Beş bin yıllık tarihi ile dünyanın sayılı kentlerinden biri olan Halep, beş yıl süren iç savaşın en sıcak cephesini oluşturdu. Aralık 2016’da Suriye Ordusu kenti tamamen ele geçirdi ve Halep kurtuldu.
Nihai hedefimiz Halep karşımızda duruyor işte… 8 saati bulan hayli zor ve gergin bir yolculuktan sonra güneyden ağır yaralı Halep’e giriyoruz… Kontrol noktasını geçtikten sonra ilk gördüğümüz ağır hasarlı bir cami oluyor. Tam bu sırada 10-15 araçtan oluşan ve üzerinde doçkaların ve ordu yanlısı silahlı gençlerin bulunduğu Beşar Esad ve Suriye bayraklarıyla süslü bir zafer konvoyu geçiyor yanımızdan… Önce İdlip ve Halep kent merkezini ardından da Türkiye ve Şam (Damascus) yönlerini gösteren yön tabelalarını izleyerek kentin batı bölümünde kalacağımız otele doğru gidiyoruz. Sağlı sollu yanmış harap olmuş binaları geride sıcak çatışmaları pek yaşamayan ve sıkıntılara rağmen gündelik hayatın olanca hızıyla sürdüğü Batı Halep’e doğru ilerliyoruz…
Otel odasında kum torbaları
Trafik kuralsız anlık reflekslerle işliyor. Sokaktaki insanlar telaşlı. Fırınların önünde kuyruklar var. Elektrikler kesik, bazı meydanlarda ve viyadük altlarında dev jeneratörler çalışıyor. Hava duman ve gaz kokuyor. Mimari yapısıyla dikkat çeken Rahman Camii’nin bulunduğu meydanı izleyip kapalı durumdaki Türk Konsolosluğu’nun önünden geçerek girişi barikatlarla kapalı otele varıyoruz. Güvenlik görevlisi bir elinde sigara diğer elinde tabancaya benzer ama ucunda bir anten bulunan ve araçlardaki silah olup olmadığını gösteren bir detektörle araçları boydan boya denetliyor. Bu cihazın benzerlerini bazı kontrol noktalarında da görmüştük.
Eski adıyla Dedeman, yeni adıyla El Shahba Otel… Türk oteller zinciri Dedeman 2012 yılında savaş başlayınca Halep, Şam ve Palmira’daki üç otelini kapatmıştı. Otelin adı var ama kendi yok gibi… 22 katlı otelin ön cephesindeki odaların camları kum torbalarıyla ve kısmen örülmüş tuğlalar kapatılmış… Elektrik sık sık kesiliyor, su kesik ya da sicim kalınlığında akıyor, ısıtma, çay-kahve servisi yok. İnternet sadece lobide belirli saatlerde var ama bağlantı sürekli kopuyor. GSM şebekeleri çekmiyor. Türk şebekeleri roaming dışı…
İkiye bölünen kent
19’uncu kattaki buz gibi odadan kuşbakışı savaş yorgunu Halep’i izliyorum. Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmış görünmeyen bir duvarla. Uzaktan harap olmuş Halep Kalesi ile başlayan Doğu Halep görünüyor, yıkık dökük ve kararmış… Uzaktan görünen Halep Kalesi ve Süleymaniye Camii silueti her şeye rağmen etkileyici… Otelimizin de bulunduğu Batı bölümündeki binalar ise kurşun izleri dışında sağlam. Bütün çatılar pas tutmuş çanak antenler ve güneş enerjisi panelleri ile dolu. Bölgeye özgü sarımtırak Halep taşları ile kaplı binaların tek düze bir görüntü sergilediği Batı Halep yukarıdan adeta çanak anten mezarlığı gibi görünüyor. Kamu kurumlarının yoğunlaştığı Batı Halep, kentin simgesi olan kaleye kadar Suriye Ordusu’nun elinde olduğu için pek yıkım görmemiş. Ama bölgeye 2 milyondan fazla insan yığılmış. Bu iç göçle gelenler, öğrenci yurtlarından hastanelere kadar kullanılabilecek her binaya yerleştirilmiş. Batı Halep’te ağır şartlara rağmen hayat devam ediyor… Elektrik, su, kanalizasyon sistemleri çöken Halep’te hasar tespit çalışmaları halen sürüyor.
Jibrin Göçmen Kampı
Doğu Halep’teki savaştan kaçanların yerleştirildiği Jibrin Sanayi Sitesi’ne gidiyoruz… Batı Halep’te kurşun izleri dışında pek hasarın olmadığı çarşıdan geçerken gündelik hayatın telaşına tanık oluyoruz. Trafik keşmekeş içinde, cadde ve sokaklar kalabalık. Sıcak savaşı pek yaşamasa da Batı Halep’te beş yılda 10 binden fazla insan ölmüş, 60 binden fazla da yaralı ve sakat var. Doğu Halep’ten çıkartılan ailelerin yerleştirildiği Jibrin (Cibrin) Sanayi Sitesi ise görüntü ve yaşayış olarak Türkiye’deki kampların çok çok gerisinde bir yer… Daha önce torna makinelerinin, küçük orta ölçekteki sanayi tezgâhlarının yer aldığı siteler özellikle Şeyh Maksut ve Şeyh Said bölgelerinden getirilen ve çoğunluğunu Kürtler’in oluşturduğu ailelere ev sahipliği yapıyor.
İran ve Rusya yardımları
Su birikintileriyle kaplı, yapışkan çamurlu toprak yollardan geçerek siteye giriyoruz. Ortalık her yaştan çocuklarla dolu... Kimi çamurlu suların içinde oyun oynuyor, kimi plastik topların peşinde koşup futbol hünerlerini sergiliyor. Kızlar ise kol kola girmiş geziniyor ya da küçük kardeşlerinin peşinde seğirtiyor. Erkekler üçer-beşerli gruplar halinde sohbette, kadınlar ev kabul ettikleri binaların önünde çamaşır derdinde. Hemen her evin önünde mini panelleriyle şarj olmaları için güneşe bırakılmış el feneri, ışıldak ve su ısıtmaya yarayan kaplar var. Hepsinin başında ise nöbetçi çocuklar var genellikle. Kampın öte ucunda bir TIR’dan depo gibi bir yere boşaltılan çuval ve koliler görüyoruz. İranlılar ve bazen de Ruslar getirip yiyecek dağıtıyormuş böyle zaman zaman. İzdiham falan göremiyoruz. Zamanı ve sırası var herkesin. Bu arada kampa yeni gelenleri de görüyoruz. Küçük kamyonetlerin üzerinde kırık dökük birkaç ev eşyası, yatak, yorgan ve çocuklar var.
Allah, Suriye, Beşar bes
Kamptakiler önce ilgi gösteriyor, sorulara cevaplar veriliyor. Türk olduğumuz öğrenince az da olsa tepki gösterenler de çıkıyor. Çocuklar “Allah, Suriye ve Beşar bize yeter” anlamında “Allah, Suriye, Beşar Bes” diye bağırmaya başlıyor. Halep’te bize rehberlik yapmakla görevlendirilen ‘Dış Basın Sorumlusu’ Lama Khaly sakinleştiriyor ortalığı ve kamptaki erkek ve kadınların bizimle konuşmalarını sağlıyor. Erkekler pek konuşkan değil yine de. Kimse silahlı grupların gölgesinde yaşadıkları günleri anlatmak istemiyor. Yakınları içeride ya da örgütte bulunanlar susmayı tercih ediyor. Beş aydır kampta yaşayan Hanasırlı 30 yaşındaki Faysal Avvah Diyad, IŞİD’in elinden kaçarak kurtulduğunu anlatıyor. Yaşadığı yerden birçok kişi Türkiye’ye göç ederken, o el Bab ve Azez üzerinden yürüyerek Halep’e gelmiş ailesiyle birlikte. Bazı insanların çaresizlikten aylık 50-100 dolar karşılığında silahlı gruplara katıldığını da anlatıyor.
Güzel Rahaf’ın isyanı
Adını vermeyen bir başkası ise günlerce aç-susuz yaşadıklarını ama silahlı gruplarla birlikte hareket edenlerin fazla sıkıntı çekmediğini ifade ediyor. Türkçe konuşan bir kadın ise silahlı grupların gönderilen yardımlara el koyduğunu ve sadece kendilerini destekleyen ailelere dağıttıklarını dile getiriyor. Abluka altındaki bölgeden çıkmalarına izin vermeyen teröristlerin kaçmaya çalışanlara ateş açtıklarını anlatan da var bu kamplarda, çalıştıkları fabrikaları yağmalayan örgütlerin kamyonlara yükledikleri makine ve tezgâhları Türkiye sınırına taşıdığını iddia edenler de... Teröristler yüzünden çok sevdiği okulunu bırakmak zorunda kaldığını adeta isyan ederek anlatan 15 yaşındaki Rahaf Cuneyd ise IŞİD’in insanların canlı kalkan olarak kullanıldığını belirtiyor.
Şam’dan itibaren ekibimize Ulusal Kanal Şam Temsilcisi Mehmet Kıvanç ve ekibe bir hayli zorluklar yaşatan Hatay TV kameramanı Mubar da katılmıştı… Kıvanç, bir ay önce de geldiği Doğu Halep’te patlamaya devam eden bubi tuzaklarını anlatıyor bize otele dönerken…