Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
Son yıllarda yaşanan seçimler, hiçbir alanda çözüm getirmemiş olmasına rağmen, MHP Lideri sözcülüğü ile içinde bulunduğumuz sorunlardan yeni bir seçimle çıkılabileceği ifade edilmesi üzerine, bundan haberdar olmadığı görüntüsü ile yeniden seçim kararı aldı Sayın Recep Tayyip Erdoğan.
Halk Oylaması ile kabul edilen yeni Anayasa gereği uyum yasaları henüz çıkarılmamış, yapılacak secimler için uygulanacak esaslar tam olarak belirlenmemiş iken alınan bu kararın, ileride çok tartışılacak olmasına rağmen, AKP ve MHP grupları tarafından tartışılmadan kabul görmüş olduğu anlaşılmaktadır.
Halbuki ekonomide, daha yakın zamanda açıklanan rekor olarak değerlendirilen 7,4 büyüme rakamının mimarı, mutlak parlamento çoğunluğuna sahip, ittifak nedeniyle MHP’nin de kesin desteğine sahip bir iktidar bu kararı almaktadır.
Ancak, bu kadar büyük oranda bir büyümenin yaşandığı ülke ekonomisinde, diğer göstergelerin de olumlu olumlu seyretmesi gerekirken, yüksek bir işsizlik oranı ile karşı karşıyadır Türkiye. Bütçe açıkları düşmemiş tersine artmaktadır. Fertlerin gelir ve yaşam düzeylerinde iyileşme değil gerileme söz konusudur.
Büyüme hesaplanmasında kullanılan kriterlere yüzeysel bir bakışla, ithalattaki artışın olumlu unsur olarak kullanıldığı görülmüş, öteki kalemlerin ayrıntısına girilmesine gerek görülmemiş, büyümenin reel gerçekleri yansıtmadığı sonucuna varılmıştır. Ekim dışı arazilerde artış, hayvancılıkta gerileme tespit edilmiştir. Köylü nüfusun azaltılması maksadıyla yapılan operasyonlar nedeniyle kentlere göçerilen çiftçiler, üretim dışı kalmışlardır. Ve saymakla bitmez olumsuzluklar söz konusudur.
Ekonomideki olumsuz gelişmeler, dövizde kur artışına, buna bağlı olarak zam fırtınasına dönüşmüştür.
Üretemeyen, sürekli tüketen, talepteki artışları ithalat ile karşılayan, tasarruf etmeyen, sürekli borçlanan bir Türkiye ile karşı karşıyayız.
Uluslararası parasal genişlemenin Ülkemizdeki yansıması AVM ve inşaat sektöründeki artış şeklinde olmuştur. Yatırım ve üretim ihmal edilmiştir. Halkın tüketim eğilimi hızla artmış, dışarıda kahvaltıya 25-50 TL ödeyen, AVM lerde kahveye 15 TL çaya 5 TL ödemekten kaçınmayan, ancak bu harcamalarını kredi kartıyla yapan bir nüfus yapısına sahip bulunmaktayız. Özetle tüketim hastalığına yakalanmış bir toplum yapısına ulaşılmıştır.
Kötü gidişin farkına vararak, gerekli uyarı görevini yerine getiren Mehmet Şimşek susturularak, yeni yeni zamlar, buna bağlı diğer ekonomik sıkıntılar hissedilmeye başlamadan ne yapılabilirdi?
SEÇİM!
Yapılması gereken, yoksulluğu, işsizliği, gelir adaletsizliğini giderecek kararlar alınmasıdır. Ve iktidar bu kararları alabilecek, uygulayabilecek siyasi güce sahip bulunmakta iken alınan “seçim kararı ile bu sorunların çözüm yoluna girmesi, yeni bir iktidar yapısına kavuşulması ile mümkündür” görüşü ağır basmış olduğu düşünülmektedir. Baskın bir seçimle, mevcut iktidar kendisini sağlama almayı hedeflemektedir.
Yeni kriz dalgasının, özelleştirmeye hız verilmesi, kemer sıkma, belirli kesimleri suçlama gibi yöntemlerle aşılamayacağı ekonomistler tarafından ifade edilmektedir. Ne faizler zorlamayla indirilebilecektir, ne dış borçların iç borçla finanse edilmesi yaraya merhem olacaktır. Krizden çıkmanın bedeli ağır olup, Türkiye’nin her yıl borçlarını ödeyebilmek için milli gelirin dörtte biri kadar ek bir kaynak bulması gerekmektedir.
Bu can sıkıcı durum, Sayın Erdoğan ve Bahçeli’nin danışmanları tarafından mutlaka kendilerine iletilmiş olup, mevcut durumun sürdürülemez olduğu kendilerine anlatılmış olmalıdır. Esasen, kamu oyu anketlerinin de bu yönde sonuçlar sergilediği de bilinen gerçektir.
Şimdi yük muhalefetin sırtındadır.
Ekonomi henüz duvara çarpmamış iken alınan bu erken seçim kararının, bir fırsata çevrilmesi Türkiye’nin demokrasi, adalet ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin uygulandığı bir Ülke haline getirilmesi, muhalefet partilerinin önünde tarihi bir görev olarak durmaktadır.
Koltuk yerine, Demokrasi.
Çaresizlik yerine, Umut.
Haydi Türkiye. Ver oyunu. Boz oyunu.
Tekirdağ, 17.04.2018