dakika dakika tekirdağ çorlu haberleri

gazete tekirdağ
ANA SAYFA   |  HAKKIMIZDA   |  GÜNDEM   |   POLİTİKA    |   EKONOMİ    |   SPOR   |     İLETİŞİM  

GİRİT BİZİM CANIMIZ !

TARİHE IŞIK TUTANLAR :

HÜSEYİN ADIGÜZEL'İN KİTABINDAN;

(Elveda Girit)

İhtida eden Rumların bir bölümü, 823-963 yılları arasında adaya egemen olan Müslüman Araplar idi. Bizansın zoruyla Hıristiyan olmuşlardı. Bu gerçeği saklamayanlardan biri de, Giritli ünlü yazar Nikos Kazancakis (1883-1957) idi. El Grecoya Mektuplar eserinde Arap soyundan (Abadyotlardan) geldiğini iftiharla yazdı. Dünyaca ünlü ressam El Greco da (1541-1614) Giritliydi.

 1700lü yıllarda ada nüfusunda Rumlar ve Türkler hemen hemen eşitti. Adanın dili Rumca, Arapça, Türkçe karışımı olan, yerel halkın Giritçe dediği dildi. Bu dil Rumcaya yakındı. Bunun sebebi, Osmanlı idaresinin Türkçeye gerekli özeni göstermemesiydi. İlginçtir; Giritte Türk dilinin unutulmamasını sağlayan Horasan kökenli Bektaşi tekke ve zaviyeleriydi.

 Et ve tırnak gibi

Türk ve Rumlar arasında yıllar içinde akrabalık sayısı arttı. Et ve tırnak gibi oldular. Ancak ne zaman Osmanlı ekonomisinde duraklama ve gerileme dönemi başladı; Giritte isyanlar patlak verdi. Bunda, Ortodoksların hamiliğine soyunan Rusyanın payı büyüktü. 1768de Çariçe Katerinanın kışkırtmasıyla, ticari filoya sahip zengin tüccar Yanis Daskoloyanis liderliğinde Rumlar (Sfakyalılar) ayaklandı.Osmanlı isyanı bastırdı; Daskoloyanis ve arkadaşları idam edildi ama 100 yıldır et ve tırnak gibi yaşayan Rumlar ve Türkler arasında güven kaybı baş ladı.
Ne yazık ki yaşanılacak sonraki tarihsel süreç adanın bu iki halkını birbirine düşman edecekti.Bunun içsel olduğu gibi dışsal nedenleri de vardı. Öncelikle, siyasi, sosyal ve ekonomisi altüst olan Avrupa yeniden kuruluyor, yeni ittifaklar oluşturuluyordu.Bu nedenle 1821de Mora Yarımadasında başlayıp Girite sıçrayan isyan Avrupadan çok destek buldu. Bu desteğin siyasi yanı gibi kültürel yanı da vardı; Rönesansla birlikte Batıda antik Yunan hayranlığı başladı.
Rumların camilere, tekkelere, çiftliklere, vakıflara saldırmasını; Türk köylülerini öldürmesini Avrupa seyretti. Kılı kıpırdamadı.Can güvenlikleri kalmayan köylerdeki Müslümanlar şehirlere göç etti. Ancak Rumlar şiddeti her geçen gün artırdı. Osmanlı, Mısırdaki Kavalalı Mehmet Ali Paşadan yardım alarak ayaklanmayı ancak 4 yılda bastırabildi. Cephe savaşları için eğitilen askerler küçük çetecilerle başa çıkmakta zorlanmıştı.
 İsyanın bastırılması ve Osmanlının Doğu Akdeniz’e tekrar hâkim olma ihtimali, İngiltere, Fransa ve Rusyanın hoşuna gitmedi. Bu üç devlet Osmanlıdan Yunanlılara, Sırbistan ve Romanyada olduğu gibi prenslik vermesini istedi. Avrupada da büyük bir kamuoyu baskısı vardı. Şair Lord Byron, ressam Delacroix, yazar Victor Hugo vs. gibi aydınlar eserlerinde Yunan isyanına destek çıktı.
Kuşkusuz mesele sanatçılarla çözülmedi; İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları Moradaki Navarin Limanındaki 57 Türk gemisini batırıp sekiz bin Mehmetçiki şehit etti.
 RUSLAR dindaşları Yunanlıları, İngilizlere kaptırmamak için, Çar II. Aleksanderın yeğeni Grand Düşes Olgayı Yunan Kralı Georgios ile evlendirdi. Bu düğünde bir dedikodu çıktı; Ruslar çeyiz olarak Giriti Yunanlılara verecekti!Dedikoduya o kadar inanıldı ki, Giritin fanatik milliyetçi dağlıları Sfakyalılar, Mihail Korakas liderliğinde ayaklandı.
16 Ağustos 1866da Selino kazasındaki Müslümanları kadın çocuk demeden öldürdüler.  Osmanlı ordusu çetecilerin peşine düştü. Tam isyanı bastıracakken devreye İngiltere ve Fransa girdi. Teklifleri şuydu: Girit Yunanlılara verilemezdi ancak Osmanlı da Girit Açılımı yapmalıydı.
Nasıl olacaktı bu açılım?
İlk şart, askeri harekât hemen durdurulmalıydı .Ayrıca silah bırakacak isyancılar için umumi af çıkarılmalıydı.Tanıdık geliyor mu?
Devam edelim:
Girit yoksuldu; ada halkı iki yıl vergiden muaf olmalıydı. İdari reformlar da yapılmalıydı; Padişahın atayacağı valinin biri Türk, diğeri Rum iki yardımcısı olmalıydı. Ayrıca resmi yazışmalarda Türkçe zorunluluğu kaldırılmalıydı. Osmanlı açılımı kabul etti.Türkler rahatladı; köy ve mezralarına döndü. Müslümanlar, Bu açılım ne kadar güzelmiş demeye başladı.
Girit Heraklion 1800’lü yıllar
Açılımın ikinci aşaması
Jandarma yeniden düzenlendi
OSMANLI nın 1878de Ruslara yenilmesi Giritte yeni bir ayaklanmaya neden oldu. Olan köylerine dönen açılım kurbanı Türklere oldu; evleri, tarlaları yakıldı; canlarından oldular. Osmanlı ordusu yine isyancıların peşine düştü.
Ve devreye yine Avrupalılar girdi. Onların bastırmalarıyla, diğer Osmanlı vilayetlerinden farklı, Girite özel imtiyazlar tanındı; yani yeni bir sözleşme/açılım yapıldı.25 Ekim 1878deki bu Halepa Sözleşmesi/Açılımı şöyle olacaktı:
Girit Valisi sadece Müslümanlardan seçilmeyecekti, Hıristiyan da olacaktı. Vilayet genel meclisinde Rumlar (49/31) çoğunlukta olacaktı.Hıristiyan kaymakamlar Müslüman kaymakamlardan sayıca fazla olacaktı.Vilayet Meclisi ve mahkeme dili Rumca olacak; ancak resmi zabıtlar ve dilekçeler Rumca ve Türkçe olabilecekti.Ve en önemlisi asayişi sağlayan jandarma, yerli halktan seçilecekti.
Osmanlı bu açılıma da Evet dedi. Yeter ki kardeş kanı dursun diyordu.
Fotyadi Paşa, Sava Paşa, Kostaki Anthopulos Paşa, Nikolaki Sartinski Paşa gibi isimleri sırasıyla Girite vali atadı.Diyeceksiniz Artık bu açılım adaya sükûnet getirmiştir! Hayır…
Girit için görevlendirilmiş olan uluslararası jandarma komisyonu 1897
Açılımın üçüncü aşaması
Avrupaya müdahale hakkı
1885-1888de Girit iki ayaklanmaya daha sahne oldu. Fakat en büyük isyan 1896da oldu.Artık taraflardan biri asker değildi; Ağride, Kaliveste, Resmoda, Hanyada vd. 250 yıldır birlikte yaşayan komşular birbirine silah sıkmaya başladı.Girit yanıyordu.
Tabii yine beklenen oldu; İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Rusya olaylara müdahale etti. Asayiş amacıyla savaş gemilerini Girite gönderdiler.Ve Osmanlıya yine, yeni bir sözleşme/açılım dayattılar.Girit valisi kesinlikle Hıristiyan olacaktı.Vali, adada karışıklık çıkması halinde Batıdan silah ve asker yardımı isteyebilecekti. Hemen genel af ilan edilecekti.Memurların üçte biri Hıristiyan olacaktı. Avrupalı hukukçular adli bir ıslahat reformu hazırlayacaktı .
Osmanlı bu açılıma da boyun eğdi.
Başkent İstanbulun Giritte açılım yapmaktan başı dönmüştü.Ancak 25 Ağustos 1896 Nizamnamesi/ açılımı Giritten kopuşu hızlandırdı.Elleri silahlı Rumlar artık şehir merkezlerinde bile gezip, kimseden korkmadan Türkleri öldürmeye başladı. Bu cinayetler sonucu, Amcaoğlu Hüseyin, Bedeloğlu Mehmet, Bunacuoğlu Selim Ağanın çoban oğlu, Yanatoğlu Halim, Salih Kaziyatoğlu, Güldanoğlu Hüseyin, Muradoğlu Hasan, Osman Korethaki gibi yüzlerce Türk öldürüldü.
Resmolu Hüseyin Subaşaki gibi Türkler şehit edildikten sonra, hıncını alamayan asiler tarafından kafatası bıçak ve sopalarla delik deşik edildi.Türkler korunaksızdı.
Giritin Hıristiyan valisi, kasten Osmanlıdan asker yardımı istemiyordu; Türklerin Giritten gitmesini istiyordu.Giritte oluk oluk Türk kanı akıyordu. Tek tek öldürmeler kısa zamanda toplu katliamlara neden oldu. Elida, Ahladina, Nisiya, Balyovici, Sika, Lisinsi, Mulina, İskalavos , Handra, Akriba, Lamnon, Ziru gibi Türk köyleri yakılıp yıkıldı; Müslüman ahalisi öldürüldü. Türkler adadan kaçış yolu arıyordu artık.
Hanya ve Resmoda altmış bin Müslüman sığınmacı kurtarılmayı bekliyordu.
Giritli Müslümanlar, açılım gereği Osmanlının Girite asker çıkaramayacağını anlayınca, İran Şahı Muzafferiddin Handan yardım istedi!
Sadece Giritte değil Yanyadaki feryatlara Avrupalının kulağı kapalıydı. Sonunda Osmanlı, 18 Nisan 1897de Yunanistana savaş açtı. Beklendiği gibi bir ay gibi kısa sürede Yunan ordusunu perişan etti.Türk ordusu Atinaya girecekken, Rus Çarı II. Nikolayın isteği ve İngilterenin baskısıyla II. Abdülhamid Türk ordusunu durdurdu. Yapılan barış görüşmelerinde galip Osmanlı, bırakın bir avuç toprak almayı, savaş tazminatını bile alamadı.Aksine Giritteki nüfuzunu kaybetti…
GİRİT – Binbaşı Bor haranguing, yakaladıkları asiler (Osmanlı askerleri) Giritten sürülmeden önce. LONDON NEWS Çizim Resim 20 Mart 1897.
Açılımın dördüncü aşaması
Otonom ilan edildi
DİYECEKSİNİZ ki, Osmanlı ordusu, Yunanlıları yenince Giritteki Rumlar korkup sinmişlerdir. Ne gezer!
En acıklısı Giritte yaşandı. Türkler, Rumları kesecek iddiasıyla Avrupa devletleri (İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya) adaya asker çıkardı. Asayişi artık onların askeri sağlayacaktı!
O halde Giritte Türk askerine gerek var mıydı? Diyorlardı ki, Osmanlı askeri gidince Rumlar bir daha ayaklanmazdı! Gülmeyiniz, aynı gerekçeler günümüzde Kıbrıs için de söyleniyor…
Avrupanın bu kandırmasıyla Türk askeri 1898de Giritten çekildi.Ada otonom ilan edildi.Giritin kaderi, Avrupalılara bırakıldı. Avrupalılar, Rumların ve Türklerin can ve mal güvenliklerini garanti altına aldıktan sonra adadan ayrılacaklardı . Girite böylece barış gelecekti. Harika!
Tabii bu arada bir şart daha ileri sürüldü: Girit valisini seçme hakkı Osmanlı padişahına bırakıldı. Ancak istisnai bir durum vard ı; büyük devletlerin o valiyi onaylaması gerekiyordu. Yoksa kendileri atama yapacaklardı. Ne oldu dersiniz; Osmanlının karşı koymasına rağmen Prens Otto Girit Valisi yapıldı. Kısa bir süre sonra dört devlet adadan çekildi. Ve Rumlar hemen adaya Yunan bayrağı çekti. Hani barış gelecekti; beyaz güvercinler uçacaktı adanın üzerinde?
Osmanlı büyük bir diplomasi başarısıyla(!) bayrağı indirtti. Karşılık olarak, Avrupa ülkelerinin ve Yunanistanın tepkisini çekmemek için, İstanbulda sahnelenen Girit adlı tiyatro oyununu sansürledi. Şaka gibi…
Ve sonuç
Toprak kaybı
OSMANLI, Avrupalı dört devletin oyalayıcı sözlerine, teminatlarına ve açılım masallarına hep inandı.Bunun karşılığında Giriti kaybetti.
Bu da şöyle oldu: 1910da Girit Meclisi Yunanistanla birleşme kararı aldı. Anadolunun birçok yerinde mitingler yapıldı; Türkler, Giritte savaşmak için gönüllü asker müracaatında bulundu; Yunan malları boykot edildi, gemileri Osmanlı limanlarına sokulmadı; Osmanlı konuyu Lahey Hakem Mahkemesine götürmek istedi vs. vs. Bunların pek yaptırımı olmadı.
Girit onca açılıma rağmen 1913te Osmanlının elinden kuş olup uçtu, gitti!
Giden toprağın yüzölçümü 8.336 kilometrekare idi.
Savaşın üzerinden altı ay geçmişti… Malina köyünde taş üstünde taş kalmamış, tekke ise viran haldeydi…Altı ay öncesinde tekkenin üzerine ölüm kusan Rum ateşinin sesleri, biraz dinleseniz hala duyulabilecekti sanki… Ve tekkede Türklük için direnen, kaçıp kurtulmak yerine vatan bildiği toprağı savunmayı seçen kahramanlar da sanki hâlâ oradaydılar…
Tekkenin hemen yanıbaşında Sinan’ın evine geldiklerinde orasının da aynı vaziyette olduğunu gördüler… İçerisi kapkaranlıktı, tıpkı Girit Türk’ünün Girit’teki yazgısı gibi…
Eşyaları karıştırıp onlardan geriye kalan önemli bir şeyi arıyordu iki derviş. Olaylardan önce Rum kilisesinin önünde görülen dervişlerden genç olanı aslında derviş değil Önder Yüzbaşı’nın istihbarat eriydi ve kilisede olan bitenden tekkeyi bilgilendiriyordu. Diğeri de bu evde, olan biteni rapor ediyordu.
Aradıkları şeyin hâlâ orada olduğundan adları kadar emindiler… Ve onu yerde buldular… Hanye Bektaşi Tekkesi’nin Babası Erdemli Azmi Baba’nın Sinan’a emaneti küçük bir bohçaya benziyordu. İçinde tekkenin tapu senedi, şeyhlerin seceresi ve el yazması notlar bulunuyordu.
Erlerden genç olanı, mübadele yıllarında artık yaşlanmış olarak Türkiye’ye döndü… Girit geride kalmıştı artık. Yıllar boyu gözü gibi sakladığı, önce Azmi Baba’nın Sinan’a bıraktığı emaneti, Türkiye’de bir tekke şeyhine bıraktı.
O notlarda ne mi yazıyordu: Elveda Girit.
Hüseyin Adıgüzel tarafından yazılmış olan Elveda Girit / Girit Türklerine Uygulanan Soykırımın kitabından mete.gulmen@gmail.com

NOT  ; Naci Kaptan tarafından resimlendirilmiştir

Yapılan Yorumlar
BACAKLARINIZI GÜÇLÜ TUTUN