dakika dakika tekirdağ çorlu haberleri

gazete tekirdağ
ANA SAYFA   |  HAKKIMIZDA   |  GÜNDEM   |   POLİTİKA    |   EKONOMİ    |   SPOR   |     İLETİŞİM  

Harf Devrimi nedir?

Harf Devrimi ne zaman kabul edildi?

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilk yıllarda Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk tarafından ilan edilen Harf Devrimi nedir? Harf Devrimi hangi tarihte kabul edilmiştir? İşte Harf Devrimi ile ilgili bilmeniz gereken her şey...

Harf Devrimi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 5'inci yıl dönümünün ardından 1 Kasım 1928 tarihinde Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkındaki teklif edilen kanunun kabul edilmesi ve yeni Türk Alfabesi'nin geliştirilip benimsenmesi sürecidir.

Harf Devrimi'ni başlatan yasanın kabulü ile Osmanlı Alfabesi adı verilen ve Arap harfleri kullanılarak oluşturulan alfabenin kullanımı sona erdi ve yerine Latin Alfabesi temel alınan Türk Alfabesi kullanılmaya başlandı.

Latin Alfabesi'nin Türkçe'de yer alan ş,ı,i,ğ,ç gibi harfleri tam olarak karşılayamaması sebebiyle Türk Alfabesi'nde bu harflere yer verilmiştir.

10'uncu yüzyılda İslamiyeti kabul eden Türkler yazı dili olarak Arap Alfabesi'ni almış ve Türk dilinin özelliklerine göre düzenlemişlerdi.

19'uncu yüzyıl ile beraber yeni bir alfabe düzenlemesi istekleri arttı. Yeni bir alfabe isteyenler 2 öneriyi dile getiriyordu. Bunlar Osmanlı Alfabesi'nin güncellenmesi ve Latin Alfabesi'nin kabulü olarak ikiye ayrılıyordu.

Osmanlı Alfabesi'nin güncellenmesini talep edenler, bu alfabenin Türkçe'deki ünlü sesleri ifade etmede yetersiz kaldığını söylüyordu. Bu sebeple kaynaklanan yazım sorunlarıyla basılan kitapların artmasıyla beraber daha çok karşılaşıldı. 1870'li yıllarda başlayan Türkçe Sözlük çalışmaları da bu konuları daha çok tartışılır hale getirdi.

Latin harflerinin kullanılmasını isteyenlerin temeli Batı kültürü hayranlığı ve Avrupa'nın üstünlüğü fikrine dayanıyordu. 1850'li yıllardan sonra hemen hemen bütün Türk aydınları Fransızca diline hakimdi ve aralarındaki yazışmaları dahi Fransızca olarak yürütüyordu. Yaygınlaşan telgraf sistemi ile beraber Latin Alfabesi ve Fransız yazı sistemi harflerini kullananların sayısı gün geçtikçe artış gösteriyordu. Bazı kent ve semtlerdeki dükkanlar artık Osmanlıca harfler yerine Latin harfleri kullanmaya başlamıştı.

İkinci Meşrutiyet Dönemi ile birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti aydınları Türk kimliğini İslamiyet'ten ayırmaya çalışıyordu. Buna göre Arap Alfabesi, İslam kültürü ile özdeşmiş bir yazın sistemiydi ve Türk kimliğinin ortaya çıkması ve laik temel kazanması için Türkçe'nin bu alfabe ile kullanılmaması gerekiyordu.

19'uncu yüzyılla beraber İstanbul ve Anadolu'da çok sayıda Rum ev Ermeni harfleri ile basılan gazeteler ortaya çıktı ve bu da Türkçe'nin Arap Alfabesi dışında başka bi alfabe kullanılarak da yazılabileceği fikrini geliştirdi.

1922 yılında Azerbaycan'ın Latin Alfabesi'ne geçişi Türkiye'nin dikkatini çekti.

Sovyetler Birliği'ne üye olan Türk devletleri de Latin harflerini kullanıyordu. Türkiye Cumhuriyeti de bunun üzerine ortak bir alfabeyi kullanarak Türk devletleri ile olan iletişimi artırma adına Latin Alfabesi'ne geçme kararı aldı. Sovyetler Birliği ise Stalin döneminde Türk devletlerinin Türkiye ile olan bağını koparmak amacıyla tüm Türk devletlerini Kiril Alfabesi kullanmak zorunda bırakmıştır.

Ayrıca Arap Alfabesi'ndeki harflerin Türkçe'yi net ifade edememesi de Harf Devrimi'nin temellerini hazırlayan bir başka etkendi.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Başöğretmen ve Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk alfabe değişikliği ile Suriye'de bulunduğu 1905 ila 1907 yılları arası kafa yormaya başladı. Mustafa Kemal 'ün 1922'de Halide Edib Adıvar ile alfabe değişikliği konusunda konuşmuş ve bu konuda ciddi önlemlerin alınması gerektiğine dikkat çekmiştir.

Hüseyin Cahit, Mustafa Kemal Atatürk'e Eylül 1922'de ''Neden Latin harflerini kabul etmiyoruz?'' diye bir soru yöneltmiş, Atatürk de ''Henüz zamanı değil'' diye yanıtlamıştır.

1923 yılında İzmir İktisat Kongresi'nde yine latin harflerine geçme teklifi gündeme getirilmiş fakat kongre başkanı Kazım Karabekir böyle bir değişikliğin İslamiyet'in bütünlüğüne zarar vereceğini gerekçe göstererek bu öneriyi kabul etmemiştir.

28 Mayıs 1928 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi aynı yılın 1 Haziran tarihi itibari ile resmi daire ve kuruluşlarda uluslararası rakamların (1,2,3 gibi) kullanılmasını belirten bir yasayı yürürlüğe sokmuştur. Bu yasa ile beraber Harf Devrimi için de bir komisyon kurulması kararlaştırılmıştı.

Bu komisyon böylesine ciddi bir değişimin 5 ila 15 yıllık bir süreçte hayata geçebileceği ihtimali üzerinde dursa da Mustafa Kemal Atatürk'ün ''Bu ya üç ayda olur ya da hiç olmaz'' dediği söylenir.

Komisyon tamamladığı yeni alfabe çalışmaları 9 Ağustos 1928 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Gülhane'de düzenlenen galaya katılanlara taktim edildi.

Mustafa Kemal Atatürk yeni alfabeyi Ağustos ve Eylül 1928'de birçok ilde halka tanıttı. Bu esnada bazı yeni eklentiler de alfabeye eklendi.

8 - 25 Eim 1928 tarihlerinde tüm resmi görevliler yeni Türk Alfabesi sınavına tabi tutuldu.

1 Kasım 1928 tarihinde yeni Türk Alfabesi kabul edildi ve Harf Devrimi gerçekleşmiş oldu.

______________________________________________________________________________________________

TÜRKÇEMİZ

Zafer ALTUNKOZAOĞLU

Elbette diğer bütün diller gibi Türkçemiz de bizler içinçok değerlidir, vazgeçilmezdir.

Laf edildi mi tüylerimiz diken diken olur.

İçimizden birileri -‘Türkçe’ konuşup üstelik- Türkçe’nin ‘yetersiz’(!) olduğunu söylemiş kasılarak,üstüne basa basa.

Bir çırpıda hatırladığımız Yahya Kemal, Mehmet Akif, Nazım Hikmet, Aşık Veysel,

Orhan Veli, F.H.Dağlarca,Cemal Süreya, Atsız, Sezai Karakoç, C.Zarifoğlu ve -adlarını buraya sığdıramayacağımız-daha yüzlerce şair, nice dizelerini, nice şiirlerini en üst düzey estetik yapı ve dil ahengi içinde terennüm edebilmişler, Türkçe’nin anıt şiirlerini bize armağan etmişler...

Yakup Kadri, Peyami safa, Yaşar Kemal, livaneli, Orhan pamuk, Vedat Türkali, Ömer Seyfettin, Sait Faik, Haldun Taner ve daha yüzlerce yazar, en ağır olay örgülerini, en karmaşık durumları, en derin düşünceleri destan tadında anıt metinler yazarak ifade etmişler...

Her kademeden insanımız zevkle okumuş, anlamış...

Ömer lütfü Barkan,

Halil İnancık,

Osman Turan,

M.Altay Köymen,

Z.Velidi Togan,

İ.Hakkı Uzunçarşılı,

İlber Ortaylı,

Erhan Afyoncu ve daha yüzlerce tarihçi en çetrefilli tarih metinlerini okuyup Türkçe’ye aktarmış, tarihi sorunları Türkçe ile açıklamışlar...Ancak, bazı anlamamakta direnenler de olmuştur.

Ziya Gökalp, Hilmi ziya Ülken, Ali Fuat Başgil, Cemil Meriç, Abdülbaki Gölpınarlı, Erol Güngör, Süleyman Uludağ, Ahmet Cevizci ve daha yüzlercesi en girift felsefik sorunları Türkçe ile ifade edebilmişler...

Cahit Arf, Ali Nesin, Nazım Terzioğlu, Cengiz Uluçay gibi büyük matematikçiler;

Adil Denizli,Yusuf Yağcı, Metin Balcı,

Oktay Sinanoğlu gibi kimyacılar;

Turhan Baytop, Yusuf Vardar, Ali Demirsoy, Ayla Kalkandelen gibi biyologlar;

A. Yüksel Özemre, Erdal İnönü, Canan Dağdeviren, Mete Atatüre gibi fizikçiler ve daha yüzlerce bilim insanı, bilimsel çalışmalarını Türkçeyle rahatlıkla ifade edebilmişler...

Hayret!..

Bir bu efendi/efendiler dilsiz kalmış!

Dünyanın değişik dilleriyle yazılmış en büyük romanlar, şiirler, bilim kitapları Türkçeye çevrilebilmiş...

Bilimsel sözcükler, terimler Türkçe ile karşılanmış; türlü türlü, cilt cilt ansiklopediler basılmış, on binlerce kelimelik kütük kalınlığında lügatlar çıkarılmış, her bilim dalına mahsus ayrı ayrı sözlükler ortaya konulmuş... Yediden yetmişe herkes anlamış, anlatmış...

Bir bunlar, bu kibir abidesi kasıntı herifler anlamamış, anlatamamışlar!

Elmalılı Hamdi Yazır ve onlarca saygın ilahiyatçı Kur’an‘ın Türkçe mealini büyük bir emekle millete sunmuş...

Sokakta insan, sırada öğrenci, kürsüde öğretmen, üniversitelerdeki koca koca profesörler her bilimsel konuyu rahatlıkla anlatabilmişler, açıklayabilmişler...

Örneğin sadece at donları/renkleri için onlarca muhteşem kelime türetip meramını her konuda ayrıntısıyla anlatabilmiş bu millet...

Daha da ötesi yüzyıllarca, çağlarca, gittiği her coğrafyada -öteki milletlerin dilleriyle de

ilişkiler geliştirerek- kendi dilini korumuş, geliştirmiş; hatta Moğolistan‘dan Avrupa içlerine kadar milyonlarca insan Türkçe konuşarak anlaşmıştır.

Zafer Altunkozaoğlu

Yapılan Yorumlar
BACAKLARINIZI GÜÇLÜ TUTUN