Laiklik, 83 yıl önce bugün 5 Şubat 1937'de anayasamızın değiştirilmez hükümleri arasına alındı ve Devrim Yasaları arasında Anayasa’da yerini aldı.
5 Şubat 1937 tarihinde anayasada yapılan değişiklikle devletin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçı olduğu bir devlet olduğu kabul edilmiştir.
LAİKLİK NEDİR?
Lâiklik, genel anlamda din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, dinî inançların devlet yönetiminde ve siyasette rol oynamaması esasına dayanır.
Milletimiz yüzyıllar boyunca devlet yönetiminde bu ilkenin uygulama alanı bulamamasının çok acılarını çekmiş; bu zararlarını görmüş, sonuç olarak çağdaş gelişme ve ilerlemesi geri kalmıştı. Bu bakımdan Atatürkçü düşünce, lâiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve çağdaş Türk toplumunun temel ilkelerinden biri olarak benimsemiştir.
Lâiklik, devlet yönetimine dinî kural ve görüşlerin karıştırılmaması yanında, toplumda din ve vicdan özgürlüğünün sağlanması, din ve mezhepleri ne olursa olsun yurttaşlara eşit davranılması, devletin resmî bir dininin bulunmayışı, eğitimin lâik, akılcı ve çağdaş esaslara göre düzenlenmesi, bu ilkenin başlıca unsurlarını oluşturur. Lâiklik bu nitelikleriyle toplumda fikir ve inanç ayrılıklarının düşmanlığa dönüşmesini önleyen, vatandaşları hoşgörülü davranmaya yönelten, bu nedenle ülkede birlik ve beraberliği sağlayan temel unsurlardan biridir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki lâiklik anlayışında din, devlet ve dünya işleri karışmayacak, vicdanlardaki yüksek ve kutsal yerini koruyacaktır. Lâiklik dinsizlik, din düşmanlığı, dine baskı, dine saygısızlık değildir ve bu anlamlarda yorumlanamaz; tam tersine lâiklik dinin her türlü çıkar hesaplarından uzak tutulması, siyasete âlet edilmemesidir.
Atatürk, "Din, gerekli bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Din ve mezhep, herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse, hiçbir kimseyi ne bir din, ne de bir mezhep kabulüne zorlayabilir. Din ve mezhep, hiçbir zaman siyaset aracı olarak kullanılamaz." Şeklinde bu konuyu özetlemiştir.