Japonya’da en uzun süre başbakanlık yapan liberal demokrat siyasetçi Şinzo ABE, yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle 28 Ağustos’ta istifa ettiğini açıklamıştı. 65 yaşındaki Abe yaptığı açıklamada, sağlık sorunlarının artması (kronik bağırsak iltihabının yeniden nüksetmesi) nedeniyle bu kararı verdiğini söylemiş, korona krizinin ortasında, anayasa reformunu da içeren hedeflerine ulaşamadan ve görev süresinin dolmasına bir yıl kala başbakanlıktan ayrılmak zorunda kalmasından dolayı özür dilemişti.
Toplam 9 yıl başbakanlık yapmış olan ve 2006 yılında ilk kez bu göreve geldiğinde 52 yaşında olan Abe, bu göreve getirilen en genç insan olarak, değişimin ve gençliğin sembolü olarak görülüyordu. 2007 yılında da yine sağlık sorunları nedeniyle istifa eden Abe, 2012 yılında yeniden başbakan seçilmişti.
12 Eylül’de yapılan seçimde, Abe’nin istifası ile boşalan Liberal Demokrat Parti (LDP) Genel Başkanlığı görevine, 71 yaşındaki parti Genel Sekreteri Yoşhihide SUGA seçildi. Sonrasında 16 Eylül günü Japonya Parlamentosu’nda yapılan seçimle Suga başbakanlığa getirildi.[1]
İstifa ettiğinde, dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olan Japonya, içinde bulunduğumuz yılın ikinci çeyreğinde, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük ekonomik daralmasını yaşamaktaydı.[2] Abe’nin hayata geçirdiği reformlarla Japonya’da belirli bir ilerleme sağlanmış olsa da, sisteme dair büyük sorunların çözümü yolunda önemli ve somut yol alınamamış olduğu, Abe yönetimindeki Japonya için gözlemcilerin genel kanaatidir.
Hazırladığımız bu çalışma, önceki başbakan Abe ve onun dönemindeki Japonya’yı değerlendirerek, dünyanın en tanınan siyasilerinden biri olan sabık başbakanın ayrılmasının yaratacağı boşluk ve Japonya’nın güncel sorunları hakkında bilgi ve çıkarımlara ulaşmayı amaçlamaktadır.
I. JAPON SİYASAL SİSTEMİNİN ANA HATLARI
İkinci Dünya Savaşı sonunda ABD tarafından kurulan ve bugüne kadar önemli bir değişikliğe uğramamış olan mevcut siyasi sistemi “sınırlı anayasal monarşi” olarak tanımlayabiliriz. 1947 yılında yürürlüğe giren son Japon Anayasası’na göre İmparator, “devletin ve halkın birliğinin simgesi” konumunda olup, sembolik görevleri vardır. Egemenlik ise Japon halkına aittir. Bu güç başbakan ve iki kamaralı Japonya Meclisi- Diet’in seçilmiş üyeleri tarafından paylaşılmaktadır. Yönetim erkinin başı başbakandır. Yürütme yetkisi, parlamento üyesi olmak zorunda olan ve parlamento tarafından belirlenen başbakan ile en fazla 20 bakanından oluşan ve tamamen Parlamento’ya karşı sorumlu olan Bakanlar Kurulu’na verilmiştir.
İki kamaralı Ulusal Meclis (Diet) Anayasa’da, “en üst devlet kurumu” olarak tanımlanmakta ve 475 sandalyeli (nüfus değişimi nedeniyle şimdilerde 465)Temsilciler Meclisi (Alt Meclis) ve 242 sandalyeli Senato (Üst Meclis)’dan oluşmaktadır. Ulusal Meclis, Başbakan’ın atanması, Hükümet’in feshedilmesi ve bütçenin onaylanmasında temel belirleyici kurumdur. Temsilciler Meclisi anayasal olarak Üst Meclis’e göre daha güçlü bir konumdadır.[3]
Diet’i oluşturan Temsilciler Meclisi üyeleri dört, Senato ise altı yılda bir halk tarafından seçilmektedir. Her ne kadar Temsilciler Meclisi’nin görev süresi dört yıl olmakla birlikte, uygulamada genelde her iki veya üç yılda bir seçime gidildiği görülmektedir. Esken seçime gitme hakkı sadece Temsilciler Meclisi’ne aittir.[4]
Japonya’da yerel yönetim, “prefecture” adı verilen 47 idari birime dayanmaktadır. Bu mahallî idari birimlerin her birinin, kendi seçilmiş yöneticileri ve yasama organları vardır. Ancak “üniter” bir devlet yapısına sahip olan ülkedeki yerel yönetimlerin etkisi sınırlıdır ve merkezi otoritenin her zaman için bu yerel meclislerin aldığı kararları bozma yetkisi bulunmaktadır
Ülkede geçerli olan idari yapıyı ayakta tutan en önemli unsurların birisi de bürokrasidir. Japon bürokrasisi, Batılı muadillerine göre daha küçük ama daha yetkili ve etkindir. Bürokratlar, işadamları ve politikacıların da yer aldığı ve “iron triangle” adı verilen, sistemi ayakta tutan en önemli üç unsurdan birisidir.
II. JAPONYA’NIN 2017 YILINDAKİ SON GENEL SEÇİMLERİ
Şimdi görevi bırakmış olan Abe, Japonya’nın karşı karşıya olduğu “ulusal krizleri” ele almak için “tazelenmiş vekâlete” ihtiyaç duyulduğu gerekçesiyle, Temsilciler Meclisi’ni Eylül 2017 Ayı sonunda feshederek, erken seçim kararı almıştı. Kendisinin bu kararın almasında, K. Kore nükleer tehdidi, Fukuşima sonrası izlenecek nükleer politika ve vergi konusunun belirlenmesi başlıklarını içerdiği ifade edilmişti.[5]
Ancak, alınan bu erken seçim kararının gerisindeki gerçek nedenin, yaşanan çeşitli skandallar ve bazı şaibeli bakanların istifa etmesi üzerine yapılan anketlerdeki, hükümetin hızla düşen kamuoyu desteğinin olduğu belirtilmekteydi.[6] Bu arada 20 olan “seçmen olma yaşı”, aynı yılın Temmuz Ayı’nda 18’e indirilmiştir. Ancak bu değişikliğin, gençlerdeki seçime katılma oranının düşüklüğü nedeniyle, seçim sonuçlarını ve bu yolla Japon politika çevresini değiştirmesi beklenmemekteydi.
Başbakan Shinzo ABE liderliğindeki LDP-Komeito Partisi koalisyonu Aralık 2012’den bu yana ülkeyi yönetmekteydi. Mevcut Koalisyon Hükümeti, kurulduğundan bu yana gerçekleşen tüm genel seçimlerden başarı ile çıkarak konumunu sağlamlaştırmıştı. Son olarak, 2016 Temmuz ayında yapılan Senato (Üst Meclis) kısmi seçimlerini de kazanarak, koalisyonu fikrî bağlamda destekleyen partilerle birlikte Temsilciler Meclisi’nin yanı sıra, Senato’da da salt çoğunluğunu da elde etmişti.
22 Ekim 2017’de yapılan son ve erken genel seçim sonuçlarına göre, Başbakan Abe’nin liderliğindeki “Liberal Demokratlar koalisyonu”, parlamentonun alt kanadı Temsilciler Meclisindeki 465 sandalyenin 312’sini kazanırken, diğer partilerin toplam üye sayısı 143’de kalmıştı. Elde edilen bu sonuçlarla Shinzo ABE, LDP liderliğini tekrar devraldığı 2012 yılından bu yana, beşinci seçimi de kazanmış olmaktaydı.
Bu seçim sonuçların net ifadesi, 2012 yılından bu yana başbakanlık yapan Abe’nin, başbakan olarak pozisyonunu 2021 yılına kadar güvenceye almış olduğuydu. Böylece Abe Japon tarihindeki yerini, II. Dünya Savaşından bu yana “en uzun süre” başbakan olarak görev yapan lider olarak almış olmaktaydı.
III. SON SEÇİMİN BEKLENEN ETKİLERİ
Seçim sonuçlarının en güçlü sonucu, “erken ve baskın” seçim kararı ile risk alan Abe’nin elde ettiği başarının, düşündüğü ve çoğunluğunu dillendirmiş olduğu “amaçlarını gerçekleştirme konusunda yolunun” net bir şekilde açıldığıdır. Yolunun amacını da: Japonya’yı Asya’da yeniden “büyük güç” yapmaktı. Bunun yolunun da, ülkenin yeniden ekonomik canlılığını kazanması, uluslararası siyasî etkinliğini ve bu “yumuşak güç” unsurlarının yanında, “sert güç” bileşenlerinden biri olan “askerî gücü” arttırmasından geçtiğini çok iyi bilmekteydi.[7]
Seçim sonrasında Abe ve Japonya’nın önünde, çeşitli iç ve dış (bölgesel ve/veya küresel), kısa ve uzun vadeli zorluk ve zorunluluklar mevcuttu. Bunları aşağıdaki başlıklarda toplayabiliz:
* Her ne kadar uzun zamandır ülke siyaseti ve Abe’nin gündeminin ilk sırasını, “K.Kore tehdinine karşı Japon savunmasını” nitelik ve nicelik olarak güçlendirmek alıyorsa da, aslında ülkenin daha başat konumda olan sorunları bulunmaktadır. Bunların ikisini;
– ülkenin Çin ile ilişkilerini yeniden tanımlamak,
– çok hızlı bir şekilde “yaşlanan” ülke nüfusu,
olarak sayabiliriz.
K.Kore konusundaki, anılan ülkeyi “en büyük tehdit” olarak gören ABD ve uluslararası camianın desteğini almak gibi bir olasılık, saydığımız iki sorunda yoktu ve tümüyle Tokyo’ya aitti.[8]
* Ekim 2017’de gerçekleştirilen Çin Komünist Partisi’nin 19 ncu Ulusal Kongresi’nde Devlet Başkanı Xi JİNPİNG’in açıkça vurguladığı gibi Çin, önümüzdeki dönemde sadece “ekonomik güç” olmakla yetinmeyecek, ayrıca “ekonomi ve savunma” bağlamında “büyük güç” olmayı hedeflemekteydi. Diğer yandan Çin, Japonya ve tüm Asya ülkelerinin önemli ticarî ortağıydı. Ancak iki ülkenin askerî ilişkisine bakıldığında, tarihte iki ülkenin de Doğu Asya’da hâkim aktör ve rakip oldukları görmektedir. Bu olgular ışığında, ekonomik ve askerî alanın her ikisinde birden yükselen bir güç olacak olan “Çin ile ilişkileri yönetmek”, Japonya için ön almaktaydı.
* 2000’lerin başından bu yana Japonya’nın gündeminde olan, Japonya’nın “sınırlayıcı/pasifist” anayasasında, dokuzuncu madde başta olmak üzere değişikliğe gitme konusunda, Abe’nin kuracağı muhtemel koalisyon, her iki mecliste de salt çoğunluk sağlayacak güce sahip olmuştu. Ancak yapılacak değişikliğin ayrıca halk oylamasına da sunulacak olması gerekmekteydi. Bu bağlamda, son seçimlerde de katılım oranının düşüklüğü ve siyasi partiler yelpazesinde son dönemde yapılan değişiklikler sonucunda, “gerçek halk tercihinin” ne ölçüde son seçimlere yansıdığı tartışmalıydı.
Anayasa değişikliği yoluyla “ulusal savunma gücünün arttırılması” kararında, kararın alınmasından daha önemli olan konunun, bu tür harcamaların “finansman” şekli olarak ortaya çıkmaktaydı. (Mevcut haliyle ülkenin savunma giderinin ulusal gelir içindeki payı sadece yüzde 1 idi)
Yıllardır ekonomisi durgunluk içinde olan, kamu bütçesi uzun zamandır açık veren ve kamu borçlanması yüksek olan (OECD ülkeleri içinde, ulusal gelirin 2,4 katı olan iç borcuyla, en yüksek orana sahip) ülke için böylesi bir harcama, kamu bütçesine yeni yükler getirecekti. Bu arada 2020 Tokyo Olimpiyatları için süren yatırımlar, seçim kampanyasında vergi indirimine gidileceği ve sosyal harcamalarda artış yapılacağı yönündeki Abe’nin vaatlerinin yerine getirilmesinin de nasıl olacağı merakla beklenmekteydi.
* Bilindiği gibi, ABD ve Japonya, dünyanın birinci ve üçüncü büyük ekonomisi olarak dünya GSYH’nın yüzde 30’unu temsil etmektedirler. İlâve olarak her iki ülke, mal ve hizmet ticaretiyle ve yabancı yatırımlar konusunda oldukça iç içe pozisyon sergilemekteydi. Ülkede silahlı kuvvetler ve dolaylı olarak müttefik ABD hakkındaki olumlu algıların artması yolundaki “kırılma noktası” olarak, Japonya’nın Mart 2011’de yaşadığı “nükleer felâket” kabul edilmekteydi.[9]
İlişkinin diğer ayağı olan ABD yönünden temel stratejik olgu, Ortadoğu’daki fiziki varlığını azaltarak, ağırlığını Pasifik’te Çin ve onun stratejik ortağı “Rusya ile tırmanan rekabetine” kaydırmak olarak görülmekteydi. Zaten II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Japonya’da Amerikan askeri varlığı bulunmaktaydı. Yaklaşık 50 bin asker (bunun yüzde 75’i, güneydeki Okinawa Adası’ndadır) 90 askeri tesiste konuşlanmış olup, bu varlığa Japonlarca, caydırıcılık ve savunma açısından büyük önem verilmekteydi.
ABD, yükselen ve Amerika’nın egemen gücü için bir tehdit unsuru olan Çin’i “dengeleme” ve “çevreleme” politikası gütmekteydi. Bölgenin değişen konjonktürü ve Çin’in artan bölgesel etkinliğine karşı, ABD’nin Japonya askeri gücünün caydırıcılığına gereksinimi bulunmaktaydı.[10] Washington yönünden bir diğer olgunun da, ekonomisinin toparlanması bağlamında Başkan Trump’ın izlediği politikanın bir sonucu olarak, Tokyo’ya yapılan askeri ve mühimmat satışının teşvik edilmesi ve arttırılması olduğu gerçeğiydi.
* Japonya’nın BM İnsan Hakları Komitesi’ndeki (OHCHR) değerlendirmesi “sığ demokrasi” olarak belirlenmişti. Söz konusu değerlendirme, “Japonların en gerçek düşmanının, yanlış yönlendiren elitler karşısındaki siyasi pasiflikleri olduğu” şeklinde tanımlanmaktaydı.[11] Böylesi bir tanım, belki bulunduğu coğrafyadaki çevre ülkeler içinde pek önemsenmeyebilirdi. Ancak, sahip olduğu ekonomik ve uluslararası algı gücünü, insan hakları yönündeki “kırılgan gücünün” iyileştirilmesi ile pekiştiren bir Tokyo, en büyük güç ve güvenlik kaynağına kavuşması kaçınılmaz durmaktaydı.
* Seçimlerden eli güçlenerek çıkan Abe yönetiminin, Hint-Pasifik Bölgesi’nde ABD’nin stratejik oluşumunu, öncekinden daha güçlü olarak desteklemesi beklenmekteydi. Bu desteğe karşı beklentisi de, Washington-Tokyo müttefikliğinin daha da güçlenmesi olacaktı. Bu desteğin bir diğer türevi de, yeni oluşumda yer alan Hindistan, Avustralya ve diğer Güneydoğu Asya ülkeleri ile ilişkilerini arttırmak; Çin ve G.Kore ile diyaloğu hızlandırmaktı.
IV. JAPON ANAYASASI ve ETRAFINDAKİ TARTIŞMALAR
II. Dünya Savaşı sonrası ABD’nin hazırladığı 1947 Anayasası’nın yürürlüğü giriş şekli ve içindeki kısıtlamalar hiçbir zaman Japon halkının içine sinmemiştir. Ancak günümüze kadar bu yolda bir değişiklik yapmak, özellikle üçte iki çoğunluğu sağlama yönünde bir siyasi uzlaşma sağlanamadığı için mümkün olmamıştır. Japonya’da, Anayasa’ya ilişkin en çok tartışılan konu, Japon devletini “pasifizme” zorladığı iddia edilen “dokuzuncu” maddesinin değiştirilmesine ilişkindir.
Söz konusu dokuzuncu maddeye göre Japonya, diğer savaş potansiyellerinin yanı sıra kara, deniz ve hava güçlerini asla bulunduramayacak ve Japon Devleti’nin hiçbir zaman savaş ilan etme hakkı olmayacaktır.
Özellikle, 20’nci yüzyılın son çeyreğinin başından itibaren Uzakdoğu Asya’da Çin’in giderek yükselen bir güç haline gelmesi, Japon kamuoyunda “ülke güvenliği” konusunda endişe uyandırmıştır. Olası bir Çin tehdidi karşısında, ABD’nin garanti ettiği güvenliğin ne kadar yeterli olacağı sorusu, Japon halkını oldukça meşgul eden bir düşüncedir.
Bu arada Japonya’nın uluslararası çatışma alanlarındaki konumuna baktığımızda, uluslararası örgütlerde özellikle Soğuk Savaş’tan sonra daha aktif politikalar izlediğini görmekteyiz. Bir diğer anlatımla, Soğuk Savaş’ın bitimi ile Japonya’nın ABD nezdindeki öneminin azalması, Japonya’nın düşük profilli dış politika ve güvenlik anlayışının değiştirilmesi isteğini ön plana çıkarmıştır.
Japonya, 11 Eylül saldırılarının ardından ABD ve müttefiklerine, terörle savaşta insani yardım ve lojistik destek konularında yardımlarda bulunacağını deklare etmiştir. Bu bağlamda Afganistan operasyonuna maddi desteklerde bulunan Japonya, özellikle yeniden inşa faaliyetlerinde katkılarda bulunmuştur. Keza Japon Öz Savunma Kuvvetlerini, yaklaşık 1.000 kişilik bir birlikle Şubat 2004’de Irak’a konuşlandırmıştır. Bu gelişme Japonya’nın, gerek İkinci Dünya Savaşı sonrasından bu yana süregelen dış politika anlayışında ve gerekse ABD ile ittifak ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur.[12]
2012 yılında Shinzo ABE, yeniden başbakan olunca, dokuzuncu maddeyle birlikte temel hak ve özgürlüklere ilişkin birçok maddeyi de yeniden düzenleyen çok daha kapsamlı bir taslağı gündeme getirdi.[13] Abe’nin o dönemde, doğrudan anayasayı değiştirmek yerine, uygulamada bir yorum farklılığına giderek, Japonya’nın uluslararası askeri operasyonlarda daha aktif hale gelmesini yeğlediği görülmüştür.
Bu gelişmelere paralel olarak, Japon savunma bütçesi her yıl artış göstermiş ve 2018’e kadar da her yıl yüzde 3 oranında arttırılması hedeflenmiştir. Japonya silahlı kuvvetlerinin şimdilerdeki sayısı 247 bin olup, bu sayı, Rusya dışında Avrupa’nın en büyük ordusuna sahip olan (229 bin) Fransa’nın asker sayısından, az da olsa fazladır. Diğer yandan, hâlihazır konumuyla Japonya silahlı gücü, Asya’nın 13’2ncü büyük gücü durumundadır. Diğer yandan, ülkenin bu gücünü, 665 bin askere sahip olan G.Kore ile karşılaştırdığımızda, oldukça geride olduğunu görmekteyiz.[14]
V. ABENOMİ
Çalışmamızım (III) ve IV) ncü bölümlerindeki hususlara, 2012 yılında ikinci kez başbakan olan Abe’den olan beklentileri ortaya koymak ve sonraki bölümlerde yapacağımız değerlendirmeleri kolaylaştırmak amacıyla yer verilmiştir. Bu amaçla, ekonomik konulardaki beklentileri de burada ele alıyoruz.
Abe başbakanlık görevine başladığında, 2011 yılındaki Tsunami felaketinin ve Fukuşima nükleer santralindeki patlamanın etkileriyle boğuşan Japonya için “Abenomi” diye adlandırdığı bir “ekonomik plân” sunmuştu. Plân, hükümetin desteği ve hantal bürokratik yapının değiştirilmesiyle Japonya’nın “durgun ekonomisini canlandırmayı” hedeflemekteydi. Bir diğer ifadeyle “Abeconomics”, düşük faiz, bol para ve yapısal reformları işaret eden “üç oklu ekonomi hamlesini” tanımlamaktadır.
İş yerlerini ailelere, özellikle annelere uygun bir şekilde düzenleyerek ve çocuklara ücretsiz bakım merkezleri açarak, ülkedeki “doğum oranını da artırmak” da Abe’nin hedefleri arasındaydı.
126 milyonluk nüfusa sahip olan Japonya, 5,1 trilyon $’lık ekonomik büyüklükle dünyada bu alanda ABD ve Çin’in ardından üçüncü sırada yer almaktadır.
Ortanca yaşın (bir nüfus gurubunun yaşları, küçükten büyüğe doğru sıralandığında tam ortada kalan bireyin yaşı) 2020’de 48’e ulaştığı yaşlı bir nüfusa sahip olan ülkede Abe, parasal genişleme ve mali teşviklerle ekonomik kronik durgunluk sorununu aşmaya çalıştı.
VI. ABE’NİN ARDINDA BIRAKTIKLARI
Ekonomi
126 milyon nüfusu, 740 milyar $ ihracat, 750 milyar $ ithalât, 48 bin 600 $ hacmindeki kişi başı ulusal gelir büyüklüğüne sahip olan Japonya’nın “nüfus azalması” ve “yaşlanması” olgusu en zayıf yönlerdir.
2011’deki 8,9’luk deprem ve tsunami felaketinin ardından göreve gelen Abe, piyasaya devasa miktarda para verme ve mali teşvik adımlarıyla dünyanın en büyük üçüncü ekonomisini, durgunluktan çıkarmaya çalıştı ama sonuç hedeflendiği gibi olmadı. Onun döneminde ülkede işsizlik yüzde 4,5’ten yüzde 2,8’e gerilerken Abe’nin ülkeyi durgunluktan kurtarmak için uyguladığı ekonomik yaklaşım, iktisat literatürüne “Abenomics” (Abenomi) olarak geçti. Programın ana amacı, “parasal genişleme” ve “mali teşviklerle” ekonomik “kronik durgunluk” sorununu aşmaktı.
Abe döneminde Japonya Merkez Bankası (BoJ) eşi görülmedik bir parasal genişlemeye gitti ve bilanço büyüklüğünün ulusal gelire oranı 2012-2020 döneminde yüzde 40’tan yüzde 130’un üzerine çıktı. Bu oran, yine rekor parasal genişlemeye imza atan ABD Merkez Bankası’nda (Fed) yüzde 36, Avrupa Merkez Bankası’nda (ECB) ise yüzde 60 civarındadır. BoJ’un parasal genişlemesini, ECB ile karşılaştırmalı olarak aşağıdaki grafikte izleyebiliriz.
Kaynak: Bloomberg
Parasal genişlemeyle birlikte ikinci Abe döneminde öne çıkan” ikinci politika”, yine durgunluğu aşmak için devreye sokulan kamu harcamaları ve mali teşvikler olmuştur. Bu arada ülkede kurumlar vergisi de düşürüldü. Kamu harcamalarının ulusal gelire oranı Abe döneminde yüzde 40 civarında seyrederken, kamu borcunun milli gelire oranı bu dönemde yüzde 220’den yüzde 250’ye yükseldi. IMF, bu oranının 2020 sonunda yüzde 270’e yaklaşmasını öngörmektedir.
Abe döneminde ekonomik durgunluğu aşmak, firmaları yatırıma, tüketicileri de daha çok harcamaya teşvik etmek için yüzde 2’lik “enflâsyon” hedefi belirlendi. Ancak bu hedef, 2014 yılı dışında tutturulamadı ama yine de enflasyon eksi bölgenin biraz üstünde gerçekleşti. Bilindiği gibi Abe’nin göreve geldiğinde, 1990’ların ilk yarısında başlayan “ekonomik durgunluk” sürmekteydi.
Ancak ikinci kez görevde kaldığı yaklaşık 8 yıllık dönemde ekonomik gelişme planlandığı gibi olmadı ve inişli çıkışlı bir seyir izledi. Uluslararası Para Fonu (IMF), 2018’de yüzde 0,3, 2019’da yüzde 0,7 büyüyen Japon ekonomisinin, 2020’de yüzde “5,8 oranında küçülmesini” öngörmektedir.
Salgın öncesinde de küçülme eğiliminde olan Japon ekonomisi, salgının etkili olduğu 2020’nin ikinci çeyreğinde yıllık bazda yüzde 27,8 oranında (birinci çeyreğe göre 7,8) daraldı. Durgunluğu aşmak adına çeşitli teşvikleri hayata geçirilen Abe dönemi ekonomi uygulamalarını değerlendirdiğimizde, yaklaşık 8 yıllık dönemde “ekonomik gelişmenin plânlandığı gibi olmadığı” ve inişli çıkışlı bir seyir izlediğini gözlenmektedir.
Abenomics’in en büyük “başarısızlıkları” arasında “düşük üretkenlik”, “hızla yaşlanan nüfus” ve “etkin işlemeyen bir işgücü piyasası” gösterilmektedir. Bunun yanı sıra Abe döneminde uygulanan politikaların Japonya’yı “dış talebe daha fazla bağımlı” kıldığı, yüksek “büyümeyi tetikleyecek yerel koşulları” sağlamakta ve gerekli “yapısal reformları” yapmakta da başarısız olduğu değerlendirmesi de yapılmaktadır.[15]
Dış ve İç Politika
Koronavirüs salgınından, diğer Asya ülkelerine kıyasla daha az etkilenen Japonya’da bugüne dek yaklaşık 68 bin enfeksiyon ve bin 300’e yakın ölüm vakası kayıtlara geçmiştir. Salgınının turizm patlaması, artan büyüme ve istihdam başta olmak üzere “Abenomics’in getirdiği kısa vadeli faydaları” ortadan kaldırdığı ve ekonominin salgın sonrası dönemde ciddi bir bedel ödemek zorunda kalacağı da yapılan yorumlar arasındadır.[16]
Keza bu yıl içinde Japonya’da yapılması planlanan Yaz Olimpiyat Oyunları da, yine salgın nedeniyle önümüzdeki yıla ertelenmişti. Ancak salgının şu anki seyri, Olimpiyatların önümüzdeki yıl gerçekleşebileceği konusunda da şüphe yaratmaktadır.
Abe’nin hayata geçirdiği reformlarla Japonya’da belirli bir ilerleme sağlanmış olsa da, sisteme dair büyük sorunlar hiçbir zaman gerçekten çözülemedi.
Koronavirüs salgınını yönetme şekli nedeniyle son zamanlarda eleştirilerin hedefi olan Abe’nin görev süresi boyunca aldığı destek, son dönemde en düşük seviyeye inmişti. Görev süresi boyunca yaşadığı politik dalgalanmalar aldığı desteği azaltsa da, ülkede güçlü bir siyasi muhalefetin olmaması (sığ demokrasi) nedeniyle iktidarını sürdürebildi.[17]
Ülkenin dış politikası ve uluslararası ilişkilerinin sorumlusu olan Dışişleri Bakanı 2012-17 yılları arasında görev yapmıştı. Diğer yandan bu dönemde, dış ilişkiler konuda iplerin Abe’nin elinde olduğu biliniyordu.[18]
Japon dış politikasındaki değişim Abe ile doruk noktasına ulaşmıştır. “Proaktif pasifizm” sloganıyla etkili ve çok boyutlu bir dış politika benimseyen Abe, endüstriyel gücü tartışılmaz bir demokrasi (sığ da olsa) olan Japonya’nın, “büyük güçler arasındaki yerini alması” hedefiyle hareket etmiştir. Bu amaçla “sert güç unsurları” da dâhil olmak üzere, Japonya’nın gücünü artırmak için girişimlerde bulunmuştur.[19]
ABD- Japonya ittifakını güçlendirme, uluslararası barışa aktif katkı ve Asya- Pasifik bölgesi ülkeleriyle ilişkilerini geliştirme yönünde önemli adımlar atmıştır. 1997 yılından beri değiştirilmeyen ABD-Japonya Savunma İşbirliği Rehberi 2015’te, Asya-Pasifik bölgesinde değişen konjonktür ve güç rekabeti göz önünde bulundurularak yenilenmiş ve ABD’nin Asya mihveri politikasına paralel olarak, bölgede Çin’in artan nüfuzuna karşı ABD-Japonya işbirliği güçlendirilmiştir.[20]
Öte yandan Japonya’nın bölgesel güç olarak etkinliğini ve inandırıcılığını artırma adına Abe, göreve geldikten sonra ülkenin askeri gücünü geliştirmeye yönelmiştir. Bu maksatla öncelikle kısıtlı savunma bütçesini artırmış, bakanlıklar arası rekabetin dış politikada önemli kararlar almanın önünde sorun teşkil etmesini engellemek amacıyla Ulusal Güvenlik Konseyi’ni kurmuş, yeni bir “ulusal güvenlik strateji belgesi” yayımlamış ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra uygulamaya konan silah ihracatı kısıtlamalarının hafifletme kararı aldırarak, müttefiklere silah ihracını ve askeri alanda teknoloji transferine olanak sağlamıştır.
Bunların yanında eski başbakan dönemindeki en önemli gelişme, Temmuz 2014’de hükümetin, Anayasa’nın 9’ncu maddesinde yorum değişikliğine giderek, “kolektif meşru müdafaa” kapsamında “Japon askerlerinin ülke dışında askeri operasyonlara katılmasını” mümkün hale getirmesi olmuştur. Bu sebeple hükümetin aldığı Öz Savunma Kuvvetleri’nin ortak meşru müdafaa adına ülke dışındaki askeri operasyonlara katılımına izin veren kararın Eylül 2015’te meclisten geçerek yasalaşması, II. Dünya Savaşı sonrası “Japon dış ve güvenlik politikasındaki en kayda değer değişim” olarak nitelendirilmektedir.[21] Bu gelişme, Japonya’nın deniz aşırı ülkelere asker göndermesini ve Japon toprakları doğrudan saldırıya uğramasa dahi, ABD veya müttefiklerden birinin saldırıya uğraması durumunda Japonya’nın yardıma gitmesini mümkün kılmıştır.[22]
Başbakanlığı sırasında Abe, uluslararası alanda “ABD ile İran arasında arabulucu” rolünü üstlenirken, Kuzey Kore ile ilişkileri daha “sert bir çizgide” seyretmiştir. ABD Başkanı Donald TRUMP ile yakın ilişkiye öncelik veren Abe, Rusya ve Çin ile ilişkileri düzeltme yönünde adımlar atmıştır. Bir diğer başarısızlığı da, G.Kore Yüksek Mahkemesinin bir kararı üzerine Ekim 2018’den bu yana bozulan G.Kore ilişkileri olmuştur.[23] Bu hususlara ek olarak, Rusya ile Kuzey Adaları sorununun çözümünde ilerleme sağlayamadığını da söyleyebiliriz.
Özetle Abe’nin dış politika cephesinde, ekonomi konusuna göre daha başarılı olduğu, ülkeye “uzun vadeli dayanıklılık ve güvenlik” kazandırdığı anlaşılmaktadır.[24]
VII. YENİ BAŞBAKAN YOSHİHİDE SUGA
Yeni Başbakan Suga, Şinzo ABE döneminden gelen 8 bakanla yeni kabinede yoluna devam ederek, Abe’nin misyonunu sürdürmek niyetinde olduğunu göstermiştir.[25]
Gençliğinden beri “özelleştirmeleri savunan” ve piyasa ekonomisine destek veren “liberal bir siyasetçi” olarak sivrilen Suga, Yokohama Belediye Meclisi’ne seçildiği 1987’den itibaren, Japonya demiryollarının ve posta hizmetlerinin özelleştirilmesi konusundaki katı liberal tutumuyla dikkat çekmiştir. Daima Şinzo ABE’ye yakın bir isim olarak konumlanan Suga, Abe’yi ikinci Başbakanlık dönemi ve ekonomik reformlar konusunda cesaretlendiren isim olarak da bilinmektedir.[26]
Abe’ye benzeyen yukarda yazılan yönleri ve geçmişteki uygulamaları, Yoshihide SUGA Başbakanlığı döneminde Japonya’da “Şinzo ABE dönemine benzer politikalar izleneceği”, ancak ABD’nin tavrının da bu konuda çok etkili bir faktör olacağı söylenebilir. ABD’de Donald TRUMP yönetiminin devamı halinde, Japonya-Çin ilişkilerinde “rekabet” ve “güvenlik” unsurları kolaylıkla daha ön plana çıkabilecekken, olası bir Joe BİDEN Başkanlığı döneminde (Obama dönemine benzer şekilde) serbest ticaret anlaşmalarının daha ön alacağı beklenmektedir.[27] Bu bağlamda, Abe sonrasının daha “güvensiz ve istikrarsız “olacağı beklentisini içeren görüşler gerçekçi durmamaktadır.[28]
Ancak her şekilde, Bölge istikrarı için çok önemli olan Japonya ile Çin arasında koronavirüs salgını, K. Kore nükleer programı ve diğer bazı kritik konularda diyalog ve işbirliğinin süreceği güçlü bir olasılık olarak görünmektedir.[29]
Sonuçta Japonya, yeni bir lider öncülüğünde bayrak yarışını sürdürecektir.
Ersin DEDEKOCA 21 Eylül 2020
[1] Ozan Örmaci, “Japonya’da Yoshihide Suga Dönemi”, UPA, 16.09.2020, http://politikaakademisi.org/2020/09/16/japonyada-yoshihide-suga-donemi/ (19.09.2020)
[2] “Japonya ekonomisinde tarihi daralma”, DW, 17.08.2020, https://www.dw.com/tr/japonya-ekonomisinde-tarihi-daralma/a-54596949 (erişim t.19.09.2020)
[3] Hudai Sencan, “Japonya Hükümet Sistemi: Yarışan Partiler Değişmeyeb İktidar”, TBMM Araştırma Merkezi, s.303-313, https://www.academia.edu/21270559/JAPONYA_H%C3%9CK%C3%9CMET_S%C4%B0STEM%C4%B0_YARI%C5%9EAN_PART%C4%B0LER_DE%C4%9E%C4%B0%C5%9EMEYEN_%C4%B0KT%C4%B0DAR (19.09.2020)
[4] Ozan Örmeci, “Siyasal Sistemler:Japonya”,Uluslararası Politika Akademisi (UPA), 1.12.2014, http://politikaakademisi.org/2014/12/01/siyasal-sistemler-japonya /(20.09.2020); Hakkı Büyükbaş, “Japon Siyasal Sisteminin Gelişimi Üzerine Bir İnceleme (1868-2003)”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Nisan 2013, Sayı:28, ss.. 43-73, http://www.sdu.dergipark.gov.tr/download/article-file/117800 (20.09.2020))
[5] Motoko Rich, “Shinzo Abe of Japan Calls Early Election, as a Rival Party Forms”, NYT, 25.09.2017, https://www.nytimes.com/2017/09/25/world/asia/japan-abe-election.html (18.09.2020)
[6] Purnendra Jain, “Where to now for Japan after Abe’s landslide win?”, East Asia Forum, 28.10.2017, http://www.eastasiaforum.org/2017/10/28/where-to-now-for-japan-after-abes-landslide-win/ (18.09.2020); Purnendra Jain, “Where to now for Japan after Abe’s landslide win?”, East Asia Forum, 28.10.2017, http://www.eastasiaforum.org/2017/10/28/where-to-now-for-japan-after-abes-landslide-win/ (18.09.2020)
[7] Ersin Dedekoca, “Japonya’daki Son Genel Seçimlerin Ardından”, Söyledik.com.,1.11.2017, http://soyledik.com/tr/makale/6602/japonyadaki-son-genel-secimlerin-ardindan–ersin-dedekoca.html (17.09.2020)
[8] Shihoko Goto, “Can Japan Be Great Again?”, The Globalist, 23.10.2017, https://www.theglobalist.com/japanese-elections-shinzo-abe-north-korea-china/ (19.09.2020)
[9] Richard J.Samuels, “Who Defines Japan’s Past, Anf Future”, The National Interest, 26.05.2015, http://nationalinterest.org/feature/who-defines-japans-past-future-12964 (19.09.2020)
[10] Ersin Dedekoca, “Küresel Güç Arayışında Yeni Bölgesel Dengeler: Japonya-ABD İlişkileri”, 21.Yüzyıl Dergisi, Haziran 2015, Sayı:78
[11] John West, “apan: A Polite Nation’s Dark Underbelly A poor record on human rights hurts democracy in Japan”, The Globalist, 8.10.2014, https://www.theglobalist.com/japan-a-polite-nations-dark-underbelly/ (20.09.2010); “Concluding observations on the sixth periodic report of Japan”, BM İnsan Hakları Komitesi Y.Komiserliği, http://tbinternet.ohchr.org/_layouts/treatybodyexternal/TBSearch.aspx?TreatyID=8&DocTypeID=5 (20.09.2020)
[12] Emine Akçadağ Alagöz,“Çin ve Japonya’nın Dış Politika Analizi”, Bilgesam, 28.04.2010
[13] Colin P. A. Jones,”The LDP constitution, article by article: a preview of things to come?”, The Japan Times, 2.07.2013, https://www.japantimes.co.jp/community/2013/07/02/issues/the-ldp-constitution-a-preview-of-things-to-come/#.WfMkc1u0PIU (20.09.2020)
[14] “How do the militarized nations of East Asia view each other?”, The Globalist, 22.04.2014, https://www.theglobalist.com/east-asia-arms-race/ (21.09.2020)
[15] Robert Ward, “Abe’s resignation: a full in-tray for his successor”, IISS, 28.08.2020, https://www.iiss.org/blogs/analysis/2020/08/abe-shinzo-resignation-japan-prime-minister-successor (17.09.2020)
[16] Koichi Nakano, “Shinzo Abe Is Quitting, and Leaving a Trail of Scandals Behind”, 30.08.2020, https://www.nytimes.com/2020/08/30/opinion/shinzo-abe-resign-japan.html (21.08.2020)
[17] Hisako Ueno and Mike Ives, “Shinzo Abe’s Resignation Prompts Speculation About His Successor”, NYT, 29.08.2020, https://www.nytimes.com/2020/08/29/world/asia/japan-abe-successor.html (18.09.2020)
[18] “After Shinzo Abe’s resignation, what’s next for Japan?”, France 24, 29.08.2020, https://www.france24.com/en/20200829-after-shinzo-abe-s-resignation-what-s-next-for-japan, (18.09.2020)
[19] Christopher W. Hughes,” Japan’s Foreign and Security Policy Under the ‘Abe Doctrine’ “,London, Palgrave, 2015, s.9
[20] https://www.mofa.go.jp/index.html
[21] Emine Akçadağ Alagöz, “Şinbo Abe Döneminde Japon Dış Politikasında Yaşanan Değişim”, Tasam 2018, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/528394 (18.09.2020)
[22] Kazuhiko Togo, “Abe’s foreign policy legacy”, East Asia Forum, 10.09.2020, https://www.eastasiaforum.org/2020/09/10/abes-foreign-policy-legacy/ (21.09.2020)
[23] Togo, agm
[24] Kate Mayberry, “Japan’s Abe leaves office with legacy of longevity, security”, Al Jazeera, 28.08.2020, https://www.aljazeera.com/news/2020/08/japan-abe-leaves-office-legacy-longevity-security-200828052924245.html (20.09.2020)
[25] Örmeci, agm
[26] Nick Narigon, “10 Things To Know about Japan’s Prime Minister-elect Yoshihide Suga”,TW, 14.09.2020, https://www.tokyoweekender.com/2020/09/new-prime-minister-yoshihide-suga/ (21.09.2020)
[27] “Shinzo Abe’s resignation could deal a blow to Japan and U.S. interests alike”, Washington Post, 28.09.2020, https://www.washingtonpost.com/opinions/global-opinions/shinzo-abes-resignation-could-deal-a-blow-to-japan-and-us-interests-alike/2020/08/28/79f8f970-e94d-11ea-bc79-834454439a44_story.html (20.09.2020)
[28] Zack Cooper and Jeffrey W. Hornung ,“Abe’s Resignation Could Leave Japan Less Secure—and Destabilize Its U.S. Alliance”, Rand Corporation, 8.09.2020, https://www.rand.org/blog/2020/09/abes-resignation-could-leave-japan-less-secure-and.html (21.09.2020)
[29] Aartı Bansal, “Japan’s new PM Yoshihide Suga, and future prospects of Indo-Japan relationship”, The Koonetti, 17.09.2020, https://thekootneeti.in/2020/09/17/japans-new-pm-yoshihide-suga-and-future-prospects-of-indo-japan-relationship/ (19.09.2020)