BEŞİNCİ BÖLÜM
Kızılırmak Vadisinde, küçük şirin bir kasabada 1946 yılında ınga ile başladığımız yaşam koşusunda, 1961 yılını geride bırakmak üzereydim. İstanbul’un yeni yerleşim bölgesi Haznedar’da kendimize ait bir ev yapmak için kolları sıvamıştık.
Babam , okul yıllarından bu konuda kendisini deneyimli kabul ediyordu. Arsamız üzerinde yapacağımız binanın pek çok bölümünde bizzat çalışmaya hazır olduğu anlaşılıyordu. Pek tabii olarak bizde onu izlemek durumundaydık. Mahalledeki nalburdan gerekli malzemeler alındı, arsanın köşesine bir kireç kuyusu açmakla işe başladık.
Karşı tepede Davutpaşa kışlası eteklerindeki boş alanlarda taşı-toprağı altın hayaliyle İstanbul’a koşmakta olan Anadolu insanları Zeytinburnu örneğinden esinlenerek, gecekondularını yapmaktaydılar. Daha önceki yıllarda, Aynı olay Kışla karşısında Tozkoparan arazisinde yaşanıyordu. Babama göre, Yasa dışı olan bu yapıların hepsini Devlet bir gecede yıkacaktı. Ancak, yaz sıcağında bizim inşaat işini kendimizin sürdürmesi kolay değildi. Bahçe duvarını kendimiz yapabiliriz, evin yapım işi için usta ve işçi bulmamız gerektiğine karar verdik. Arsa için ödenen peşinat, ve bazı malzemeler için yapılan ödemeler ineklerin satılmasından sağlanan paramızın tükenmesine yetmişti. Ev sahibimiz sevimli bir ihtiyardı, hepimiz ona kendi isteği uyarınca Dede diyorduk. Her kirayı almak için geldiğinde, bir kahve içimlik oturur, hemen her konuda sohbetler yapardı. Özellikle okullarımız konusunda bizi teşvik ederdi.
Bu bina yapımı konusunda da Babamı cesaretlendiriyordu. Parasal durumu da bir şekilde sezmiş olmalı ki, Cağaloğlu’nda bulunan Emniyet Sandığı isimli bankanın, yapı kredisi verdiğini anlattı. Ertesi gün Babam ve Annem, Emniyet Sandığı’na gittiler. Gerçekten de buradan olumlu cevap aldılar. Birkaç gün içinde ustalar ve işçiler için gerekli parayı da bulmuştuk.
Çünkü, Babamın maaşı altı yüz lira civarında idi. 250 lira kiraya gidince, kalan para ile benim, kardeşimin harçlığı, yiyecek masraflarımız için olukça zorlanıyorduk. Ev kendimizin olursa daha rahat edecektik.
Evin planı, Babam tarafından çizilmişti. Yerden 70 cm yükseklikte bir temel, dört oda ve bir banyo-tuvaletten ibaretti. Odalardan birisi mutfak olarak planlanmıştı. Yola bakan cepheye de boydan boya balkon yapılacaktı. Nitekim öyle oldu.
Ancak, hesap yine tutmadı. Tavan ve doğramalar için para gerekiyordu. Sonbahar yaklaşıyordu. Ben, yeni çalışmaya başlayan Kargı – İstanbul otobüsü ile cebimde Dedeme yazılmış bir mektup hareket ettim. Mektupta durum anlatılıyor, Dedemden borç isteniyordu. Dedem mektubu birkaç kez okudu. Durumdan pek hoşnut olmadığını saklamıyordu. Kendisinin de birikmiş parası olmadığını ancak, tüccar birisinden borç temin edebileceğini söyledi. Sabah olunca, çarşıda manifaturacılık yapan bir amcaya birlikte gittik. Aralarında konuştular. Amca bana paraları teslim etti. Ancak, konuştuklarından iki yüz lira eksikti. İtiraz edecek oldum, dedem paranın tamam olduğunu ısrarla söyledi. Babana anlat o biliyor dedi. Çaresiz parayı sıkıca koynuma yerleştirdim, ertesi gün Unkapanı kargı Otobüs Yazıhanesinde beni bekleyen Babama teslim ettim.
Doğrama ve tavan tahtalarının siparişleri de verildi. Adnan Usta bir taraftan boya işlerine başladı. Babam, kardeşlerim biz de bahçe duvarını örmeye soyunduk. Ben harç yapıyorum, Kargı’dan dönmüş olan kız kardeşim minicik elleri ile taş-tuğla taşıyor, Babam büyük bir ciddiyetle duvara yerleştiriyordu.
Karşı komşu kuyusundan bize su vermekte nazlanmadı. Fakat inşaat ilerledikçe, çeşitli bahanelerle kuyunun kapağını kilitlemeye başladı. Yapılacak tek şey vardı. Biz de bahçeye kuyu açacaktık. Kuyucu bulundu, pazarlıklar yapıldı ve kazı başladı.
Akşama kadar inşaat bizi yorduğu için, gazetemi okuyamıyor, radyo da dinleyemiyordum. O yıl sınıfımı geçtiğim için ders çalışmam gerekmiyordu.
Devrim ile yönetime el koyan Ordu, kısa sürede sivil yönetime iktidarı devretmiş, Yassıada Mahkemeleri hızla sonuçlandırılmış, Emekli bir Generale Genel Başkan olduğu yeni kurulan Adalet Partisinin de katılımı ile seçimler yapılmış, İsmet Paşa Başbakanlığında koalisyon hükümeti kurulmuştu. İstanbul Belediye Başkanlığına getirilmiş olan General Refik Tolga da, seçimler sonunda görevini Haşim İşcan’a devretmişti. Refik Tolga’dan aklımda kalan,basına yansıyan, “Nakliyat Ambarları ve hal şehir dışına taşınacaktır” sözüdür. Sirkeci’de bulunan Nakliyat ambarları ile Unkapan’ındaki Sebze ve Meyve Halinin şehir dışına çıkarılması çalışması başlatmıştı. Ancak, bu işlemin gerçekleşmesi yıllar sürdü.
1961 Seçimlerinde, mahalli idareler de yenilenmiş, İstanbul’da AKP adayı kazanmış ise de adaylık sürecindeki aksaklık nedeniyle mazbatası iptal edilmiş, CHP Adayı Haşim İşcan Başkan olmuştu. Biz, günümüz gençliğinden farklı olarak, ilkokul ve orta okul yıllarımızda, yurttaşlık bilgisi derslerimizde kamu yönetimi hakkında bilgilendirilmiştik.
1962 yazında eski Demokratların örgütlendiği Adalet Partisi içinde, eski demokratların etkisinde yeni gruplar oluşmaya başlamıştı. Bu gruplar, İsmet İnönü Başbakanlığındaki koalisyonda sorunlar çıkarmaya başlamışlardı. Ve İsmet İnönü başbakanlıktan istifa etmişti. Yeni Hükümeti, diğer iki parti ile kurmuştu. Ama, Demokratların huzursuzlukları biteceği benzemiyordu. Bizim evde, olağanüstü bir durum yoksa, 19 haberleri mutlaka dinlenirdi.
Kuyucu amca, suyu bulmuştu. Birkaç teneke su çıkardık. Fakat kaynağı beğenmediği için daha derine inmek istedi. Bu kez de kaya çıktı. Az diye beğenmediği su da kayboldu. Her gün sabah gelir, bir iple aşağıya iner, bir işçi de o ipi çektikçe toprağı dışarıya atardı. Uzun bir uğraştan sonra kayayı geçti ve bol suyu buldu. Gerçekten su kaynağı güçlü idi. Yıllarca biz ve yakın komşular İstanbul’un su kıtlığından etkilenmediler.
Bahçe duvarı başarıyla tamamlanmış, renkleri Annemin beğendiği renklerle hiç ilgisi olmayan koyu tonlarda olsa da Adnan Usta boya işini tamamlamış, bizleri yakını gibi görmeye başlamış olan, ev sahibimize ve eşine yeni evimizin kuyu başında kahve ikram etmiştik. Evimizin önü boştu. Kuyu başında oturduğumuzda karşıda Davutpaşa Kışlası görülüyordu.
Erkut, Ankara’ya okuluna gitti. Meliha, yeni evimizin yakınında Ek bina olarak faaliyete geçen Haznedar İlkokuluna başlamıştı. Mediha ise birinci sınıfa gidecekti.
Su konusunu halletmiştik. Fakat, elektriğimiz bağlanamıyordu. Çünkü, bizim eve kadar hat çekilmesi için direk dikilmesi gerekiyormuş. Program dışı olduğu için bizim katılım payı olarak ciddi bir bedel ödememiz gerekiyordu. Ancak, bizi bütün paramızı yeni evimizin yapımı için harcamıştık. Ama olsundu. Evimiz kendimizindi. Gaz lambasına alışıktık.
Yaz boyu, Kışladan engelleme çalışmaları ile gecekondu faaliyetleri kısmen önlenmiş olsa da Güngören sırtlarında yeni derme-çatma yapılar artmıştı. Merter kardeşler, babalarının ölümü üzerine, çiftliklerini satmışlar,1966 yılında, Efes Pilsen firması büyük bir Fabrika binası yapmıştı. Bu zamana kadar, şarap hariç tüm alkollü içkiler Tekel idaresi tarafından üretilmekte iken, böylece bira da monopol dışına çıkmış oluyordu.
İsmet İnönü Hükümeti, 1962- 1964 döneminde İstanbul konut sorununun çözülmesi konusunda çalışmalar yapıyordu. Bunlardan birisi de, günümüzde hala ayakta olan Tozkoparan Sosyal Meskenleri idi. Gecekondu Önleme Bölgesi ilan edilen alanda, tüm çarpık yapılar yıkılarak, yerlerine düzenli uzun vadeli, ucuz meskenler yapıldı. Biz, evimiz olduğu için bu projeden yararlanamadık. Aynı dönemde, Ataköy Emlak Bankası konutları da bitirilerek uygun fiyatlarla satışa sunuldu. Hatta cazip hale getirilmesi için, Ataköy sahilinde yapılan 400 kabinli, uzun kumsalı olan bir plaj yapılmış ve Emlak Bankası Konutları sakinlerine sezonluk kuponlar verilmişti.
Haznedar’a yaptığımız, tek katlı, bahçeli şirin evimize taşınmakla, okula gidip gelmem konusunda değişen bir şey olmadı. Fakat, yeni ders yılı için kitap, defter ve diğer gereçlerin satın alınması konusunda zorlanma, evde geçim sıkıntısının da habercisi idi.
Demokratların, yaşı nedeniyle cezası infaz edilmeyen, eski Cumhurbaşkanı Bayar’ın sağlık nedeniyle cezaevinden çıkarılması, eski milletvekillerine af talepleri yoğunlaşmış, dışarıda Kıbrıs konusunda sorunlar yaşanmaya başlamıştı. Bütün bunlar ekonomiyi de olumsuz etkiliyor, hayat pahalılaşıyordu.
Annem, biçki-dikiş konusunda eğitim almış iyi bir terzi idi. Çalışıp bütçemize katkıda bulunmak istiyordu. Babam, bir süre bu konuda direnç gösterdi. Ama, Haydar kütük Arsa Ofisinin, Emniyet Sandığının taksitleri, manifaturacı amcanın borcu ile ilgili hatırlatmalar karşısında durumu kabullendi. Annem, bir komşumuzun aracılığı ile Çakmakçılar yokuşunda bir toptan gömlek mağazası için, evde gömlek dikmeye başladı. Tüccar, kesimi yapılmış kumaşları veriyor, Annem evde onları dikip teslim ediyordu. Bu çalışma bizim ailede geçim konusunda büyük rahatlık sağlamıştı. Zaman içinde, dikiş makinemize motor alınmış, daha seri üretim yapılabiliyordu. Tüccar, dikim kalitesi ve zamanında teslimden memnun kalmış, daha fazla gömlek dikilmesi konusunda talepte bulunuyordu. Anneme bizler de yardım etmeye başladık. İkinci bir dikiş makinesi alındı, Ben de okuldan boşta kalan zamanlarda gömleklerin kolay olan kısımlarının dikilmesine yardıma başladım. Hatta en küçüğümüz Mediha bile gömlek dikim işlerinde görev üstlenmişti. Erkut, yaz tatilinde geldiğinde, O da bu çalışmalara katılmak zorunda kalıyordu, Çünkü, tüccar sürekli olarak daha fazla gömlek dikmemizi istiyordu. Biz tatillerde bu sayede, Ataköy, Florya plajlarına gidebiliyorduk.
O yıllarda, Ataköy yeni ve çok katlı binaları olmasına rağmen, şehir dışı kabul ediliyordu. Ataköy’den Yeşilyurt’a kadar alan ta tamamen bataklık idi. Yeşilyurt girişinde, Hava Harp Okulu vardı.
Okulumda, arkadaşlarımla çok iyi anlaşıyorduk. Daha çok Bakırköy’de zaman geçirmek hoşumuza gidiyordu. Bilardo, tavla oynamasını öğrenmiştim. Bazı arkadaşlarla, o günlerin yaşam tarzına uygun olarak birbirimizin evlerine misafir olarak gider, anne ve babalarımızı da tanırdık.
Lisede son sınıfa kadar her şey yolunda gitti. Sınıf mümessili bile oldum. Fakat aile içinde, 1964 yılında bazı sorunlar yaşadık. Komşumuz İbrahim Amcanın Usta başı olduğu Teksan Su Sayaçları Fabrikasında çalışmaya başladım. Fabrikada bütün çalışanlar SSK kapsamında idi. Benim sosyal güvenlik başlangıcım bu nedenle 1964 yılıdır.
Koalisyon Hükümeti, 1965 yılında, genel seçimleri yaptı. Adalet Partisi Genel başkanı Süleyman Demirel ile birlikte zafer kazanmıştı.
Kısa süre sonra, okuluma devam etmek için fabrikadan ayrıldım, ancak bitirme sınavları öncesinde karnem çok iyi olmasına rağmen, lise bitirme sınavlarında iki dersten bütünlemeye kaldım ve bütünleme sınavlarında da başarısız oldum.
Lise son sınıfta bekleme süresi içinde, benim durumumda olan başka arkadaşlarımda vardı. Onlarla sık sık buluşur, Bakırköy’de vakit geçirirdik.
Biz son sınıfa geldiğimizde, o zamana kadar her fakültenin kendi giriş sınavını yaptığı sistemden, Üniversiteler Arası Merkezi Giriş sınavı sistemine geçilmişti. Bitirme sınavları bitmeden bu sınavlar yapılıyordu. İlk kez katıldığım 1965 sınavlarında yüksek bir puan aldım, ama lise yakamı bırakmıyordu, 1966 Üniversite Giriş sınavlarında yine başarılıydım. Fakat, Lise diplomamı alıp İktisat Fakültesine kayıt olmam 1967 yılında mümkün olabildi.
Bu arada, Erkut Öğretmen Okulunu bitirmiş, yaşı küçük olduğu için atamasını yapmamışlardı. Meliha, Bakırköy Orta Okuluna devam ederken, Milli Eğitimin parasız yatılı sınavlarını kazanarak Çamlıca Kız Lisesine yatılı olarak devam etmeye başlamıştı.
Erkut, ataması yapılmayınca katıldığı Yüksek Öğretmen Okulu sınavlarını kazanmış, Fen Bilgisi bölümüne yatılı olarak devam hakkı kazanmıştı.
Ve1967 yılı benim için yeni bir dönemin başlangıcı. Artık üniversite öğrencisiydim.