ERSİN DEDEKOCA
Türkiye’de döviz kurları haftaya hareketli başlamıştı. Bugün içinde Amerikan Doları ($) 6.84’ten 6.95 seviyesine yükselirken, 8 Türk Lirası (TL)’nın üzerine demirleyen Euro ise 8.23 TL’dan işlem gördü. Akşam yazımızı hazırladığımız sıralarda 6.97’ye ulaşan $/TL paritesiyle, TL’nin yılbaşından bu yana Dolar karşısındaki değer kaybı yüzde 16’ya yükseldi.
Daha önce de Dolar/TL kuru, koronavirüs salgını nedeniyle küresel piyasalarda yaşanan satış baskısına paralel olarak, Mayıs ayında da 7,26’yı aşarak rekor kırmıştı.
Bu gelişmeler üzerine yapılan analizlerde TL’nin, Dolar karşısında bu yıl yüzde 16’ya ulaşan değer kaybıyla “en çok değer kaybeden para birimlerinden biri” olduğu; TCMB’nin yılsonu enflâsyon tahmini yüzde 7,4 iken Haziran’da yıllık sayının yüzde 12,6’ya yükseldiği; kamu bankalarının müdahalelerine rağmen TL’de değer kaybının sürdüğü ve bunun da enflâsyon için bir başka tehdit olduğuna dikkat çekildi.
Dolar yurt dışında, 1,1799’a ulaşmış Euro/Dolar paritesiyle, sürekli değer kaybetmektedir. “Dolar endeksi” ise 94 seviyesinin altındadır. Türkiye’de ise işler biraz tersine işlemektedir. Yurtdışında yaşananlara koşut olarak TL’ye karşı Euro’da yükseliş (paritedeki yükseliş dikkate alındığında) olurken, Dolar’da ise dışarıdaki değer kaybına rağmen yurtiçinde yükseliş gerçekleşmektedir.
TL’deki son iki günde yaşanan değer kaybı, dünyanın da gündemine girdi. ABD merkezli ünlü finans ajansı Bloomberg, Türkiye ekonomisinin ekonomik resesyon ve yüksek enflâsyonun aynı anda görüldüğü durum olan “stagflasyonla” karşı karşıya olduğunu yazdı.[i]
Financial Times’daki Haber
Financial Times gazetesi, Türkiye’de kamu bankalarının kurdaki değer kaybını önlemek için 2 milyar Dolar sattığını yazdı. Gazeteye konuşan bir kaynak kamu bankalarının dövizi frenlemek için her gün 1 milyar Dolar sattığını öne sürdü.[ii]
Diğer Mali Haber Kaynaklar
Amerikan yatırım bankası Goldman Sachs’ın tahminlerine göre, Türkiye bu yıl para birimi müdahalelerine yaklaşık 60 milyar Dolar harcadı. Keza, Hollanda merkezli Rabobank’tan stratejist Piotr Matys ise, TL’nin Dolar’ın mevcut zayıf durumundan faydalanamadığını belirtti.[iii]
TL’DEKİ DEĞER KAYBININ ve GİDEREK HIZLANMASININ NEDENLERİ
TL’nin Dolar karşısında, yaklaşık 1,5 aydır sürdürdüğü 6,75 TL’lik seviyesinin ardından 3 gündür gösterdiği ve “hızı giderek artan değer yitirmesinin” ardındaki, çoğu kurumsal ve bünyesel etkenleri aşağıdaki başlıklarda toplayabiliriz:
Cari açık
İhraç ettiğinden çok ithalât yapan ve böylece doğan “dış ticaret açığının” yatırım amaçlı yurt dışından gelen “yabancı sermaye” ve/veya “turizm gelirleri” ile finanse edilememesi. Bu bağlamda, yabancı yatırımcı çıkışının yılbaşından bu yana 10.9 milyar Dolar’ı bulması ve ülke “net döviz rezervlerinin, swap işlemleri hariç negatife dönmesi” olgusu da, “cari açığın finansmanı” konusunu oldukça zayıflatmıştı.
Örtük Enflâsyon
Ülkedeki enflâsyonun, açıklandığının çok üzerinde olduğu tüm çevrelerde dillendirilen bir gerçektir. Ne kadar gizlenirse gizlensin, yaşanan enflâsyon ülke ekonomisinin rekabet gücünü çok temelden etkilemekteydi.
Şöyle ki, bir ülkede yaşanan enflâsyon diğer ülkelere göre düşükse, o ülkede üretilen malların rekabet gücü artar, uluslararası pazarlarda daha fazla talep görür ve sonuçta o ülkenin dış satımı artar. Bunun anlamı daha fazla döviz geliri elde edilmesi ve yerel para biriminin, başat yabancı paralar karşısında değer kazanmasıdır.
Bunun tersi durumlarda ise, yani bugün Türkiye’de olduğu gibi, bir ülkedeki enflâsyon, ticaret yaptığı ülkelerden daha yüksekse, bu durumda ülkede üretilen malların maliyetinde yaşanan artış, “ülkenin rekabet gücünün aşınmasını” getirir. Bu durumda ulusal para çift taraflı baskı altında kalır: Çünkü rekabet gücünü yeniden kazanmanın yolu, para biriminin değer yitirmesinden geçmektedir.
Negatif reel faiz
Bilindiği gibi, bir ülkedeki faiz oranı, diğer ülkelere oranla daha yüksekse, özellikle “portföy yatırımı” amaçlı olmak üzere yurt dışından sermaye girişi artmaktadır. Yabancı para girişi ise, o ülkenin yerel para biriminin değerini artırır.
Bunun tersi durumda ise, ülkemizde olduğu gibi, faizler enflâsyonun 4 puan altındaysa (negatif reel faiz), ülkeye para girişi olmaz, aksine para çıkışı olur. Sadece yabancılar değil, ülke vatandaşları da, enflâsyon karşısında eriyen ulusal paralarını satıp, Euro, Dolar alırlar. Sonuç ise, yerel para biriminin değer kaybetmesi olur. Türkiye’deki durumu, merkez bankalarının “politika faiz oranları” ile “enflâsyon oranları” arasındaki farkın dikkate alındığı aşağıdaki grafikte daha net olarak izleyebilmekteyiz:
Kaynak: Bloomberg, agm.
Ekonomik büyüme
Bir ülkede ekonomik büyüme istikrarlı ve tatmin edici bir oranda sürüyorsa, bu durumda ilgili ülkenin ulusal parası, daha yavaş büyüyen ülkelere göre değer kazandığı bilinen bir gerçektir. Türkiye ise, son 4 yıldır çok dalgalı bir büyüme seyri gösteriyorsa, bunun yanında işsizlik artıyor, yatırımlar yerinde sayıyorsa ve her şeyden önce görünür gelecekte de yüzde 5-6’lık bir büyümeye dönmek mümkün görünmüyorsa, ulusal parasının, ekonomisi daha sağlıklı ülkelere göre değer yitirmesi çok olağan bir sonuçtur.
Birey ve kurumların ekonomiye duydukları güven
Genelde yatırımcılar, bir ülkenin “yatırım için güvenli” olduğunu düşündükleri sürece “doğrudan sermaye” veya “portföy yatırımı” şeklinde yatırım yapmayı sürdürürler. Sonuçta da o ülke parası, yabancı paralara karşı değer kazanır. Bunun tersinin geçerli olduğu Türkiye gibi ülkelerde ise, yeni yatırımı bırakın, mevcut yatırımcı ülkeyi terk etmeye ve yatırımlarını likidite etmeye bakar. Ülkemizde de yaşanan maalesef budur.
Bu “güven” başlığına, bir ülkenin parasının geleceğine duyduğu güven nedeniyle “spekülâsyon saiki” ile pozisyon almış olanların, ülkeyle ilgili gelecek beklentilerinin bozulması nedeniyle “yerel para pozisyonlarını kapatmalarını” da ekleyebiliriz. Böyle bir durumda, riskten korunmak isteyen yatırımcı, ülke para birimindeki tüm yatırımlarını dövize çevirerek, ülke dışına çıkarmaktadır. Bu bağlamda, aynı sebeple ve aynı şekilde hareket eden yerel kişi ve kurumlar da olmaktadır.
SONUÇ YERİNE
60 milyar Dolar tutarındaki döviz satışları yoluyla “ülke rezervlerini eriten müdahalelere” karşın, hafta başında TL’nin değer yitirmesi şeklinde başlayan hareketlenmenin, başka göstergelerin de bozulması yönünde genişleyeceğini düşünmekteyiz.
Böylesi bir gelişme, diğer iki para birimini basan ABD ve AB ülkelerinin ekonomik ve siyasi istikrar ve sağlamlığından öte, ülkemizin “çok yüksek derecede kırılganlığından” ileri gelmektedir. Kırılganlıkları da, koronavirüs salgınında devletin yeterince ülke bireylerine ekonomik destek verememesi nedeniyle çok yavaşlayan ekonomi çarkları, fon sıkıntısı çeken kamu kesimi, yüksek tutardaki dış borçların çevrilmesinde ve maliyetinde karşılaşılan zorluklar, ülkenin dış politikasındaki sorunlar, iç yönetimindeki sıkıntıların hasıraltı edilmesi ve gündemin gereksiz konularla örtülmesi, yargı, yönetim biçimi, demokrasi, insan hakları, eğitim yetersizliği, kültürel yozlaşma, devlet yönetiminde kurumsallaşmanın zayıflaması ve sosyal kutuplaşma konularında uluslararası seviyede itibar kaybetmesi olarak sayabiliriz.
Ülkeyi ve ülke yurttaşlarını çok zorlu günler beklemektedir.
[i] “Longer Wait Ahead for Turkish Rate Cuts After Inflation Reversal”, Bloomberg, 28.07.2019, https://www.bloomberg.com/news/articles/2020-07-28/turkey-comes-to-terms-with-pandemic-inflation-that-tied-up-rates
[ii] “Lira sinks even as Turkey spends billions of dollars to prop it up”, FT, 28.07.2020, https://www.ft.com/content/737b5d1a-64d0-4e2d-8ca1-e7bcd4ff4487
[iii] “Financial Times: Türkiye her gün 1 milyar dolar satıyor”, Gazete Duvar, 29.07.2020, https://www.gazeteduvar.com.tr/ekonomi/2020/07/29/financial-times-turkiye-her-gun-1-milyar-dolar-satiyor/