Yılın kişisi
Angela Dorathea Merkel.
Tam adı bu.
1954 doğumlu.
Babası protestan papazı, annesi İngilizce öğretmeni… Hamburg’ta dünyaya geliyor, henüz dört aylıkken Berlin’e 50 kilometre uzaklıktaki Templin kasabasına taşınıyorlar. O tarihte duvar yok.
Sene 1961.
Rüzgar dönüyor.
Duvar örülüyor.
Yedi yaşındaki Angela ve ailesi, Doğu’da mahsur kalıyor.
Matematik, fen ve lisan derslerindeki müthiş başarısı üzerine, Goethe’nin Nietzsche’nin Wagner’in de mezun olduğu Leipzig Üniversitesi’ne kabul ediliyor. Fizik diploması alıyor.
O zamanlar Sovyet gümbür gümbür, herkes ruh gibi takip ediliyor, papazın kızı da mecburen kızıl’laşıyor, komünist gençler derneğine yazılıyor. Doğu Berlin Üniversitesi’ne geçiyor, kuantum fiziğinde doktor oluyor. Henüz 20’sindeyken siyasete bulaşıyor, 36 yaşındayken Lothar de Maiziere hükümetinin sözcüsü oluyor.
“Berlin Duvarı yıkılmasaydı, benim hikayem de sıradan bir Doğu Alman hikayesi olarak kalırdı” diyor… Ama duvar yıkılıyor.
Duvar yıkılır yıkılmaz tası tarağı topluyor, Berlin’in öbür yakasına atlıyor. Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’ne üye oluyor. “Kara dev” lakaplı Helmut Kohl’den ağabeylik görüyor. Sonrası malum… Erkek egemen partide, erkeklerin en üstüne çıkıyor, Almanya’nın en genç başbakanı, ilk kadın başbakanı oluyor.
Şimdi gelelim…
“Kadın” Angela’ya.
23 yaşında Doğu Berlin Üniversitesi’ndeyken hoca-asistan aşkıyla, fizik profesörü Ulrich Merkel’le evleniyor. Angela Kasner, Angela Merkel oluyor. Çocukları olmuyor. Duvar yıkılmadan, yuva yıkılıyor. 28 yaşındayken boşanıyor.
“Doğu’da olmadı, bi de Batı’da deneyeyim” diyor, Batı’ya geçtikten sonra, 44 yaşındayken, gene profesör ama bu defa kimya profesörü Joachim Sauer’le evleniyor. Fizik profesörü kocadan kimya profesörü kocaya geçiyor, biyoloji gene denk gelmiyor, gene çocukları olmuyor.
(Albert Einstein’ın da ders verdiği Humboldt Üniversitesi’nde ders veren Joachim Sauer, moleküler kimyada Almanya’nın en önemli 10 bilimadamı arasında yeralıyor. Angela gibi Doğu Almanya doğumlu… Angela gibi ikinci evliliğini yaptı. İlk evliliğinden iki oğlu var. Eşim başbakan oldu, malı götüreyim, oğullarıma gemicikler alayım, cızbızcı açayım demiyor. Basından, protokolden uzak duruyor. Gayet mütevazı yaşıyor. Sadece tatilde birlikte görülüyorlar. Eşinin parlamentodaki yemin törenlerine bile katılmıyor, laboratuvarındaki televizyondan seyrediyor. Stern dergisi Joachim Sauer için “operadaki hayalet” sıfatını kullanıyor. Angela ise, eşi için kısaca “o çok büyük bir adam” diyor.)
Angela teee 28 sene evvel boşanmasına rağmen, hâlâ ilk eşinin soyadını kullanıyor. Laf aramızda, eski eşini, gençlik aşkını unutamadı filan gibi dedikodular var. Günahı boynuna… “Merkel soyadıyla tanındığım için değiştirmedim” diyor.
Battal giyiniyor, genellikle üniforma gibi hep aynı kıyafetleri tercih ediyor. Altında pantolon, üstünde ceketimsi bi şey, sadece renkleri değişiyor. Langur lungur yürüyor. Yüksek topuk giymiyor. Mizahçılar hep bu tarafına vuruyor, “Alman köylüsü” muamelesi görüyor.
Bi defasında Karl Lagerfeld’e sordular, nasıl buluyorsunuz diye… “Berbat” dedi. Başkasına sormadılar.
Bazen, kaş yapayım derken göz çıkarıyor. Başbakan olduğunda baloya davet edildi, göğsü açık şifon bi gece elbisesi giydi, memeler kadraja sığmadı. İtalya’da herkesin içinde havluya sarınarak mayosunu değiştirmeye kalktı, The Sun gazetesine yakalandı, açıkta kalan poposunun fotoğrafını yayınladılar, memeler zarif kaldı.
Umurunda bile değil, kilolu vücuduyla barışık… Diyet yapmıyor. Spor yapmıyor. “Kadını sadece dış güzelliği çekici kılmaz, çekici olmasaydım evde kalırdım, halbuki ben iki defa evlendim” diyor.
Magazin basını en çok saçına takıyor, kısa kahküllü oğlan çocuğu modeli yerden yere vuruluyor. Eskiden ya kendisi kesiyor, ya da sıradan kuaförlerle idare ediyordu. Başbakan olunca, Berlin’de eşcinsel bi kuaför var, pek meşhur, ona götürdüler, nafile kardeşim, saç hâlâ aynı saç.
İngilizce, Rusça biliyor.
Makine gibi, sabah 6’dan gece 24’e kadar çalışıyor. Enine boyuna tartmadan harekete geçmeyen, serinkanlı bir bilim insanı o… Daima sakin kalmayı başarıyor. Ama konuşmaya başladığında etrafını büyülüyor, yere bakan yürek yakan cinsinden… Müthiş bir analitik zekası var, ayrıntıları asla kaçırmıyor.
Destekçileri ona, isminin kısaltılmış haliyle “Angie” diye sesleniyor. Seçim kampanyalarında Rolling Stones’un Angie’si çalınıyor.
Dans etmeyi sevmiyor. Klasik müzik seviyor. Her sonbaharda Bayreuth’ta düzenlenen Wagner Festivali’ni kaçırmıyor.
Lüks sevmiyor. Şehir hayatından hoşlanmıyor, çayır çimende mutlu oluyor. Başbakan seçilmeden önce, özel hayatında modası geçmiş Opel’e biniyordu, Berlin çeperinde mütevazı bir evde oturuyordu. Şimdilerle vakit bulamıyor ama, bahçesinde çiçeklerini çapalarken dinlendiğini söylüyor. Bizimkiler gibi bahçıvan çalıştırmıyor.
Hobisi, eşine yemek yapmak… Alman klasiği patates çorbası’yla parmakları yedirttiği söyleniyor.
Dışarda yemeğe çıkmak için en beğendiği adres, Berlin’deki Yunan restoranı Cassambalis… Ayıptır söylemesi, ben de oraya bayılırım. İzmirli olarak söylemekten hicap duyuyorum ama, çipura’yı maalesef bizden iyi yapıyorlar. Üstelik, başbakan bizim müşterimiz diye hesaplara geçirme yapmıyorlar, fiyatları gayet makul… Zaten, lezzetiyle değil de kazıkçılığıyla sükse yapmaya çalışan ukala dümbeleği bir yer olsa, Merkel’in oraya gitmesi mümkün değil.
Yengeç burcu… Tipik özelliklerini taşıyor. Cesaretle endişenin, çılgınlıkla huzurun, ilelebet fedakarlıkla tık diye vazgeçmenin kesiştiği nokta… Sezgileri çok güçlü.
Gerçekleştiremediği hayali var mı? Var. Trans-Sibirya demiryoluyla Moskova’dan Vladivostok’a, karlar altında tren seyahati yapmak istiyor. “Çocukluğumdan beri düşlerim, bir gün mutlaka” diyor.
Her lider gibi, Angela’ya da belden aşağı vuruldu. KGB arşivlerinde yeralan tozlu hatıralar piyasaya servis edildi. Doğu Almanya’da üniversite öğrencisiyken, göl kenarındaki çıplaklar kampında çekilmiş anadan üryan fotoğrafları yayınlandı. O zamanlar da balıketi’ymiş ama, güzel kızmış doğrusu… Kariyerine olumsuz etkisi sıfır oldu. Alman halkı oralı bile olmadı. Çünkü Alman halkı, kimin soyunduğuyla ilgilenmiyor, halkı soyan var mı, ona dikkat ediyor.
Hırsızlık yapmıyor.
Başbakanlık maaşı dışında geliri yok.
Time dergisi tarafından “yılın kişisi” seçilen Angela, özetle bu.
Peki neden o seçildi?
Time dergisinin yayın yönetmeni Nancy Gibbs anlatıyor.
“Şahsi menfaate taviz vermediği için, zorbalığa taviz vermediği için, dünyada az bulunan ahlaki liderlik gösterdiği için” diyor.
Demek ki…
Bunca senedir birlikte yaşıyoruz ama, hiçbir şey öğretememişiz şu tahta kafalı Almanlara… Hem kendilerini yönetsin diye ısrarla “kadın” seçiyorlar, hem de seçe seçe anca “yılın kişisi”ni seçebiliyorlar.
Halbuki insan biraz bizi örnek alır da… “Asrın kişisi”ni seçer!
Yılmaz Özdil 11 Aralık 2015 SÖZCÜ