Dünya ekonomisine ilişkin genel bir tablo sunan ve yılda iki kez yayınlanan IMF Dünya Ekonomik Görünüm Raporu (World Economic Outlook)’nun sonbahar sayısı yayımlandı.*
Bu rapor, globâl egemen sistem “kapitalizmin” küresel alanda işleyişiyle ilgili bizlere birinci ağızdan değerlendirmeler sunması bakımından önemlidir.
IMF tarafından kaygı duyulan alanlar, değişen/değişmeyen öngörüler yer aldığı gibi, IMF’nin, mevcut gidişata dair önerileri, içinde bulunduğumuz zaman diliminde mevcut sistemin genel iklimi hakkında da ipuçları vermektedir. Tabii ki Türkiye ekonomisi hakkında da..
KÜRESEL İKLİMİN İPUÇLARI
Raporda, dünya ekonomik gündemini eleştirel bir gözle takip edenler açısından çok net gözüken tablo, “gelişmiş ülkelerde ekonomik büyümenin” aksak da olsa gerçekleştiği, aynı zamanda bu büyümeyle birlikte “gelir adaletsizliğinin de artması” resmidir.
Kuşkusuz anılan oluşumda, IMF gibi kapitalizmin çekirdek kurumlarını en fazla rahatsız eden aktör ve figürlerin başında Trump gibi, küreselleşme karşıtı, her an nasıl bir diplomatik krize veya yeni bir ekonomik riske yol açacağı belli olmayan siyasiler ve bu aktörlerle biçimlenen siyasi yapılar gelmektedir. Bu bağlamda ortaya çıkan başat kaygı da, küresel kapitalizmin çıkarlarından çok, siyasi rant kaygısıyla milli duygulara ve tribünlere seslenen ve ekonomik işbirliklerini de bu yönde gören “popülist” siyasi karakterler olmakta; böylesi siyasi yapı/sistemler de, kapitalizmin geleceğini sorgulatmakta ve kaygıyı arttırmaktadır.
BAZI ÜLKE VE BÖLGELERLE İLGİLİ ÖNGÖRÜLER
IMF, dünya ticaretindeki büyümenin ve sanayi üretiminin azaldığı 2018 yılı için “dünya ekonomik büyüme” tahminini, Nisan Ayı’ndaki 3,9 sayısından “aşağıya doğru revize” etti. 2018 yılı globâl büyüme hızındaki öngörü yüzde 3,7’dir.
Raporda, ABD ekonomisi için “toparlanmanın” devam ettiğine yer verilmektedir. Ancak, Trump’ın ticaret savaşlarını tetikleyen korumacı eğilimlerine vurgu yaparak, ABD için 2019 büyüme tahminini de 0,2 puan aşağı çekilerek yüzde 2,5 olarak (2020 için 1,8) verilmektedir.
Euro Bölgesi için, hedeflenen enflasyona erişilememesinin önemli bir gösterge olduğu ve Brexit gibi, şimdiden faturası belli risklerin varlığına işaret edilmektedir. Söz konusu bölge için ekonomik büyümenin yine güçlü süreceği belirtilirken, 2018 yılı büyüme tahmini 0,4 puan azaltılarak, yüzde 2,0 olarak güncellenmektedir. Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya 2018 yılı büyüme tahminleri de (genellikle aşağıya çekilerek) sırasıyla yüzde 1,9; 1,6; 1,2 ve 2,7 olarak hesaplanmaktadır. İngitere için yapılan büyüme tahmini ise yüzde 1,4’dür.
Diğer yandan, hâlâ dünyanın “ikinci büyük ekonomisi” konumunu sürdüren Çin’de de durumlar pek parlak görülmemektedir. Son ekonomik veriler, Çin ekonomisinde hem yatırım, hem de tüketim harcamaları bakımından iç talepte önemli bir gerilemeyi işaret etmektedir. Sürecin bir türevi olarak da, Çinli şirketlerin borçlanma maliyetindeki artışla birlikte, kredilerde de ciddi bir daralma beklentisi vurgulanmaktadır. Dış pazarlardaki talep yavaşlaması da dikkate alınarak Çin için hesaplanan büyüme tahminleri, 2018 ve 2019 için yüzde 6,6 ve 6,2’dir.
2017 yılında yüzde 1,7 oranında büyüme gerçekleştiren Japonya için, içinde bulunduğumuz yıl için yapılan tahmin yüzde 1,1 olarak, yavaşlamayı öngörmektedir. (2018 için yüzde 0,9)
Diğer yandan, IMF Nisan Görünüm Raporu’ndaki sayının altında kalsa da, Hindistan için 2018 ve 2019 yılları için yapılan büyüme tahmini yüzde 7,3 ve 7,4 olarak açıklanmaktadır. Güney Amerika ülkelerinden Brezilya ve Arjantin için yapılan 2018 yılı büyüme öngörüleri de yüzde 2,4 ve 2,6 (Nisan tahminlerinin üstünde) şeklindedir.
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER VE TÜRKİYE
Raporda gelişmekte olan ülkeler ve bu yolla Türkiye hakkında özel vurgular bulunmaktadır. Aslında “gelişmekte olan ülkeler” açısından oldukça “olumsuz” bir tablo çiziyor. Öncelikle IMF raporunun da sıklıkla yer verdiği gibi, küresel ticaretteki yavaşlama, 2017 yılının bahar ayından bu yana sürmektedir. Bu durum, başta Türkiye gibi, ithalâta bağımlı hâle getirilmiş ülkeler açısından önemli bir maliyet ve riskleri beraberinde getirmektedir. Bu ülkelerin hem “dış alım maliyetleri” yükseliyor, hem de dış satımları önemli ölçüde ithalâta dayalı olması nedeniyle, “ihracattaki rekabetçi pozisyonları” geriliyor. Bu bağlamada hemen vurgulamamız gerek konu, anılan ve az gelişmiş ekonomiler aleyhine olan dönüşümün temelinde, bu ülkelerdeki yapısal sıkıntıların/yanlışlıkların yattığıdır. Mevcut sistem bu noksanlıklar temelinde zaten “sürdürülebilir” değildi.
Yeri gelmişken, gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye’de izlediğimiz bir gelişmeyi de burada aktarmakta yarar görmekteyiz. Bu tür ülkeler, bir süre önce sahip oldukları dış ticaret üstünlüklerini koruma adına, dış alımlarında ortaya çıkan faturayı, emek maliyetlerini daha aşağı çekmeye çalışarak, ücretleri ve çalışma saatlerini “emekçiler aleyhine çevirerek” karşılama çabasında olduğunu da söylemeliyiz.
Global ölçekte yaşananları vurgulayan bir diğer ifade de, ABD’de zaten başlamış ve AB’de de yılsonunda hayata geçirilecek olan “parasal sıkılaştırmanın”, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik krizleri tetikleyeceği olgusudur. Raporda, jeopolitik faktörler ve yükselen petrol fiyatları da ekleyerek Arjantin, Brezilya, İran ve Türkiye’ye ayrı başlık açılmaktadır. Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme tahminlerinde hem 2018, hem de 2019 yılı için daha kötümser bir görüş aktarılmaktadır. 2018 yılı için yüzde 3,5 (Nisan Ayı’ndakinde 4,4) ve 2019 için yüzde 0,4 oranlarında (bir önceki 4) büyüme öngörülmektedir. Bir diğer ifade ile, Türkiye’yi 2019 yılında gerçek bir “fırtına” beklemektedir.
IMF Ekonomik Görünüm” öngörülerine göre Türkiye, kişi başı ulusal gelir yönünden, 1.3 milyar nüfusu bulunan Çin'in bile gerisine düşmektedir. 2017'de 8 bin 643 $ ile ülkemizden geride olan Çin, bu yıl 9 bin 633 $’lık rakamı ile Türkiye’yi geçmektedir. Keza, sık sık ekonomisiyle eşleştirildiğimiz Arjantin'in, bu yılki kişi başı gelirinin Türkiye’ye yaklaşık 4 bin $ fark atarak, 70'inci sırada (Türkiye’nin sırası 78) yer alması da dikkat çekmektedir.