30 TL’ye yükseldi. AKP 2010’dan sonra tarım ürünlerinde tamamen ithalatı özendirici politikalara yöneldi."
Çelik, AB ülkelerinin bütçelerinin yüzde 40’ını tarım ve hayvancılığa ayırmaya başladıklarını vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Türkiye ise gelecekte sıkıntı yaşamamak için gerekli önlemleri alma yolunda bir ülke. 2050 yılında dünya nüfusunun 9,5 milyar olacağı ve yaklaşık bugünkü tarımsal üretimin yüzde 60 daha fazla üretilmesi halinde insanların açlıkla, yoksullukla karşılaşmayacakları bir tabloyla karşı karşıyayız. 2050’ye 30 yıllık bir süre var. Bu süre içinde bu kadar nüfus artacak ve tarımsal hasılayı da biz yüzde 60 artırmamız gerekiyor ki gıdaya erişimde bir sorun yaşamayalım. İşte tüm bu sorunlar karşısında Türkiye dikkatli bir şekilde planını, programını yaparak tarım alanında kararlı yürüyüşünü sürdürüyor.”
Bir süre önce açıkladıkları “Milli Tarım Projesi” ile yeni bir sürece girildiğini hatırlatan Çelik, bugün açılışını yaptıkları Etkin İlaç Sanayi’nin de aynı zamanda milli tarımın yanında milli ilaç sanayi olduğunu belirtti.
Çelik, hayvan ölümlerine dikkati çekerek, ”Türkiye’de yılda yaklaşık 400 bin buzağı kaybediyoruz. 500 bin de hayvan ithal ediyoruz. Bu buzağı ölümleri olmasa hayvan ithalatına gerek olmayacak” değerlendirmesinde bulundu.
İlaçların yerli yerinde ve zamanında kullanılmasının, buzağıların ölümünü önleyeceğini belirten Çelik, “Türkiye’de her işletmenin bir veterineri var. Bir anlamda aile hekimliği gibi. İnsanın yaşaması, tabiatın, hayvanlar âleminin yaşamasına bağlı. Konuyu bu bütünlük içinde değerlendirdiğimizde her işletmeye bir veteriner uygulamamızın önemi görülecektir.” dedi.