Topluluk önünde etkili konuşma sanatsal bir yetenektir, ders alarak ya da kitap okuyarak öğrenilmez, yaşayarak ve deneyerek kazanılır ve geliştirilir. Bununla beraber, işleri ve meslekleri gereği sunumlar yapmak üzere toplulukların karşısına çıkan insanlar, özellikle, politikacılar, eğiticiler, yöneticiler ve görüşlerine başvurulan uzmanlar ve danışmanlar için etkili konuşma becerilerine sahip olmak kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Bu, kişisel bir ihtiyaç olmanın ötesinde karşılarındaki dinleyicilere saygının da bir gereğidir. Ayrıca, çok değerli fikirlere ya da bilgilere sahip insanların yalnızca etkili sunum becerilerine sahip olmadıkları için yeterince anlaşılamadıkları ve hak ettikleri değeri göremedikleri de acı bir gerçektir. Bu nedenle, bu becerinin olabildiğince insana olabildiğince erken yaşlarda kazandırılması gerekir.
Bir konuşmacı, her şeyden önce, kimlere hitap ettiğini bilmelidir. Dinleyicilerin yaşları, cinsiyetleri, eğitim düzeyleri, meslekleri, ilgi alanları ve beklentileri konuşmanın içeriğini, tonunu, dilini ve temposunu belirleyici olmalıdır. Bunları dikkate almayan bir konuşmacı, kim olursa olsun, etki yaratmayacaktır.
Bir konuşmacı, kürsüye ya da sahneye çıkmadan önce dinleyicilerinin bu konuşma ile ne öğreneceklerini, ne hissedeceklerini, ne düşüneceklerini ve ne yapacaklarını öngörmesi gerekir. Bu öngörü, konuşmanın içeriğinin, tonunun ve temposunun belirlemesini, akışın planlamasını, görsellerin seçimini ve kullanılacak beden dilini belirleyici olacaktır.
Bir konuşmacının sürekli olarak kendisine sorması gereken soru, söylediklerinin dinleyenlere ne ölçüde değer kattığı olmalıdır. Bu, konuşmanın tasarlanma aşamasından başlayan ve bitişine kadar sorulması gereken sorudur. Dinleyicilere yeni bir değer kazandırmayan konuşma, konuşmacının kendisine hiçbir şey kazandırmaz. Konuşmacı kendisini dinleyicilerinin yerine koymalı, onların gözüyle bakabilmeli ve söylediklerinin onlar için gerçekten anlamlı ve yararlı olup olmadığını dürüstçe sorgulamalıdır.
İnsanlar, bir konuşmacıyı dinlerken söylenenlerin kendileri için önemli ve anlamlı mesajlar içermesini beklerler. Bilgiye ve deneyimlere dayalı yorumlar ve görüşler duymak isterler. Bu, onlar için değerlidir. Ancak, öncelikle sorunlara ve çözümlere odaklanırlar. Nasıl sorusuna cevap ararlar; büyük resmi görmek ve çözümün kendilerine etkisini anlamak isterler. Onlar, yüzeysel bilgiye sahip, belirli doğrularda ısrarcı ve dinleyicileri yönlendirmeye çalışan konuşmacılara karşı en azından zihinsel olarak tavır alırlar.
Bir konuşmacının ne söylediği kadar nasıl söylediği de önemlidir. Çoğu dinleyici, içerikten çok konuşmacının beden dilinden, jest ve mimiklerinden, ses tonundan ve duygulara hitap etmesinden etkilenir. Mesajlar, güçlü ve tutarlı sözsüz iletişim becerileri ile desteklenmediği sürece etkileyici ve akılda kalıcı olamazlar.
Konuşmacının yüzü her zaman katılımcılara dönük olmalı, yalnızca çok gerekli olduğunda bilgisayar ekranından okumalı veya çok kısa süreli olarak ekrana göz atarak sunumunu devam ettirmelidir. Sürekli olarak önündeki ya da ekrandaki metni okuyan bir konuşmacının dinleyicilerini etkilemesi beklenemez.
Sunum içinde kullanılan görsellerin ilginç, anlaşılabilir, anlamlı ve akılda kalıcı olması önemlidir. Çok kalabalık, okunması ve anlaşılması zor, uzun cümleler içeren görseller itici olacaktır. Sunum içerisinde video kullanılacaksa bunun 3-4 dakikayı geçmeyen kısa videolar olmasına özen gösterilmeli, öncesinde ve sonrasında kısa açıklamalarla desteklenmelidir. Çevrimiçi ekran sunumları genellikle etkinliği zayıf olduğu için tercih edilmemeli, zorunluluk söz konusu ise kısa tutulmalıdır. Bağlantı sorunlarının yaşanması riskinin yanı sıra ses ve ışık ayarlamalarının dikkat dağıtması ve hatta karartılmış büyük salonlarda rahat koltuklarında oturan dinleyicileri uyutması olasılığı çok yüksektir.
Bir konuşmanın süresi konuya, amaca, dinleyicilerin ilgisine ve fiziksel ortama bağlı olarak değişebilir. Ancak temel kural, konuşmanın bütün önemli mesajları kapsayacak kadar uzun, ilgiyi ve dikkati yüksek tutacak kadar kısa olmasıdır. Çok kısa sunumlarda mesajlar yeterince anlaşılamayacak, çok uzun sunumlarda ise dikkat dağılacak, başlangıçta yaratılan etki kaybedilecektir. Dinleyicilerin yoğun dikkatlerini verebilecekleri süreler oldukça kısıtlıdır. Özellikle, Akdeniz toplumlarında bu süre genellikle 15-20 dakikayı geçmez. Konuşmacı, farklı toplumlara ve kültürlere göre dikkat sürelerinin değiştiğini bilmeli, süre uzadığında dikkati uyaracak sözler, görseller, örnekler ya da jestler kullanmalıdır.
Bir konuşmacının kendisini geliştirmesinin en etkili yolu, yaptığı her konuşmadan sonra kendisini değerlendirmesi, güvendiği insanlardan geribildirim istemesi ve sürekli olarak “daha etkili olabilmek için neyi daha farklı yapmam gerekir” sorusunu kendisine sormasıdır. Topluluk karşısında etkili konuşmanın deneyerek ve hatalar yaparak kazanılan bir beceri olduğunu asla unutmamak gerekir.
İki küçük not:
1) Buradaki tespitlerin ve önerilerin salt kitap bilgisi olmadığını, 50 yılı aşkın eğiticilik deneyimlerinden öğrenilmiş dersler olduğunu özellikle belirtmek isterim.
2) Bilgilerinin ve fikirlerinin daha etkili paylaşımına olanak sağlayacak olan sunum becerilerini geliştirmek isteyenlere (her ne kadar dersler ve kitaplarla olmaz demiş olsam da) bir önerim, kendilerine geliştirme sürecine yine de bir kitap okuyarak başlamalarıdır.