Yeryüzünde ulusların var oluş mücadelelerinde, sahip oldukları teknoloji, özellikle silahları belirleyici unsur olmuştur.
Savunma sanayilerinde, “MİLLİLİK” ve “KENDİNE YETERLİLİK” önem taşımaktadır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, olağanüstü koşullarda var oluş mücadelesini başarıyla sonlandırmasında milli silahlarımızın önemli payı vardır.
Günümüzde durumu değerlendirmek için,Türkiye Cumhuriyeti öncesi dönemi kısaca özetlemekte fayda olduğunu düşünüyorum.
OSMANLI DÖNEMİ:
Osmanlı Devleti, 600 yıl boyunca üç kıtada hükümran olmuştur. (1299-1922) Bu devasa imparatorluğun parlak yıllarına baktığımızda, hükümdarların bilim ve teknolojiye önem verdiklerini görmekteyiz. Özellikle, bir çağın sona ermesi, bir çağın açılmasına neden olan İstanbul’un fethi öncesine baktığımızda, 8 tonluk, dönemin koşullarına göre uzun namlulu, topların krokisinin bizzat Fatih tarafından çizildiği, üretim aşamasında mühendislerle birlikte çalıştığı tarihçiler tarafından aktarılmaktadır.
Keza denizlerdeki üstünlüğün kaynağı, dönemin üstün teknolojisine sahip tersanelerine sahip olmaları olduğunu söyleyebiliriz. Osmanlı Tersaneleri, Avrupa’nın çok ilerisinde bir güce sahip olmuş, gerektiğinde donanmayı kısa süreden yeniden inşa edecek güce sahip olmuştur.
Ancak savunma sanayiinde, 17. Yüzyılda duraklama, 18. Yüzyılda da gerileme dönemine girilmiştir. Buna bağlı olarak da, özellikle Balkanlarda ağır toprak kayıpları yaşanmıştır.
CUMHURİYET DÖNEMİ :
Osmanlı İmparatorluğu’nda, Sanayi Devrimi öncesi, harp sanayiine dayalı bir imalat sektöründen bahsetmek mümkündür. Bu sayede ordu ve donanma silah – cephane ihtiyacını rahatlıkla karşılayabiliyordu. 18. Yüzyıla girildiğinde, Osmanlı’nın, büyük ölçüde ithalata dayalı bir ekonomik yapıya ulaştığı, askeri ihtiyaçların dahi ithalatla karşılanmaya başladığı görülmektedir. Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı gücünü büyük ölçüde kaybetmiş, dolayısıyla Osmanlı’dan önemli bir alt yapı devir alınmamıştır. Cumhuriyet’e gemi tersaneleri, baruthaneler ile Milli Kurtuluş Savaşı sırasında, Anadolu’ya gizlice geçirilen bakım ve ikmal malzemeleri devretmiştir. Cumhuriyet Döneminin savunma sanayii kuruluşları, buna ek olarak, Kurtuluş Savaşı sırasında ve Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan bir kaç üretim tesisinden ibarettir.
Cumhuriyet döneminde, savunma sanayii öncelikle ele alınmış, devlet eliyle geliştirilmesi benimsenmiştir.
Bu kapsamda, Kırıkkale Hafif Silah ve Mühimmat Fabrikası, çeşitli silah ve top tamir atölyeleri, marangozhaneler, Eskişehir Hava Tamirhanesi, Kayseri Uçak Fabrikası, Gölcük Tersanesi gibi bir dizi askeri tesisin faaliyete geçtiği görülmektedir.
Bu kuruluşlar sürekli olarak, müttefiklik adı altında dış güçlerin engellemelerine maruz kalmış, zaman içinde çoğu kapatılmıştır.
Silah sanayiinde ulusallaşma çabaları hep devam etmiş, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında karşılaşılan ambargoya kadar varan dış güçlerin mermi ve yedek parça satmama kararları ile karşılaşılmış, ASELSAN kurulmuş, Traktör Fabrikasından ALTAY Tanklarına ulaşan çabalarla yerli ve milli üretim yolunda başarılar elde edilmiştir.
Bu açıklamalardan sonra, ŞAKİR ZÜMRE olayını tarihi akış içinde izleyelim;
Silah sanayimiz ile ilgili gelişmeler hakkında yorumu sizler yapın.
ŞAKİR ZÜMRE...
İlk savunma sanayicimizdir.
Aynı zamanda Zümre sobalarını ve nostaljik İş Bankası kumbaralarını üreten adamdır.
Atatürk 1913'te Sofya'da ateşe iken dost olmuşlardır.
Zübeyde Hanım bir mektubunda oğluna "Şakir'e destek ol" demiştir.
Atatürk de destek olmuştur...
Sonra unutulmuştur. Cumhuriyete hizmet eden ve önemli işlere imza atan pek çok kimse gibi..
Kurtuluş Savaşı kazanılmıştır,
Cumhuriyet ilan edilir ve tarihler 1925'e geldiğinde Mustafa Kemal, Bulgaristan'daki arkadaşı Şakir Bey'i Türkiye'ye davet eder ve "Gel burada silah fabrikası kur" der...
Kabul eder Şakir Bey ve atlar Türkiye'ye gelir... Kendisine Haliç'in kıyısında bir yer gösterilir...
Neresi orası biliyor musunuz?
Şu anda Sütlüce'deki Miniatürk'ün bulunduğu alan... Cumhuriyet tarihinin ilk özel sektör silah fabrikasını Haliç'te kurar Şakir Bey...
Artık ordumuzun cephanesi millidir.
2 bin kişinin çalıştığı fabrikada kısa sürede Türk Hava Kuvvetleri'nin 100, 300, 500 ve bin kg'lık bombalarını üretmeye başlar.
Bir yandan hava kuvvetlerinin bombalarını üretirken, diğer yandan Türk Deniz Kuvvetleri'nin ihtiyacı olan cephanelerini de üretmeye başlar.
Hatta ilk denizaltı bombaları da burada üretilir.
Yine kara kuvvetleri için cephane, el bombası, işaret ve aydınlatma fişekleri, kara mayınları gibi bir çok mühimmat
Türk mühendis ve teknisyenleri tarafından bu fabrikada üretilerek ordumuzun ihtiyacı karşılanır.
Hatta fabrika Yunanistan, Bulgaristan, Polonya ve Mısır gibi ülkelere ihracat da yapmaya başlar.
1922'de İzmir'de denize döktüğümüz
Yunanistan'a 1.5 milyon liralık bomba ihracatı yapmamız dünyada büyük yankı uyandırır...
"Atatürk'le Bulgaristan'da geçen günler, hayatımın en unutulmaz müstesna günleri olarak hatıralarım arasında yaşayacaktır. Anadolu'yu ikinci bir Ergenekon yapan, bu şanlı Bozkurt'la bazen sabahlara kadar vatanımızın mesut ve ışıklı günlere kavuşması için hazırladığı plânlar üzerinde görüşür, tartışırdık" diyen Şakir Bey, fabrikasında mazotla çalışan beş beygirlik ilk Türk motorunu da yapmayı başarır...
Ancak en yakın dostu Atatürk'ün vefatı ve İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika ile yapılan silah anlaşmaları, Marshall Planı
Şakir Zümre için sonun başlangıcı olur...
Artık Amerika,
İkinci Dünya Savaşı'nın elde kalan külüstür silahlarını yükleyip götürmek yerine Marshall Planı doğrultusunda dağıtmaktadır...
Kendi silahını üreten Türkiye'ye, "Biz size silah veririz, siz bunlarla uğraşmayın" denilerek silah sanayimize ve geleceğimize ilk darbeyi vururlar...
Yunanistan, Polonya, Mısır gibi ülkeler de Amerika korkusundan artık Türkiye'den silah almazlar...
Artık dışa bağımlı hale gelinmiştir ve Şakir Zümre'den silah alımını durdurmuştur...
Hal böyle olunca Şakir Zümre'nin büyük emekle Türkiye'ye kazandırdığı silah fabrikası yavaş yavaş paslanmaya başlamıştır...
Zaman içinde Şakir Zümre bitmiş; ülke savunma sanayii yavaş yavaş Amerika'nın güdümüne girmiştir...
Şakir Zümre için zor günler başlamıştır artık...
İşçinin maaşını ödeyemez duruma gelmiştir...
Silah, cephane üretimi tamamen durmuştur... Çaresizlik içinde çırpınan Şakir Zümre, içi kan ağlayarak da olsa koca silah, cephane fabrikasını soba fabrikasına çevirir... Bugün 50'li yaşların hatırladığı meşhur Şakir Zümre sobalarını üretmeye başlar...
Vatan Caddesi'nde her 30 Ağustos'ta düzenlenen resmi geçitlerde Şakir Zümre'nin ürettiği bombalar, silahlar boy gösterirken, 1950'deki törenlerde içimizi burkan bir olay gerçekleşir... Şakir Zümre, sobaları yükler bir kamyonete ve Vatan Caddesi'nde gösteriyi izleyen devlet erkânına durumu görmesi için törende yeni ürünlerini sergiler. "Bizi Amerika'ya muhtaç ettiniz... Türk ordusunun yerli ve milli silahını elinden alıp Amerika'nın kucağına oturdunuz" diye haykırarak...
Silahı Amerika'dan alan hükümet, güya Şakir Zümre'nin gönlünü almak ister..
Hani İş Bankası'nın meşhur bir kumbarası Şakir Zümre'nin cephane fabrikasında yaptırılır... Şakir Zümre 1966'da bu fani hayata veda ederken Türkiye'nin ilk kara, hava ve deniz bombaları üreten fabrikası da 1970'de kapısına kilit vurur...
KAYNAK: Fikriyat Gazetesi,