Çok partili yaşama geçtikten sonra, iktidara gelen partiler, Atatürk döneminde uygulanan politikalardan farklı politikalar izlediler.
Kurtuluş Savaşının kazanılmasını takiben, Türkiye, Büyük Atatürk önderliğinde tüm dünya milletlerinin takdirle karşıladığı bir kalkınma ve sanayileşme girişimi başlatmış ve halkın da desteği ile büyük başarı sağlamıştı. Yerine göre “yırtık olmasın, yamalı giymek ayıp değil” , “yerli malı yurdun malı” gibi ilkelerle hareket etmesini bilen Türk Ulusu, kendi uçağını yapmış, yurdu baştan başa demir ağlarla örmüş, Osmanlı borçları ödemiş, ekonomi, eğitim, kültür ve sanatta büyük ilerleme kaydetmiştir.
Kurtuluş Savaşı, öncesinde Birinci Dünya ve sonrasında İkinci Dünya savaşları nedeniyle bulunduğumuz coğrafyada yaşayan diğer uluslar da çok ciddi sorunlar yaşamışlardır.
ABD ile kurulan sıcak ilişkilerin de etkisiyle Türk halkı, o zamana kadar görmediği “bolluk” içinde tüketim alışkanlığı edinmiştir. Bu ise yüksek faizlerle borçlanmalara neden olmuştur.
Tarım arazileri yeterince değerlendirilememiş, köylerden şehirlere yapılan göçler nedeniyle, şehirler plansız şekilde büyümüş, tarım ve hayvancılık gerilemiş, üretim düşmüştür.
Bu hoyrat tüketim sonunda, İkinci Dünya Savaşı için yapılan stoklar erimiş, yer yer gıda sıkıntısı çekilmeye başlanmıştı; halk, alabildiğine tüketici” olmuş,tarrımsal ürünlerin ithali başlamıştır.
Siyaset dünyasında , seçim kazanmak uğruna, bilimsel gerçekler yerine popülist politikalar ağırlık kazanmış, planlı kalkınma terk edilmiştir,
Bunun sonucu, siyasal krizler ortaya çıktı. her on yılda bir tekrar etti.
Günümüzde etrafımıza baktığımızda gördüklerimizi, Yeniçağ gazetesi yazarı Remzi ÖZDEMİR’in yazısından aktaralım;
“Son on yılda, çok güzel yaşadığımızı söylemek mümkün.
Paramız olmasa da bankadan krediler çekip, 5 yıldızlı otellerde tatil yaptık, bin dolarlık telefonları yılda bir değiştirdik, 100 liraya saçma sapan ve adına serpme denilen kahvaltılara para verdik.
Paris, İspanya, İtalya ve daha birçok Avrupa ülkesinde tatili 24 ay taksitle yaptık.
Hiç işsiz kalmayacağız gibi gelecek 10 yıl için borçlandık.
100 bin liralık evleri 400 bine aldık. Lüks ve havuzlu sitelere kira kadar aidat ödedik.
AVM'leri doldurduk, bazen kuyruk bile bekledik.
Tüm bunlar rüya gibiydi.
Hani soğuk bir kış günü uyanırsınız ama yataktan çıkmazsınız ya. Yarı uykulu yarı uyanık rüya görmeye devam edersiniz. Son iki yılımızda öyle geçti.
Artık yarı uykulu rüya dönemi de bitti.
Bankaya borçlar, işsizlik, kredi kart ödemeleri, aidatlar en önemlisi hayat pahalılığı.
AKP'nin ekonomik politikasının iflası ile o tatlı rüyadan uyandık.
Bazı kesim bunun rüya değil gerçek olduğuna inandı. Yeniden uykuya daldı.
Aynı rüyayı görmek için.
Ama artık rüya zamanı geçti. Şimdi gerçekler var.
Bir döneme damga vuran "70 sente muhtaç olmayı" Allah bir kez daha bize yaşatıyor.
Türkiye büyük bir ekonomik buhran ile boğuşurken, bir yandan kapı kapı dolar arıyor.
Yıllarca güvendiği yabancılar Türkiye'yi bir bir terk etti.
Türkiye'ye borç da vermiyorlar.
Kötü gün dostu Katar bir şeyler yapmaya çalışıyor ama onda da artık yok! Çünkü 100 dolarlardan 14 dolara kadar düşen petrol, Katar'ın da tatlı rüyadan uyanmasına neden oldu.
Türkiye günlerdir Londra ve Tokyo'dan yapılacak swap anlaşmasını konuşuyor.
Kimine göre 5, kimine göre 10 milyar dolar.
Şu ana kadar gelen bir para yok. Umut ise devam ediyor.
Japon Başbakanı Abe'nın telekonferansla katıldığı hastane açılışında ağzının içine baktık. Her cümlesini yorumladık.
Acaba Japonya, Türkiye ile para takası yapacak mı? Acaba bize ne kadar dolar yollayacaklar?
Şimdi yüzleşme zamanı.
10 yıllık rüyayı gerçek sanıp, zengin olmadan zengin gibi yaşamanın hesaplaşma zamanı.
Ekonomi yönetimi her gün yeni vergiler ve zamlar uyguluyor.
Üretmeyen tamamen yurtdışına bağlı olan Türkiye, ithalatı kısmaya çalışıyor. İthal ürünlere sürekli vergi bindiriyor.
İyi de Türkiye üretmiyor ki! İhracatı bile yurtdışından getirilen ara mamullerle yapıyor. Çin'den hammaddeyi alıyoruz, işleyip satıyoruz. Katma değerli bir ihracatımız yok.
Taşeron gibi ihracat yapıyoruz.
İthalata kısıtlama ve yeni vergiler ihracatçıyı olumsuz etkileyecek.
Sadece bu mu?
Elbette değil, hayat biraz daha acımasız ve pahalı olacak.
İşsizlik yüzde 20'lere dayanabilir.
Peki ne yiyip içeceğiz?
Söyleyeyim size bahçeleri bozup, ağaçları kesip yaptığımız lüks siteler ve AVM'ler karnımızı doyuracak(!)
Yapılacak bir şey yok. Artık gerçeklerle yüzleşme zamanı geldi.
Allah hepimizin yardımcısı olsun!”
Kaynak Yeniçağ: Faturayı ödeme zamanı–